1) GENEL OLARAK

Temel şekli Türk Ceza Kanunumuzun 81. maddesinde düzenlenmiş olan kasten öldürme suçuna ek olarak kanun koyucu, somut olaydaki hareketin gerçekleştiriliş biçimini, failin hareketlerin icrasında güttüğü saiki yahut suçun maktul(e)ünün taşıdığı birtakım özellikleri, dolayısıyla her somut öldürme fiilinin aynı yaptırıma bağlanmasının Ceza Hukukunun temel ilkeleriyle bağdaşmayacağı gibi olguları göz önünde bulundurarak, suçun belirli saik veya şekilde yahut belirli kişilere karşı işlenmesini, TCK’nın 82. maddesinde  daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli hal olarak hükme bağlamıştır.

İlgili düzenleme;

[1] Kasten öldürme suçunun;

a) Tasarlayarak,

b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,

c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silâh kullanmak suretiyle,

d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı,

e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

f) Gebe olduğu bilinen kadına karşı,

g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

h) (8.7.2005 T. 5377 sk değ.) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla,

i) (8.7.2005 T. 5377 sk. ek) Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle,

j) Kan gütme saikiyle,

k) Töre saikiyle,

İşlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

hükümlerini amirdir.

Suç ile korunmak istenen hukuki yararın, hükmün kanundaki yeri de gözetildiğinde, pek tabi bireyin en temel haklarından olan yaşama hakkı olduğu tartışmasızdır. Kanun koyucu bu noktada tahdidi olarak kalem altına aldığı oluş biçimlerinin somut olaydaki fiile giydirilmiş olması hallerinde, failin ıslahının da suçun temel işleniş biçimine öngörülmüş aynı yaptırım şekli ile sağlanmasının, Türk Ceza Hukukunun temel prensiplerinden suçta ve cezada ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil edeceğini gözetmiş ve bu doğrultuda suçun temel halinin kanunda aldığı yerin hemen arkasından ilgili hükmü sevk etmiştir.

2) TASARLAMA KAVRAMI

Kanun koyucu, suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hallerinden birisinin, suça konu fiilin “tasarlayarak” icra edilmesi olduğunu hükme almış, fakat fiilin hangi unsurları taşıdığı takdirde bu nitelikli hali oluşturacağını açıkça düzenlememiştir. Madde gerekçesinde ise “(a) bendinde, kasten öldürme suçunun tasarlayarak işlenmesi, bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir.”  cümlesiyle kavram açıklanmaya çalışılmıştır. Kelimenin karşılığı sözlükte “Bir şeyin nasıl gerçekleşebileceğini düşünmek, zihinde hazırlamak.” olarak yer almaktadır.[1] Sözlük anlamına, kanun lafzına ve madde gerekçesine bakıldığında, “tasarlama” kavramının kişiden kişiye, oluştan oluşa gibi sair etkenlere bağlı olarak çok farklı şekilde yorumlanabileceği açıktır. Dolayısıyla bu konunun uygulanışı doktriner düşünceler ve yargı kararları doğrultusunda şekillenmektedir.

Doktrinde tasarlama kavramının açıklığa kavuşturulmasında, soğukkanlılık teorisi ve plan kurma teorisi olmak üzere iki ayrı yöntem ağırlıkla kullanılmaktadır. Soğukkanlılık teorisine göre tasarlamanın varlığı için, failin fiilin icrası esnasında hiçbir tereddüt veyahut heyecan göstermemiş olması ve eylemi gerçekleştirme yönünde önceden bir karar almış olması, ayrıca bu iki zaman dilimi arasında da söz konusu soğukkanlılığını ve iç dünyasındaki kötülüğünü korumuş ve bu zarfta herhangi bir vazgeçme emaresi göstermemiş olması gerekmektedir.

Türk Ceza Hukukunda tasarlama kavramının yorumunda ağırlıklı olarak plan kurma teorisinin benimsendiği söylenebilir.[2] Bu teoriye göre ise; failin suç işleme kararı ile harekete geçmesi arasında bir zamanın geçmesi ve bu zaman dilimi içinde suçun işleneceği yerin, zamanın, suçun işleniş şeklinin belirlenmesi ve suç işleme araçlarını seçen ve suçu nasıl işleyeceği planını yapan failin bizzat suçu işlemiş olması halinde somut eylemin tasarlamak suretiyle icra edildiği kabul olunabilecektir.[3]

Yargıtay da son kararlarında ağırlıkla, tasarlama kavramının yorumunda plan kurma teorisini benimsemektedir. Yüksek Mahkeme kararlarında istikrarlı bir şekilde, tasarlama olgusunun bünyesinde taşıması gereken unsurları belirtmekte ve dolayısıyla suça konu her hazırlık veya icra hareketi ile düşüncelerinin tasarlama olgusunu oluşturmayacağını belirtmektedir. Keza Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 2019 tarihli bir kararında;

“…Sanık ... hakkında maktul ...'e yönelik tasarlayarak kasten öldürme suçu yönünden kurulan hükmün incelenmesinde;

Tasarlamanın oluşması için bir kimseye karşı belli bir suçu işleme kararının verilmesi, suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında makul bir sürenin geçmesi, bu süre içerisinde sebat ve ısrar gösterilerek karardan dönülmemesi gerekmekte olup, incelemeye konu somut olayda;

