6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) m. 141’e göre cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçelerinden sonra taraflar, iddia ve savunmalarını genişletemezler veya değiştiremezler. Teksif olarak adlandırılan bu ilkeyle tahkikat sürecinde hangi konu ve taleplere yoğunlaşılacağı belirlenir, yargılamın ilerleyen safhalarında belirlenen iddia ve savunmalar üzerinden mahkeme görülür.

Yargılamanın her aşamasında yeni vakıaların serbestçe ileri sürülebilmesi, yargılamanın sağlıklı şekilde ve makul sürede yapılabilmesine engel olur. Çünkü her yeni vakıa, inceleme gerektireceği için bunların sınırsızca ve her zaman ileri sürülmesi tahkikatın genişlemesine yol açar.” (Arslan, R./Yılmaz, E./Taşpınar Ayvaz S.: Medenî Usul Hukuku, Ankara 2017, s. 157; YHGK, E. 2018/22-422, K. 2018/1024, T. 9.5.2018).

Ancak taraflar davayı açarken veya cevap verirken iddiaları eksik sunmuş olabilirler veya talep sonuçlarını değiştirmeleri gerekebilir. Bu gibi durumlar söz konusu olduğunda HMK m. 141/2’ye göre karşı tarafın açık muvafakatine veya ıslaha başvurabilirler. Islahın; açık muvafakatten önemli farkı, taraf ve mahkeme onayına ihtiyaç duyulmamasıdır. “Islah tek taraflı bir irade beyanı olup, ıslahın geçerliliği için karşı tarafın ve mahkemenin kabulüne gerek yoktur.” (YHGK, E. 2011/1-364, K. 2011/43, T. 29.06.2011). Islahın bununla birlikte sakıncalı kısmı HMK m. 176/2’e göre ancak bir kez kullanılabilmesidir.

1. Islahın şartları nelerdir?

Yargıtay 11. Hukuk dairesinin 2012 yılına ait bir kararında, sonra öğrenilen olgularla ilgili yanlışlıkların düzeltilmesi, eksikliklerin tamamlanması ve buna bağlı yeni deliller sunulması gibi nedenlerle ıslaha başvurulabileceği belirtilmiştir. Bu kararda ıslah şu şekilde tanımlanmıştır: Bilindiği üzere, ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltilmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. Bir başka anlatımla, ıslah, iyi niyetli tarafın, davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak tanıyan bir kurumdur.” (Y. 11. HD., E. 2012/14013, K., 2012/17049, T. 31.10.2012)

Islah, bir davada taraflara bir defaya mahsus olmak üzere tanınmış istisnai bir hak ise de, yargılama süreci boyunca yapılan her usûl işleminin ıslahla değiştirilmesi ya da düzeltilmesi mümkün değildir. Kanun koyucu, ıslah hakkının kullanılabilmesini bazı şartların gerçekleşmesine bağlamakla birlikte bu şartlara Kanun'da ıslaha ilişkin hükümlerde dağınık bir şekilde yer verilmiştir. Islahın şartlarının şu şekilde sıralanması mümkündür.

- Islaha elverişli bir usul işleminin bulunması

- Islahı davanın taraflarının yapabilmesi

- Islaha tarafların sadece bir kez başvurabilmesi

- Islahın tahkikatın sonuna kadar yapılabilmesi

- Islahın yazılı olarak bir dilekçeyle veya sözlü olarak yapılabilmesi

- Islah yoluna başvuran tarafın, ıslah yapılması nedeniyle ortaya çıkan yargılama giderlerini ve karşı tarafın zararlarını tazmin etmesinin gerekmesi

2. Taraf usul işlemleri nelerdir? Islah kapsamına hangi işlemler girer, hangileri girmez?

MADDE 176- (1) Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir.

Yukarıda da belirtilen maddeye göre taraflar ıslaha ancak kendi yapmış oldukları usul işlemleri için başvurabilirler. Taraf usul işlemleri dava açılmadan veya yargılama esnasında tarafların süreci ilerletmek ve sürdürmek için bizzat yaptığı işlemlerdir. Mahkemenin yaptığı mahkeme usul işlemleri ve tarafların aralarında akdettikleri usul sözleşmeleri ıslahın konusu olamaz. (Usul sözleşmeleri, etkisini usul hukuku açısından doğuran sözleşmelerdir. Bunlara örnek olarak yetki sözleşmeleri, delil sözleşmeleri verilebilir. Mahkeme usul işlemleri ise hakim tarafından yapılan işlemlerdir. Delillerin incelenmesi, bilirkişi atanması, tarafların duruşmaya çağrılması, ara kararlar vs. örnek olarak verilebilir. )

Ancak her taraf usul işlemi de ıslaha konu olamamaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki süresinde öne sürülmeyen ilk itirazlar, ıslah ile öne sürülemezler. İlk itirazların karşı taraf muvafakat etse bile esasa cevap süresi geçtikten sonra ileri sürülmesi mümkün değildir.” (Y. 8. HD., E. 2016/11625, K. 2020/32, T. 13.1.2020). Bunun dışında ıslah dilekçesi ile karşı dava açılamaz, ikinci tanık listesi verilemez, manevi tazminatın artırılması talep edilemez.

