6136 sayılı yasaya muhalefet, uyuşturucu kullanma ve bulundurma suçları gibi mütemadi suçlar grubunda yer alan suçlar açısından fiili/hukuki kesinti kavramı gündeme gelmektedir. Hukuki ve fiili kesinti kavramı burada şu nedenle önemli hale gelmektedir.

Örneğin, yakalanan tabancaların sayısı ve yakalatma tarihleri açısından fiili/hukuki kesinti zamanlarına göre eylem tek suç, farklı suç ve zincirleme suç bağlamında değerlendirmeye alınacaktır.

5237 sayılı TCK açısından gerçek içtima ilkesi geçerlidir. Başka bir söylemle "kaç tane eylem varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" ortaya çıkacaktır.

‘Kaç tane eylem varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.' Kuralı ceza hukukunun temel kurallarından biridir.

5237 sayılı TCK sisteminde bu kuralın istisnaları da bulunmaktadır. Nitekim suçların içtimaı bölümünde bu istisnalar gösterilmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilmesi gerekmektedir. Bu şekilde verilen her bir ceza, bağımsızlığını korumaya devam edecektir.

Bu kuralın istisnaları 5237 sayılı TCK’nın "suçların içtimaı" bölümünde gösterilmiştir:

1) TCK m. 42 (bileşik suç),

2) TCK m. 43 (zincirleme suç)

3) TCK m. 44 (fikri içtima)

Zincirleme suç

Zincirleme suç 5237 sayılı Kanun’un m. 43/1 hükmünde tanımlanmıştır. Buna göre; bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, tek bir cezaya hükmedilmesi gerekmektedir.

Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılacaktır. Burada bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılacaktır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da TCK m. 43/1 hükmü uygulanacaktır.

Aynı neviden fikri içtima kurumu

Bu kurum TCK m. 43/2 hükmünde düzenlenmiştir. Buna göre; aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, TCK m. 43/1 hükmü uygulanacaktır.

Zincirleme suç hükümlerinin uygulanmayacağı suçlar

Bunlar TCK m. 43/3 hükmünde gösterilmiştir. Zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar şunlardır:

1) Kasten öldürme,

2) Kasten yaralama,

3) İşkence,

4) Yağma.

Zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı durumlarda esasen işlenmiş birden fazla suç bulunmaktadır. Bununla birlikte, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı yaptırıma tabi tutulmamaktadır. Zincirleme suçta tek bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.

Zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşulları

Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için aşağıda belirtilen koşulların varlığı gerekir:

a) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kez işlenmesi,

b) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,

c) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.

Yukarıda belirtilen koşulların varlığı halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Bu aşamada bu koşulların üzerinde ayrı ayrı değerlendirme yapmak yararlı olacaktır.

A) AYNI SUÇUN DEĞİŞİK ZAMANLARDA BİRDEN FAZLA KEZ İŞLENMESİ

Aynı suç kavramı, 5237 sayılı TCK m. 43 hükmünde tanımlanmıştır. Buna göre; bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılmaktadır.

Bu konuda Öğretide aşağıda belirtilen görüşler ileri sürülmüştür:[1]

1) Aynı suç kavramından, aynı suç tipi anlaşılmalıdır.

2) Kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suç var demektir.

3) Suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemez.

4) Örneğin, dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir.

5) Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hâli de dâhil edilmelidir.

6) Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır

Değişik zamanlarda suçun işlenmesi

5237 sayılı TCK m. 43/1[2] hükmünde yer verilen “değişik zamanlarda” ifadesi dikkate alındığında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır. Nitekim bu konuda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği söz konusudur.

Tek suçun varlığı ve koşulları

Tek suçun söz konusu olabilmesi için aşağıda belirtilen şartlar ortaya çıkmalıdır. Bu şartlar şunlardır:

1) Aynı mağdura karşı suç işlenmelidir.

2) Aynı zamanda suç işlenmelidir.

3) Aynı suç bir veya birden fazla işlenmelidir.

Yukarıda belirtilen koşulların varlığı halinde tek suç oluşacaktır. Bu durumda zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacaktır. Burada bu durum 5237 sayılı TCK m. 61 hükmü gereğince temel cezanın tespitinde dikkate alınacaktır.

B) İŞLENEN SUÇLARIN MAĞDURLARININ AYNI KİŞİ OLMASI

Mağdur kavramı, sözlük anlamı ile “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır.[3] Ceza hukukunda ise mağdur kavramının kapsamında, suçun konusunun ait olduğu kişi veya kişiler yer almaktadır.

Mağdur kavramı ile ilgili olarak aşağıda belirtilen hususların dikkate alınması gerekir:[4]

1) Mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilir.[5]

2) Tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamazlar.

3) Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmez.

4) Mağdur, suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir.

5) Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilir.

Kanun’un aynı hükmünün farklı zamanlarda ihlâli aynı kişiye karşı olmalıdır. Başka bir söylemle, aynı suçu işleme kararı altında yasal düzenlemenin aynı hükmünün farklı zamanlarda, ancak farklı kişilere karşı ihlâl edilmesi hâlinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkün değildir.

Örneğin; aynı suçu işleme kararı ile farklı zamanlarda birden fazla kişinin malına kasten zarar verilmesi durumunda birden fazla suç vardır ve zincirleme suç hükümleri uygulanamaz.[6] Burada failin, her bir eylemi nedeniyle ayrı ayrı cezalandırılması gerekecektir.

Buna karşılık bir eylem ile aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda TCK m. 43/2 hükmü gereğince hareketin tek olması nedeniyle fail hakkında bir cezaya hükmedilecektir. Daha sonra bu ceza TCK m. 43/1 hükmüne göre artırılacaktır.

C) SUÇLARIN AYNI SUÇ İŞLEME KARARI ALTINDA İŞLENMESİ

“Aynı suç işleme kararı” kavramında nelerin anlaşılması gerektiğine ilişkin Yargıtay’ın düşünceleri şunlardır:[7]

1) "Aynı suç işleme kararı" kavramının kapsamında, yasanın aynı hükmünü birçok kez ihlâl etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyet yer almaktadır.

2) Failin suçu işlemeden önce bir plan yapması veya bu suça niyet etmesi, fakat fiili bir defada yapmak yerine, kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesi, her hareketinin birbirinin devamı olması ve tüm hareketleri arasında sübjektif bir bağlantı bulunması failde aynı suç işleme kararının bulunduğu anlamına gelir.

