ANKARA (AA) - AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Danıştay'ın "öğrenci andı" kararına ilişkin, "Bu yapılan iş, ilgili dairenin kendisini yürütmenin, hükümetin yerine koymasıdır. Hükümetin takdir hakkını yok saymasıdır, daha da ileri giderek, hükümetin takdir hakkını bizzat kendisinin kullanmasıdır." dedi.

Çelik, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Bir gazetecinin, "Cumhurbaşkanı Erdoğan Kızılcahamam Kampı'nda AK Parti'nin kendi teklifini hazırladığını söylemişti. Bugün kamuoyuna yansıyan bazı bilgiler de var, özellikle tahliye sürelerinin kısaltılmasına yönelik. O teklife ilişkin bizimle paylaşacağınız bilgiler var mı?" şeklindeki sorusu üzerine Çelik, kendi aralarında çalışmalar yaptıklarını söyledi.

Ömer Çelik, "Cumhurbaşkanımız buraya gelmeden de bazı çalışmalar yapmamızla ilgili çeşitli siyasi konularla talimatları olmuştu. Kendi çalışmamızı sürdürüyoruz. Partideki ilgili başkanlığımızda bir çalışma tamamlanmak üzere ama çalışmanın tamamlanmasından ziyade o tartışma süreci kendi dinamiği içerisinde ilerliyor. Zaten son noktayı koyduğumuz zaman Cumhurbaşkanımız açıklar ya da bize talimat verirse biz de kürsüden açıklarız, sizinle paylaşırız. Son noktaya yaklaştığımızı söyleyebilirim." diye konuştu.

- "MHP'yi doğrudan hedef almadı"

"MHP'yi doğrudan hedef almadı, Bahçeli'yi özellikle ifade etmedi, açık açık söyler Cumhurbaşkanı, dediniz ama teklifin sahibi MHP. Dolayısıyla 'birileri çıkmış af diyor' deyince doğrudan MHP ve Bahçeli olarak algalandı. Belki Bahçeli de bu şekilde düşünmüş olabilir mi?" sorusu üzerine Çelik, şunları kaydetti:

"Zaten açıklamada ifade ediliyor, öyle düşünmüşler. Ama Cumhurbaşkanımız Milliyetçi Hareket Partisi'nden 'birileri' diye bahsetmez. Eğer onların teklifinden dolayı onları kastedecek olsaydı bizzat MHP derdi zaten."

Kastettikleri şeyin ne olduğunu izah ettiğini anımsatan Çelik, şöyle devam etti:

"Bu özellikle uyuşturucuyla ilgili olarak, bunların uyuşturucu satıcıları değil birer kurban olduğu şeklinde bir yaklaşım AK Parti'ye, Hükümetimize çeşitli vesilelerle iletiliyor. Bunu açık ve net bir şekilde ifade etmiştir. 'Birileri' ile kastedilen odur. Şunu söylemek istiyorum, Cumhurbaşkanımız açık cümle kurmaktan çekinen kimse değildir, kendisini muğlak cümlelerle ifade eden birisi değildir. Eğer kastedilen o olsaydı Cumhurbaşkanımız açık bir şekilde bunu kastederdi. Buna rağmen Cumhurbaşkanımızla ilgili kullanılan bu ifadeleri de son derece yanlış bulduğumuzu ve reddettiğimizi de bu manada ifade ediyorum."

- "Her konuda anlaşıyor olsak..."

"İttifakta sorun var kriz var yorumları yapılıyor. Siz bu yorumlara katılıyor musunuz?" şeklindeki soru üzerine Çelik, ittifak konusunda her zaman 2 ayrı parti olduklarını söylediklerini anımsattı.

Ömer Çelik, "Her konuda anlaşıyor olsak zaten iki siyasi parti kimliğimizi koruyamayız. İki ayrı siyasi geleneği temsil ediyoruz." dedi.

Çelik, her iki partinin de siyasi tecrübesi olduğunu ifade ederek, çeşitli konularda politikaları olduğunu, yıllar içerisinde kurumsallaşmış bir kimliği olduğunu aktararak, şu değerlendirmede bulundu:

"Dolayısıyla MHP tarafından bir arkadaşımızda bunu ifade etmişti. Her siyasi tartışmada, önümüze gelen her siyasi gündemde anlaşacağız diye bir şey yok. Anlaşamadığımız zaman ittifak ortadan kalkacak diye bir yaklaşım da yok. Buradaki mesele şudur. AK Parti'nin siyasi kimliği bellidir, siyasi politikaları kurumsallaşmıştır. Bu çerçevede öteden beri şahıslara karşı işlenen suçları affetme yetkisinin bizde olmadığını Cumhurbaşkanımız ifade etti. Meseleye bu şekilde bakıyoruz."