Öğretide ve kararlılık gösteren yargısal inançlarda da manevi tazminat davasının kısmi dava olarak açılamıyacağı, ıslah yolu ile de istemin arttırılamıyacağı benimsenmektedir. Buna gerekçe olarak da, manevi tazminat bir bütündür. Duyulan acı ve üzüntünün karşılığı dava yolu ile belirlenip, karşı tarafa bildirildikten sonra arttırılması veya yeni bir dava açılarak istenmesi mümkün değildir. Çünkü manevi tazminatın takdirinde hakime çok geniş takdir yetkisi verilmiştir. Hakimin takdir yetkisi bölünemez ( Bkz.Prof.Dr.Baki Kuru-Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı Cilt: II - 2001 sh: 1528 vd, Prof.Dr.Ejder Yılmaz Islah Yoluyla Dava Konusunun Arttırılması ( Anayasa Mahkemesi'nin 20.07.1999 tarihli ve 1/33 sayılı kararının değerlendirilmesi, 11.05.2001 tarihli makale ) sh:10 vd, Y.H.G.K.nun 02.07.1980 gün ve E: 3/1477 K:2113 sayılı, aynı kurulun 27.03.1981 gün ve E:9/1481 K: 251 sayılı, Aynı Kurulun 25.09.1996 gün ve 1996/21-397-637 ve 13.10.1999 gün ve 1999/21-648 K: 818 sayılı İçtihatları. )”(YARGITAY HUKUK GENEL KURULU, E. 2003/4-716, K. 2003/724, T. 3.12.2003)

3. Davaların yığılmasında ve davaların birleştirilmesinde ıslaha başvurulabilir mi?

Davaların yığılması, aynı davalıya karşı birden fazla, birbirinden bağımsız asli istemin  aynı dilekçede talep edildiği dava türüdür. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 2012 yılına ait bir kararında: “Bir davada, HUMK‟nun 83 (HMK md. 176) maddeleri uyarınca taraflar ancak bir kere ıslah yoluna başvurabilirler. Somut olayda olduğu gibi dava iki talepli olarak açıldığından bir talep için ıslah talebinde bulunulduktan sonra diğer talep için ıslah talebinde bulunulursa bu ikinci kez ıslah talebi niteliğinde değildir. Diğer bir değişle ayrı ayrı dava mevzuu olabilecek talepler tek davada ileri sürüldüğünde her bir talep için tarafların bir kere ıslah hakkı vardır. Bu itibarla ecrimisil talebinde yapılan ıslahtan sonra müdahalenin önlenmesi talebinin, yer bedelinin tahsili talebi olarak ıslah edilmesine ikinci ıslahtan bahsedilemeyeceğinden yer bedeli için esastan inceleme yapılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi sebebiyle HUMK‟un 428. gereğince bozulmasına karar verilmiştir.” (Y. 5. HD., E.  2011/14182, K. 2012/923, T. 25.01.2012). Ancak öğretide farklı talepler söz konusu olsa da, ortada bir davanın olması nedeniyle ancak bir kez ıslah kurumuna başvurulabileceği de söylenmiştir.

Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda birleştirilirler. Burada esasında iki farklı dava ve iki farklı talep vardır. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2008 yılına ait bir kararında,  Davaların birleştirilmesi durumunda, sadece yargılama süreci birleştirildiğinden, asıl ve birleşen davaların birbirinden bağımsız, müstakil davalar olmaları nedeniyle, her dava için bir kez yapılması koşuluyla, davaların ayrı ayrı ıslahı mümkündür. Bu durumda HUMK'nın 83/son fıkrası gereğince geçerli olmayan "birden fazla ıslah"tan da söz edilemez. O halde eldeki davada da ikinci kez yapılmış bir ıslah söz konusu olmayıp, asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı ıslahları söz konusu olduğundan, Dairemizin 28.02.2008 tarih ve 2007/13511 E. 2008/2708 K. sayılı bozma ilamının 3no1u bendinde belirtilen "davacının ikinci kez ıslah isteminde bulunamayacağına" ilişkin bozma nedeni, zuhule dayalı olup, davacının bu hususla ilgili karar düzeltme talebinin kabulüne, karar verilmiştir.” (Y. 13. HD. E. 2008/8473 ,K. 2008/10850, T. 22.09.2008) şeklinde hüküm kurulmuştur.

4. Islaha ne zaman başvurulabilir?

HMK m. 177’de ıslahın tahkikatın sonuna kadar yapılabileceği belirtilmiştir. Islah hakkı iddianın ve savunmanın değiştirilmesine veya genişletilmesine ilişkindir. Buna göre yargılamada iddianın ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağının başlaması sonrasında ıslah kurumuna başvurulabilecektir. “Anılan maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere; tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmadan uyuşmazlığın genel çerçevesi içinde iddia ve savunmalarını değiştirebilecekleri kabul edilmiştir ....şüphesiz bu imkan, sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi için söz konusudur. İkişer dilekçeden sonra, hangi ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında kabul edilmelidir. Ön inceleme aşamasında, ancak karşı tarafın açık muvafakati ( veya ön inceleme duruşmasına taraflardan birisinin mazeretsiz gelmemesi ) durumunda iddia veya savunmaların genişletilmesi yahut değiştirilmesi kabul edilmiştir.”  (YHGK, E. 2014/2-695, K. 2016/522, T. 20.4.2016). Yargıtay kararı göz önüne alındığında dilekçelerin teatisinden sonra ıslah söz konusu olabilecektir. 28/07/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7251 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun (“Kanun”) yürürlüğe girmesinden önce, yukarıdaki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da görüleceği üzere, taraflardan birinin ön inceleme duruşmasına mazeretsiz gelmemesi durumunda da ıslaha gerek olmadan gelen taraf iddia ve savunmayı değiştirilebiliyordu. Ancak 7251 s. Kanun ile bu durum yürürlülükten kalkmış bulunmaktadır. Buna göre taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçelerinden sonra karşı tarafın muvafakati ve ıslah yolu dışında savunmalarını değiştiremeyeceklerdir.

