Biz genç hukukçuların, henüz doğduğu dönemlerde hukukçu olmak ile içinde bulunduğumuz dönemde hukukçu olmak arasındaki farkları, gerek avantajları gerekse dezavantajları ile bizlere nasıl ifade edersiniz? 

- Hukuk fakültesine 1975 yılında başladığımda Türkiye’de sadece iki hukuk fakültesi vardı. Ankara Hukuk Fakültesi ve İstanbul Hukuk Fakültesi. Şimdi ise çok sayıda hukuk fakültesi mevcut. Bilgisayarın bile bulunmadığı bir dönemde bilgiye ulaşmak çok zor idi. Üstelik yayın sayısı da çok fazla değildi. Bugünün hukukçuları iletişim, seyahat, yayına ulaşma vb konularda çok şanslılar. Yeter ki mesleklerini sevsinler.

İzmir’de hâkim adayı olarak başladığınız mesleğinizde; sırasıyla Şebinkarahisar Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliği, Ağrı, Ayaş Hâkimliği ve Yargıtay Tetkik Hâkimliği görevlerinde bulundunuz. 27.07.2005 tarihinde Yargıtay üyeliğine seçildiniz. 10 yıl sonra, 26.01.2015 tarihinde, bugünkü göreviniz olan; Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı olarak seçildiniz. Hukukçu ve aile babası olan, Ömer Uğur GENÇCAN’ın bir günü nasıl geçer? Hafta sonu geldiğinde, kendinizi geliştirmek adına, özeleştirileri de dahil, bütün bir haftanın analizini bizlere nasıl yaparsınız?

- Mesleğimi çok ama çok sevdim. Adalet dağıtmanın tadının başka hiçbir meslekte olmayacağını çok iyi biliyorum. Yıllarını bu mesleğe vermenin sonucu bilgi birikimi o kadar çok oluyor ki insan bu bilgileri kaleme alma ihtiyacı hissediyor. Yaklaşık 20 yıldır sürekli olarak yazıyorum. Bu kadar uzun süre yazarlık yapmanın verdiği hazzı anlatmama imkan yok. Yazmak bende adeta bir tutku. Bu sebeple "can sıkıntısı" ve "boş vakit" denilen kavramları hiç tanımadım. Hafta boyunca mesai saatleri dışında kalan vaktimi yazmak ve yazabilmek için de okumakla geçiriyorum. Zamanımı iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum.

Kendinizi nasıl bir baba olarak ifade edersiniz? Ömer Uğur GENÇCAN olarak bu mesleği icra ederken, ailenize yeterince vakit ayırabildiğinizi düşünüyor musunuz?

- Çocuklarıma iyi bir model olduğumu düşünüyorum. Zamanı iyi kullanmayı bildiğinizde bir sorun oluşmuyor. Çalışılacak zaman da çalışmak, eğlenilecek zamanda eğlenmeyi bildim. Hiçbir şey için diğerini ötelemedim. Sürekli çalışan bir baba olduğunuzda çevreniz de sizin bu temponuza hem saygı hem de anlayış gösteriyor.

Çocukluk yıllarınızdan bu yana, hayatınıza dokunan bir isim oldu mu? Nasıl bir çocukluk ve öğrencilik dönemi geçirdiniz? 

Rahmetli babam Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca bölümü mezunuydu. 1927 doğumlu olup da 6 yaşında babasını kaybetmesine rağmen o koşullarda üniversite bitirmesi beni çok etkilemişti. Çocukluğumda ve gençliğimde babam aynı zamanda okul müdürü idi. Bu sebeple "müdür beyin oğlu"" olarak yaramazlık ve tembellik yapma şansım hiç olmadı. Hayatıma dokunan isim hep babam oldu. Babamın yaşadığı zorlukları bilmem sebebiyle hayatım boyunca hiç bir şeyden şikayet etmedim. Her şeyden şikayet eden insanları da sevmem.

1996 yılında, konusu “Başkanlık Sistemi” olan, Gazi Üniversitesi Siyasal ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde tamamlamış olduğunuz bir yüksek lisans teziniz mevcut. Başkanlık Sistemi üzerine, değerli görüşlerinizi bizlere aktarır mısınız?