3) İlk eylemle ikinci eylem arasında makul sayılamayacak uzunca bir sürenin geçmesi, sanığın aynı suç işleme kararıyla değil, çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suçu işlediğini gösterir.

Öğretide, aynı suç işleme kararı ile ilgili olarak aşağıda belirtilen görüşler ileri sürülmüştür:

1) Aynı suç işleme kararı, yasanın aynı hükmünü birden fazla ihlâl etmek hususunda önceden kurulan bir plan ve genel bir niyetin bulunduğunu gösterir.[8]

2) Çok genel bir birlik, genel bir saik birliği sonucuna götürür. Saik birliği, kararda birliği meydana getirmez. Suç saiki, niyeti, amacı ile kararının karıştırılmaması gerekir. Yine fırsat çıktığı zaman suç işlemek için verilen genel bir karar, müteselsil suçun bu sübjektif şartını oluşturmaz.[9]

3) Failin çıkacak her fırsattan yararlanmak hususunda genel ve soyut bir kararının varlığı aynı suç işleme kararının kabulünü gerektirmez.[10]

4) Kanun'da kullanılan karar tabirinden anlaşılması gereken şudur: failin daha baştan itibaren birden fazla suçu kısım kısım işlemeye yönelik tasavvuru olduğu, önceden bir plan yapmış, niyetini oluşturmuş, fakat bunu bir defada gerçekleştireceği yerde, kısımlara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmüş ve bu plana göre hareket etmiş olduğu hallerde zincirleme suçun varlığı kabul edilmelidir.[11]

5) Zincirleme suç hâlinde failin somut fiiline ve fiillerin bütününe yönelik olmak üzere iki iradesinden bahsedilebilir. Zincirleme suç işlemeye yönelik irade, yani bir suç işleme kararı her bir suça ilişkin kasıttan önce gelmektedir.[12]

6) Zincirleme suçun sübjektif şartının bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenen suçlar arasında manevi bir bağ bulunması olduğu anlamına gelmektedir.[13]

7) Suçların işleniş biçimindeki benzerlik, aynı türden fırsatları değerlendirme, suçla korunan hukuki değer, hareketin yöneldiği maddi konunun nitelik ve başkalıkları ve suçlar arasındaki zaman aralığı gibi dışa yansıyan veri ve davranışlardan yararlanılarak tespit edilecek olan bir suç işleme kararı, kanunun aynı hükmünü ihlâl etmek hususundaki failin genel planı olduğunu gösterir.[14]

Suç işleme kararının özellikleri

Suç işleme kararının özellikleri şunlardır:[15]

1) Suç kastından daha geniş bir anlamı içerir.

2) Suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelir.

3) Suç işleme kararı, genel bir karar ve niyeti ifade eder.

4) Önce suç işleme kararı verilir ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilir.

5) Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, yani bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.

6) Suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini oluşturur.

7) Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir.

8) İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması: Bu durum suç işleme kararında birlik olduğuna karine teşkil eder.

9) İşlenen suçların arasında uzun zaman aralıklarının olması: Bu durum suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil eder.

10) Çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini veya işlenmediğini her zaman göstermez.[16]

Mütemadi Suç

Mütemadi Suç, suç oluşturan eylem nedeniyle ortaya çıkan hukuka aykırı sonucun birden sona ermeyip zaman içinde devam etmesi ve bu devamlılığın failin iradi bir davranışına bağlı olması durumunda söz konusu olmaktadır.[17]

Mütemadi suçlarda suç tarihi, temadinin kesildiği tarihtir.

Temadi iki şekilde sona erer.

Fiilen sona erme: Temadi, ya failin iradi fiiliyle veya gayri iradi bir müdahale ile fiilen sona erer.

Hukuken sona erme: Temadi, fail hakkında düzenlenen iddianame ile dava açılması veya mahkûmiyet kararı verilmesi ile hukuken sona erer.

Mütemadi suçlarda fiili ve hukuki kesinti halleri bulunmaktadır:[18]

Fiili kesinti halleri şunlardır:[19]

1) Failin bu suç nedeniyle tutuklanmaya evrilen yakalanması,

2) Tutuklanması

3) Hakkında verilen hapis cezasının infazına başlanması.

Hukuki kesinti halleri ise şunlardır: [20]

1) İddianame,

2) Mahkûmiyet hükmü.

Fiili ve hukuki kesinti hallerinde tek suçtan bahsedilemez. Bu durumlarda birden fazla suç söz konusu olacaktır. Bu durumda da birden fazla ceza uygulaması dışında sürenin uzunluğu veya kısalığı yani eylemler arasındaki süre dikkate alınarak zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediği tartışılmalıdır.

6136 sayılı yasaya muhalefet suçlarında (m. 13) sanığın, aynı iddianameye konu, aralarında hukuki kesinti oluşmadan birden fazla tabanca taşıması şeklindeki eyleminin tek bir suçu oluşturacağı ve kişilere karşı işlenen bazı suçlar açısından uygulanabilen 5237 sayılı TCK'nin 43. maddesindeki zincirleme suç hükümlerinin 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçlarında uygulanamayacağı yönünde Yargıtay kararlarına rastlamak mümkündür.[21]

Örneğin; Sanığın suç konusu 2 adet tabancayı kamu davası açılmadan önce kişisel gereksinimi nedeniyle bir tanesini satıp diğerini evinde bulundurması şeklindeki eylemi tek suç oluşturacaktır.[22]

Ani suç/kesintisiz suç ayrımı

Bu aşamada ani suç ve kesintisiz suç kavramlarına değinmek yararlı olacaktır.

Ani suç, tipikliğin gerçekleşmesi ile tamamlanır ve aynı zamanda biter. Yani icrası devam etmeyen suçlar ani suç olarak tanımlanır.

Mütemadi suç, suçun unsuru olarak gösterilen hareketin yapılmasıyla tamamlanır fakat suçun icrası devam eder. Kesintisiz suçlarda ihlal bir anda olup bitmemekte, zaman içinde failin iradesi veya üçüncü kişilerin müdahalesi ile kesintiye uğrayıncaya kadar sürmektedir.

Failin iradi davranışının kesintiye uğradığı anda ise temadi sona ermektedir. Başka bir söylemle, suç işlenmiş olmaktadır. Bu aşamaya kadar fail tarafından gerçekleştirilen eylemler ise hukuksal anlamda tek fiil oluşturmaktadır.

