Sanığın veya hükümlünün ölümü konusu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 64. Maddesinde düzenlenmiş olup, hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.

Sanığın ölümü halinde kamu davasının düşürülmesi

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 64. maddesinin 1. fıkrasına göre; sanığın ölümü halinde kamu davasının düşürülmesine karar verilmelidir.

Ancak yargılama konusu davada, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında bir karar verilmesi gerekiyorsa, bu durumda davaya devam olunarak bunların müsaderesine karar verilebilecektir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 64. maddesinin 1. Fıkrasında yapılan düzenleme ile sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır.

Yasal düzenleme, sanığın ölümünün ilk sonucunun hakkında açılan kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi olduğunu bildirmektedir.

Bilindiği üzere düşme kararı, "hüküm" niteliğindedir. Nitekim 5271 sayılı CMK’nin 223. maddesinin sekizinci fıkrasına göre; Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilmelidir.[1]

Bu nedenle sanığa ait güncellenmiş nüfus kaydı istenmeli sanığın öldüğünün tespit edilmesi halinde düşme kararı vermelidir. Kamu davasının düşmesi kararı, CMK'nin 223. maddesinin sekizinci fıkrasına göre verilmiş bir karar olduğundan temyiz (veya istinaf) kanun yoluna tabidir.[2]

Müsadereye tabi eşya ve kazanç müsaderesine ilişkin bir durum varsa

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 64. maddesinin 1. Fıkrasının son cümlesinde ise davaya devam edilecek hal hüküm altına alınmıştır.

Şayet niteliği itibariyle müsadereye tabi eşya ve kazanç müsaderesine ilişkin bir durum varsa, yargılamaya sanığın ölümüne rağmen devam edilecek ve hâsıl olan neticeye göre bir karar verilmesi icap edecektir.

Hükümlünün ölümü ile hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarını ortadan kalkması

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 64. maddesinin 2. fıkrasına göre; Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarını ortadan kaldırır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 64. maddesinin 2. Fıkrası ile getirilen düzenlemenin ilk sonucu, hükümlünün ölümü ile henüz infaz edilmemiş hapis ve adli para cezasını ortadan kaldırılmasıdır.

Ancak, müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hüküm, infaz edilecektir.

Bu durumda, adli para cezası kısmen veya tamamen infaz edilmiş ise artık Devletten geri istenememesi hali söz konusudur. Buna karşılık hükümlünün sağlığında verilmiş olup kesinleşen müsadere ve yargılama giderleri hükümlünün mirasçılarından talep edilebilecektir.

Hükümlünün İnfaz kurumunda Ölmesi

Hükümlünün İnfaz kurumunda Ölmesi halinde şu işlemler yapılmalıdır.

1. işlem; ölüm tutanakla belgelenir.

Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün[3] 121. Maddesinin birinci fıkrasına göre, Kurumda barındırılan hükümlünün ölümü hâlinde, durum bir tutanakla belgelendirilir.

2. işlem; ölüm hükümlünün yakınlarına bildirilir.

Tutanak ve cezaevi tabibinin raporu ile birlikte durum, kurum en üst amiri tarafından derhâl Cumhuriyet başsavcılığına, kuruma kabul sırasında beyan ettiği yakınlarına bildirilir, Yabancı uyruklu olması hâlinde ise Tüzüğün 68 inci madde hükmü tatbik edilir.

Hükümlü hakkında infaz kurumda mevcut kayıtlara göre, ölümü bildirilebilecek yakınlarının tespit edilememesi hâlinde, durum nüfusa kayıtlı olduğu yerdeki mahallî mülkî amirine bildirilir.

Hükümlünün yabancı uyruklu olup da mensubu olduğu ülkenin Türkiye’de yerleşik diplomatik temsilciliği veya konsolosluğunun bulunmaması hâlinde, durum Cumhuriyet başsavcılığı aracılığıyla Dışişleri Bakanlığına bildirilir. (Tüzük md. 121/2)

3. işlem; cenazenin defnedilmesi için gereken tedbirler alınır.