5. Hükmün bozulmasından sonra ıslah mümkün müdür?

Yukarıda da belirtildiği üzere HMK m. 177’ye göre ıslah ancak tahkikat aşamasının bitimine kadar yapılabilecektir. Tahkikatın sona ermesi HMK m. 184’te düzenlenmiştir.

MADDE 184- (1) Hâkim, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir.

(2) Mahkeme tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder.

Yargıtay 06.05.2016 tarihli, 2015/1 esas ve 2016/1 karar numaralı İçtihadı Birleştirme Kararında, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı yönünde hüküm kurmuştur. Aynı hükmünü 24.05.2019 tarihli, 2017/8 esas ve 2019/3 karar numaralı İçtihadı Birleştirme Kararında tekrarlamıştır. Buna göre bu husus Yargıtay kararlarında HMK'nın 177. maddesi uyarınca bozmadan sonra ıslah yasağı ilkesi olarak anılmaktaydı. 28/07/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7251 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun bu durum değiştirilmiş ve bozmadan sonra da ıslah yapılabileceği açık bir şekilde hükme bağlanmıştır.

MADDE 177- (2) (Ek:22/7/2020-7251/18 md.) Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.

Bu fıkraya göre bozma sonrasında eğer ilk derece mahkemesi tahkikata ilişkin bir işlem yaptığı takdirde ıslah mümkündür. Bu noktada akla gelen, istinaf mahkemesinin kendisinin tahkikata devam ettiği durumlarda ıslah yoluna başvurulup vurulamayacağıdır. Madde bu konuda açık değildir.

6. Islah çeşitleri nelerdir? Islahın sonuçları nelerdir?

Islah tamamen (tam, kâmilen) ıslah ve kısmen ıslah olmak üzere ikiye ayrılır. “Dava dilekçesinin verilmesi dâhil, tüm usul işlemlerinin yapılmamış sayılması sonucunu doğuran ıslaha “davanın tamamen ıslahı”; buna karşılık tarafın, teşmil edeceği noktadan itibaren usûl işlemlerinin yapılmamış sonucunu doğuran ıslaha ise “kısmen ıslah” denir” (YİBK, E. 2017/8, K. 2019/3, T. 24.05.2019). Kısmen ıslah gerek davalı gerekse davacı tarafından yapılabilirken, tamamen ıslah sadece davalı tarafından yapılabilecektir. Bununla birlikte davalı en fazla cevap dilekçesinin verilmesi dahil tüm usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını sağlayabilirken, davacının yaptığı ıslah dava dilekçesini de kapsayabilir.

HMK m. 180’e göre tam ıslaha başvurulduğu zaman bildirimden itibaren bir hafta içerisinde yeni bir dava dilekçesi verilmesi gerekir. Buna göre tam ıslahla davanın tümüyle değiştiği söylenebilir. Kısmi ıslah ise iddianın veya talep sonucunun genişletilmesidir. “Çünkü talep sonucu değiştirilmemekte; sadece tutar arttırılmakta, yani genişletilmektedir. Değiştirme değil de, genişletme varsa, işlerlik kazanacak olan ıslah türü, kısmen ıslahtır.” (YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU E. 2017/8 K. 2019/3 T. 24.5.2019). Aynı zamanda Yargıtay ilamlarına göre kısmi ıslah kapsamında talep sonucuna yeni talepler eklenemeyecektir. “Islah yoluyla talep genişletilebilir ise de, davaya yeni bir talep eklenemez. Davacı-karşı davalı kadının, dava dilekçesinde saydıkları dışında, yeni ziynet eşyaları talep etmesi, davaya yeni talep eklenmesi niteliğindedir. Toplanan delillerden, davacı-karşı davalı kadının 8 adet bileziğinin davalı-karşı davacı erkekte kaldığı anlaşılmıştır. Kanıtlanan 8 adet bilezikle ilgili olarak davanın kabulü gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” ( Y. 2. HD., E. 2015/20046, K. 2016/7837, T. 18.4.2016). Bununla birlikte tam ıslah kapsamında  talep sonucuna yeni taleplerin eklenmesi de mümkündür. “Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında davacılar tarafından usulüne uygun olarak açılmış maddi tazminat istemli davada ıslahla manevi tazminat istemelerinde hukuken bir engel yoktur. Mahkemenin başlangıçta talep edilmeyen bir hakkın yargılama aşamasında ıslah ile talep edilemeyeceği değerlendirmesi doğru değildir. Mahkemece manevi tazminata yönelik istemin esası incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesi doğru görülmemiş kararın bozulması gerekmiştir.” (YARGITAY 4. HD E. 2012/5120, K. 2013/4672, T. 14.3.2013)

Tam ıslah söz konusu olduğunda, davanın başından itibaren yapılan tüm usul işlemleri geçersiz olduğundan verilmiş olan tedbir kararları da kalkacaktır. Tedbir kararlarının devam etmesini isteyen davalı bu hususu yeni vereceği dava dilekçesinde belirtmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra tam ıslah sonucu görev yönünden fark meydana gelirse hakimin görevsizlik kararı vermesi gerekir. Zira HMK m. 1’e göre görev kamu düzenindendir. Tam ıslahta iki dava arasından bağlantı olması gerekir. Davalının tapu iptali istenirken bir anda başka bir konuda alacağı olduğu bahisle davanın alacak davasına dönüştürülmemesi gerekir. İlk davada davalı mirasçıların haksız tutumları sebebiyle tapunun iptali istenmiş, ıslah yolu ile dava tenkise dönüştürülmekle miras bırakanın davranışı davaya konu edinilmiştir ki, iki davanın maddi olayları ve dayandıkları hukuki sebepler birbirinden tamamen ayrıdır. O halde geçerli bir ıslahtan söz edilemez. Aksini düşünmek, bir boşanma davasının ödünç sebebi ile alacak davasına veya istisna sözleşmesinden doğan bir tazminat davasının nafaka davasına dönüştürülmesi gibi durumları mümkün kılmaya yol açar ki, usul kanunun ıslah müessesiyle güttüğü amaç bu değildir. Öyle ise, mahkemenin ıslah isteğini kabul etmemiş olması doğrudur. Ne varki ıslah isteği yerinde görülmediğine göre, asıl davaya göre tarafların delillerinin toplanması sonucuna göre hüküm verilmesi gerekir. Bu yolda bir işlem yapılmadan davanın reddedilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır.” (Y 2 HD., E. 1977/1209, K. 1978/1624, T. 02.03.1978)

