Türkiye Bazlı Saha Çalışması 2020

2020 yılının başından, Türkiye’de de Mart ayından itibaren etkisini ve beraberinde yaptırımlarını hissettiren COVID-19 virüsü siyasal, ekonomik, toplumsal birçok değişimi de beraberinde getirmiştir. Bu değişimler makro seviyede devletler arası ilişkileri, büyük şirketler ve uluslararası örgütleri etkilemiş, mikro seviyede de insanların toplumsal hayatlarını her yönü ile etkilemiştir. Bu değişimlerden etkilenen kişiler de değişkenlik göstermiştir. Yaşlılardan çocuklara, yetişkin bireylerden engellilere birçok grup etkilenmiştir. Ayrıca bahsi geçen gruplar arasındaki ilişkiler de etkilenmiş olup bunlardan biri de çalışmanın konusu olan ebeveyn-çocuk ilişkisidir. Özellikle ebeveynlerin evden dijital ortamda çalışmaları, ayrıca çocukların da çevrim içi eğitime geçmeleri ile birlikte çocuk-ebeveyn ilişkileri farklı bir boyuta evrilmiştir. Bu bağlamda, bu çalışmanın ana amacı pandemi döneminde çocuk-ebeveyn ilişkisinin nasıl etkilendiğinin tespit edilmesidir.

Pandemide Neler Oldu?

2019 yılında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve küresel bir salgın haline gelen COVID-19, birçok kişinin enfekte olmasına ve hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Literatürde “biyolojik afet” olarak adlandırılan bu salgın, dünyanın her alanını ve her kesiminden insanı farklı şekilde etkilemektedir. Birçok dünya ülkesinde COVID-19 ile mücadele amacıyla sokağa çıkma yasakları, eğitim öğretim kurumlarının kapatılması ve uzaktan eğitim uygulamasına geçilmesi gibi gereken tedbirler alınmıştır. Dahası, salgından korunabilmek için “#evdekal” çağrıları yapılmış ve insanlar zorunluluk dışında evlerinden çıkmamıştır. Bireylerin sürekli olarak evden çıkmamasına; COVID-19 virüsünün gelecekte ne olacağına dair bilinmezlik, salgının önlenmesinin güçlüğü ve dünyadaki tüm insanları risk altında bırakması ile salgın küresel bir travmaya dönüşmüştür. (Aşkın vd. 2020)

Bu kapsamda Türkiye’de ilk COVID-19 vakasının 11 Mart tarihinde görülmesi ile Nisan 2020’de 20 yaş altı ve 65 yaş üstü vatandaşlara sokağa çıkma yasağı getirilmiş ve bu yasaklar 31 Mayıs’a kadar devam etmiştir. Sağlık problemleri ve bahse konu yasaklar dolayısıyla özellikle çalışan ebeveynlerin çocuk bakımında sıkça başvurduğu aile büyükleri ve ücretli bakıcılar tarafından bakım sağlanması yöntemi uygulanamaz hale gelmiştir. Bununla birlikte salgından korunabilmek için toplumda bilinç uyandırmak adına “evde kal” çağrıları yapılmış ve bireyler zorunluluk dışında evlerinden çıkmamıştır. Yazın gevşetilen kurallar sonrası kışa yaklaşılması ile birlikte tekrardan benzer kısıtlamalar uygulanmaya başlanmıştır.

Bireylerin sürekli olarak evden çıkmamasına; COVID-19 virüsünün ortaya çıkış sebebinin ve gelecekte ne olacağının bilinmezliği, salgının önlenmesinin güçlüğü ve dünyadaki tüm insanları risk altında bırakmasının eklenmesiyle salgın küresel bir travmaya dönüşmüştür. Bu travma, pandemi döneminde enfekte olmuş kişiler kadar enfekte olmamış kişilerin de psikolojisi ve refahının etkilendiğini göstermektedir. Bu doğrultuda çocuk ihmalinin risk faktörleri içerisinde bulunan psikolojik bozukluk durumun da sayısal artış söz konusu olabilecektir. Bu artış beraberinde çocuğa gereken özenin gösterilmemesini getirebilecektir.