Hükümlünün infaz kurumunda ölmesi halinde, Kurumun en üst amiri, Cumhuriyet başsavcılığının izni ile cenazenin defnedilmesi için gereken tedbirleri alır.

Defin için talep edilmesi hâlinde, Cumhuriyet başsavcılığının izni ile cenaze yakınlarına teslim edilir.

Hükümlünün yakınlarının bulunamaması veya yakınları tarafından herhangi bir başvurunun yapılmaması hâlinde, defin işlemi Cumhuriyet başsavcılığının yazılı istemi üzerine kurumun bulunduğu yer belediyesince yerine getirilir. (Tüzük md. 121/3)

YARGITAY UYGULAMASI

Yargıtay, UYAP ortamından yaptığı sorgulamada sanığın öldüğünü tespit ettiği hallerde, ölümün doğruluğu kesin biçimde saptanarak, sanık hakkında açılan kamu davasının TCK’nın 64 ve CMK’nın 223/8. maddeleri gereğince düşmesine karar verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesi amacıyla bozma kararları vermektedir.[4]

Yargıtay, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 64. Maddesindeki düzenleme ile hükümlü ve sanığın ölümü halinde farklı sonuçların ortaya çıkmasının amaçlandığını düşünmektedir.

Nitekim 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam edilmesi gerektiği, hükümlünün ölümü halinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte müsadere ve yargılama giderine ilişkin hükmün infaz edileceği hüküm altına alınarak hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklendiği gözlenmektedir.[5]

Kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi

Kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi halinde, kovuşturma yapılması mümkün olmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmelidir.[6]

Kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi

Kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi halinde ise yerel mahkemece düşme kararı verilmesi gerekecektir.[7]

Müsadereye tâbi olan eşya ve maddi menfaatler

Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirmesi nedeniyle iştirak halinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır.[8]

Hükümlünün ölümü halinde cezanın infazı işlemleri

Bu halde üç sonuç ortaya çıkmaktadır. Birinci sonuç, hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisinin ortadan kalkması halidir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 64. maddesinde yer verilen, sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürür. Bu durumda hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldırır. Hükümlünün ölümü ile, infaz kaydı ölüm nedeni ile kapatılarak, ilgili mahkemeye infaz dosyası iade edilir.

Tahsil edilmiş olan para cezaları mirasçılara iade edilmemesi ve geri kalanının istenememesi

İkinci sonuç ise, tahsil edilmemiş bulunan para cezalarının mirasçılardan istenmeyecek olmasıdır.

Başka bir söylemle, ölümden önce tahsil edilmiş olan para cezaları mirasçılara iade edilmeyecektir. Buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları mirasçılardan istenmeyecektir.

Müsadereye ve yargılama giderine ilişkin hükümlerin ölümden önce kesinleşmiş olması

Burada ortaya çıkan üçüncü sonuç, müsadereye ve yargılama giderine ilişkin hükümlerin ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz edilmesi gerektiği ile ilgilidir.[9]

Yukarıda ifade edilen açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, suç oluşturan bir eylemin gerçekleştirilmesi nedeniyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisinde, bu fiili işleyen sanığın veya hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkasının sorumlu tutulamayacağı hem yasal düzenleme içeriği hem de yüksek mahkeme kararları ile ortaya konulmaktadır.

Sanığın veya hükümlünün ölümü, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmamaktadır.

Ölüm halinde suçtan sorumlu tutulacak kişi bulunmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdiği kabul edilmektedir.[10]

Temyiz aşamasında sanığın ölmesi

Temyiz aşamasında sanığın öldüğüne dair bir duyum veya iddianın ortaya çıkması veya Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla alınan nüfus kaydında sanığın öldüğü bilgisinin yer alması veya sanık adına tebliğnamenin tebliğ edilmesi için çıkarılan evrakın öldüğünden bahisle iade edilmesi gibi haller ortaya çıkabilir.