Sanık ...'un kızı olan Türkan’ın, babasının istediği kişi ile değil maktulün kardeşi Celal ile evlenmek istemesi ve maktul ...’in de Türkan'ı koruması nedeniyle sanığın maktule karşı husumet beslediği, olay gününden bir gün önce de maktulün sanıkla telefonla görüştüğü ve kızını kendi kardeşine istediği, sanığın kızını vermeyi telefonda kabul ettiği, ancak ertesi gün sabah saatlerinde maktulün dükkanına öldürmek amacıyla gittiği, bir süre kahvehanede maktulün gelmesini beklediği, maktulün gelmesinden sonra da ele geçirilemeyen tabanca ile iki el ateş etmek sureti ile maktulü öldürdüğü ve olay yerinden kaçtığı, dosyadaki mevcut kanıtlara göre sanık ...’un, suç işleme kararını ne zaman aldığı, suç işleme kararı ile suçun icrası arasında ne kadar bir süre geçtiği saptanamadığı, sanığın tasarlamak suretiyle eylemini gerçekleştirdiğine dair yeterli kesin ve inandırıcı kanıt da bulunmadığı gözetilerek…”  [4]

gerekçeleriyle yerel mahkemece sanık hakkında tasarlayarak kasten öldürme suçundan tahsis edilen mahkumiyet hükmünü bozmuştur.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu da, yine 2019 tarihli benzer bir olay doğrultusunda;

“…Yerleşik yargısal kararlarda kabul edildiği ve tereddütsüz bir şekilde uygulandığı üzere, tasarlamadan söz edilebilmesi için; "Failin, bir kimsenin vücut bütünlüğü veya yaşam hakkına karşı eylemde bulunmaya sebatla ve koşulsuz olarak karar vermiş olması, düşünüp planladığı suçu işlemeden önce makul bir süre geçmesine ve ulaştığı ruhi sükûnete rağmen bu kararından vazgeçmeyip sebat ve ısrarla fiilini icraya başlaması ve gerçekleştirmeyi planladığı fiili, belirlenmiş kurgu dâhilinde icra etmesi" gerekmektedir…”[5]

şeklindeki içtihadıyla konuyu açıklığa kavuşturmuştur.

Dolayısıyla Yargıtay ölçütlerine göre, kasten öldürme suçunun tasarlayarak işlendiğinin sübuta erdiğinin kabulü için somut bir olayda;

1) Failin belirli bir kimseye karşı suçu işleme kararını vermiş olması,

2) Fiil ile icrası arasında makul bir sürenin geçmesi,

3) Bu süre içerisinde failin kararından vazgeçmemesi,

hallerinin bir arada bulunması gerekmektedir.

3) SONUÇ

Failin, her somut olayda tasarlama gibi görünen saik veya hareketlerinin her durumda kanuni tipikliği sağlamayacağı Yüksek Mahkeme’nin isabetli belirlemeleri ve doktriner düşünceler doğrultusunda ortadadır. Dolayısıyla uygulamada, özellikle iddianamelerin tanziminde, gerek adli makamlardaki iş yükü yoğunluğu, gerek olayın vahamet ve sıcaklığının etkisiyle, somut olaylar detaylıca ele alınarak tasarlamanın varlığı ile ilgili gerekli irdelemeler yapılamamakta, çoğu olayda ilk bakışta failin tasarlamak suretiyle suçu işlediği ileri sürülmekte, doktrin ve Yüksek Mahkeme kriterleri göz ardı edilmektedir.

Gerek kovuşturma gerek soruşturma aşamalarının hangi evresinde olursa olsun atılı suçun unsurları ile ilgili eksik incelemeler doğrultusunda hareket edilmesinin, Ceza Muhakemesi Hukukunun nihai amacı olan maddi gerçeğe erişmek amacına tamamen zıt sonuçlar doğuracağı tartışmasızdır. Keza uygulamada mevzu bahis suçlara ilişkin tahkikatlarda, dolaylı da olsa, suçun tehdit ettiği hukuki yarar ile birlikte kamuoyunun somut olaya olası tepkileri de göz önünde tutulmakta, bu haseple hukuki değerlendirmeler yapılırken bir taraftan da toplumdaki bireylerin, tabiri caizse iç dünyalarının soğutulması gayesi de öne çıkarılmakta, bu da ne yazık ki kısmen hukuk kurallarına karşı esnek davranılması sonucunu ortaya çıkarmaktadır.

Sonuç olarak ceza muhakemesi sürecinde, Türk Ceza Hukukunun genel önleyici etkisinin, özel önleyici etkisi karşısında daha ön planda tutulması gayesiyle, silahların eşitliği ve adil yargılanma gibi temel ilkelere halel getirebilme potansiyeli taşıyan her türlü işlem ve değerlendirmelerden sakınılmalı, sadece makalemiz konusu suçla sınırlı olmamakla, bu süreçteki her türlü hukuki değerlendirme ve işlemlerde hukuk kuralları ve hukuka temel olan ilkelerin her şeyden üstün tutulması gerektiği hususlarında herhangi bir şüpheye mahal verilmemelidir.

--------

1) https://sozluk.gov.tr/

2) AKBULUT, Berrin, KASTEN ÖLDÜRME SUÇUNUN NİTELİKLİ HALLERİ, Adalet Dergisi, 2020, s. 110.

3) CENTEL, Nur/ ZAFER, Hamide/ ÇAKMUT, Özlem, KİŞİLERE KARŞI İŞLENEN SUÇLAR, C. I, Beta Basım Yayın, İstanbul, 2017, s. 45.

4) YARGITAY 1. Ceza Dairesi, 2019/882E., 2019/1723K.

5) YARGITAY CEZA GENEL KURULU, 2015/1185E., 2019/707K.