COVID-19 ile mücadele kapsamında alınan bir diğer tedbir ise 16 Mart 2020’de anaokulları ile birlikte tüm eğitim kurumlarının kapatılması ve 23 Martta uzaktan eğitim uygulaması başlatılmasıdır. Eğitim öğretim hayatı eylül kademeli olarak başlamış ve daha sonra aynı kısıtlamalara tekrar dönülmüştür. Bu tedbirler doğrultusunda çocukların daha önce alışık olmadıkları uzaktan eğitim sistemine geçilmesi, çocuk üzerinde pandemi döneminin getirdiği bilinmezlik duygusunu daha da arttırmıştır. UNESCO’ya göre; COVID-19 sebebiyle okulların kapanışı yaygınlaştıkça 1,52 milyar öğrenci (%87) ve 60 milyondan fazla öğretmen evdedir. Bu durum uzaktan eğitimin gerçekten verimli olup olmayacağı ve normalleşmeye geçildiğinde çocuğun okul eğitimine devam edip etmeyeceği sorularını gündeme getirmektedir. Nitekim geçmişte uygulanan sokağa çıkma yasaklarından edinilen bulgular, uzun süre okula gitmeyen kız çocuklarının normal dönemi geçildiğinde okula geri dönme olasılıklarının düşük olduğunu göstermektedir. (UNICEF,2020) Okul temelli beslenme programlarına erişilememesi de yetersiz beslenme oranlarını arttırmaktadır. Bununla birlikte Nisan 2020‘de yapılan “Covid 19 Karantinasından Kadının Etkilenimi ile Kadın ve Çocuğa Yönelik Şiddete İlişkin Türkiye Araştırma Raporu”na göre ev işlerine diğer aile üyelerinden kız ve erkek çocuklarının katılımında artış saptanmıştır. Bu değişikliğinin özellikle kız çocuklarının okula gitmesi üzerindeki etkilerini tam olarak normalleşmeye geçildiği dönemde de kalıcı bir şekilde gösterecek mi sorusunu gündeme getirmektedir. Ailenin bir bütün olması ve ev işlerinde aile bireylerince paylaşım yapılması normal olanken, bu paylaşımının çocukların eğitimini ihmal etmemekle birlikte gerçekleştirilmesi bir zorunluluktur.

Bu anlamda pandemi döneminin getirdikleri çocuk ihmali ihtimalini hem risk faktörleri açısından hem de de gerçekleşme ihtimali açısından artırmaktadır. Çocuk ihmali risk faktörleri; aile kaynaklı, çocuk kaynaklı ve çevre kaynaklı faktörler olarak gruplandırılabilmektedir. Bahsi geçen risk faktörleri salgın hastalıklar, savaş gibi olağanüstü durumlarda daha da dikkat çekmektedir. Brown ve arkadaşları da çocuk istismarı ve ihmalinin yaygınlığının risk faktörleri olmadığında bile %3 olduğunu ancak dört veya daha fazla faktör devreye girdiğinde olasılığın %24’e yükseldiğini belirtmektedir..”  Salgın dönemiyle birlikte yeni risk faktörleri eklenmekte ve bu risk faktörlerinin sayısı arttıkça çocuk ihmali olasılığı da artmaktadır. Bu bağlamda pandemi döneminde çocuk ihmaline yönelik yapılan araştırma sonucu ile birlikte genel etkileri beraber değerlendirilmiştir.

Türkiye’de Durum Ne?

Yapmış olduğum nitel odaklı gerçekleştirilen çalışmanın hedef kitlesi 5-17 yaş aralığında çocuk sahibi olan ebeveynlerdir. Araştırma sahası anketinde, ebeveynlere yönelik demografik bilgilere dair, çocuklara yönelik demografik bilgilere dair, pandemi döneminde ebeveynlerin çocukları ile ilişkilerine dair, pandeminin gündelik hayatlarına etkileri, çocukların eğitimine dair olmak üzere toplam 53 soru yöneltilmiştir.

