Hukukihaber.net farkıyla Dr. Cengiz Apaydın ile yaptığımız röportajı sunarız. 


Yeni Ceza Hukuku’ndaki değişiklikler, Türkiye’de uygulanan ceza sistemi ile dünyada uygulanan ceza sistemi, taksirle öldürme ve kastla öldürme kavramları, özel yetkili mahkeme ve savcılar, zamanaşımı kavramı gibi daha birçok mevzuyu konunun uzmanı Dr. Cengiz Apaydın ile konuştuk.


Türkiye’de uygulanan ceza sistemi ile dünyada uygulanan ceza sistemini karşılaştırdığınızda nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?

Türkiye’de uygulanan ceza sistemi ile dünyanın gelişmiş ülkelerinde uygulanan ceza sistemleri arasında tabiki biz gerideyiz. Ancak, gelişmekte olan veya gelişmemiş ülkelere göre bizim Ceza Hukukumuz daha ileride. Ama biz gelişmiş ülkeleri hedef almalıyız. O yüzden kendi Ceza Hukuku uygulamamızı gelişmiş ülkeleri örnek alarak yeniden yapılandırmamız gerekiyor. Zaten 1 Haziran 2005 tarihinden itibarende yeni TCK, Avrupa Birliği’ne uyum kapsamında kabul edildi. Ama yeterli değil. Çünkü Ceza Hukuku’na bakış açısı çok önemli. Çünkü ceza hukuku en önemli hukuk dalıdır.

Ceza hukununun amacı; kişilerin  hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemek ve toplumsal gelişmeyi sağlamaktır. Ceza hukuku , bu amaçların  gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esaslarını, suç politikasına göre belirlenen suçları ,  ceza politikasına göre belirlenen suçların  cezaları  ve güvenlik tedbirlerinin türlerini düzenlemelidir.  Öncelikle Ceza Hukuku’nun ne kadar etkin olduğu tartışılmalıdır. Mevcut sistemin alt yapısının düzenlenmesi gerekiyor. İnsanın ve toplumun gelişmesi  için soruşturma ve yargılamaların  hızlı, sağlıklı ve etkin bir şekilde yapılıp, ceza adaleti sağlanarak, toplum düzenini korumak ve insanların güvenli bir hukuk devletinde yaşamalarını temin etmek gerekmektedir.

Öncelikle bir suç ve ceza politikası oluşturularak, cumhuriyet savcıları ile ceza hâkimlerinin niteliklerinin ve niceliklerinin arttırılması, hâkim ve savcı bağımsızlığı ile teminatlarının sağlanarak kurumsallaştırılması gerekmektedir. Ayrıca gerçek bir adli kolluk sisteminin oluşturularak, adli kolluk içerisinde hukuk, maliye, bilişim ve iletişim uzmanları istihdam edilerek, fizikçi, biyolog, kimyacı adli tıp uzmanlarının cumhuriyet savcılarının koordinesinde işbirliği içinde hareket edecekleri siyasi baskılardan uzak, hızlı ve etkin araştırma ve soruşturma organlarının oluşturulmalıdır. Delil toplama tekniklerinin geliştirilerek, parmak izi ve DNA bankalarının kurularak, kamuya açık alanlarda kamera görüntülerin kaydedilerek hukuka uygun bir şekilde araştırılıp, araştırma ve soruşturma organlarınca  kullanılarak toplumdaki herkese  uygulanacak tarafsız,  eşit ve adil bir sistem geliştirilmelidir. 


Türkiye’de uygulanan Ceza Hukuku Sistematiği’nin ve Ceza Bilinci’nin incelenmesi açısından baktığımızda neredeyiz?

Ekonomisi bizden iyi olanların gerisindeyiz. Ekonomisi bizden kötü olanların ilerisindeyiz. Çünkü bu ekonomik gelişmişlik seviyesiyle alakalı. Ama bir öncelik sözkonusu. Yani yargıya öncelik verilmeli. Yargının yapısal sorunları çözülmeli. Bunun içinde özellikle, siyasetçilerin yargısal sorunlara çok teknik bakması gerekiyor. Çünkü, nüfus artıyor, ilişkiler çeşitleniyor, suçlar daha komplike hale geliyor, organize suç örgütleri artıyor. Onlarla mücadele için çok hızlı etkin teknik bir yargı sistemi ve adli kolluk oluşturulması gerekiyor. Özellikle polisin savcılığa bağlı olması şart. Sonra Adli Tebligat memurları olmalı. Postacılar vasıtasıyla tebligat yapılmamalı.  Öğrencilerin lisede Ceza Hukuku ile tanışmaları gerekli. Hangi eylemin suç olduğunu, cezasının ne olduğunu bilmesi lazım ki, o suçu işlemekten kendilerini alıkoysunlar.