6136 sayılı yasa kapsamındaki ruhsatsız ateşli silah taşıma suçu niteliği itibarıyla kesintisiz suçlar arasında yer almaktadır.[23]

6136 sayılı yasa kapsamında ateşli silahlarla bunlara ait mermilerin ruhsatsız olarak satın alınması veya taşınması veya bulundurulması suç olarak tanımlanmıştır.

Yani satın alma, taşıma ve bulundurma eylemleri seçimlik hareket olarak gösterilmiştir.

Silah sayısı fazla ise eylem yine de tek sayılır ve alt sınırdan uzaklaşarak hüküm kurulur.[24]

Her bir ateşli silaha ilişkin ayrı ayrı dava açılması hâlinde ise açılan bu davalar birleştirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumu değerlendirilmelidir.

Hukuki kesinti

Bu aşamada "hukuki kesinti" kavramı üzerinde durulması yararlı olacaktır.

Yapılmakta olan soruşturma sonucunda toplanan delillerin failin suçu işlediği yönünde yeterli şüphe oluşturması üzerine Cumhuriyet savcısınca şüpheli hakkında CMK m. 170 hüküm gereğince kamu davası açılmaktadır. Burada iddianamenin düzenlenmesiyle hukuki kesinti söz konusu olmaktadır.

Hukuki kesinti kavramının özellikleri şunlardır: [25]

1) İddianamenin düzenlenmesiyle olaylar arasında hukuki kesinti oluşmaktadır.

2) İddianamenin düzenlenmesinden sonra devam eden eylemler ise başka bir ceza soruşturmasının konusunu oluşturacaktır.

3) Sanık hakkında iddianame düzenlendikten sonra, sanık tarafından aynı suçun tekrar işlenmesi durumda, yeni ve ayrı bir suç söz konusu olacaktır.

Yargıtay’ın hukuki kesinti konusundaki görüşlerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

1) Mahkûmiyet hükmü, şikâyetten vazgeçme üzerine verilen düşme kararı ve af yasasında olduğu gibi iddianamenin düzenlenmesi hukuki kesinti oluşturmaktadır.[26]

2) Mütemadi suçlarda hukuki kesintiden sonra fiile devam edilmesi, müteselsil suçlarda ise fiilin tekrarlanması yeni ve müstakil bir suçu oluşturmaktadır.[27]

3) İddianame düzenlenmesiyle hukuki kesinti husule geldikten sonraki zapt ve tasarruf eylemleri ayrı bir suçu oluşturur.[28]

4) İddianameyle dava açılması gibi suçta hukuki kesinti olarak değerlendirilebilecek hususların bulunması halinde ayrı bağımsız suçlar oluşur.[29]

5) İddianamenin düzenlenmesi suçta hukuki kesinti meydana getirir.[30]

Özetle Yargıtay, mütemadi suçlarda hukuki kesintiden sonra eyleme devam edilmesi durumunda yeni ve müstakil bir suçun ortaya çıkacağını ve bu konuda ayrıca bir dava açılmasının zorunlu olduğunu ifade etmektedir.

Öğretideki görüşler

Öğretideki görüşleri şu şekilde özetleyebiliriz:[31]

1) İddianame, olaylar arasında hukuki bir kesinti meydana getirir.

2) İddianameden sonra devam eden olaylar artık başka bir ceza yargılamasının konusunu oluşturur.

3) Devam eden hareketler, kesin hükme dâhil sayılmaz.

4) İddianame sonrasında devam eden eylemler yeni bir yargılamanın konusu yapılabilir.

5) Hukuki kesintiden sonraki eylemler, kendi aralarında zincirleme suç kapsamında değerlendirilebilir.

Hukuki kesintinin oluştuğu zaman dilimi[32]

Mahkeme tarafından kabul edilen iddianamenin düzenlendiği tarihten itibaren hukuki kesinti oluşacaktır. Bundan sonra devam eden eylemler başka bir ceza davasının konusunu oluşturacaktır.[33]

YARGITAY UYGULAMASI

Yargıtay, 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçunun kesintisiz suçlardan olduğunu, hukuki kesintiyi oluşturan iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar gerçekleştirilen eylemlerin tek suç oluşturacağını bazı kararlarında dile getirmektedir.[34] Burada silah sayısındaki fazlalık cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayininde gerekçe oluşturabilecektir.[35]

Yargıtay kararlarına göre, birden fazla silahın bulundurulması tek suçu oluşturmaktadır. Bu sorun oluşturmamaktadır.

Örneğin; kişinin hem işyerinde hem de arabasında ruhsatsız tabanca ele geçmiştir. Burada tek suç değerlendirmesi yapılabilecektir.

Burada asıl tartışılması gereken hususu bir örnekle açıklamak yararlı olacaktır.

Örneğin; bir kişi ruhsatsız tabanca yakalattıktan sonra hakkında soruşturma işlemleri başlamış, daha sonra aynı kişi tekrar ruhsatsız tabanca satın alarak taşımaya devam etmiş ve ilk olay sonrasında iddianame düzenlenmeden önce ikinci aldığı tabancayı da yakalatmıştır.

Burada ilk olaydan sonra iddianame düzenlenmeden ikinci tabancayı yakalatması nedeniyle eylemin tek suç olarak değerlendirilmesi mümkün müdür?

Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere Temadi, ya failin iradi fiiliyle veya gayri iradi bir müdahale ile fiilen sona erer. Sanığın yakalanması ve olayla ilgili soruşturma işlemlerine başlanması halinde temadinin fiilen sona erdiği söylenebilir.

Örneğimizde ilk tabanca yakalandığı anda soruşturma işlemleri başlamış ve temadi fiilen sona ermiştir. Bu durumda ilk eylem ile ikinci eylem arasındaki süreye bakılmalı ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı tartışılmalıdır.

Failin iradi davranışının kesintiye uğradığı anda temadinin sona ermesi halinde suç işlenmiş olmaktadır. Bu aşamaya kadar fail tarafından gerçekleştirilen eylemler ise hukuksal anlamda tek fiil oluşturmaktadır. Bu aşamadan sonraki eylemler ise ya farklı suçun oluşumuna veya zincirleme suçun oluşumuna neden olacaktır.

Örneğin; uyuşturucu madde kullanma, kullanmak için bulundurma suçları da mütemadi suçlar grubunda yer almaktadır.[36]

Bu suçlarda KDAE kararı öncesindeki eylemler tek suç, KDAE kararından sonraki eylemler ise zincirleme suç kapsamında değerlendirilmektedir.