Yapılan araştırma sonucunda elde edilen bulgular ışığında ebeveynlerin büyük bir çoğunluğu (%94.6) virüse yakalanmamıştır. Çocukların ise hiçbiri virüse yakalanmamıştır. COVID-19 ile mücadele kapsamında alınan eğitim kurumlarının kapatılması ve uzaktan eğitim sistemine geçilmesi, çocuk üzerinde pandemi döneminin getirdiği bilinmezlik duygusunu daha da arttırmıştır. Bu durum uzaktan eğitimin gerçekten verimli olup olmayacağı sorusunu gündeme getirmektedir. Bu verimliliğin önemli indikatörlerinden biri çocukların eğitim alabilecekleri dijital araçlara sahip olmalarıdır. Bu anlamda araştırmada çocukların çoğunun (%78,4) kendi özel bilgisayar ya da tableti bulunmaktadır. Kendi bilgisayarı veya tableti olmayanların (%21,6) %80’i ise başka bilgisayar veya tablete erişim imkanı bulunmakta ve sıklıkla erişebilmektedir. Bu oranlar olumlu bir tablo çizmektedir. Bununla birlikte eğitime katılımdan ziyade dijital araçlara sahiplik birtakım olumsuz sonuçlara yol açma kapasitesine sahiptir. Örneğin, çocukların bilgisayar veya tablet sahipliği oranının yüksekliği, ebeveynlerin daha işe odaklı veya sakin zaman geçirme isteğiyle birleştiğinde çocuğun bilgisayar ve tablet ile fazla zaman geçirmesi ve takip edilememesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Araştırmada da tespit edildiği üzere çocukların %76,9 ‘u  bilgisayar ve televizyon başında normalden daha fazla zaman geçirmiştir.

Uzaktan eğitim uygulamasının getirdiği değinilmesi gereken bir diğer konu ise çocukların eğitime katılımının ebeveynler tarafından kontrolüdür. Bu dönemde çocukların uzaktan eğitime katılım kontrolü de ebeveynlerin üzerine düşen bir görevdir. Katılımcıların %27 si işlerini yaparken çocuğunun eğitime katılıp katılmadığını gözlemlemekte zorluk çekmiştir. %16.2’si ise kısmen zorluk çekmiştir.

Pandemi dönemi, özellikle çalışan ebeveynler için çalışma ve dinlenme ortamı ayrımını ortadan kaldırmıştır. Evde özellikle de bilgisayar başında sürekli çalışıyor olmak ebeveynlerin de çocukları için önemli olayları takip etmesini zorlaştırmaktadır. Örneğin, eğitim takibine bakıldığında zorluk çeken ebeveyn oranı %27 iken, kısmen zorluk çekenler de %16.2’dir.

Tablo 1: Ebeveynlerin Eğitim Takibi

Bununla birlikte elde edilen veriler daha detaylı incelendiğinde, çocukların bilgisayar ve tablet sahipliğinin olması internette daha fazla vakit geçirmesine ve ebeveynlerin çocukları evde oyalama yöntemi olarak kullanmak amacıyla ihmal etmesine neden olabilir.

Ebeveynler pandemiye dair risk ve süreci çocuklarına anlatmış, nasıl korunabileceklerine dair gerekli bilgiyi onlara aktarmışlardır. Sonuçlara göre Çocukların çoğu (%85,7) pandemi sürecinin olası etkilerine yönelik olarak bilgilendirilmişlerdir. Ayrıca %97,3’üne nasıl korunabileceğine dair bilgi verilmiştir.

Bu sürecin ayrıca çocuk-ebeveyn ilişkisinin gündelik boyutuna da etkileri olmuştur. Genel anlamda radikal bir sorun veya kökten bir değişiklik olmadığı ancak yatma-kalkma saatlerinde çeşitli esnemeler olduğu tespit edilmiştir. Ebeveynlerin sabah kalkış saatlerinde daha stabil kaldığı görülmüştür. Çocukların kalkış saatlerinin ise ebeveynlere göre daha fazla sabahları esnediği (%43,2) ancak yine çoğunluğun aynı saatte kalktığı görülmüştür. Yatış saatlerinde ise ebeveynlerde de çocuklarda da esnemiştir. (Ebeveyn - %35,1 – Çocuk %54,1)

Gündelik hayatta radikal değişiklik olmamasına rağmen, pandeminin getirdiği yaptırım ve değişiklikler çocuk ve ebeveynlerin birlikte daha fazla vakit geçirmelerini sağlamıştır. Bu durum aynı zamanda ebeveynlerin kısmen pandemi dönemini çocuklarla birlikte yürütmekte zorlanmalarına da yola açmıştır.