Televizyonlarda neden Ceza Hukuk profesörleri bu konuyu anlatmıyorlarda bu konuda tam yetkili olmayan kişiler çeşitli yorumlar yapıyorlar?

Çünkü medya organları muhtemelen onları davet etmiyor. Bence Türk Ceza Hukukuna katkıda bulunmuş akademisyenlerin  ve yargıtay üyelerinin programlara çağrılıp ceza hukukunu ilgilendiren konularda onların görüşlerinin toplumu daha iyi aydınlatacağına inanıyorum. Çünkü o sadece toplumu değil, diğer  hukukçuları da daha iyi yönlendirecektir. Ceza hukukunun gelişmesine katkıda bulunacaktır. Bu aynı zamanda siyasetçileri de olumlu etkileyecektir. Bilim adamının kendi birikimlerini sadece makaleler yoluyla, kitaplar yoluyla değil, medya yoluyla da bilgi birikimini insanlara aktarması gerekiyor. Bütün toplumla bilgilerini paylaşması gerekiyor. Ceza Hukuku’nun  evrensel  açıdan  modern anlamda 200-300 yıllık birikimi var. Mesela şüpheden sanık yararlanır ilkesi , kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi, bunlar evrensel  ilkeler. Şimdi siz bunu ben kabul etmiyorum diyemezsiniz. Bu temel ilkeleri yok farz eden uygulamalar kabul edilemez. O yüzden teknik olarak bu anlatılmalıdır ki insanlarda doğru bilgilenmiş olsun.


Taksirle Öldürme, Kast ile Öldürme kavramlarını açıklar mısınız? Ceza Hukuku’ndaki yeri nedir?

Suçu oluşturan unsurlardan biri failin eylemdeki kusurluluğudur. Kusurluluk “kast” veya “taksir” olarak ortaya çıkabilir.
Kast bilme ve isteme unsurlarından oluşmakta olup, failin kasten hareket etmiş sayılması için, tipe uygun hareketi, önceden düşünüp öngörmüş, zihninde canlandırmış olması gerektiği gibi, sonucu da bilmiş ve öngörmüş olması gerekmektedir. Taksir ise, objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak fail tarafından öngörülebilir nitelikteki neticenin öngörülmemesidir. Fail dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun davransaydı neticeyi öngörebilecek ve netice meydana gelmeyecektir. Modern ceza hukuku döneminde, endüstrinin ilerlemesi ve dolayısıyla toplumsal yaşamdaki tehlikeli faaliyetlerin artmasına paralel olarak taksirli suçlar artmıştır.


Taksirli suçlarla kasıtlı suçlar arasındaki fark suçun manevi unsurudur. Kasti suçlarda hareket ve irade neticeye yönelik olduğu ve bu sebeple fiilin kasten işlendiğinden söz edildiği halde, taksirli suçlarda hareket iradi olsa dahi, belirli bir neticeye yönelik değildir. Kasten işlenen suçlarda fail eylemini bilerek ve isteyerek gerçekleştirirken taksir ile işlenen suçlarda fail hukuk düzeni tarafından öngörmesi gerektiği belirtilen ancak kendisi¬nin öngöremediği neticeye yol açmakta ancak bu neticeyi istememektedir. Taksirde failin sorumluluğuna yol açan ve cezalandırmaya neden olan öngörebilme imkânıdır. Örneğin, trafikte objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık sonucu  ölüm neticesini istemeden birinin ölümüne  neden olmak taksirle öldürme suçunu oluşturur ancak herhangi bir tartışma sırasında  bir kimsenin diğer şahsa yumruk atarak onu öldürmek amacıyla vurarak öldürmesi eylemi kasten insan öldürmek suçunu oluşturur.