Tam ıslah ile kısmen ıslah arasındaki bir fark da zamanaşımı hususundadır. Tam ıslahta zamanaşımı ilk dava dilekçesinin verildiği zaman kesilirken, kısmen ıslahta artırılan talep sonucu için zamanaşımı ıslah talebinde bulunulduğu andan itibaren kesilir. “Davanın tamamen ıslahı, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını gerektirir. Gerek öğretide gerekse uygulamada, davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan, bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacaktır. Onun için davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır. (Kuru, s. 3998 vd; Özekes, s. 1537 ).” (YHGK, E. 2017/11-11, K. 2019/1071, T. 17.10.2019). “Değiştirme değil de, genişletme varsa, işlerlik kazanacak olan ıslah türü, kısmen ıslahtır. Kısmî davada zamanaşımı, ek davanın açıldığı anda kesiliyorsa, kısmen ıslah talebinde bulunulması halinde de, bu talepte bulunulduğu andan itibaren kesilir. Çünkü, kısmen ıslah, dava dilekçesinin verilmesi dahil, tüm usûl işlemlerinin yapılmamış sayılması sonucunu doğurmaz. Dolayısıyla, kısmen ıslah talebinde bulunulması hâlinde de, kısmî davanın açıldığı andan itibaren dava dışı tutulan alacak kesimi bakımından da, zamanaşımının kesilmesi gerektiği şeklindeki bir çözümlemeye varılamaz ( Tanrıver, 732 ).” (YİBK, E. 2017/8, K. 2019/3, T. 24.05.2019).

Gerek kısmi gerekse tamamen ıslah olsun, ıslaha ancak bir kez başvurulabilir. Islah hakkı alacak miktarının artırılması amacıyla kullanıldığı takdirde bir daha kullanılamayacağı için, yargılama boyunca ıslaha bir kez daha başvurmak gerekirse davacının hak kaybına uğraması ihitmali söz konusu olacaktır. (Pekcanıtez Hakan, Belirsiz Alacak Davası, Makaleler C:2, İstanbul 2016, s. 442

7. Seçimlik haklarda ıslah söz konusu olur mu?

Seçimlik borç kavramı TBK m. 87’de düzenlenmiştir. Seçimlik borç, birden çok edimin söz konusu olduğu durumlarda, edimlerden birinin ifasının yeterli olduğu hallerdir. Seçimlik haklara örnek olarak TBK m. 227 ilâ 230 arasında düzenlenen ayıba karşı sorumlulukta alıcının seçimlik hakları gösterilebilir. Seçimlik haklar yenilik doğuran haklardır ve tek tarafın kullanmasıyla tüketilir. Bu durum ıslah açısından bir takım sorunlara neden olmuştur. Yargıtay’ın bu husus hakkındaki kararları farklılık göstermekle beraber, somut olaya göre şekillenmektedir.

Yargıtay 13. Hukuk Daire bu konuda verdiği 2008 yılına ait bir kararında “4822 sayılı kanunla değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4 ve 4/A maddelerinde ayıplı mal ve ayıplı hizmetle ilgili tüketicinin seçimlik hakları sayılmıştır. Bu haklar kullanımla biten inşai haklardan olup, davacının onarım olarak kullandığı seçimlik hakkını ıslah ile değiştirmesi mümkün değildir. Bu nedenle davacı tarafından yapılan ıslah hukuki sonuç doğurmaz.” (Y. 13. HD., E. 2008/1735 K. 2008/7867 T. 5.6.2008) şeklinde hüküm kurmuştur.

“Somut olaya uygulanması gereken 6098 Sayılı TBK'nın 99. maddesi ( BK 83. madde uyarınca konusu para olan borç ülke parasıyla ödenir. Ancak ödemenin ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödenmesi kararlaştırılmış ise alacak ödemenin bu para birimiyle veya ülke para birimiyle ödenmesini istemede seçimlik hakka sahiptir. Ancak yenilik doğurucu nitelikteki bu hakkın kullanılmasıyla birlikte hakkı kullanan kişi bu kararından geri dönemez. Somut olayda davacıdan davalı Banka tarafından döviz cinsinden erken kapama komisyonu alınmış ise de, davada TL cinsinden talepte bulunan davacı alacaklının yargılama sırasında bu tercihinden dönerek ıslah dilekçesi vererek borcun yabancı para üzerinden tahsilini isteyemeyeceği gözetilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken Mahkemece hatalı değerlendirmeye dayalı olarak yazılı şekilde yabancı para üzerinden hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” (YARGITAY 11. HD, E. 2019/296, K. 2019/7125, T. 12.11.2019)