TCK m. 191 kapsamındaki kullanmaya yönelik uyuşturucu suçları ile 6136 sayılı yasanın 13/1 hükmündeki ruhsatsız tabanca bulundurma ve taşıma suçları birbirine benzemektedir.

Bununla birlikte zincirleme suç konusundaki uygulamanın benzer olmadığı görülmektedir.

Bu aşamada kullanamaya yönelik uyuşturucu suçlarından bir örnek vermek faydalı olacaktır.

Erteleme süresinde birden fazla suçun işlenmesi durumunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı konusu tartışmalıdır. Konuyu bir örnekle izah etmek yararlı olacaktır.

Örneğin; sanık hakkında 18.12.2015 tarihinde 5 yıl süre ile kamu davasının açılmasının ertelenmesine ve 1 yıl süre ile denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına dair verilen kararı sonrasında ve erteleme süresi içerisinde 02.07.2017 ve 19.09.2017 tarihlerinde aynı nitelikte suçlar işlenmiştir.

Şüphelinin üzerinde uyuşturucu madde ele geçirildiğinden bahisle hakkındaki ilam dosyasının kapatılmasını takiben, Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 12.01.2018 tarihli iddianame ile kamu davası açılmıştır.

Mahkemesince sanığın erteleme kararı içerisinde 02.07.2017 ve 19.09.2017 tarihlerinde uyuşturucu madde ile yakalandığı, bu suçların kamu davasının açılmasının ertelenmesine ilişkin kararın ihlali niteliğinde olduğu ve sanığın bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda aynı suçu birden fazla işlediği dikkate alınarak 5237 sayılı Kanun'un zincirleme suç hükümlerine ilişkin 43. maddesi uyarınca sanık hakkında hükmedilen cezadan artırım yapılmasına karar verilmiştir.

Yargıtay bu şekildeki mahkeme uygulamasının doğru olduğuna karar vermiştir. Yargıtay’ın bu kararında ileri sürdüğü gerekçeler şunlardır:[37]

1) 19.10.2015 tarihli ilk suç bakımından verilen 18.12.2015 tarihli kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının 5 yıllık erteleme süresi zarfında, 02.07.2017 tarihinde tekrar kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu işlediği iddiasıyla sanık hakkında soruşturma başlatılmıştır.

2) Bu durumda TCK'nın 191. maddesinin 4. fıkrası uyarınca ilk suçtan dava açılma koşulu oluşmuştur.

3) Burada dava açma koşulu oluştuğu halde henüz Cumhuriyet savcısı tarafından iddianame düzenlenmeden 19.09.2017 tarihli suçun işlendiğinin anlaşılması karşısında, erteleme kararı ihlal edilip TCK'nın 191. maddesinin 4. fıkrası uyarınca ilk suçtan dava açılma koşulu oluştuktan sonra işlenmiş olan bu suç nedeniyle zincirleme suç hükümleri uygulanarak cezada artırım yapılması yasaya uygundur.[38]

Kanaatimizce; kamu davasının ertelenmesi kararını takiben, sanığın iki farklı tarihte uyuşturucu madde ile yakalandığı, anılan suçların kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının ihlali niteliğinde olduğu gözetilmelidir.

Burada iki farklı tarihte işlenen suçun tek ihlal olarak kabul edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Çünkü zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için zincire tabi her bir suçun ayrı ayrı cezalandırılabilir nitelikte olması gerekir. Burada cezalandırılan eylem KDAE kararı verilmesine neden olunan eylemdir. İhlal niteliğindeki eylem ayrıca cezalandırılmamaktadır. Oysa denetim süresinde yapılan birden fazla ihlalin tek eylem olarak kabul edilmesi gerekir. KDAE kararı kaldırıldıktan sonra ve iddianame düzenlemeden önce işlenen birden fazla aynı nitelikte suç için zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkündür. Ancak KDAE kararı olduğu sürece ve denetim süresinde gerçekleştirilen her bir eylem ihlal niteliğinde sayılmalıdır.

5237 sayılı TCK’nin 191/5 maddesi hükmüne göre, erteleme süresi zarfında kişinin uyuşturucu kullanma suçunun işlenmesi TCK’nin 191/4 maddesi uyarınca ihlal nedeni sayılır ve ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmaz. Bu kural erteleme süresinde işlenen kullanma suçunun ayrıca cezalandırılmasına engel olmaktadır.

Nitekim Yargıtay bazı kararlarında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının denetim süresi içerisinde birden fazla eylemin gerçekleştirmesi nedeniyle ayrı bir soruşturma ve kovuşturma yapma yasağı bulunduğu ve bu suçların sadece ilk suçtan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ihlali sayılabileceğini ifade etmektedir.[39]

Bu yüzden Y,10. CD, E: 2019/2431, K: 2019/6984, T: 04.11.2019 kararı ile Y.10.CD, E. 2020/13658 K. 2020/8733 T. 09.12.2020 kararının birbirleriyle çeliştiği kanaatindeyiz.

Bu nedenle örnek olayda sanık hakkında 5237 sayılı Kanun'un 43. maddesinde yer alan zincirleme suç hükümleri uygulanamaz. Burada mahkemesince temel ceza belirlenirken alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle bir karar verilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.

Uyuşturucu kullanma suçunda bile KDAE kararı ile belirlenen denetim süresinde birden fazla ihlal konumundaki TCK m. 191/1 hükmü kapsamındaki eylemler zincirleme suç kapsamında değerlendirilmektedir.

Bu nedenle 6136 sayılı yasanın 13/1 kapsamında ruhsatsız tabanca taşıma suçu nedeniyle yakalanan ve sonrasında bu suçla ilgili iddianame düzenlenmeden önce tekrar tabanca satın alarak taşamaya devam eden ve yakalanan failin eylemi tek suç olarak kabul edilemez. Burada temadinin fiilen sona erdiği gözetilmelidir. Bu gibi örneklerde birden fazla suç veya zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkündür.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-----------------

[1] Türkan Sancar Yalçın, Yeni Türk Ceza Kanununda “Zincirleme Suç”, TBB Dergisi, sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253; Mahmut Koca/İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 9. Bası, Ankara, 2016, s. 500-507; Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, 18. Bası, Ankara, 2012. s. 339; Osman Yaşar/Hasan Tahsin Gökcan/Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. Cilt, Ankara, 2014, s. 1241-1242.