Tablo 2: Pandemi dönemini çocukla birlikte yürütmek

Dahası sadece uzaktan eğitim değil genel pandemi sürecinde de ebeveynler zorluklar yaşamıştır. %37.8’i pandemi döneminin çocukla birlikte yönetmekte zorlandığını ifade etmiştir. Zorlanma sebepleri arasında ebeveynlerin çalışması sebebiyle çocukların evde tek başlarına kalmaları, çocukların COVID ile ilgili «korkutucu» bilgilere maruz kalmaları, çocukların dışarı çıkma ve evde kalmama isteğini öne çıkmaktadır.

Pandemi dönemini çocuklarla birlikte yönetmenin zorlukları olsa da, çocukla zaman geçirilmesine rağmen karşımıza yine bazı sorunlar çıkmaktadır. Çalışmada da ortaya konduğu üzere çocukla zaman geçirirken zorlandığını söyleyen ebeveynlerin oranı %32,40’tır. %13,5 ise kısmen zorlandığını ifade etmiştir. Dahası, zaman geçirse dahi zaman geçirme pratikleri arasında  televizyon, bilgisayar ve telefon kullanımı ilk 5’tedir.

Pandeminin çocuk ihmali üzerinde etkisi sadece doğrudan değil dolaylı şekilde de olabilir. Ebeveynlerin gelir kaybına uğramaları dolaylı bir sonuca yol açabilir. Ebeveynlerin %48.6’sı gelir kaybına uğramışken %27’si kısmen eski maddi güçlerini kaybetmiştir. Bu olumsuz etki yaşayan ebeveynlerin %26.9’sı çocuklarının temel giderlerini kısmalarına neden olmuştur. Salgını önlemek amacıyla işyererinin ve hizmet veren yerlerin kapatılması gibi önlemler ve maaş kesintisi gibi durumlar ailelerin ekonomik gelir seviyesini düşürmüştür.

Tablo 3:Pandemi döneminde gelir kaybı      

Tablo 4: Gelir kaybının etkileri

Bu mücadele adımları ekonomik sıkıntıların artmasına sebep olmuştur. Gelir kaybına uğrama dışında da çocuğunun pandemi öncesi sağlayabileceği isteğini erteleyen ebeveyn oranı %19’dur.%18.90 ise kısmen ertelemiştir.

Tablo 5: Çocukların isteklerinin karşılanması

Genel olarak çocukların yatış saatleri daha fazla değişmiştir. Ebeveynlerin ise sabah saatlerinde daha stabil kaldığı tespit edilmiştir. Ebeveyn ve çocukların büyük çoğunluğu beslenme alışkanlıklarını ve miktarlarını değiştirmemiştir. Bu tabloya yakından bakıldığında pandeminin etkilediği bir diğer durum ise gündelik pratiklerinin (uyku ve yeme pratikleri) nihayetinde değişmesidir. Ebeveyn ve çocukların yatış saatlerindeki değişiklikle birlikte yeme düzenleri de değişkenlik göstermiştir. Daha spesifik olarak ebeveynlerin uyku saatleri kısalmış ve bazılarında çalışma saatleri artmıştır.  Bu durumun doğrudan olumsuz bir sonuca yol açtığını söylemek için erken olsa da çocuğun gelişiminde olumsuzluklara yol açabilecek risk faktörlerini de barındırdığı ifade edilmelidir.

Son Söz

Tablet ve bilgisayar sahipliği eğitime devamlılığı sağladığı gibi ebeveynin çocuğu internetle oyalama refleksini de desteklemektedir. Ebeveynlerin, internet üzerinden oluşabilecek riskleri farkında olmama durumu görülmektedir.

Bununla birlikte pandemi dönemi dışında, eğitim personelleri veya sağlık personellerince çocuk üzerinde yapılan gözlemler doğrultusunda ihmal olgusu tespit edilerek, gerekli önlemler alınabilmekteyken çocukların okula gidememesi dolayısıyla eğitim personelleri ile görüşememesi çocuk ihmalinin varlığının tespitini oldukça zorlaştırmıştır.