Burada bazı ayrımlar vardır. O da şudur: Trafikte aracı idare ederken yaptığınız eylemin trafikteki diğer şahısları yaralayacağını veya öldürebileceğini öngördüğün halde –aşırı hız yaparak, trafik kurallarını ihlal ederek- alkollü bir şekilde onun yaralanmasına veya ölmesine  sebebiyet verirsen buna yeni TCK’da koşulları oluştuğunda Olası Kastla yaralama veya öldürme diyor. Olası Kastla öldürme ve yaralamanın cezası taksirle yaralama ve öldürmeye göre çok fazla. Yaralamanın derecesi ne olursa olsun  basit taksirle işlenen suçlarnaki ,yaralamalar şikayete bağlıdır. Ama kasti suçlarda sadece basit yaralamalar şikayete tabi. Diğer etklili yaralamalar şikayete tabi değil.

TCK’daki suçların çoğunluğu kasten işlenir. Zaten taksirle işlenebilmesi için ilgili maddede eylemin taksirle işlenebileceğine dair bir ibare bulunur. Taksirli olarak şeklinde veya dikkatle özel yükümlü aykırılık şeklinde bir ibare varsa o eylem taksirle işlenebilir. Zaten TCK’da taksirle işlenebilen suçlar sınırlı şekilde belirlenmiştir. Mesela mala zarar verme diye bir suç var. Başkasının malını kırmak, bozmak, tahrip etmek suçu. Bu sadece kasten işlenebilen bir suçtur. Yani taksirli olarak bu suç  işlenemez.  Taksirde  bir dikkatsizlik bir tedbirsizlik söz konusudur. Kasti suçlarda ise bilerek ve isteyerek gerçekleştirilen eylemlerdir. Mesela bir kızı taksirli olarak kaçıramazsın. Kasten kaçırabilirsin. Bilerek ve isteyerek kaçırabilirsin. 21. Yüzyılda taksirli suç sayısı arttı. İşlenen suç arttı. Çünkü çok fazla araç var. Dolayısıyla daha çok trafik kazaları oluyor.

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte taksirli suç sayısı bütün dünyada arttı. O yüzden özellikle taksirli suçları azaltmaya yönelik önleyici Ceza Hukuku tedbirleri alınmalı. Mesela bir inşaatta Şantiye Şefi, orada çalışan işçilerin iş güvenliğiyle ilgili bütün tedbirleri almak zorundadır. Eğer bu tedbirleri almazsa inşaattaki işçi bir eylemden dolayı yaralanır veya ölürse bizim muhatabımız iş güvenliğinden sorumlu olan  şantiye şefi oluyor.


TCK, suç kavramını nasıl inceliyor?

Suçun oluşması için, yasal tanıma uygun bir eylem, hukuka aykırı ve kusurlu olmalıdır. Suçun  unsurları  a) kanuni unsur, b) maddi unsur(hareket, netice ve nedensellik ilişkisi), c) hukuka aykırılık unsuru, d) kusurluluk olmak üzere dörtte ayrılır. Yasa koyucu, hangi eylemlerin suç olduğunu ve bunların cezasının ne olduğunu kendisi belirliyor. Buna TBMM karar veriyor. Tabi bunu da yaparken de, Almanya’dan, İtalya'dan,Fransa’dan, Rusya’dan, Polonya’dan çeşitli ceza kanunlarından faydalanıyor. Çünkü insanlık geliştikçe uygarlığın, insanlığın gelişmesi için insanoğluna yakışan bir hukuk sistemi yaratma çabaları var. Bizde bu gelişmiş ülkelerden o yasaları alıp, tabi kendi ceza hukuku birikimlerimizi de kullanarak suçları düzenliyoruz.
 
Değişen hayata göre yeni suç tipleri de eklemek zorundayız. Çünkü hayat dinamik, yasaların değişimi yakalayıp, buna ilişkin düzenlemeler yapması gerekir. Mesela Bilişim Suçları. Eskiden bilişim suretiyle suç işlenemiyordu. Ama teknoloji geliştikçe bilişim suçları arttı. Ve TCK’da Bilişim Suçları düzenlendi. Ama bunlar yinede yeterli değil. Çünkü suçu sadece düzenlemek yetmiyor. Burada suçla mücadelede özellikle polis-savcılık-mahkeme, bilirkişi  aşamaları da çok önemli.


TCK’da yapıcı eleştiri adına sizin gördüğünüz eksiklikler nelerdir?