- Başkanlık rejimi tezimi 1997'de yazdığımda bir ülkeyi yönetmede rejimin çok da etkili olmadığını düşünüyordum. Ne var ki dünya o kadar hızlı dönüşüyor ki 1997 Dünyası ile 2019 dünyası arasında inanılmaz farklar var. Günümüz dünyası tek merkezden, çabuk ve kolay karar alınmasını zorunlu kılıyor. Çok başlılık karar alma sürecini hem tıkıyor hem de sıkıntılara sebebiyet veriyor. Günümüz dünyasında başkanlık rejimi bu bağlamda çok daha işlevsel gözüküyor.

Bugün hala sayısı giderek artan birçok eseriniz ve çalışmanız var. Yararlanacağımız eserlerinizin varlığı hasebiyle, çok şanslı addediyoruz kendimizi. Kitaplarınız için “çiçeklerim” diyorsunuz. Ne kadar naif.. Bunu bir alıntı yaparak anlatıyorsunuz, biz öğrencilerinize: “Sevdiğiniz çiçek milyonlarca Yıldız'dan yalnız birinde bile bulunsa yıldızlara bakmak mutluluğumuz için yeterlidir. Çiçeğim işte bunlardan birinde" deriz. (Küçük Prens, sayfa: 34) “İşte benim çiçeklerim! “ dediğiniz: “Başkanlık Rejimi” (1997), “Öğreti ve Uygulamada Boşanma, Tazminat, Nafaka” (2000, 2 cilt), “Nüfus Davaları (Genel Hükümler)” (2000), “4721 sayılı Türk Medeni Kanununa Göre Mal Rejimine İlişkin Genel Hükümler ve Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi” (2002), “743 ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununa Göre Soybağının Kurulması, Reddi, Düzeltilmesi, İtiraz Davaları ve Soybağının Hükümleri” (2002), “4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, Bilimsel Açıklama, İçtihatlar, İlgili Mevzuat” (2004, 2 cilt), “Boşanma Hukuku” (2006), “Türk Medeni Kanununda Kadın ve Çocuk Hakları” (2006), “4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, Bilimsel Açıklama-İçtihatlar-İlgili Mevzuat” (2007, 3 cilt), “Mal Rejimleri Hukuku” (2007), “Miras Hukuku“ (2008), “Boşanma Tazminat ve Nafaka Hukuku” (2008),”Vesayet Hukuku” (2009), “Boşanma Tazminat ve Nafaka Hukuku, Bilimsel Açıklama ve İçtihatlar” (2010), “Mal Rejimleri Hukuku” (2010), “Aile Hukuku” (2011), “Miras Hukuku” (2011), “6100 Sayılı HMK Hükümlerine Göre Aile Mahkemesi Davaları” (2012), “6100 Sayılı HMK Hükümlerine Göre Medeni Hukuk Davaları” (2013), “6100 Sayılı HMK Hükümlerine Göre Boşanma Tazminat ve Nafaka Hukuku, Bilimsel Açıklama ve Son İçtihatlar” (2013), “6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yorumu, Bilimsel Açıklama ve Son İçtihatlar” (2013), “4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu Yorumu, Bilimsel Açıklama-Son İçtihatlar-İlgili Mevzuat” (2015, 3 cilt), “Vasi, Kayyım, Yasal Danışman ve Vesayet Daireleri, Yargıtay Uygulaması, Bilimsel Açıklama ve Son İçtihatlar” (2015), “Boşanma Tazminat ve Nafaka Hukuku, Yargıtay Uygulaması, Bilimsel Açıklama ve En Son İçtihatlar” (2015), “Velayet Hukuku, Yargıtay Uygulaması, Bilimsel Açıklama, En Son İçtihatlar” (2015), 6100 Sayılı HMK Hükümlerine Göre Aile Mahkemesi Davaları” (2016), “6100 Sayılı HMK Hükümlerine Göre Boşanma Usül Hukuku” (2016), “Miras Hukuku” (2016), “Mal Rejimleri Hukuku” (2016), “Aile Konutu, Yargıtay Uygulaması, Bilimsel Açıklama, En Son İçtihatlar” (2017), “696 Sayılı KHK Dahil Son Mevzuata Göre Hukuk Davalarında İstinaf ve Temyiz Uygulaması” (2018), “Hısımlık Hukuku, Babalık, Evlat Edinme, Tanıma, Diğer Soybağı Davaları, Aile Topluluğu” (2018), “Nafaka Hukuku, Bilimsel Açıklama, En Son İçtihatlar” (2018) ve “İstinaf Hükümlerine Göre Hazırlanmış Vasi-Kayyım Yasal Danışman ve Vesayet Daireleri, Yargıtay Uygulaması, Bilimsel Açıklama, En Son İçtihatlar” (2019) adlı eserleriniz, çok sayıda makaleleriniz, tebliğleriniz, ulusal toplantılarınız, yasama ve seminer faaliyetlerine Yargıtay temsilcisi olarak katılımlarınız, söyleşileriniz ve açık oturumunuz ile teziniz bulunuyor. “Pro captu lectoris, habent sua fata libelli.”-“Bir kitabın kaderi okuyucusunun kapasitesine bağlıdır.” Çok değerli eserleri bulunan bir hukukçu olarak, ülkemizdeki okuyucu profilini nasıl buluyorsunuz?