Yukarıdaki kararların aksine Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2019 sayılı bir ilamında bu hususu irdelemeden karar vermiştir. “Dosyanın incelenmesinde; davacı vekili tarafından dosyaya sunulmuş bulunan 06.06.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile; davacının ayıpsız misli ile değişim talebinden vazgeçerek seçimlik hakkını satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim talebi yönünde değiştirmiş olduğu anlaşılmaktadır. Davacı dava dilekçesi ile talebini dava konusu otomobilin ayıpsız misli ile değişimi olarak göstermiş olup daha sonra verdiği ıslah dilekçesi ile talebini bedel indirimi yönünde açıklamış ve değiştirmiştir. 4077 Sayılı yasanın 4. maddesinde, malın ayıplı olması durumda tüketicinin seçimlik hakları düzenlenmiştir. Bu seçimlik haklarda tüketici; bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Açıklandığı şekilde tüketici seçimlik haklarından herhangi birisini kullanabilecektir.” (Y. 13. HD., E. 2016/15694 K. 2019/763 T. 29.1.2019)

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2010 tarihine ait bir kararında ise yargılama esnasında gizli ayıp çıkması nedeniyle seçimlik hakkın kullanılmasından sonra ıslaha gerek olmaksızın talebini değiştirebileceğini belirtmiştir. “Ne var ki, yargılama sırasında dava konusu aracın gizli ayıplı olduğu belirlenmiş ve bu nedenle davacı tercih hakkını değiştirerek aracın yenisiyle değiştirilmesi talebinde bulunmuştur. Aracın gizli ayıplı olduğuna dair bu olgu, Mahkeme ile Özel Daire'nin de kabulünde olduğuna göre, yukarıda açıklanan yasal şartların varlığında kuşku ve duraksama bulunmamaktadır. Dava dilekçesinde davacının onarım hakkını kullanmış olması, yargılama sırasında aracın gizli ayıplı olduğunun ortaya çıkmasından sonra davacının bu tercihini aracın ücretsiz değiştirilmesi şeklinde kullanmasına engel olarak gösterilemez. Davacı sözleşmeyi ayakta tutarak malın yenisi ile değiştirilmesini istediğine göre, davalılar, tüketicinin tercihine göre, sorunun çözümlenmesi ile yükümlüdür. Açıklanan tüm bu olgu ve yasal düzenlemeler karşısında, yenisi ile değiştirilmesini isteme koşulları gerçekleşen araca ilişkin olarak; dava dilekçesinde tercih hakkını ücretsiz onarım yönünde kullanan davacının, ıslaha gerek olmaksızın aracın misliyle değiştirilmesi şeklinde değiştirebileceği kuşkusuzdur.” (YHGK, E. 2010/13-389 K. 2010/429 T. 29.9.2010).

23. Hukuk Dairesinin 2019 yılına ait bir kararında daha önce açılan davada kullanılan seçimlik hakkın reddedilmiş olması, daha sonradan açılacak başkaca bir seçimlik hakka dayalı davaya mani olmayacağına hükmetmiştir. “Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri ancak mahkeme kararıyla ya da tarafların ortak iradesi ile feshedilebilir. Somut olayda, davacı arsa sahiplerinin, daha önce ... 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2006/308 E. dosyasında açtıkları davada sözleşmenin feshini talep ettikleri, dolayısıyla 818 Sayılı BK'nın 106. ( TBK 125. md. ) kapsamında seçimlik haklarını fesih ( dönme ) yönünde kullandıkları düşünülebilir ise de söz konusu dava mahkemece reddedilmiş olduğundan, davacıların bu yöndeki iradelerine hukuki sonuç bağlanması mümkün değildir. Bu itibarla, davacı tarafın, işbu davada, az yukarıda açıklandığı üzere 818 Sayılı BK'nın 106/II, ikinci cümlesi hükmüne ( TBK 125/II, ilk cümle ) dayalı olarak müspet zarar kapsamında devri taahhüt edilen dairelerin rayiç bedellerini isteyebileceği kabul edilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.” (Y. 23. HD., E. 2016/4932 K. 2019/5121 T. 5.12.2019)

Yargıtay vermiş olduğu bir kısım kararlarında ise talep edilen seçimlik hakkın dava sırasında değiştirilmesini ıslah olarak görmemiş talep sonucunun azaltılması olarak hükme bağlamıştır. Talep sonucunun azaltıldığı durumlarda ise ıslaha ihtiyaç duyulmayacağı belirtilmiştir.

“Davacı; 14.10.2010 tarihinde davalıdan dava konusu kullanılmış (ikinci el) otomobili satın aldığını, kullanılmaya başlanılan aracın pert kayıtlı olduğunun daha sonra öğrenildiğini, davalı yanca araç satın alınmazdan evvel bu bilginin paylaşılmadığını, bu haliyle dava konusu aracın ayıplı olduğunu ileri sürerek, sözleşmenin iptali ile araç için ödenen bedelin iadesini talep etmiş, karar celsesinde davacı vekilince 7.350,00 TL değer kaybının davalıdan tahsiline karar verilmesi istenmiştir.

Davalı; davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davacı yanın davasının kabulü ile; 7.350,00 TL'nin ihtarnamenin tebliğ tarihi olan 21/11/2011 tarihinden işleyecek avans faizi ile birlikte davacı yararına davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir."

1-)Davacı, sözleşmenin iptali ile araç satış bedeli olan 29.400,00 TL'nin iadesi talebi ile davayı açmış, 25.09.2014 tarihli celsede; “biz fiyat farkını talep ediyoruz, bilirkişi raporunda bu bedel 7.350,00 TL'dir, davamızı bu şekilde belirliyoruz, davamızın kabulüne karar verilsin..” şeklinde beyanda bulunarak taleplerini belirlemiştir.