TKC’da uzlaşma kavramı var. O uygulamada yerleşmedi. O yüzden uzlaşma yerine yeni bir müessese getirilmeli. Eski TCK’da olan şahsi dava müessesi tekrar TCK’ya eklenmeli. Uzlaşma kapsamındaki suçların, özellikle şikayete tabi olmayan suçlar genelde uzlaşma kapsamında. Uzlaşma kapsamına şikayete tabi olmayan  başka suçlar eklenmelidir. Mesela, suç eşyasının bilerek satın alınması veya kabul edilmesi, bıçakla basit yaralama kapsamındaki suçlar, eşe karşı basit yaralama kapsamındaki suçlar, kardeşe karşı basit yaralama kapsamındaki suçlar, görevli memura direnme gibi suçlar uzlaşma kapsamına alınmalı. Şikayete tabi olan ve uzlaşma kapsamındaki suçlar tekrar şahsi dava kapsamına alınmalı.

Özellikle Bilişim Suçları tekrar düzenlenmeli. Çünkü bilişim ve teknoloji hızla geliştiği için, bu konunun uzmanları tarafından hazırlanacak raporlar kapsamında düzenlenmesi gerekiyor. Bilişim anlamında çok eksik. Sonra Cinsel Suçlarla ilgili de ruh ve beden sağlığı bozulması kavramı var. TCK 102/5 ve 103/6 Maddede. Bu çok önemli. Ruh ve beden sağlığı kavramı çok ciddi sıkıntılar yaratıyor. Bu kavramın yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Türkiye’de adli psikiyatr sayısı çok az. Bu konuda alınan raporlar çok ciddi anlamda sıkıntılar yaratabiliyor. Raporların verilme süreci ve mağdurların olay öncesine ilişkin ruh sağlıklarını inceleme imkanının sınırlı olması veya mağdurun olaydan sonra yaşadığı yeni olaylarda ruh sağlığının bozulmuş olma ihtimali ciddi kuşkular yaratmaktadır.


Yeni TCK’de getirilen Bilinçli Taksir Suçu nasıl yükümlülükler getiriyor?

Bilinçli taksirde fail, neticeyi öngörmesine rağmen şu veya bu sebeple bu neticelerin önleneceğine güvenerek gerçekleşmeyeceği düşüncesiyle hareketini sürdürüyor ise, yani neticenin kesin olarak gerçekleşebileceğini bilse hareketine son verecek idiyse bilinçli taksirin varlığından söz edilecektir. Fail için belirleyici olan neticenin açıkça istenmemesi olup, neticenin gerçekleşebileceği öngörüldüğünden basit taksirden farklı olarak daha ağır müeyyideler gerektirmektedir. TCK 22/3  madde ve fıkrasında  düzenlenen bilinçli taksir halinde cezanın arttırılmasını öngörülmüştür. İnsanları taksirli suçlarda daha dikkatli olmaya yönelten, ceza arttırılan, caydırıcı bir unsur.

Bilinçli taksirle işlenen suçlarda verilen cezanın sonuçları da basit taksire göre farklı. Mesela bilinçli taksirle işlenmişse,  hapis cezası adli para cezasına çevrilemez(TCK m. 50/4). Bilinçli taksirde basit yaralama dışındakiler şikayete tabi değil. Bilinçli taksir daha çok alkollü araç kullanmayla bağdaştırılıyor. Yani alkollü araç kullanılıyorsa bilinçli taksirle yaralama meydana gelir diye bir yorum var. Ama bu doğru bir yorum değil. Bütün taksirli suçlarda bilinçli taksir arttırım nedeni. Sadece trafik kazalarına özgü değil. Bir inşaatta Şantiye Şefi hiçbir önlem almamışsa, uyarı levhaları asmamışsa, işçilere gerekli çalışma talimatlarını vermemişse bilinçli taksirle yaralamadan ya da öldürmeden sorumlu olabilir.


Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi ne demektir?

Kasten öldürme suçunu gerçekleştirmeye yönelik hareket icrai olabileceği gibi, ihmali de olabilir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 83. maddesinde, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda mevcut olmayan“ kasten öldürme suçunun ihmali davranışla işlenmesi “hali düzenlenmiştir.