[2] 765 sayılı TCK’da yer alan “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer şartların da varlığı hâlinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Nitekim 765 sayılı TCK'nın yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.

[3] “Haksızlığa uğramış (kimse), kıygın” bkz. https://sozluk.gov.tr/; ET: 24.09.2022.

[4] İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Ankara, 2015, s. 214-216; M. Emin Artuk/Ahmet Gökcen/M. Emin Alşahin/Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Ankara, 2017, s. 303-306; Osman Yaşar/Hasan Tahsin Gökcan/Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Ankara, 2014, s.7958-7959; Koca/Üzülmez, s. 507-508.

[5] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer almaktadır.

[6] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E: 2019/13, K: 2019/618, T: 22.10.2019.

[7] Bkz.; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 14.01.2014 tarihli ve 384-2, 03.12.2013 tarihli ve 1475-577, 30.05.2006 tarihli ve 173-145, 08.07.2003 tarihli ve 189-207, 13.10.1998 tarihli ve 205-304, 20.03.1995 tarihli ve 48-68 ile 02.03.1987 tarihli ve 341-84 sayılı kararları.

[8] Sulhi Dönmezer/Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Cilt 1, 14. Bası, İstanbul, 1999, s. 398 vd.

[9] Türkan Yalçın Sancar, Müteselsil Suç, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1995, s.70 vd.),

[10] Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, İstanbul, 1972, s. 136-137; Koca-Üzülmez, s. 508-510.

[11] Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 18. Bası, Ankara, 2015, s. 612-613.

[12] Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 4. Bası, İstanbul, 2015, s. 456.

[13] Özgenç, s. 564.

[14] Artuk/Gökcen/Alşahin/Çakır, s. 718-719.

[15] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E: 2019/13, K: 2019/618, T: 22.10.2019.

[16] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E: 2019/13, K: 2019/618, T: 22.10.2019: “…Birden fazla şubesi bulunan ... Marketin aynı isme sahip olmakla birlikte farklı yerlerde faaliyet gösteren ayrı ayrı iş yerleri olması, iş yeri sahiplerinin marketlerde bulunan eşya üzerindeki fiili tasarruf yetkilerini iş yeri sorumlularına teslim etmesi, her bir şubenin yetkilisinin ve çalışanlarının da farklı kişiler olup kendilerine teslim edilen eşyayı iş yeri sahibi adına elde tutan ve bu iradeyle fiili tasarrufta bulunan fer'î zilyet sıfatına sahip iş yeri sorumlularının, malların iş yerine kabul edilmesi, reyonlara yerleştirilmesi, müşterilere satış işlemlerinin yapılması, kasanın açık verdiği durumlarda zarara kendilerinin katlanmaları, müşteri tarafından satın alınan ürünün fatura karşılığında değişiminin sağlanması, ürünün ayıplı çıkması hâlinde iadesinin gerçekleştirilmesi gibi markette satılan mallar üzerinde iş yeri sahibinin doğrudan bir gözetimi olmaksızın bağımsız bir şekilde fiili hâkimiyetlerinin bulunması, iş yeri sorumlularının mülkiyet hakkına sahip olmalarının gerekmemesi, bu kapsamda, mağdurun ancak gerçek bir kişi olabileceği, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de mağdur olamayacakları cihetle, TCK’nın 141/1. maddesinin gerekçesine göre, hırsızlık suçunda korunan hukuki yararın zilyetlik olduğu hususu da dikkate alınarak, suçun mağdurunun iş yeri sahibi yanında zilyetliği ihlâl edilen iş yeri sorumlularının olması, nitekim, katılan ...'un da hırsızlık eyleminin gerçekleştirildiği diğer şubeye yönelik bir beyanda bulunmayıp sadece Basın Anıtı ... Market'in müdürü olduğunu, eylem nedeniyle iş yerinde 450 TL'lik bir zararlarının bulunduğunu beyan etmesi; ... Market isimli iş yerinin gerçekte tek bir şahsa ait olup sanık tarafından özellikle bu şahsın farklı yerlerde bulunan marketlerine yönelik hırsızlık suçu işleme yönünde bir karar alarak bu kasıt ile farklı şubelere girdiğinin de ileri sürülmemiş olması karşısında, aynı isme sahip olmakla birlikte farklı yerlerde faaliyet gösteren ve farklı işletmeler şeklinde çalışıp kendi bünyesinde yetkilileri bulunan Basın Anıtı ... Market ve Buğday Pazarı ... Market şubelerinden gerçekleştirdiği hırsızlık eylemleri nedeniyle sanığın, zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle tek bir hırsızlık suçundan cezalandırılmasının isabetli olmadığı, her iki şubeye de birden fazla kez girilmiş olması nedeniyle her biri kendi içerisinde zincirleme suç barındıran iki ayrı hırsızlık suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması gerektiği kabul edilmelidir. Öte yandan, sanığın bir an için ... Market isimli iş yerinin aynı kişiye ait olduğunu sandığı yönünde beyanda bulunduğunun kabulü hâlinde, suça konu marketlerin aynı isme sahip olmakla birlikte farklı yerlerde faaliyet gösteren ayrı ayrı iş yerleri olması, her bir marketin yetkilisinin ve çalışanlarının da farklı kişiler olup market yetkililerinin iş yerinde bulunan eşya üzerinde fiili hâkimiyetlerinin bulunması karşısında, eylemlerinin ayrı ayrı suçları oluşturacağını bilebilecek durumda olan sanık hakkında TCK'nın 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanmayacağı hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne; itirazın, sanığa iki ayrı ceza verilemeyeceği, eylemlerin zincirleme suç hükümlerine tabi olduğu gerekçesiyle sanığın lehine; zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle tek bir hırsızlık suçundan mahkûmiyet kararı verilmesinin isabetli olmadığı, her iki şubeye de birden fazla kez girilmiş olması nedeniyle her biri kendi içerisinde zincirleme suç barındıran iki ayrı hırsızlık suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması gerektiği yönünde ulaşılan sonucun ise sanığın aleyhine olduğunun anlaşılması karşısında, aleyhe yönelen temyiz ve itiraz bulunmaması nedenleriyle Özel Dairenin bozma kararının son bölümünde işaret edildiği üzere 1412 sayılı CMUK'un 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı bakımından sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulması kaydıyla, Özel Dairenin bozma kararının (1) numaralı bendinde yer alan "sanığın ayrı ayrı ikişer kez hırsızlık suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği" ibaresinin çıkarılarak yerine, "sanığın, her iki şubede de birden fazla kez mal çalmış olması nedeniyle her biri kendi içerisinde zincirleme suç barındıran iki ayrı hırsızlık suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği" ibaresinin yazılmasına karar verilmelidir…”

[17] Alacakaptan, Uğur. Suçun Unsurları. Ankara: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları , 1970, s.48; Dönmezer, Sulhi - Erman, Sahir . Nazarî ve Tatbikî Ceza Hukuku Cilt: I . 12. bası, İstanbul: Beta Yayınevi, 1997, s.385.

