Cumhurbaşkanı seçimlerine 65 gün kaldı.

Ak Parti, Cumhurbaşkanı adayını belirlemek için istişarelerini tamamladı. Yetkililer tereddütsüz adayımız Recep Tayyip Erdoğan diyorlar. Şimdi resmi açıklama bekleniyor.

Erdoğan’ın adaylığı resmen ne zaman açıklanır? Bu tarihi sayın Erdoğan belirleyecek.
Seçim takvimine göre en geç 3 Temmuz günü saat 17’ye kadar açıklanması gerekiyor.

Muhalefet partileri de henüz adaylarını açıklamadılar.
Çatı adaylığı çalışmalarından da somut bir sonuç görünmüyor.

Muhalefet, adaylarının seçilmesini  ihtimal dahilinde görmediklerinden olmalı ki, kendi adaylarından ziyade Ak Parti’nin adayının kim olacağıyla ilgileniyor.

2007 yılında “Cumhurbaşkanı sözde değil özde laik olmalı” sözünün arkasına takılıp, sayın Abdullah Gül’ün seçilmemesi için her yolu deneyenler şimdilerde Abdullah Gül’ü ortak aday göstermekten söz ediyorlar.

Yani Türkiye’nin Ana Muhalefeti ve muhalefeti Cumhurbaşkanı seçim yarışında iddialı bir yarışa giremeyeceklerini görerek ve bilerek adaylarını açıklayamıyorlar.

Eskiden olduğu gibi Cumhurbaşkanını Meclis seçecek olsaydı, ne senaryolar ortaya atılacaktı. Çatı aday dendiğinde, tüfeklerin çatılmasından askeri vesayet gündeme gelecekti.

Kimin seçileceğinden önce kimin, kimlerin seçtirilmeyeceği, kimlerin aday olamayacağı yazılıp çizilecekti.

Tehditler, aba altından sopa göstermeler, adayların başına silah dayayıp Ankara’dan uzaklaştırmalar, milletvekillerine oylamaya katılmamaları  için Zincirbozan ve Yassıada hatırlatmaları...Neler neler.

Çok eskiden bahsetmiyoruz. Daha yedi yıl önce, milletin iradesine sahip çıkan Ak Parti ve lideri Erdoğan’ın omurgalı duruşu, tehditlere boyun eğmeyişi, vesayeti kabullenmeyişi sayesinde, çetin mücadelelerden sonra sayın Abdullah Gül seçilebilmişti.

Eşi başörtülü biri Cumhurbaşkanı olamaz, laiklik elden gider dayatmalarına Anayasa Mahkemesi’nin ucube 367 kararıyla verdiği destek, o gün için şer olsa da hayırlara vesile oldu. Cumhurbaşkanının bundan böyle halk tarafından doğrudan seçilecek olması, vesayet makamlarının hesaplarını alt üst etti.

Baskı, tehdit ve dayatmalarla Cumhurbaşkanı belirlemek isteyenlerin muhatabı bundan böyle 550 seçilmiş milletvekili değil 53 milyon seçmen.

Evet 10 Ağustos 2014 günü, yeni Cumhurbaşkanını yaklaşık 53 milyon seçmen vatandaşımız sandıkta belirleyecek.

Sandığı ve sonuçlarını kabullenemeyen, bunu da doğrudan ifade edemedikleri için ‘demokrasi sandıktan ibaret değil’ söylemine sarılanlar sandığın gücünü görecekler.
Türkiye tarihinde ilk defa Cumhurbaşkanının kim olacağına cumhur karar verecek.

Kimi aday yapacaklarını belirleyemeyen, Tayyip Erdoğan’ın seçilmesine kesin gözüyle bakıp birinci turda mı ikinci turda mı tartışması yapanlara Cüneyt Özdemir şimdilerde başka bir yol öneriyor.

Özdemir’in teklifinin özeti şu: 30 mart seçim sonuçlarına bakarsak muhalefetin %55 oyu var. İlk turda muhalefet partileri kendi adaylarını sonuna kadar desteklesin. Erdoğan’ın ilk turda seçilmesi engellenirse, ikinci turda muhalefet seçimleri boykot etsin. Seçimlere katılmasın. Tayyip Erdoğan tek aday olarak ikinci tura girsin. Seçilince de meşruiyet tartışması başlatalım. Gayrı meşru ilan edelim.

Kısacası, seçemiyoruz öyleyse seçtirmeyelim.

Bu önerisiyle Özdemir, hem tebrik aldı hem  tenkit. Ama gündeme seçim boykotunu getirmiş oldu.
Ben Cüneyt Özdemir’i tebrik edenlerdenim! Ne de olsa demokrasi içinde bir yol öneriyor!
Siyasete bulaşmamış, emekli general dayatmalarından, ‘ordu göreve’ çağrılarına kadar gündemde olan antidemokratik yöntemlere göre hayli mesafe aldıklarını söyleyebiliriz.