6100 Sayılı HMK'nın 176/1. maddesine (HUMK' un 83. maddesi) göre, "taraflardan her biri yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir." Davacının beyanı bir usul işlemi olmayıp maddi hukuka taalluk eden kısmi feragattir. Doktrinde buna talep sonucunun daraltılması da denilmektedir. Davacının talep sonucunu azaltması davayı genişletme ya da değiştirme sayılmaz. Tam veya kısmi feragat için karşı tarafın iznine ve ayrıca bunun için ıslah yoluna başvurulmasına gerek yoktur. Davacı talebini 7.350,00 TL olarak belirterek talebini küçültmüştür. O halde, mahkemece, davacının kısmi feragat niteliğindeki beyanı dikkate alınarak bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.(YARGITAY 13. HD, E. 2017/4147, K. 2020/5500, T. 30.6.2020)

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2019 yılında vermiş olduğu bir kararında Seçimlik haklarda ıslah yoluyla değişiklik yapılabileceğini vurgulamıştır. “6100 sayılı HMK'nın ıslaha ilişkin madde gerekçesinde de "...1086 sayılı Kanunun 83 üncü maddesi hükmü esas olarak kabul edilmiş, ancak anlaşılmasını kolaylaştırmak için ifadesi değiştirilmiş ve iki fıkra hâlinde düzenlenmiştir. Taraflar, daha önce olduğu gibi, ıslah yolu ile iddialarını ve savunmalarını genişletip değiştirebileceklerdir. Buna göre, davacı dava dilekçesinde belirttiği dava sebebini değiştirebileceği gibi, örneğin; daha önce belirttiği ödünç sözleşmesi sebebini değiştirip, sebepsiz zenginleşme sebebine dayanabilecektir. Keza, davacı dava dilekçesinde belirttiği vakıaları eksik belirtmişse, onları ıslah yolu ile tamamlayabilecektir. Ayrıca, davacının dava dilekçesinde belirttiği talebini ıslah yolu ile artırması, örneğin daha önce istediği ellibin Türk Lirasını yüzbin Türk Lirasına çıkarması mümkün olduğu gibi, talebini değiştirmesi de mümkündür, aynen talep ettiği otomobilden vazgeçip, ıslah yolu ile değerini isteyebileceği gibi, otomobilden tümüyle vazgeçip, ıslah yolu ile bilgisayar istemesi de mümkündür. Aynı şekilde davalı da, vermiş olduğu cevap dilekçesini ıslah edip, daha önce eksik bıraktığı savunmasını tamamlayabileceği gibi, savunmasını dayandırdığı vakıaları tümüyle de değiştirebilecektir..." yönünde açıklamalara yer verilerek ıslahın iddia ve savunmasının değiştirilmesine imkân veren yönüne vurgu yapılmıştır.” (YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU E. 2017/8, K. 2019/3, T. 24.5.2019)

8. Kısmi dava ve belirsiz alacak davasında ıslaha başvurulabilir mi?

Kısmi dava ve belirsiz alacak davası ne oldukları ve farkları bu yazının konusunu oluşturmasa da, ıslah ile ilişkileri sebebiyle kısaca anlatmak gerekmektedir.

Kısmi dava, toplam alacak miktarının sadece belirli bir kısmının davaya konu edilmesidir. Kısmi dava, talep edilen kısım için eda davası niteliğindeyken, davaya konu edilmeyen kalan kısım için tespit hükmündedir. Kısmi davada kalan kısım, karşı tarafın açık muvafakati, ıslah veya açılan ek davanın birleştirilmesi yoluyla talep edilebilir. Kısmı davada talep edilen kısım açılacak ek davada kesin delil teşkil eder.

“Ek dava ise kısmi davada saklı tutulan alacak için gerek kısmi dava karara bağlanmadan önce, gerekse daha sonra açılan davadır. Bu haliyle kısmî ıslah, ek dava yoluyla elde edilebilecek haklara, mevcut dava içerisinde, daha basit, daha az masrafla ve daha kısa süre içerisinde kavuşma olanağı tanıyan ve bu yönüyle adeta ek dava açma yolunun alternatifi olan hukuki bir müessesedir. Bu nedenle kısmî davanın davacısı, ek dava açmak veya kısmî ıslah yoluna başvurmak konusunda seçimlik bir hakka sahiptir. Kısmî davada zamanaşımı sadece davaya konu edilen alacak miktarı için kesileceği gibi, davadan önce gerçekleşmiş temerrüt olgusu yoksa faiz başlangıç tarihi kısmî davaya konu edilen kısım için dava tarihi; kısmî ıslah ile artırılan tutar için ıslah tarihi olacaktır. Kısmî ıslah ile davaya dahil edilmek istenen alacak bölümü bakımından ise zamanaşımı süresi işlemeye devam edecektir. Bu açılardan ek dava ile kısmî dava arasında paralellik mevcut ise de, ıslahla ilgili sorunların yine ıslah müessesesi kapsamında değerlendirilerek sonuçlandırılması gerekir. Bu nedenle dava değerinin artırılması kısmi ıslah kapsamında olduğundan, süregelen davanın devamıdır ki, yeni bir dava veya ek dava olarak kabul edilemez. Artırılan tutar için harç yatırılması ise bir usul işlemidir; yeni bir dava açıldığı şeklinde yorumlanamaz. Yine dava dilekçesinde nelerin yer alması gerektiği HMK'nın 119'uncu maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup kısmî ıslahın duruşmada sözlü olarak dahi yapılmasının mümkün olması karşısında kısmî ıslahın yeni bir dava olduğu da bu açıdan savunulması güç bir görüştür.”(YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU E. 2017/8, K. 2019/3, T. 24.5.2019)

Belirsiz alacak davası ise HMK m. 107’e göre Davacının, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde açılabilecektir. Alacak değeri, yargılama esnasında tam ve kesin olarak belirli hâle geldiğinde ise muvafakat veya ıslaha gerek duymadan talep sonucu artırılabilecektir.