[18] Y.16.CD, E: 2020/8, K: 2020/1625, T: 18.02.2020.

[19] Y.16.CD, E: 2020/8, K: 2020/1625, T: 18.02.2020.

[20] Y.16.CD, E: 2020/8, K: 2020/1625, T: 18.02.2020. Ani suç olarak işlenmesi kural olarak mümkün olmayan silahlı terör örgütüne üye olma suçu, zorunlu mütemadi suçlardandır. Mütemadi suç, suçun tamamlanmasına rağmen failin suç işleme kararının devam etmesi nedeniyle neticenin devam ettiği suç türüdür. Başka bir ifade ile bu suç türünde hem maddi hem de manevi unsur temadi eder. TCK'nın 314/2. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olma suçu, esas itibariyle cezalandırılan hazırlık hareketleri olması itibariyle, netice şartı aranmayan somut bir tehlike suçudur. Suçun yapısı ve mahiyeti gereği kesintisiz devam eden, netice değil ve fakat fiiller, örgütsel faaliyetlerdir. Hatta bir anlamda devam eden durumdur.

[21] Y.3.CD, E: 2015/30634, K: 2016/855, T: 18.01.2016: “…Yargılama konusu eylemin, 5237 sayılı TCK'nin 86/1, 86/3-e ve 87/2-b-son kapsamında kaldığı ve alt sınırı sekiz yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan olduğu, 5271 sayılı CMK'nin 150/3. maddesi uyarınca alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda müdafiinin bulunmaması halinde, istemi olmasa dahi sanığa zorunlu olarak müdafii görevlendirilmesi ve 5271 sayılı CMK'nin 188/1. maddesi uyarınca da duruşmalarda müdafiinin hazır bulunması gerektiği gözetilmeden, yargılamaya devamla hüküm kurularak 5271 sayılı CMK m. 150/3, 151/1 ve 188/1 hükümleri ile 1412 sayılı CMUK'un 308/5. maddesine aykırı davranılmak suretiyle savunma hakkının kısıtlanması, sanığın, aynı iddianameye konu, aralarında hukuki kesinti oluşmadan birden fazla tabanca taşıması şeklindeki eyleminin tek bir suçu oluşturacağı ve kişilere karşı işlenen bazı suçlar açısından uygulanabilen 5237 sayılı TCK'nin 43. maddesindeki zincirleme suç hükümlerinin 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçlarında uygulanamayacağı düşünülmeden 5237 sayılı TCK'nin 43. maddesi uygulanmak suretiyle sanık hakkında fazla ceza tayini bozmayı gerektirmiştir…”

[22] Yargıtay 8. Ceza Dairesi E. 2002/495 K. 2002/11322 T. 09.12.2002: “…A-) Sanığın suç konusu 2 adet tabancayı kamu davası açılmadan önce kişisel gereksinimi nedeniyle bir tanesini satıp diğerini evinde bulundurması karşısında, eyleminin tek suç oluşturduğu, bu durum karşısında maddede yazılı cezanın asgari ve azami haddin arasında uygulama yapılması gerekirken, tayin edilen cezasının olayda uygulama yeri bulunmayan TCK.nun 80. maddesi ile arttırılması….”

[23] 6136 sayılı Kanun'un 13. maddesi; "Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ateşli silahlarla bunlara ait mermileri satın alan veya taşıyanlar veya bulunduranlar hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ateşli silahın, bu Kanunun 12 nci maddesinin dördüncü fıkrasında sayılanlardan olması ya da silâh veya mermilerin sayı veya nitelik bakımından vahim olması halinde beş yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşyüz günden beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Bu Kanunun 12 nci maddesinin dördüncü fıkrasında sayılanlar dışındaki ateşli silahın bir adet olması ve mutat sayıdaki mermilerinin ev veya işyerinde bulundurulması halinde verilecek ceza bir yıldan iki yıla kadar hapis ve yirmibeş günden yüz güne kadar adlî para cezasıdır. Ateşli silahlara ait mermilerin pek az sayıda bulundurulmasının veya taşınmasının mahkemece vahim olarak takdir edilmemesi durumunda hükmolunacak ceza altı aya kadar hapis ve yüz güne kadar adlî para cezasıdır. Kuru sıkı tabir edilen ses veya gaz fişeği ya da benzerlerini atabilen tabancayı, teknik özelliklerinde değişiklik yaparak öldürmeye elverişli silah haline dönüştüren kişi, bu maddenin birinci fıkrası hükümlerine göre cezalandırılır.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.

[24] Yargıtayın yerleşik içtihatlarında da kabul edildiği üzere kesintisiz suçlar arasında yer alan, nitelik ve sayı bakımından vahim olmayan ruhsatsız ateşli silah taşıma suçuna konu ateşli silah sayısı birden fazla olsa bile fail hakkında hukuksal anlamda tek olan bu fiil nedeniyle 6136 sayılı Kanun’un 13/1. maddesi uyarınca, suça konu silah sayısı da gözetilerek alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle hüküm kurulmalıdır. Bkz.; Yargıtay Ceza Genel Kurulu E. 2018/56 K. 2020/438 T. 03.11.2020.

[25] Yargıtay Ceza Genel Kurulu E. 2018/56 K. 2020/438 T. 03.11.2020.

[26] YCGK, 18.09.2012 tarihli ve 303-296 sayılı kararı ile 12.03.1996 tarihli ve 24-34 sayılı kararı.

[27] YCGK, 18.09.2012 tarihli ve 303-296 sayılı kararı ile 12.03.1996 tarihli ve 24-34 sayılı kararı.

[28] YCGK, 11.03.2003 tarihli ve 325-28 sayılı kararı.

[29] YCGK, 05.02.2002 tarihli ve 28-179 sayılı kararı.