Pandemi dönemi dışında bile çocuk ihmali risk faktörlerinden olan ekonomik sıkıntı, salgınla birlikte artarak çocuk ihmalinin artış ihtimalini de beraberinde getirmiştir. Öte yandan, uzaktan eğitim hizmetine ulaşamayan kesimler için çocukların eğitimi oldukça zor hale gelmiştir. Sosyo-ekonomik sıkıntı, ebeveynlerin psikolojik durumunu da gelecek kaygısı ile etkilemiştir. Böylelikle risk faktörlerinin iç içe girmiş ve çocuk ihmali olasılığı kuvvetlenmiştir.

Özetle, tarih boyunca küresel salgınlar beraberinde toplumsal problemleri getirmiştir. COVID-19 sürecinde de bu sonuçların olması kuvvetle muhtemeldir. Kriz döneminde çocukların kalıcı şekilde etkilenmesini engellemek konusunda devlet ve topluma çok büyük rol düşmektedir. Bu doğrultuda hükümetler çocukları ihmal ve şiddetten koruyacak acil tedbirler almalı, sosyal hizmet çalışanlarını desteklemeli, yatırım yapmalı, olumlu ebeveynlik kaynaklarını toplumun her kesimi için ulaşılabilecek kılmalıdır. Çocuğa bakmakla yükümlü kişiler de çocuk üzerinde gerek fiziksel gerek psikolojik olarak dikkat ve özeni göstermelidir.

Son söz olarak, pandemi döneminin çocuk ihmalini tetiklemesini engellemek için derhal harekete geçilmediği takdirde çocuklar üzerinde kalıcı ve yıkıcı etkiler doğabilir. Bu doğrultuda oluşan salgın krizi çocuk ihmalinin yükseliş gösterdiği bir krize dönüşebilir. Şunu unutmamak gerekir ki; çocuklar geleceğimizdir ve çocuk üzerindeki her kötü dokunuş bir geleceğin daha yok olmasını beraberinde getirecektir.

KAYNAKÇA

1. Polat, Oğuz, Adli Tıp, Seçkin Yayıncılık, Ocak 2017, s.64.

2. Özgentürk, İlyas, Çocuk istismarı ve ihmal, International Journal of Human Sciences, Volume: 11 Issue: 2 Year: 2014, s.266.

3. Selen Acehan , Ayşegül Bilen , Mehmet Oğuzhan Ay , Müge Gülen , Akkan Avcı , Ferhat İçme Çocuk İstismarı ve İhmalinin Değerlendirilmesi , Arşiv Kaynak Arama Dergisi, s.594. 2013

4. Uzm. S. Ç. Kemal Güdek, Suçluluk ve Suç Davranışı Adli Sosyal Çalışma, Çocuk istismarı ve ihmali , bölüm 8, s.99, 2016

5. Civelek Elif, Türkiye’de Yapılmış Çocuk İhmali Ve İstismarı Konulu Tezlerin Sistematik Değerlendirilmesi, Ankara Üniversitesi Sağlik Bilimleri Enstitüsü, Disiplinlerarası Sosyal Psikiyatri Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2019, s.14. (Brown ve arkadaşları)

6. Rüstem AŞKIN, Yasemin BOZKURT, Zekiye ZEYBEK, (2020) COVİD-19 PANDEMİSİ: PSİKOLOJİK ETKİLERİ VE TERAPÖTİK MÜDAHALELER, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Covid-19 Sosyal Bilimler Özel Sayısı Yıl:19 Sayı:37 Bahar (Özel Ek) s.304-318

7. UNICEF, Basın Bülteni, 18 Ağustos 2020.

8. Özetle, tarih boyunca küresel salgınlar beraberinde toplumsal problemleri getirmiştir. UNICEF: Çocukların COVİD-19 Salgınının Gizli Mağdurarı Olmasına İzin Vermeyelim 9 Nisan 2020, Basın bülteni , UNICEF Genel Direktörü Henrietta Fore'un açıklaması