Bir taslak geldiğinde, bu ilkeler süzgecinden geçirildiği değerlendirmesinde bulunan Ömer Çelik, açıklamasını şöyle sürdürdü:

"Geçmişte yaşanan af tecrübeleri, bir yandan da af isteyenler kadar mağdurların talepleri, itirazları, açıklamaları. Biz Türkiye'nin partisiyiz, biz Türkiye'nin en büyük siyasi hareketiyiz, bütün Türkiye'nin bütün kılcal damarlarına kadar toplumsal talepleri tutuyoruz. Herhangi bir toplumsal talebe ya da herhangi bir siyasi kimliğe dayanarak diğerlerini dışlayamayız.

Biz Türkiye'nin en büyük partisi, en büyük siyasi hareketi olarak, bir Türkiye ve bir dünya markası olarak meseleye çok boyutlu bakmak zorundayız. Bu şekilde bir siyasi kapasitemiz var ve bu şekilde de bu konuları değerlendiriyoruz. Dolayısıyla biz Cumhur ittifakının kıymetinin altını çiziyoruz ve bu ittifakın gerçekleştireceği çok işler vardır."

- Yerel seçim çalışmaları

Yerel seçimlerle ilgili AK Parti'nin her yerde aday çıkaracağını yineleyen Çelik, teşkilatlara Genel Başkan Erdoğan tarafından verilen talimatın bu olduğunu vurguladı.

Çelik, "Bu çerçevede bir formüle varılıyor varılmıyor, onu arkadaşlarımız görüşüyorlar. Biliyorsunuz Sayın Kurtulmuş ve Sayın Özhaseki muhatabı olan arkadaşlarımızla bu görüşmeleri kendi ritmi içerisinde gerçekleştiriyorlar." diye konuştu.

Ömer Çelik, sözlerine şöyle devam etti:

"Diğer konular da aynı şekildedir. Yani bir partinin diğer partinin politikası içerisinde erimesi diye bir şey olmaz. Eğer mutabakat varsa, mutabakat söz konusuysa tabii ki orada birlikte hareket edilir. Ama mutabakat söz konusu değilse partiler kendi siyasi kimliklerini koruyorlar. Bu siyasi kimlikler korunurken çeşitli politikalarda anlaşmazlık olursa bu ittifak şemsiyesinin yırtıldığı ya da ittifak çatısının yıkıldığı anlamına gelmemektedir."

- "Danıştay'ın Andımız kararı"

AK Parti Sözcüsü Çelik, Danıştay'ın öğrenci andıyla ilgili aldığı karar ve sonrasında da milli kimlik tartışmaları anımsatılarak, bunların nasıl değerlendirildiğine yönelik soru üzerine, Danıştay meselesindeki durumlarının net olduğuna işaret etti.

"İktidara geldiğimiz ilk günlerde karşı karşıya olduğumuz şey, Türkiye'de askeri vesayet ve yargı vesayeti Türkiye'nin bütün enerjisini tüketiyordu. Türkiye'de milletin iradesiyle seçilmiş hükümetler, bu iki vesayet alanı içerisinde iradesi eritilerek yok edilmeye çalışılıyordu. 'Egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir' ifadesi maalesef tam anlamıyla yürütme alanında ve diğer alanlarda yerini bulmuyordu." açıklamasında bulunan Çelik, bu sebeple uğraştıkları çeşitli meselelerden birinin Danıştay'ta hukuki denetim yapılması yerine yargı alanında yerindelik denetimi yapılması şeklinde bir yanlış uygulamanın yıllar içerisinde sürüp geldiğini anlattı.

Ömer Çelik, konuşmasına şöyle devam etti:

"Anayasa açık söylüyor, Türkiye bir hukuk devletidir. İdarenin bütün eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. Yine anayasa bunu da düzenlemiştir. Yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimiyle sınırlı olup hiçbir suretle yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Kullanılırsa ne olur? Anayasa yine bunu yasaklamış. 'Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak şekilde yargı kararı verilemez' diyor.

Yargı kararlarına saygı duymuyor musunuz, duyuyoruz. Peki, anayasa ile açık bir şekilde çelişen bu yargı kararını eleştirmeyecek miyiz? İkincisi Türkiye'nin geçmişte enerjisini yok etmiş, Türkiye'nin büyük projeler ortaya koyulmasına karşı bir vesayet kurumu gibi çalışmış bu gelenek, bu kararla yeniden hortlamaya çalıştığında bunu eleştirmeyecek miyiz?"