[30] YCGK, 03.02.1998 tarihli ve 306-2 sayılı kararı.

[31] Ali Rıza Çınar, Hükmün Konusu ve Eylemi Değerlendirmede Mahkemenin Yetkisi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, sayı 84, 2009, s.56; Nur Centel/Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Bası, İstanbul, 2013, s.1566-1567.

[32] Bu konunun tartışmalı olduğunu söyleyebiliriz. 1412 sayılı CMUK'da iddianamenin kabulü kurumuna yer verilmemesi nedeniyle Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen iddianamenin mahkemeye verilmesiyle kamu davasının açıldığının kabul edildiği, ancak 5271 sayılı CMK'nın 175. maddesinde iddianamenin kabulü kurumuna yer verilmesi nedeniyle kamu davasının açılmasının iddianamenin kabulü koşuluna bağlandığı görülmektedir. Diğer bir anlatımla kovuşturmanın başlaması için düzenlenen iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi şarttır. Bu nedenle 01.06.2005 tarihinden sonra düzenlenen iddianamelerin hukuki kesinti oluşturabilmesi için mahkemece kabul edilmiş olması gerekir.

[33] Yargıtay Ceza Genel Kurulu E. 2018/56 K. 2020/438 T. 03.11.2020: "…Sanığın sabıka kaydının incelenmesinde, 15.12.2008 tarihinde aracında yapılan arama sonucu 6136 sayılı Yasa'ya aykırılık teşkil eden tabanca bulunarak Karşıyaka 3. Asliye Ceza Mahkemesine dava açıldığı ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, yargılamaya konu davada da farklı bir tabanca bulundurduğu iddiası ile sanığa aynı suçlamanın yöneltildiği anlaşıldığından, mükerrer cezalandırmanın önlenmesi açısından, Karşıyaka 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 07.05.2009 tarihli, 735/474 sayılı dava dosyası mahkemece getirtilip incelenerek, iddianame ve iddianamenin kabul tarihlerine göre hukuki kesinti oluşup oluşmadığı hususu da karşılaştırılıp sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 23.12.2013 tarih ve 246-666 sayı ile sanığın ilk hüküm gibi cezalandırılmasına karar verilmiş, bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 28.09.2015 tarih ve 9853-34239 sayı ile; "Mahkemece verilen 05.11.2009 tarihli ve 2009/24 sayılı ilamın, Yargıtay 4. Dairesinin 19.02.2013 tarihli ve 2010/28114-2013/4563 sayılı ilamı ile 'Karşıyaka 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 07.05.2009 tarihli, 735/474 sayılı dava dosyası mahkemece getirtilip incelenerek, iddianame ve iddianamenin kabul tarihlerine göre hukuki kesinti oluşup oluşmadığının karşılaştırılması gerekliliği' nedeniyle bozulması karşısında, bozma doğrultusunda inceleme yapılıp hukuki kesinti oluşup oluşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılmadan mahkûmiyet kararı verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 03.03.2016 tarih ve 663-156 sayı ile 6136 sayılı Kanun'un 13/1 ve TCK'nın 62/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca belirlenen 2 yıl 1 ay hapis ve 1.240 TL adli para cezasından sanık hakkında aynı Mahkemece 07.05.2009 tarih ve 735-474 sayı ile verilip açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmüne konu 1 yıl hapis ve 600 TL adli para cezasının mahsubu ile sanığın neticeten 1 yıl 1 ay hapis ve 640 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 23.02.2017 tarih ve 7874-1739 sayı ile; "1- Sanığın 6136 sayılı Kanun kapsamında bir veya daha fazla silahı taşımasının temadi eden tek suç oluşturacağı ve Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 15.12.2008 tarihli olaya ilişkin düzenlenen 18.12.2008 tarihli, 2008/3877 numaralı iddianame ile bu dosyanın konusu olan 14.11.2008, 02.12.2008 ve 05.12.2008 tarihlerinde silahla tehdit suçunu işlerken kullandığı silaha ilişkin olayları da kapsadığının kabulü ile mükerrer açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkûmiyet kararı verilmesi, 2- Kabul ve uygulamaya göre de; Mahkemenin 2008/735 esas, 2009/474 sayılı kararı ile sanık hakkında verilip açıklanması geri bırakılan 1 yıl hapis ve 600 TL adli para cezasının verilen cezadan mahsup edilmesi" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir. Yerel Mahkeme ise 02.06.2017 tarih ve 203-388 sayı ile; "Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18.12.2008 tarihli, 2008/3877 numaralı iddianamede 'adli emanetin 2008/2691 sırasında kayıtlı bulunan bulundurma ruhsatlı tabancanın ruhsat süresinin 30.09.2001 tarihinde bitmiş olmasına rağmen ruhsatını yeniletmeksizin söz konusu silahı o tarihten sonra sürekli olarak evinde bulundurduğu ve yine ayrıca ruhsata aykırı şekilde bu silahı üzerinde ve aracında da taşımak suretiyle üzerine atılı suçu işlemiş olduğu' şeklinde anlatım ile emanette kayıtlı, 35 KK 707 plaka sayılı otomobilin torpido gözünden ele geçirilen silah hakkında dava açıldığı sabittir. CMK'nın 225/1. maddesi 'hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.', CMK'nın 223/7. maddesi 'aynı fiil nedeniyle aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir.' hükümlerini içermektedir. Yukarıda açıklandığı üzere Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18.12.2008 tarihli, 2008/3877 numaralı iddianamede ve Mahkememizin 07.05.2009 tarihli, 2008/735 esas, 2009/474 karar sayılı kararında kamu davasına konu tabanca emanette kayıtlı bulundurma ruhsat tarihi biten tabancadır. Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 05.01.2009 tarihli, 2009/47 numaralı iddianamede 6136 sayılı Yasa'ya muhalefet suçuna konu tabanca 14.11.2008 ve 02.12.2008 tarihlerinde silahla tehdit suçunda kullanılan ele geçirilemeyen tabancadır. Ele geçirilemeyen tabanca ile ilgili daha önce açılmış bir dava bulunmadığından mükerrer açılan davanın reddine karar verilmesi yönündeki bozma kararı yasaya uygun değildir. Her ne kadar Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığınca 15.12.2008 tarihli olaya ilişkin düzenlenen 18.12.2008 tarihli, 2008/3877 numaralı iddianamenin düzenlendiği tarihten sonra işlenmiş bir suç bulunmamakta, belirtilen iddianamenin kabul edildiği tarih itibarıyla hukuki kesinti meydana geldiği, bu nedenle sanığın eylemleri 6136 sayılı Yasa'ya muhalefet suçundan tek suç oluşturmakta ise de; sanığın 18.12.2008 tarihinden önce iki tabanca bulundurması, silahla tehdit suçlarında kullandığı tabancayı teslim etmemesi, suç kastının yoğunluğu nedeniyle alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle ceza tayin edilmesi gerektiğinden Mahkememizce daha önce verilen kararda direnilmesine, sanığın daha önce yargılamaya konu emanette kayıtlı tabanca ile ele geçirilemeyen ikinci tabancayı taşıması nedeniyle 2 yıl 6 ay hapis ve 75 gün karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına, hükmolunan cezasından daha önce Mahkememizin 2008/735 esas, 2009/474 karar sayılı HAGB kararı nedeniyle verilen cezanın mahsup edilerek cezalandırılmasına" şeklindeki gerekçe ile bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir. Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.10.2017 tarihli ve 47237 sayılı "onama" istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 18.01.2018 tarih ve 21952-627 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır…”