Kanun koyucu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 83. maddesine ayrı bir hüküm koymak suretiyle aslında icrai davranışla işlenen “kasten öldürme“ suçunun ihmali davranışla da işlenebileceğini kabul etmektedir.


Fail sözü geçen ölüm neticesinin meydana gelmesini istediğinden hareketsiz kalmakta ve kanunda öngörülmüş olan bu neticeler fail sayesinde meydana gelmektedir. Burada neticeden sorumluluğun nedenini müdahale eksikliğinde aramak gerekir. Failin hareket etme yükümlülüğüne uymaması kanunun suç olarak düzenlediği neticenin meydana gelmesine etken olmaktadır.


Kanun koyucu bazı şartlar aramış, bunlar olamadığı takdirde ihmal suretiyle icra suçunun oluşmayacağını ifade etmiştir. Burada kanun koyucunun aradığı şartlar belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda yasal düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülük olması ve hareket ile netice arasında illiyet bağının bulunması olarak gösterilmiştir.


 Kasten insan öldürme suçunun faili herkes olabildiği halde, ihmali davranışla kasten insan öldürme suçunun faili, sadece yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmeyen kişi olabilir. Bu TCK’da yeni bir düzenleme (83. Madde). Bunu isterseniz örnekle açıklayayım. Diyelim ki trafik kazası yaptınız. Yasalar size yaraladığınız kişiyi hastaneye götürmek veya hastaneye götürecek ekibi çağırmak gibi bir yükümlülük yüklüyor. Siz eğer bu yükümlülüğe uymamışsanız, yaraladığınız kişi orada ölmüşse, o zaman siz yaralama suçundan ceza almıyorsunuz. Eğer illiyet bağı varsa eylem nedeniyle koşulları oluştuğunda kasten öldürmenin ihmali davranışla gerçekleşmesi suçundan ceza alıyorsunuz. O yüzden bunu insanlar bilmeli ki, trafikte herhangi bir kaza yaptıklarında yaralıyı bir an önce hastaneye götürmeli ya da götürülmesini sağlamalıdır.

Mesela bir baba ya da anne çocuğuna bakmakla yükümlüdür. Medeni Kanundan gelen bir yükümlülük var. Bu yükümlülüğü yerine getirmediğiniz için çocuğunuz ölürse burada kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi söz konusudur. Diyelim ki, çocuğunuzla yüzmeye gittiniz. Çocuk yüzerken onu gözetlemeniz gerekir. Gereli güvenlik tedbirlerini almanız gerekir. Buna rağmen siz bu tedbirleri almaz ve çocuk boğularak ölürse  yine kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi söz konusu olabilir. Ancak burada sorumluluğun koşulları da bulunmaktadır. İyi bir yüzücü olduğu halde yardım etme olanağına karşın, yardım etmeyen babanın veya annenin eyleminde kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi hali mevcuttur. Bu düzenlemenin uygulaması çok fazla yok ama gerekli bir düzenlemedir.



Yeni kanunda olan belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma kimleri etkiler?

Kasten işlenen suçlarda, TCK 53. maddede düzenlenmiş. Taksirle işlenen suçlardada 53/6’da var. Sürücü belgesi geri alınıyor, belli bir süre mesleği yapması sınırlanıyor. Daha çok kasten işlenen suçlarda geçerli. Kararın kesinleştip cezanın infazı tamamlanıncaya kadar  belli haklardan mahrum kalıyor. Memuriyete giremiyor, seçme seçilme hakkı elinden alınıyor, velayet hakkı elinden alınıyor. Vakıf, dernek, sendika, şirket gibi kurumlara yönetici olamıyor, denetçi olamıyor.



TCK 277. Maddesinde düzenlenen yargı görevi yapanlara telkinde bulunma yasağı ne demektir?

Bir davanın taraflarından birinin veya bir kaçının veya sanıkların veya davaya katılanların, mağdurların leh veya aleyhinde, yargı görevi yapanlara emir veren veya baskı yapan veya nüfuz icra eden veya her ne suretle olursa olsun adı geçenleri hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs  yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs suçunu oluşturur. Bir yargılama devam ederken, hiçbir organ o davayla ilgili olarak herhangi bir leh’e aleyh’e baskı yapamıyor, tavsiyede veya telkinde bulunamıyor veya  emir veremiyor.  Hiç kimse hukuka aykırı olarak mahkemenin kararını etkilemeye teşebbüste bulunamaz. Zaten bu teşebbüsü  yasa suç olarak düzenliyor. Yani burada suç teşebbüsün meydana geldiği an tamamlanmış oluyor.