- 20 yılı aşkın süredir aynı zamanda yazarlık yapıyorum. Yazarlığımın bu kadar uzun süre sürmesi ve hala yazıyor olmam okuyucu dostlarımın ilgisi sayesindedir. Ben okuyucularıma hep "kitap-dostlarım" gözüyle baktım. Nitelikli sayıda okuyucu dostum var. Ben ömrümü "Türk Medeni Kanununa" verdim. Her konuda yazar olmaya kalkışmadım. Konumla ilgili derinleşme faaliyeti içinde kaldım.

Bu kadar değişim ve sürekli yenilenen akış içerisinde böyle eserler yazmak size nasıl hissettiriyor? Akademik olarak artık doyuma ulaştınız diyebilir miyiz sizin için?

- Yazmayı düşündüğüm o kadar çok konu ve o kadar çok kitap var ki. Bir yazar için yazacakları büyük bir sır sayılır. Sadece yazarlık yapmıyorum. Hakimliğimin yanı sıra nerdeyse her hafta sonu bir Üniversite ya da baroda eğitim çalışması yapıyorum. Bu sebeple yazdıklarımda kendimi hep eksik hissettim.

Eğitimlerinize katılıp, sizi sürekli takip eden bir avukat olarak “kadınlar ve çocuklar” konusunda son derece hassas olduğunuzu gözlemliyorum. Kaldı ki aynı hassasiyet, hukuki kararlarınıza da layıkı veçhile yansımış durumda. Şahsım adına umut doluyorum. Bu konuda, hem hukuki hem sosyal bağlamda neler söylemek istersiniz?

- Anayasamıza pozitif ayrımcılık halkımızın oylarıyla getirildi. Pozitif ayrımcılık haksız olanı haklı saymak değildir. Kaldı ki her kadın ya da çocuk haklı da değildir. Dosyanın kendi adaleti vardır.Önemli olan zayıf ve güçsüz olana "hak ettiğini" verebilmektir.

“Bu ülke için ne yaptınız?” sorusuna, daha önceden vermiş olduğunuz bir cevabınız var. “Bu dünyada bu makamda misafir olduğumu aklımdan hiç ama hiç çıkarmadım.” diyorsunuz. Gerek makamınızdan dolayı, gerek bu işi içinde bulunduğumuz çağda yapıyor olmanızdan ötürü ne gibi zorluk ve sıkıntılar yaşadınız? Kendinizi çok güçlü veya çok zayıf hissettiğiniz anlar olduğunda nasıl hareket ettiniz?

- Ben kendimi hiç güçsüz hissetmedim. Çünkü işimiz bilgiye dayalı. Güce değil. Bilgi her zaman güçtür. Bilgi her zaman galip gelir. Bilgili olduğunuz sürece kazanırsınız. Bunun farkındalığını sürekli yaşadım. Bilgi aynı zamanda büyük bir keyiftir. Hayatınızı kolaylaştırır.

Başkanım çok seviliyorsunuz. Son derece çalışmayı seven, ince ve mütevazı bir yapınız var. 30 yıllık meslek yaşamınızda, yaşadığınız ilginç olayları ve anılarınızı bizimle paylaşır mısınız?