9. Islah ile dava türünün değiştirilmesi mümkün müdür?

Yargıtay'ın farklı kararları olmakla birlikte son tarihli kararlarında ıslah ile dava türünün değiştirilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir. Buna örnek olarak davanın kısmi dava olarak açıldığı durumlarda sonradan yapılan ıslah ile belirsiz alacak davasına dönüştürülemeyeceği verilebilir. Konunun daha iyi anlaşılması adına farklı kararlarına burada yer veriyoruz:

Davacı vekili bilirkişi raporu alınmasından sonra 09.07.2015 tarihli dilekçeyle "davanın belirsiz alacak davası olduğunu" açıklamak suretiyle talep artışı yapmış ve gerekli harcı yatırmıştır. Mahkemece, dava dilekçesinde fazlaya dair hakların saklı tutulmadığı gerekçesiyle kısmi davada talep edilen miktarlarla sınırlı olarak isteklerin kabulüne karar verilmiş, 09.07.2015 tarihli dilekçe dikkate alınmamıştır. Dava dilekçesinde belirsiz alacak davası açıldığı açıklanmamış olmakla, davanın türü kısmi dava olarak kabul edilmelidir. Islah ile davanın türü değiştirilemez. Kısmi davada fazlaya dair hakların saklı tutulması zorunlu olmayıp talep edilmeyen miktarlar bakımından davacı tarafın hakkından feragat ettiği sonucuna varılması mümkün değildir. Davacı vekili tarafından verilen 09.07.2015 tarihli dilekçede talep artışına gidilmiş ve gerekli harç yatırıldığından dava konusu miktarların ıslah yolu ile arttırıldığı kabul edilmeli ve sözü edilen dilekçedeki taleplerde gözetilerek isteklerle ilgili karar verilmelidir.” (YARGITAY 9. HD E. 2015/35227, K. 2019/19369, T. 7.11.2019)

“Davacı isterse dava dilekçesini tamamen ıslah ederek dava konusunu değiştirebilirse de yeni dava konusu önceki dava konusunun yerine geçer ve yine tek bir dava söz konusu olur. Somut uyuşmazlıkta davacı dava dilekçesinde; [...] inş. san. tic. ltd. şti. Aleyhine açtığı İstanbul 1. Tüketici Mahkemesinin 2008/5 esas sayılı dava dosyasında yapılan yargıla sonucu hükmedilen bedel yönünden davalıların sorumlu olduklarının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. 23.12.2010 tarihli ıslah dilekçesi ile İstanbul 1. Tüketici Mahkemesinin 2008/5 esas sayılı dosyası ile hüküm altına alınan asıl ve asıl borca bağlı ferilerin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmek suretiyle talebini ıslah ermiştir. Hal böyle olunca mahkemece, davacının ıslah dilekçesi ile talebine eda davasına dönüştürdüğü dikkate alınarak davanın esası incelenmek suretiyle hasıl olacak sonuca uygun karar verilmesi gerekirken, davacının talebini ıslah ettiği gözden kaçırılarak yazılı şekilde hukuki karar bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD., T 11.07.2012, E. 2011/14675, K. 2012/17707; Eroğlu Orhan, Islah, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2020, 3. Baskı, s. 135)

10. Talep sonucunun artırıldığı durumlarda yeni talep için zamanaşımı hangi tarihten itibaren kesilir?

Bir alacağa ilişkin açılan dava ile zamanaşımı kesilecektir. Bu noktada kısmi ıslah yoluyla talep sonucunun artırılması halinde, artırılan bu tutar için zamanaşımının ne zaman kesileceği tartışma konusudur. 1086 s. mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK) yürürlükte olduğu dönemde verilen bir kararda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, ıslah yoluyla artırılan bölüm için zamanaşımının ıslah tarihinden itibaren kesileceğine hükmetimiştir. “Buna göre uzamış zamanaşımı süresi içerisinde açılan ve fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulduğu eldeki davada, davacı, maddi tazminat talebini ıslah yoluyla en geç 11.9.2003 tarihine kadar artırabilecekken, ıslah konusundaki dilekçesini zamanaşımı süresinin bitiminden çok sonra 25.2.2004 tarihinde vermiş; davalı taraf da, süresi içerisinde ve usulüne uygun şekilde, ıslahla artırılan tutarla sınırlı olarak zamanaşımı definde bulunmuştur. Hal böyle olunca, ıslah yoluyla artırılan maddi tazminat tutarı yönünden zamanaşımının gerçekleşmiş olduğunun kabulü ve ıslaha konu talep bölümünün zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir. Yerel Mahkemece, Özel Dairenin aynı gerekçeye dayalı bozma ilamına uyulması gerekirken, olaya ve hukuksal duruma uygun düşmeyen gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.” (YHGK. E. 2008/4-326 K. 2008/325 T. 16.4.2008)

