Telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesinin, özellikle milli güvenlik ve ağır suçlar (katalog suçlar olarak anlaşılabilir) konusunda, kamu menfaatinin korunması için önemli bir araç olduğunda herhangi bir tartışma bulunmamaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olan ve AİHM'in yargılama yetkisini kabul etmiş bulunan ülkemizde iletişim özgürlüğünün kısıtlanmasına ilişkin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Hukukunun 135 ilâ 138. maddelerinde öngörülen adli amaçlı iletişimin denetlenmesine ilişkin düzenlemelerin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`nin ilgili maddelerine ve Mahkeme içtihatları tarafından ortaya konulan standartlara uygun olduğu ve temel haklar açısından gerekli güvenceleri sağladığı söylenebilecektir.

Buna rağmen, ülkemizde yürütülen soruşturma ve kovuşturma süreçlerine ilişkin yargılama faaliyetlerinde sıkça kullanılan dinleme tedbirinin azımsanmayacak kadar çok kişinin özel ve kamusal hayatını doğrudan etkilediği çok açıktır. Bu bakımdan, hak ihlali iddialarının ulusal düzeyde hızlı ve etkin bir biçimde dinlenmesi ve bu iddialara hukuksal nitelikli cevap verilmesi büyük önem arz etmektedir.

Şöyle ifade etmek isterim ki, kamu adına yürütülen ve doğası gereği gizli olması gereken soruşturmalarda ulaşılan kanaat sonucu verilen dinleme kararlarının özenle incelenerek ve temel hak ve hürriyetler gözetilerek alınmasında fayda bulunmaktadır. Çünkü bu kararın alınması ile birlikte geri dönüşü olmayan bir şekilde kişinin özel hayatına müdahale edilmektedir. Sonucunda ileri sürülen tüm hak arayışları ise yaşanılan mağduriyeti gidermeye kesinlikle yetmemektedir. 

Bu itibarla, kararın alınma aşamasından önceki sürece, yani adli makamların söz konusu koruma tedbirini hangi anlayışla işletmesi ve uygulaması gerektiğine bakmak gerekmektedir. Bu bağlamda, özgürlükler ile kamunun menfaatleri arasındaki dengenin, kişisel ya da devlet dışındaki illegal örgüt veya grupların çıkarları gözetilmeksizin değerlendirilmesi, ölçülebilmesi ve en azından bu hususların etkin bir şekilde denetlenebileceği hukuksal mekanizmaların üretilmesi ana ihtiyaçlarımızdan birini oluşturmaktadır. 

Yürütülen yargılama faaliyetleri neticesinde ise, elde edilmiş olan dinleme kayıtları haricinde somut delil bulunmayan hallerde kişilerin mahkum edilmemesi gerektiğini ve ancak ek delillerin mevcudiyeti halinde suçun işlenmiş olabileceğinin değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. 

Bu çerçevede, delillerin kabul edilmesine ve yorumlanmasına ilişkin takdirin yerel mahkemelere ait olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla, bir delil türünün, örneğin hukuka aykırı olarak elde edilmiş dinleme kayıtlarına ilişkin delillerin iç hukuk açısından kabul edilebilir olup olmadığı konusu bütünüyle hakimin vicdanında değerlendirilmektedir. Işte tam bu noktada, yargılama sonucunda verilen karar içeriğinde, delillerin elde edilme yolu da dahil, yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının tespiti gerekmektedir. 

Bu bakımdan öncelikle, dinleme tedbiri sürecinde elde edilen deliller özelinde, bu delillerin kalitesi hususunda ciddi kuşkuların mevcut olduğu durumlarda, bu nitelikteki delillerin elde edilmesi ve değerlendirilmesini çevreleyen usulî güvencelerin dikkate alınması çok önemlidir. Bu bakımdan, dinleme tedbirinin etkili denetiminin olanaklı hale getirilmesi, varsa itirazların silahların eşitliği prensibine göre hızlı bir şekilde incelenebilmesi büyük önem taşımaktadır. 

Günlerdir tartışma konusu yapılan ve kamuoyunda ‘iç güvenlik paketi’ olarak bilinen yasa tasarısı içinde de önleme dinlemesi ile ilgili düzenlemeler bulunduğu görülmektedir. Önyargılı değil, objektif değerlendirmelere ve görüşlere ihtiyacımız olduğu şu süreçte, anılan yasal çalışmanın kamunun menfaatlerini amaç edinip edinmediğini analiz etmemiz gerektiğini düşünüyorum. 

Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7. maddesindeki değişiklikle, gecikmesinde sakınca bulunan hal dolayısıyla yetkili amir tarafından verilen yazılı emrin hakim onayına sunulma süresi, 24 saatten 48 saate çıkarılmaktadır. Ayrıca, bu konudaki görevli ve yetkili hakim Ankara ağır ceza mahkemesi üyesi olarak belirlenmektedir. 

Yukarıda bahsettiğim adli soruşturma amacıyla uygulanan dinleme tedbiri ile suçların işlenmesini önleyebilmek amacıyla uygulanan önleme dinlemesinin birbirine karıştırılamaması gerektiğini belirtmek isterim. Buna rağmen, söz konusu yasa tasarısı ile, etkin denetim ve hesap verebilirliğin sağlanması amacıyla, yapılan işlemlerin raporlanmasına ve soruşturulabilmesine ilişkin usullerin öngörüldüğünü görmek sevindiricidir. 

Bir devlet kural olarak, ülke içindeki kamu düzeninin devamlılığı ve ulusal güvenliğin sağlanması amacı ile önleme dinlemesine ilişkin faaliyetlerini yürütebilmelidir. Anayasal düzene ve kamu güvenliğine yönelik tehlikelerin önceden sezilmesi ve bunların önlenmesi amacıyla istihbarat kurumlarına iletişimin denetlenmesi yetkisi verilmesinde bir sakınca bulunmadığı kabul edilmelidir. Buna göre sonuç olarak, ‘iç güvenlik paketi’nin negatif bir önyargıyla değil de kamunun menfaatleri doğrultusunda incelikle tartışılmasını arzu ettiğimi ifade etmek istiyorum. 

(Bu köşe yazısı, sayın  tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)