- Hayat sanki bir ayna. Hayata ne verirseniz misliyle size dönüyor. Sevgi verirseniz sevgi, öfke verirseniz öfke olarak size dönüyor. İçinizdeki sevgiyi öldürdüğünüz gün siz de ölürsünüz. 1999 depremi sırasında yazdığım "Ölümün Kanıtlanması" konulu makalemi okuyarak hukuki sorununu çözen ve yaş olarak benden büyük iki vatandaşımın yaşadıkları yerden Ankara'ya gelerek "Allah senden razı olsun!" diyerek elime öpmeye kalkışmalarını hiç unutmadım.

Mensubu olduğum, Elazığ Barosu’ndaki eğitimlerinizden birinde: “Bir sonraki gelişimde, bugün sizlere aktardığım güncel kararlarımızın, tam olarak zıttını anlatacak olabilirim.” dediniz. Yargıtay kararlarının, sık denilebilecek şekilde  değişikliğe uğramasının altında yatan sosyo-ekonomik ve hukuki sebepler sizce nelerdir?

- Hayat öyle hızlı akıyor ve dönüşüyor ki hukuk artık hayatın hep bir adım arkasında kalıyor. Her sistem süratle eskiyor. Hayat "Forth Köprüsü'nü boyamak" gibi. Edinburgh'daki upuzun köprünün bir ucuna gelip boyama işini bitirdiğinizde tekrar diğer ucundan boyamak zorunda kalırsınız. Hayat da aynı oyunu size oynatır durur.

Sosyal medya hesabınızdan sık sık genç meslektaşlarımız için, hala yürürlükte olan eski kararlarınızı ve güncel kararlarınızı paylaşıyorsunuz. Sizin de dediğiniz gibi, bilimsel kimliğinize güvenen binlerce insan.. Entellektüel bakış açınız sayesinde, “aile konutu” üzerinden aile birliğinin korunmasına yönelik olarak, çok uzun zaman tek başınıza mücadele etmiş bir hukukçusunuz. Aile yaşamınızla ve duruşunuzla da, konumunuzu destekliyorsunuz adeta. Roma Hukuku döneminde taş levhalardan, bugün artık Facebook ve Instagram gibi birçok uygulamanın, kendini anlatma aracı olarak kullanıldığı döneme geldik. Siz, sosyal medyayı hukukçuları bilgilendirmek adına, faydalı bir amaç hasebiyle kullanan bir hukukçu olarak, sosyal medyanın topluma,gençlere ve bilhassa boşanma davalarına nasıl etkileri olduğunu düşünüyorsunuz?

- Sosyal medyanın bilgilendirme amaçlı kullanılması halinde yargının iş yükünün azalması noktasında önemli bir işleve sahip olduğunu düşünüyorum.

Medyada, boşanma kararlarınızdan, en çok ilgi çekenlerden biri de: “Eviniz lokanta, eşiniz de o lokantanın aşçısı değildir.” oldu. Evlerde yemek yenilirken dinlenilen haber bültenlerine, “Evet! İşte güzel bir karar! İşte kadını koruyan kararlar böyle olur!” şeklinde verilen tepkilerle dinleniliyor kararlarınız. Geçmişte boşanma davaları çoğunlukla “şiddetli geçimsizlik” şeklinde dar, lafzi ve birçok yoruma kapalı bir neden altında sonuçlandırılırken, bugün birçok husus göz önüne alınarak detaylandırılıyor. Bu değişiklik sizce hangi noktada başladı? Süregelen sosyal yaşam içersinde, toplumsal yapı da değiştikçe, kararların sayısı ve detaylandırılması giderek artan bir ivmeyle mi devam edecek sizce?

- “Eviniz lokanta, eşiniz de o lokantanın aşçısı değildir.” cümlesi kararın metninde değil benim yorumumda yer aldı. İçtihat konusu davada, eşin karşı çıkmasına rağmen erkek eşin eve sürekli olarak erkek arkadaşlarını getirmesi söz konusu. Eşlerden birinin rahatsız olduğu şeyi açıklamasına rağmen diğerinin bu davranışı sürekli tekrar etmesi duygusal şiddet olarak nitelendirilmiştir.

Boşanma davalarında genelde tarafların büyük çoğunluğu hakkına razı olmuyor? Sizce neden?