Bu durumda temyiz makamının dosya üzerinden düşme kararı verip vermemesi gerektiği konusu tartışmalara neden olmaktadır.

Yargıtay, ölümün kamu davasının düşürülmesini gerektiren bir neden olduğu hususu da gözetilerek, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz merciince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına karar verilerek, yerel mahkemelerce mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesinin sağlanması gerektiğini kararlarında ifade etmektedir.[11]

Şayet müsadere konusunda bir karar verilmesi gereken bir durum varsa, bu halde 5237 sayılı TCK'nun 64. maddesi uyarınca ölümle ilgili mahallinde araştırma yapılarak müsaderesine hükmolunan eşyayı da kapsayacak şekilde karar verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.[12]

Hükümden önce sanığın ölmesi halinde vekâlet ücreti

Sanığın ölmesi halinde, hakkındaki kamu davasının 5237 sayılı TCK'nın 64/1 ve 5271 sayılı CMK'nin 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmeli ve sanık ile ilgili olarak vekalet ücretine hükmedilmemelidir.[13]

Sonuç olarak, 5237 Sayılı Kanunun 64. maddesiyle sanık ve hükümlünün ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiş olması nedeniyle, sanık hakkında kurulan lehe veya aleyhe olan hükmün kesinleşmesinin önüne geçilmesi gerekir.[14]

Nitekim 5271 sayılı CMK’nin “Sanığın yükümlülüğü” başlıklı 325. Maddesinin birinci fıkrasına göre, sanık hakkında cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi hâlinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenecektir.[15]

Bu nedenle, ölüm halinde düşme kararı verilmesi söz konusu olacağından ne vekalet ücretine ne de yargılama giderine hükmedilecektir.

Hakkında beraat kararı verilen sanığın ölmesi

Yargıtay bu durumda şu hususları dikkate almaktadır:[16]

1) Suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi sona ermektedir.

2) Eylemi gerçekleştiren sanığın veya hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacaktır.

3) Ölüm, suçu tamamen ortadan kaldırmaz.

4) Sanığın veya hükümlünün ölümü halinde, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.

Yargıtay, bu gibi hallerde yerel mahkemece, sanığın ölüp ölmediği hususunda gerekli araştırmanın yapılarak sonucuna göre 5237 sayılı TCK'nun 64 ile 5271 sayılı CMK'nun 223. maddeleri uyarınca hüküm kurması gerektiğini, yapılan araştırma neticesinde sanığın öldüğünün kesin olarak belirlenmesinden sonra düşme kararı verilmesinin daha isabetli olacağını, bu durumda sanığın beraatine karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olacağını ifade etmektedir.[17]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

-------------------------------------

[1] YCGK, E:2017/621, K:2018/476, KT:25.10.2018.

[2] Mustafa Artuç, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Adalet Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, 2010, s. 416.

[3] RG: T. 06.04.2006, S. 26131.

[4] Y.18.CD,E: 2018/3332, K: 2018/16855, KT: 27.12.2018: “…UYAP sisteminden alınan güncel nüfus kaydına göre, sanığın 25/10/2014 tarihinde öldüğünün anlaşılması karşısında, ölümün doğruluğu kesin biçimde saptanarak, sanık hakkında açılan kamu davasının TCK’nın 64 ve CMK’nın 223/8. maddeleri gereğince düşmesine karar verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesi zorunluluğu,…” Y.7.CD, E: 2018/16286, K: 2018/14355, KT: 18.12.2018: “…UYAP'tan alınan güncellenmiş nüfus kayıt örneğinden sanığın hükümden sonra 19/09/2018 tarihinde öldüğü anlaşıldığından, 5237 sayılı TCK.nun 64. maddesi uyarınca kamu davasının düşürülmesi hususunun mahallince değerlendirilmesinin gerekmesi,…”

[5] YCGK, E: 2014/11-573, K: 2016/48, KT: 09.02.2016; YCGK, E: 2014/3-514, K: 2015/246, KT: 23.06.2015; YCGK, E: 2014/1-692, K: 2015/247, KT: 23.06.2015.