[34] Yargıtay 8. Ceza Dairesi E. 2015/11867 K. 2017/1940 T. 28.02.2017: “…4- Sanıklar ... ve ... hakkında 6136 sayılı yasaya aykırılık suçundan kurulan hükümlerin temyiz incelemesinde; 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçunun kesintisiz suçlardan olduğu, hukuki kesintiyi oluşturan iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar gerçekleştirilen eylemlerin tek suç oluşturacağı gözetilmeden, sanıkların suçu bir suç işleme kararının icrası kapsamında zincirleme olarak işlemiş oldukları gerekçesiyle TCK.nun 43. maddesi uygulanmak suretiyle fazla ceza tayin edilmesi,….” Yargıtay 8. Ceza Dairesi E. 2018/1981 K. 2018/12581 T. 12.11.2018: “…Sanığın 6136 sayılı kanun kapsamında bir veya daha fazla silahı taşımasının temadi eden tek suç oluşturacağı, ancak sanıkta ele geçen silah sayısı, kastın yoğunluğu, tehlike ile zararın ağırlığı, suçun işlenmesindeki özellikler gözetilerek TCK.nun 3 ve 61/1. maddeleri uyarınca alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayini gerektiği gözetilerek; 08.08.2005 tarihli eylemde ele geçirilen kovan üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılıp, kovanın 30.08.2005 tarihinde ele geçen silahtan atıldığının tespiti halinde davanın reddine, aksi halde sanıkta iki adet silah bulunduğu gözetilerek alt sınırdan uzaklaşılarak tayin olunan cezadan, daha önce kesinleşen Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen cezanın mahsup edilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,…” Yargıtay 16. Ceza Dairesi, E: 2017/1500, K: 2017/4885, T: 14.09.2017: “…Hangi tarihte imal edildiği belirlenemeyen patlayıcı maddeleri örgütün faaliyeti kapsamında gerçekleştirilen eylemde kullandığı anlaşılan suça sürüklenen çocuğun, örgüt üyeliği ve patlayıcı madde bulundurma suçlarının mütemadi nitelikte olması ve temadinin kesildiği en son bulundurma tarihine kadar gerçekleştirilen eylemlerin tek suç oluşturacağı da nazara alındığında, yukarıda bahsedilen dosyanın akıbetinin araştırılıp, derdest olup olmadığının tespiti ile aslı veya onaylı suretlerinin getirtilerek suç, iddianame ve yakalanma tarihleri de göz önünde bulundurularak davalar arasında hukuki veya fiili kesinti bulunup bulunmadığı belirlenerek bu dosya ile birleştirilmesi, eylemlerin tek suç olma ihtimali de nazara alınıp tüm deliller bir arada değerlendirilerek sonucuna göre suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun takdir ve tayini gerekir…”

[35] Yargıtay 9. Ceza Dairesi E. 2014/2447 K. 2014/6249 T. 27.05.2014: “….aa) 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçunun kesintisiz suçlardan olduğu, hukuki kesintiyi oluşturan iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar gerçekleştirilen eylemlerin tek suç oluşturacağı, silah sayısındaki fazlalığın cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayininde gerekçe oluşturabileceği gözetilerek, işyerinde bir adet ruhsatsız tabanca ve bir adet metal cop bulunduran sanığın eyleminin kül halinde tek bir 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçunu oluşturduğu gözetilmeden, her bir silah ve alet nedeniyle ayrı cezaya hükmolunması suretiyle fazla ceza tayini,…” Yargıtay 6. Ceza Dairesi E. 2015/593 K. 2016/1632 T. 01.03.2016: “…6-) 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçunun mütemadi suçlardan olduğu ve hukuki kesintiyi oluşturan iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar gerçekleştirilen eylemlerin tek suç oluşturacağı, sanık ...’in, yakalandığında ele geçen tabanca ile örgüt yöneticisi olması nedeniyle örgüt üyesi ...'da ele geçen tabancadan sorumlu olacağı ve eyleminin bir bütün halinde 6136 sayılı Yasanın 13/1. maddesine uyan suçu oluşturacağı, ancak bu suçtan temel ceza belirlendiği sırada sanığın kastının yoğunluğuna ve tabanca adedine göre alt sınırdan uzaklaşılarak cezanın belirlenmesi gerektiği gözetilmeksizin; hakkında, yakalandığında ele geçen tabanca nedeniyle aynı Yasanın 13/3. maddesi uyarınca mahkumiyet; örgüt üyesi ...'da ele geçen tabanca nedeniyle de, “Örgüt liderinin, üyenin silahından dolayı sorumlu tutulamayacağı” gerekçesiyle beraat hükmünün kurulması,…”

[36] Yargıtay 10. Ceza Dairesi, E: 2003/2498, K: 2003/16661, T: 17.06.2003: “….Mütemadi suç olan uyuşturucu madde kullanmak suçundan TCK.nın 80. maddesinin uygulanamayacağı dikkate alınmadan sanığa fazla ceza tayini,…”

[37] Y.10. CD, E: 2019/2431, K: 2019/6984, T: 04.11.2019.

[38] Y.10. CD, E: 2019/2431, K: 2019/6984, T: 04.11.2019.

[39] Y.10.CD, E. 2020/13658 K. 2020/8733 T. 09.12.2020.