ODTÜ’deki faşist saldırı görüntülerini sizler gibi ben de izledim.
Temel hak ve özgürlüklerine saldırılan öğrencilere yapılan hakaretleri kendime yapılmış gibi algıladım. Onlarla birlikte onurumun incindiğini hissettim. Yapılan haksızlık karşısında susanları gördükçe insanlığımdan utandım. Yazıklar olsun dedim, yuh olsun dedim.

Saldırı görüntülerini izleyemeyenler için hatırlatalım. Orta Doğu Teknik Üniversitesi kampüsünde  bir grup öğrenci pankart açarak ve sözlü saldırıda bulunarak 3 başörtülü öğrenciyi hakaretlerle ve alkışlarla kampüsten çıkardılar.
Elinde “BURADA CEMAAT VAR” yazılı pankart olan kız öğrencinin güvenlik çağırırken sarf ettiği “güvenlik gelsin bu cemaatçileri buradan alsın” sözleri size ilk anda ne hatırlattı bilmem ama bana iki şey hatırlattı. Birincisi, mafya elebaşlarının tetikçilerine emir verme üslubuydu. İkincisi ise 28 Şubat’ın başörtülü öğrenci avcısı dekanlarından birinin kameralara yakalanan bağırışıydı; “ Defolun ! Bu kıyafetle içeri giremezsiniz ! Güvenlik ! Polis ! Atın bunları dışarı !”

28 Şubat’ın hukuk tanımaz diktatörlerinin eğitim özgürlüğünü engellediklerini, yaptıklarının suç olduğunu o günlerde yetkililere anlatmak zordu hatta imkansızdı. Vesayet altına alınan siyasi otorite sessiz, vesayet altındaki yargı mercileri de, başörtüsü yasağına hukuki kılıf bulma ayıbının utancıyla suskundular.

Kimi savcılar, eğitim özgürlüğümüz elimizden alınamaz diye basın bildirisi okuyan lise öğrencilerini, anayasal düzeni cebren ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlamasıyla idam talebiyle mahkemeye sevk ederken, Yargıtay Başsavcısı başörtüsünü parti kapatma gerekçesi olarak iddianamesine yazmakla kalmıyor, saldırgan ve hakaret edici üslup ile nefret suçu işliyordu. Darbenin en büyük destekçisi dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Demirel de, kendi vatandaşlarının bir bölümüne eğitim için Suudi Arabistan’a gitmelerini tavsiye edecek kadar ayrımcı, nefret içeren, inançlara saygısız bir üslup sergiliyordu.

Bu satırların yazarı o günlerde İl Cumhuriyet Başsavcısı sıfatıyla, Anayasa ve yasaları uygulayıp, kanunsuz emirlerle eğitim özgürlüğünü engelleyen rektör ve dekan hakkında dava açtığı için Başsavcılık görevinden alınmıştı. Bu nedenle yaşadıklarımız ve yaşanan olaylar hafızalarımızda tazeliğini koruyor. Mesele bir kaç öğrencinin başları örtülü diye üniversiteye alınmamasından ibaret değildi. En temel hak olan eğitim özgürlüğü engellenmekle kalınmıyor, haklarını meşru zeminde arayanlar, irticai tehdidin failleri olarak idam talebiyle mahkemelere sevk ediliyordu. 

Yirminci yüzyıl ile birlikte bu zorbalıkların son bulduğunu, halkın özgür iradesinin iktidarda muktedir olmaya başlamasıyla, ötekileştirmenin, şu veya bu nedenle ayrımcılığın, nefret söyleminin, dini inançları sebebiyle aşağılanmanın son bulduğunu, geçmişte bu eylemleri gerçekleştirerek suç işleyenlerin adalet önünde hesap verdiklerini düşünürken ODTÜ’de yaşanan faşist saldırı sadece kınamakla geçiştirilemeyecek yeni olayların habercisi gibi görünüyor.
Öğretim üyeleri neden susuyorsunuz ?

ODTÜ’de başörtülü arkadaşlarına terbiyesizce saldıran bu çocukların emir ve talimat veren değil, kullanılan zavallılar olduğu açıkça görülüyor. Bu olay 3-5 öğrencinin bireysel eylemi olmadığı, organize edilmiş, planlanmış bir eylem olduğu ortada. “Biz başörtüsüne, başörtülülere değil cemaate karşıyız” şeklindeki açıklamalar ise şecaat arz ederken sirkatini söylemekten ibaret. Kendisi gibi giyinmeyeni, kendisi gibi düşünmeyeni üniversiten uzaklaştırma hakkını ve yetkisini kendinde gören zihniyet kime karşı olursa olsun çağdışıdır. Ahlaken sorunludur, hukuken de suçtur.

Öğrencilerinin bu çirkin saldırılarından en başta sorumlu olan Üniversite yönetimi ve öğretim üyelerinin tutumu da esef vericidir. ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği Başkanının basın açıklamasında, faşist saldırıyı kınama yerine mağdur öğrencileri suçlayan beyanları tesadüfle izah edilemeyecek boyuttadır. İnsan hakları dernekleri, kadın ve gençlik dernekleri, üniversite yönetimleri ve akademisyenlerin suskunluğu da düşündürücüdür.

Öğretim üyeleri, profesörler, doçentler, yardımcı doçentler ! Bu sorumluluk sadece Rektörlük ve yönetimde diyerek kendinizi aklayamazsınız. Akademik özgürlüğünüz var. İster birey olarak ister gruplar halinde, bu faşist saldırıyı kınayıp, öğrencilerinizi doğru olan insani, ahlaki ve hukuki çizgide hareket etmeye davet ediniz. Bu sizin en önemli vazifenizdir.

Bu olumsuzluklar karşısında başta Cumhurbaşkanı, Başbakan, siyasiler ve YÖK Başkanlığının açıklamaları Yeni Türkiye’de bu tür faşizan saldırılara izin verilmeyeceğinin göstergesi olarak umut vericidir. Olay basite alınmamalı, kınamalarla yetinilmemeli, köklü tedbirler alınmalıdır.

Gençler ! Oyuna gelmeyin !

Buradan ODTÜ saldırısında kendilerini kullandıran ve onlara alkış tutan gençlere seslenmek istiyorum:
Yaptığınız eylem insani değildir, ahlaki değildir ve suçtur. Sizin gibi üniversitede eğitim almak hakkı olan arkadaşlarınızın eğitim özgürlüğünü engelliyorsunuz. İster kıyafetleri, ister bir cemaate müntesip olmaları sebebiyle olsun ayrımcılık yapmak, aşağılamak, nefret söylemlerinde bulunmak suçtur. Sizi bu eylemlere sürükleyenler, adaletin vereceği cezalardan sizi kurtaramaz. Ayrımcılık yapan, eğitim özgürlüğünü engellemeye kalkan öğretim üyesi profesörün 2 yılın üzerinde ceza aldığını ve cezasının kesinleştiğini bilmiyorsanız öğrenin. Yeni Türkiye, haksızlıkların hukuksuzlukların hesabının sorulabildiği bir ülke. Darbecilerden, onların kanunsuz emirlerini uygulayanlara kadar adalet önünde hesap verdiklerini görün. Kendinize, ailenize, geleceğinize, ülkenize zarar verecek eylemlerden uzak durun. Sizi kanunsuz eylemlere tahrik ve teşvik edenler, siz mağdur olunca “aklınız yok muydu” deyip kenara çekilecekler, bunu unutmayın, oyuna gelmeyin. Kendinize yapılmasını istemediğiniz bir şeyi arkadaşlarınıza yapmayın.