[6] YCGK, E: 2014/11-573, K: 2016/48, KT: 09.02.2016; YCGK, E: 2014/3-514, K: 2015/246, KT: 23.06.2015; YCGK, E: 2014/1-692, K: 2015/247, KT: 23.06.2015.

[7] YCGK, E: 2014/11-573, K: 2016/48, KT: 09.02.2016; YCGK, E: 2014/3-514, K: 2015/246, KT: 23.06.2015; YCGK, E: 2014/1-692, K: 2015/247, KT: 23.06.2015.

[8] YCGK, E: 2014/11-573, K: 2016/48, KT: 09.02.2016; YCGK, E: 2014/3-514, K: 2015/246, KT: 23.06.2015; YCGK, E: 2014/1-692, K: 2015/247, KT: 23.06.2015.

[9] YCGK, E: 2014/11-573, K: 2016/48, KT: 09.02.2016; YCGK, E: 2014/3-514, K: 2015/246, KT: 23.06.2015; YCGK, E: 2014/1-692, K: 2015/247, KT: 23.06.2015.

[10] YCGK, E: 2014/11-573, K: 2016/48, KT: 09.02.2016; YCGK, E: 2014/3-514, K: 2015/246, KT: 23.06.2015; YCGK, E: 2014/1-692, K: 2015/247, KT: 23.06.2015.

[11] YCGK, E: 2014/11-573, K: 2016/48, KT: 09.02.2016: “…Tebliğnamenin tebliği için çıkartılan tebligatın iade edilen parçasında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi kullanılarak alınan güncel nüfus kayıt örneğinde sanık ...in direnme hükmünden sonra 04.04.2015 tarihinde öldüğü belirtildiğinden, 5237 sayılı TCK’nun 64. maddesi uyarınca ölümle ilgili mahallinde araştırma yapılarak karar verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Bu itibarla, sanık hakkındaki direnme hükmünün, gerekli araştırmanın mahallinde yapılıp ölümün yerel mahkemece tespiti ile sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK'nun 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün verilmesinin temini için sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir…” Başka kararlar için bkz.; YCGK, E: 2014/3-514, K: 2015/246, KT: 23.06.2015; YCGK, E: 2014/1-692, K: 2015/247, KT: 23.06.2015. Ayrıca, Ceza Genel Kurulunun 30.10.2014 gün 2014/13-282-456, Ceza Genel Kurulunun 05.03.2013 gün 131-75, Ceza Genel Kurulunun 13.03.2012 gün 2011/8-360-95 ve Ceza Genel Kurulunun 06.05.2008 gün 2008/9-97-101 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır. Aksi yönde karar için bkz.; YCGK,E: 2011/ 2-563, K: 2012/161, KT: 17.04.2012: Buna göre somut olay değerlendirildiğinde; Sanığın Yargıtay C. Başsavcılığınca çıkartılan nüfus kaydında, Özel Dairece onama kararının verildiği 24.10.2011 tarihinden önce 31.10.2008 günü öldüğünün belirtilmesi karşısında, Özel Dairece verilen onama kararında isabet bulunmamakta olup, 5237 Sayılı Kanunun 64. maddesiyle sanık ve hükümlünün ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiş bulunması sebebiyle hükmün kesinleşmesinin önlenmesi gerekmektedir. Bu itibarla itirazın kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün sanığın temyiz aşamasında ölmüş olması sebebiyle BOZULMASINA, zoralımına karar verilmesi gereken bir eşya ya da maddi menfaatin bulunmadığı da göz önüne alındığında, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu konuda 1412 Sayılı CYUY'nın, 5320 Sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi olanaklı bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 5237 Sayılı T.C.K.nın 64 ile 5271 Sayılı Kanunun 223. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir…”