Ancak Yargıtay daha yakın tarihli başka bir kararında ise ıslahın yeni bir dava olmaması, dava dilekçesinde yapılan değişiklik olması nedeniyle, ıslah ile artırılan bedel için de zamanaşımının davanın açıldığı tarih itibariyle kesileceğine hükmetmiştir. “Dava dilekçesinde, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak istemde bulunulmuş; bilirkişi raporundan sonra ise, ıslah dilekçesi verilmek suretiyle talep sonucu artırılmıştır. Davacının ıslah dilekçesinde ileri sürdüğü istem, yeni bir dava niteliğinde olmayıp, dava dilekçesindeki istek sonucunun artırılması biçimindedir. Bu nedenle sadece dava dilekçesine karşı ileri sürülebilecek olan zamanaşımı itirazı ıslaha karşı ileri sürülemez. Islah, 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 176. ve devamı maddelerinde düzenleme altına alınmıştır. Anılan Kanun'un 177/1. maddesinde ıslahın, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği açıkça düzenlenmiştir. Şu durumda, ıslaha karşı zamanaşımı definde bulunulamaz. Zira ıslah, yeni bir dava olmayıp sadece dava dilekçesinde yapılan bir değişikliktir. Açıklanan yasal düzenleme karşısında; yerel mahkemece, ıslah ile artırılan bölümün zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.” (Y. 4. HD.E. 2011/11327 K. 2012/2564 T. 21.2.2012)

Bu karara karşı, Yargıtay’ın farklı dairelerinin aksi yönde ilamları da mevcuttur. Kısmi davada ise zamanaşımı yalnızca dava edilen kısım kesilir. Henüz açılmayan ( saklı tutulan ) ve daha sonra ıslahla arttırılan bölüm için zamanaşımı işlemeye devam eder. Ancak kısmi davadaki miktar, kısmi davanın açıldığı dava tarihine göre geriye doğru belirlenen zamanaşımı süresini kapsar. Bakiye alacak talep edildiği tarihe göre, geriye doğru zamanaşımı süresi içinde kalıyor ise zamanaşımına uğramadığı kabul edilmelidir. Kısaca kısmi davadaki alacak miktarı belirlendiği tarihten itibaren öncelikle ileriye doğru gerçekleşen alacak için mahsup edilmeli, bakiye alacak ise ondan sonraki süreyi kapsamalıdır. İlk kısmi davada belirlenen alacak mahsup edildikten sonra bakiyenin talep edildiği tarihten geriye doğru zamanaşımı süresi içinde kalan alacak, alacaklı lehine hüküm altına alınmalıdır. Dosya içeriğine göre kısmi olarak açılan davada davacı vekili bilirkişi hesap raporundan sonra ıslah sureti ile alacakları arttırmış ve davalı vekili ise ıslaha karşı zamanaşımı itirazında bulunmuştur. Hüküm altına alınan fazla mesai ve tatil çalışmaları karşılığı ücret alacaklarının kısmi olarak istenen miktar dışlandığında kalan kısmında ıslah tarihine göre geriye beş yıllık süre dikkate alındığında zamanaşımına uğrayan kısımların olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece ıslaha karşı zamanaşımı itirazının dikkate alınmadan ve bu konuda ek rapor alınmadan fazla mesai ve genel tatil karşılığı ücretin hüküm altına alınması isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.” (Y. 9. HD. E. 2016/19812 K. 2020/6990 T. 2.7.2020)

“...ecrimisil taleplerinin geriye dönük olarak beş yıllık süre için istenebileceğinin, daha öncesinin istenemeyeceğinin” belirtildiği, dilekçenin konu kısmı ve dilekçe içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davalı vekilinin ıslahla artırılan bölüme yönelik yasal süresi içerisinde zamanaşımı def'inde bulunduğu anlaşılmıştır. Davacılar vekilinin ecrimisil talebini ıslahla artırması üzerine davalı vekilince yasal süresi içerisinde ıslahla artırılan kısıma yönelik ileri sürülen zamanaşımı defi'nin karar yerinde tartışılmadığı anlaşılmış olup, mahkemece ıslahla artırılan kısımdan ıslah tarihi itibariyle zamanaşımına uğrayan miktar çıkarılarak tespit olunacak ecrimisil alacağına hükmedilmesi gerekirken bu husus gözetilmeden yazılı biçimde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu sebeple bozulması uygun görülmüştür.”  (Y. 15. HD. E. 2019/2033 K. 2019/4823 T. 25.11.2019)

11. Islahla talep sonucunun azaltılması,iddianın daraltılması mümkün müdür?

Talep sonucunun azaltılması kısmi feragat olarak nitelendirilir.  HMK m. 307’ye göre “Feragat, davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir.” HMK m. 309’a göre de karşı tarafın veya mahkemenin kabulüne bağlı değildir. Dava konusu olayda olduğu gibi davacının talep sonucunu azaltabilmesi için davalının muvafakatine ihtiyaç olmadığı gibi ıslah yoluna başvurmasına da gerek yoktur. Davacı, talebini feragat yolu ile daraltabilir. O halde dava değerinin azaltılması, ıslah kavramı kapsamında değil davadan feragat müessesesi içerisinde mütalaa edilebilir.”  (Eroğlu Orhan, Islah, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2020, 3. Baskı, s. 170; Y. 13. HD. E. 2012/6887 K. 2012/8246 T. 16.3.2012)

Konusu para olmayan davalarda ise, dava konusu daraltılıyorsa karşı tarafın açık muvafakati veya ıslah yoluna başvurmak gerekmektedir. Bunun yanı sıra davada karşı tarafın onayı halinde davanın kısmen geri alınması da mümkündür. Bu yolun en önemli farkı, haktan feragat edilmemesidir. Buna göre geri alınan dava ileriki bir tarihte tekrar açılabilecektir.

Tüm bu süreçlerde hak kaybına uğramamak adına bir avukattan hukuki destek alınması tarafların menfaatine olacaktır. 

Av. Taha Hüseyin ÇEBİ

Stj Av. Batuhan ÖZATA