- Boşanma duygusal bir süreç. Bu sebeple duygusal çatışmalar en çok bu davalarda yaşanıyor. Olanı biteni kabul etmek zamanı gerektiriyor. 

Duayenimiz olarak, herkesin cevabını sizden duymak istediği bir soruyla devam etmek istiyorum röportajımıza.. Başarılı bir avukat, bir hakim üzerinde en iyi şekilde nasıl olumlu etkiler yaratabilir?

- "Ünlü avukat" değil "başarılı avukat" olumlu etki yaratabilir. Her ünlü başarılı olmadığı gibi her başarılı da ünlü değildir. Sadece avukatlıkta değil her meslekte yaptığın işin hakkını vereceksin. Bu da sadece bilgi ile mümkündür.

Herkes tarafından çok sevilen ve her daim yüzü gülen muhteşem bir insan, değerli bir büyüğümüzsünüz. Peki sizi en çok neler sinirlendirir?

- Zaman fukaralığımdan olsa gerek bana bir şey anlatılırken aynı şeyin birden çok yeniden tekrar edilmesine dayanamıyorum.

Röportajımıza ekstra bir soru eklemek isteseniz.. O ne olurdu?

- "Geleceğe yönelik planlarınız var mı?" sorusunu eklemek isterdim. Cevap da verebilirim bu soruya: Bulunduğum makamda, yerde ve zamanda misafir olduğumu hiç ama hiç aklımdan çıkarmadım. Gündelik yaşamayı severim. Her sabah uyandığımda ve işe geldiğimde bugünü de gördüm diye sevinirim. Akşama ne olacağımızı bilmediğimiz bir dünyada günümü çok iyi değerlendirmeye çalışırım. O gün iki satır yazmış ve iki satır da okumuşsam dünyanın en mutlu insanı ben olurum.

Sporla bağınız nasıl? Takım tutar mısınız? İlgilendiğiniz bir sanat dalı var mı? Yemek yapar mısınız? Sosyal vakitlerinizde nelerle uğraşırsınız? Hukukçu kimliği dışında, neler yapmaktan keyif alır Ömer Uğur GENÇCAN?

- Aktif olarak sporla uğraşmadım. Ama neredeyse düzenli şekilde yürüyüş yaparım. Denize bayılırım. Bu sebeple kendimi kartal yavrusu değil de martı yavrusu gibi hissederim. Denizin kokusu, rengi hele dalgaların sesi bana en güzel müzikten en güzel şiirden iyi gelir. Özellikle de Karadeniz'i gördüğümde sevgilisini görmüş gibi heyecanlanırım. Çocukluğum Sinop ilinin Ayancık ilçesinde geçtiğinden dalga sesleri beni hep çocukluğuma alır götürür.
Fanatik seviyesinde olmamak üzere Galatasaray'ı tutarım. Ama maçlarını düzenli seyretmem. Yazmayı hayal ettiğim şeyler var. Hayatta ki en büyük keyfim yazmak oldu. Yazar kimliğim ruhuma her zaman daha iyi geldi.

Röportajımızı sonlandırmadan önce, çok sevdiğiniz genç hukukçulara, kariyerleri ve yaşam felsefeleri üzerine ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

- Hayatı sevmek lazım. Bu dünyada dertsiz tasasız insan yok. Dertler, dünya tarlasına avuç içindeki buğdayın savrulması gibi saçıldığında herkesin payına bir dert düşmüştür. Hayatta sürekli mutluluk yoktur. Her şeyin sonu vardır. Üzüntüler de hayatın parçası ve anlamı içinde mündemiçtir. İşini severek yapmıyorsan bırak o işi derim. Sor kendine "Ben neden hoşlanıyorum" O işi yap. İnsanları ve yaptıklarını sorgulamayın. Herkes kendini düşünür. Kimseye güvenerek hayatı yaşamaya çalışmayın. Kendinizi sevin. Hata yaptığınızda kendinize kızmayın. Bilin ki bedel ödemeden bu dünyada hiçbir şey öğrenilmiyor ve kazanılmıyor.
Her şeyin sonu var demiştim ya işte gördünüz röportajın da sonu var. Bana ayırdığınız zaman için kalben teşekkür ederim.


Avukat Duygu Elmas
Elazığ Barosu