[12] YCGK, E: 2014/1-692, K: 2015/247, KT: 23.06.2015: “…Bu itibarla, sanık B. T. hakkındaki direnme hükmünün, sanığın direnme kararından sonra 10.12.2014 tarihinde öldüğü belirtildiğinden gerekli araştırmanın mahallinde yapılıp ölümün yerel mahkemece tespiti ile sonucuna göre 5237 sayılı TCK'nun 64 ve 5271 sayılı CMK'nun 223. maddeleri uyarınca müsaderesine hükmolunan eşyayı da kapsayacak şekilde gereken hükmün verilmesinin temini için sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir…”

[13] Y.5.CD, E: 2014/ 6063, K: 2015 / 7359, KT: 23.02.2015: “…Sanık A. N. S. hakkında kurulan hükmün incelenmesinde ise; Uyaptan çıkarılan nüfus kaydına göre hükümden önce 06.12.2011 tarihinde ölmesi nedeniyle hakkındaki kamu davasının 5237 sayılı TCK'nın 64/1 ve 5271 sayılı CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilip lehine vekalet ücretine hükmolunmaması gerektiğinin gözetilmemesi,…Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK'nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Yasanın 322, TCK'nın 64/1 ve CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca sanık A. N. S. hakkında açılan kamu davasının ölüm sebebiyle düşürülmesine, 23.02.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi….”

[14] YCGK,E: 2011/ 2-563, K: 2012/161, KT: 17.04.2012: Buna göre somut olay değerlendirildiğinde; Sanığın Yargıtay C. Başsavcılığınca çıkartılan nüfus kaydında, Özel Dairece onama kararının verildiği 24.10.2011 tarihinden önce 31.10.2008 günü öldüğünün belirtilmesi karşısında, Özel Dairece verilen onama kararında isabet bulunmamakta olup, 5237 Sayılı Kanunun 64. maddesiyle sanık ve hükümlünün ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiş bulunması sebebiyle hükmün kesinleşmesinin önlenmesi gerekmektedir. Bu itibarla itirazın kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün sanığın temyiz aşamasında ölmüş olması sebebiyle BOZULMASINA, zoralımına karar verilmesi gereken bir eşya ya da maddi menfaatin bulunmadığı da göz önüne alındığında, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu konuda 1412 Sayılı CYUY'nın, 5320 Sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi olanaklı bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 5237 Sayılı T.C.K.nın 64 ile 5271 Sayılı Kanunun 223. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir…”

[15] Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleri olarak kabul edilmektedir. (CMK md. 324/1)

[16] YCGK, E: 2014/581, K: 2016/34, KT: 26.01.2016.

[17] YCGK, E: 2014/581, K: 2016/34, KT: 26.01.2016: “Temyiz incelemesi aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla alınan güncel nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması veya tebliğnamenin tebliğ edilmesi için çıkarılan evrakın öldüğünden bahisle iade edilmesi gibi hallerde, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu nazara alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz mercii tarafından dosya üzerinden yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, sanığın öldüğüne ilişkin bilgi göz önünde bulundurularak sair yönleri incelenmeyen hükmün bozulması ve mahkemesince mahallinde yapılan araştırma neticesinde sanığın öldüğünün kesin olarak belirlenmesinden sonra düşme kararı verilmesi daha isabetli olacaktır. Bu açıklamalar ışığında önsorun değerlendirildiğinde; Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak alınan güncel nüfus aile kayıt örneğinden, sanığın direnme kararı verilmeden önce 27.03.2014 tarihinde öldüğü bilgisinin yer aldığı anlaşıldığından, yerel mahkemece, bu konuda gerekli araştırmanın yapılarak sonucuna göre 5237 sayılı TCK'nun 64 ile 5271 sayılı CMK'nun 223. maddeleri uyarınca hüküm kurması gerekirken sanığın beraatine karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Bu itibarla, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir…” Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 05.03.2013 gün ve 1560-81 ile 05.03.2013 gün ve 131-75 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.