Balyoz Davasında Tahliye kararı veren mahkeme heyetindeki üç hakimin üçü de bayan’dı. Şimdiye kadar mizah dergileri ve fıkralarda “oklava” ile simgeleşen Türk kadını, bu defa eline “balyoz”u aldı. Her işte başarılı olan Türk kadını, ‘Türk Milleti’ adına verdiği karar ile de Türk ve dünya kamuoyunda hak ettiği yeri buldu. Bundan sonra, çeşitli davalarda yargılanan sanıklar, büyük bir ihtimalle bir “bayan hakim tarafından yargılanmayı” isteyecekler.

Ancak bu davalarda seneler boyu süren tutukluluk, hayatını kaybeden, sakat kalan insanlara rağmen, hatalı karar veren kişilerin sorumlu tutulmaması ve toplumu sarsan yolsuzluk olaylarının takipsiz kalması yargı yanlışlarının temelini oluşturmaktadır.

12 EYLÜL DAVASI

Balyoz davası ile aynı gün karara bağlanan bir diğer önemli dava da, 12 Eylül Davası oldu. Bu davaya konu olan 12 Eylül müdahalesine, demokratik rejime karşı bir darbe olarak bakılması yanlıştır. 12 Eylül Hareketi, anarşi ve terörü durdurmak, demokrasiyi korumak için yapılan bir harekettir. Bu olay sırasında hayatını kaybeden, eziyete uğrayan insanlar varsa bunların hesabı başka davaların konusu olabilir. Ancak 12 Eylül Hareketinin üzerinden 35 yıl geçtikten, zamanaşımı dolduktan, Anayasası % 92 oyla kabul edildikten sonra, Anayasa ve yasal dokunulmazlıklar gözardı edilerek verilen karara hiçbir şekilde haklı ve yerinde bir karar denilemez.

CUMHURBAŞKANLIĞI

Balyoz ve 12 Eylül Davasının karara bağlandığı günlerin bir diğer önemli konusunu da “Cumhurbaşkanlığı Adaylığı” oluşturdu. Demokratik bir ülkede, herkesin aday olma, aday gösterilme ve seçimlere girme hakkı vardır. Muhalefet partileri CHP ve MHP’nin de aday göstermesi en doğal hakkı ve görevidir. Ancak bu adayın partiyi oluşturan milletvekilleri dışında ve hatta onların haberi olmaksızın, Genel Başkan tarafından saptanması demokratik bir yöntem değildir. Bu durumda söylenecek tek şey ‘Önce kendi evine demokrasi getir, sonra ülkeye demokrasi getirmeye kalk” demek olacaktır.

SİSTEM BOZULUNCA…

Sistem bozulunca her şey bozulur. Diğer yüksek yargı organlarının suskun ve hatalı davranışları sonunda, yargı sistemi de bozulmuştur. Anayasa Mahkemesi, diğer üst yargı organlarının yani Yargıtay, Danıştay’ın üzerinde bir yargı organı değildir. Ancak toplumda öyle bir yargı oluşmuştur ki, kiracısını çıkaramayan, alacağını tahsil edemeyen dahi, dava ve hakkını Anayasa Mahkemesinde arayacak hale gelmiştir. Bu yargı sisteminin bozulmasının nedeni; haksızlıkların giderilememesi, yargıya güvenin kaybolması ve diğer üst yargı organı temsilcilerinin sessiz kalarak, yargıya, kendi hak ve yetkilerine sahip çıkamamasıdır. Bu durumdan tüm yargı ve ülke zarar görmektedir.
        
Senelerdenberi Türkiye gündemini; davalar, mahkemeler, tapeler, CD’ler, tutukluluklar, polis baskınları, coplar, gazlar, TOMA’lar, duruşmalar, torba yasalar, alt üst edilen ve her gün değiştirilen yasal düzenlemeleroluşturmaktadır. Bu durumda bir sakatlık olduğu açıktır.

Eğer bir ülkede hukuk bu kadar çok konuşulmakta, hukuki sorunlar bu kadar önde yer almakta ise, o ülkede derin ve önemli sorunlar var demektir. Asıl üzerinde durulması gereken hususlar bunlardır.