Çelik, Danıştay'ın ilgili dairesinin verdiği karara ilişkin, "Birincisi, hukuku uygun denetiminin sınırlarını aşmıştır. Yerindelik, yani yürütmenin yetkisinde olan bir alana girmiştir. Kendi sınırının dışında bir karar vermiştir. İkincisi, kendisini yürütmenin yerine koymuştur. Yani, bir daire kendisini hükümetin yerine koymuştur, hükümet gibi davranmıştır. Üçüncüsü, yürütmenin takdir hakkını yok saymıştır. Dördüncüsü ve daha tehlikelisi, yürütmenin takdir yetkisini yok saydığı gibi bizzat kendisi kullanmıştır." şeklinde konuştu.

Bunların çok tehlikeli şeyler olduğunu ifade eden Çelik, şunları kaydetti:

"Geçmişte yaşadığımız vesayet anlayışının yeniden kafa gösterdiğini, kendisini kapı arasından gösterdiğini ortaya koyan bir gelişmedir bu. Dolayısıyla Danıştay, düz bir okumayla bile bütün hukukçuların da dediği gibi, yasayı ve Anayasa'yı alenen çiğnemiştir. Hükümetin yapacağı işleri Danıştay'ın ilgili dairesi yapacaksa, hükümetin hangi işlem ve eyleminin yerinde olup olmadığına Danıştay karar verecekse seçimleri niye yapıyoruz? Seçimlere giriyoruz, her siyasi parti farklı projeyle milletin önüne çıkıyor, farklı politikalarla milletin önüne çıkıyor ve yüce milletimizin milli iradesi diyor ki 'Ben şu partinin yönetmesini istiyorum, ben bunun politikalarının Türkiye'yi yönetmesini istiyorum'. Ona milletimiz bu yetkiyi verdikten sonra, onun hangi politikayı uygulayacağını ilgili Danıştay dairesi tarafından yerindelik kararıyla yok sayılacaksa o zaman seçimleri niye yapıyoruz, seçimlerin sonucunda çıkan iradeyi nereye koyacağız?

Dolayısıyla demokrasinin en temel mantığına, demokratik sistem içerisindeki yargı mantığına, demokratik sistem içerisindeki yargı ve yürütme ilişkisine dair bu mantığa son derece aykırı bir şeydir. Bu yapılan iş, ilgili dairenin kendisini yürütmenin, hükümetin yerine koymasıdır. Hükümetin takdir hakkını yok saymasıdır, daha da ileri giderek, hükümetin takdir hakkını bizzat kendisinin kullanmasıdır. Maalesef Türkiye'nin çok geride bıraktığını düşündüğümüz çok kötü bir geleneğin yeniden ortaya çıkmasıdır."

Çelik, dolayısıyla arkadaşlarının yaklaşımının bununla ilgili olduğunun altını çizerek, "Memleketi hükümetin ve sivil iradenin kararlarıyla mı yöneteceğiz, Danıştay'ın ilgili dairesinin yerindelik denetimi kararıyla mı yöneteceğiz?" diye sordu.

- "Danıştay, şura-yı devlettir"

Danıştay'ın son derece köklü ve saygın bir kurum olduğuna değinen Çelik, "Danıştay, şura-yı devlettir. Yani onunla istişare yapmak devletin işleyişi açısından görüşüne başvurmak, devletin sağlıklı işlemesi açısından son derece önemlidir." dedi.

Avrupa standartlarında da nasıl işlendiğini gördüklerine dikkati çeken Çelik, Türkiye'nin bu tartışmaları geride bırakmanın yolu olarak bunu böyle formüle ettiklerine dikkati çekerek, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Yerindelik denetimi yok, hukukilik denetimi yapılacak. Yerinde olup olmadığına hükümet karar verir. Yarın bir gün eğer bu kapıyı açacaksak, geçmişte olduğu gibi köprü yapacaksın Danıştay engeller, oraya park yapacaksın yerindelik denetimi yapar ona karar verir, Çevre Şehircilik Bakanlığının yetkisini gasbeder, Tarım Bakanlığının yetkisini gasbeder, bütün Bakanlıkların yetkisini gasbeder. Bu, son derece kötü ve yanlış bir gelenektir, şura-yı devletle kurulmuş bu geleneğe uymaz.

Yargı için yanlış bir yaklaşımdır. Hükümetin alanına girmek gibi yanlış bir geleneğin çok kötü bir uygulamanın yeniden hortlatılması anlamına gelir. Hele kararın içeriğini okuduğunuz zaman, maalesef ne kadar vahim olduğunu daha net bir şekilde görüyorsunuz. Dolayısıyla temel itirazımız buna dönüktür."

(Sürecek)