Buradaki amaç şu, mahkemelerin hiçbir baskı altında kalmadan adalete uygun karar vermesini sağlamak. Bunun içinde medyanında özellikle yargılaması devam eden konular hakkında bilerek veya  bilmeyerek yargılamayı yönlendirmeye yönelik yayınlar yapmaması gerekiyor. Siyasetçilerin de, yargılamayı etkilemeye yönelik bilerek veya  bilmeyerek herhangi bir beyanda bulunmaması gerekiyor. Çünkü adalet, adil olduğu kadar adil görünmek de zorundadır. Sadece adil olmak yetmiyor. Adil olmakta zorundadır.



Özel Yetkili Savcılık, Özel Yetkili Mahkeme ne demek? Neden bu kadar sık gündeme getiriliyor?

Özel yetkili savcılar, CMK 250’de belirtilen belli suçlarla ilgili görev yapabiliyorlar. Orada hangi suçlara bakacakları sınırlı olarak belirtilmiş. Bu konu bugünlerde sıkça gündeme getiriliyor. Bence özel yetkili savcılar kalkmamalı. Özel yetkili savcıların sayıları çok artmalı. Şu an sayılar yetersiz. Örgüt kavramı iyi ortaya konulmalı. Gerçekten örgüt olan gruplarla iştirak halinde suç işleyen insanların işledikleri suçlar birbirlerine karıştırılıyor. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu TCK'nın 220/1 madde ve fıkrasında “Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir”.şeklinde belirtilmiştir.  Ancak  üç kişi biraraya gelince örgüt olur yaklaşımı doğru bir yaklaşım değil. 

TCK’da iştirakle işlenen suçlar belirtilmiş. Kimin azmettirdiği, kimin birlikte işlediği, kimin yardımda bulunduğu TCK’da belirtilmiş. Ama özel yetkili savcı ve mahkemeler gerekli. Çünkü   suç işlemek amacıyla örgüt kuranlar eylemleri ile kamu düzenin bozmakta olup,  örgütün kullandığı araç gereç, insan sayısı ve gücü birlikte gözetildiğinde daha kolay suç işleyebileceği açıktır. Bireylerin  hukuka bağlı demokratik bir ortamda  rahat ve huzur içerisinde yaşayabilmeleri ve kendilerini geliştirebilmeleri için  örgütsel eylemde bulunanların daha etkili  araştırma ve soruşturma yöntemleri ile  suçlarının ortaya çıkarılıp hukuka uygun bir şekilde yargılanmaları gerekmektedir. Özel yetkili savcıların denetiminde adli kolluk teşkilatı kurulursa ve savcı sayısı artarsa çok daha etkin olacaklarına inanıyorum.


Zamanaşımı kavramını nasıl incelemeliyiz?

Zamanaşımı kavramı suçun işlendiği tarihten itibaren başlar. TCK’da zamanaşımını kesen veya durduran sebepler belirtilmiş. Bu sebepler eğer gerçekleşirse zamanaşımı işlemeyip duruyor. Sonra o kesen sebep ortadan kalkınca zamanaşımı tekrar işlemeye başlıyor. Ama hukuka aykırı kurallarla Ceza Hukuku’nun temel ilkeleri ortadan kaldırılamaz. Burada önemli olan şu. Yasa koyucu ne diyorsa, yasayı nasıl düzenlemişse, uygulamacılar ona göre hareket etmek zorunda. Ama kanunda hukuka uygun olmak zorunda. Hukuka aykırı olan bir kanun olmaz. Bizi bağlayan unsurlar var. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine tarafız biz. Bu sözleşmeyi kabul ettik. Anayasamızın üzerinde tuttuk. Çünkü yasayla sözleşme çatışırsa sözleşme hükümleri geçerli olacak.

Bize vakit ayırdığınız ve bu keyifli ceza hukuku röportajında verdiğiniz içten cevaplar için, hukukihaber sitemiz ve okurlarımız adına teşekkür ederiz.

Rica ederim. Sitenize ben teşekkür ederim.

(www.hukukihaber.net)


Röportaj: hukukihaber.net / Ömer Tanrıöver