Dünkü yazımızda Selam-Tevhid örgütü bahane edilerek 2010 yılından beri devam ettirilen soruşturmada, usul ve kanuna aykırı biçimde telefon dinlemeleri, fiziki ve teknik takip işlemlerinden söz etmiş, bunu yapanların suç işlediklerini ve soruşturulmasının hukuk devletinin görevi olduğuna işaret etmiştik.

22 temmuz soruşturması bu hukuksuzlukları yaptığı iddia edilen polis şeflerine yönelik olduğu için, “Selam-Tevhid” soruşturması içeriğine biraz daha yakından bakmak gerekiyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 21.07.2014 tarihinde verdiği takipsizlik kararı (KYO kararı) gerekçesinden takip edelim.

2011/762 Numaralı Soruşturma;
 
“Kamile Y. (eşi Hüseyin A.Y) isimli şahsın emniyette vermiş olduğu 04.03.2011 tarihli ifadesine istinaden soruşturma talebinde bulunulduğu, (2 yıl 9 ay 13 gün takip edildiği,)
AKABE Grubu adı altında soruşturma başlatıldığı,
Kamile Y’nin ifadesi ve eşi Hüseyin A.Y’nin 2 GB kapasiteli flahs belleğindeki bilgiler doğrultusunda soruşturmanın genişletildiği, Kamile Y’nin ifadesine ve emniyete teslim ettiği flash belleklerdeki bilgilere göre şahısların soruşturmaya dahil edildiği ancak teslim ettiği flash bellekin soruşturma klasörlerinde bulunmadığı, ( Önemli not: İlk ifadesi ihbar kabul edilen Kamile Y. Cumhuriyet Savcısına ve TEM Şubede verdiği sonraki ifadelerinde, ifadelerine ilaveler yapıldığını, Hakan Fidan’la ilgili suçlamalar dahil edildiğini, söylemediği pek çok hususun yazıldığını, ifadesini okumak istediğinde ‘bize güvenmiyor musun abla’ denilerek okumadan imzalatıldığını beyan etmiştir. RP)

Yasal kurumlar keyfi olarak dinlenmiş

Hüseyin A.Y’nun AKABE başkan yardımcısı olduğu, söz konusu kurumun yasa-dışı bir kuruluş olmadığı ve suç oluşturacak herhangi bir faaliyetlerinin tespit edilmediği,

Hüseyin A.Y ile irtibatlı şahıslar hakkında teknik takip kararı alındığı, irtibatlı görülen şahısların da yapmış oldukları görüşmeler neticesinde  soruşturmaya dahil edildiği,
Soruşturma dosyasındaki TAPE olarak yazılan suç unsuru taşımayan görüşmelerin özel hayatın gizliliğine riayet edilmeden yazıldığı,

Diğer TAPE görüşmelerinin ise şüphelilerin vakıf çalışmaları, iş görüşmeleri, güncel ve siyasi konuşmalardan ibaret olduğu...” ifade edilmektedir.

Savcılığın takipsizlik kararında soruşturmadaki bir hukuksuzluğa dikkat çekiliyor;
“İletişim tespit kararının başka suretle delil elde edilemeyeceği durumlarda verilmesi gerekirken ilk uygulama olarak söz konusu kararların verildiği...”

Telefon dinlemelerinin hangi şartlarda ve nasıl yapılacağını düzenleyen CMK.135.maddenin ihlal edildiği tespit edilmiştir. Bakın daha neler;
Amaç  MİT’in İran bağlantılı olduğu algısı oluşturmak

Çok sayıda dinleme yapıldığı, bir şahısla bir defa telefonla görüşmenin dahi dinlemeye ve soruşturmaya dahil edilmek için  yeterli görüldüğü,
MİT’in İran’la bağlantılı olduğu algısının oluşturulmaya çalışıldığı, (hatırlarsanız bu algıyı oluşturmak için düğmeye ilk basan İsrail’di. RP)
MİT Müsteşarının ve yakın çevresinin dinlenildiği,
Konsolosluk görevlilerinin dinlenildiği,

Soruşturma kapsamında karı-koca olarak hedef şahısların bulunduğu,
Soruşturmaya dahil edilen bazı şahıslar hakkında  Teknik Araçlarla İzleme kararı alındığı,
Teknik Araçlarla İzleme tutanaklarının “Kudüs Ordusu Terör Örgütü” suçundan tanzim edildiği, ( hani Selam-Tevhid soruşturması idi? RP)

Bu bölüme dikkat ! Amaç Selam-Tevhid Terör Örgütü soruşturması mı? Yoksa İsrail’in hedefindeki MİT Müsteşarı ve dolayısıyla hükümet politikalarının “İrancı” çizgide olduğuna dair delil üretmek mi?

Hangi örgüt soruşturuluyor ?

“Soruşturmanın, Selam-Tevhid Terör Örgütü iddiasıyla başlatılmasına rağmen;
Dini motifli terör örgütü,
El Kaide terör örgütü,
Hizbullah terör örgütü,
Ergenekon terör örgütü,
MKP (Maoist Komünist Partisi) terör örgütü,
PKK/KCK terör örgütü,
Silahlı terör örgütü,
Terör örgütü yöneticiliği yapmak,
Terör örgütü üyesi olma,
Kudüs Ordusu terör örgütü,
Selam (Tevhid) terör örgütü,
İran İslam Cumhuriyeti (İİC) destekli grup içerisinde faaliyetlerde bulunmak gibi soruşturma kapsamıyla ilgisiz örgüt isimleri üzerinden mahkeme kararları alındığı..”

“Soruşturma kapsamında teknik ve fiziki takip kararlarının “terör örgütü adına eylem ve faaliyetlerde bulunmak” suçundan alındığı, fiziki takip tutanaklarının “Kudüs Ordusu Terör örgütü” suçundan tanzim edildiği”
“Soruşturmada alınan teknik ve fiziki takip kararlarının açık kimliksiz olarak, bazı kararların sadece ad ve soyadı üzerinden, bazı kararların ise T.C. kimlik numarası üzerinden alındığı, bazı şüphelilerin açık kimliklerinin tespit edilemediği...
Aynı telefon numarası hakkında bir gün ara ile farklı isimler üzerinden iletişim tespit kararı alındığı...”
“Dosya kapsamında iletişimi takip edilen şüphelilerin siyasetçi, akademisyen, gazeteci-yazar, iş adamı, devlet kurumunda görevli bürokrat, vakıf yöneticileri, Caferi vatandaşlar ve İran vatandaşı oldukları”

106 klasör içerisinde soruşturma konusu ile ilgili olmayan EL KAİDE, PKK/KCK, DHKPC/C  örgütleri hakkında yürütülen 21 ayrı soruşturma dosyalarına ait belgelerin konulduğu,
Ayrıca hiç ilgisi olmayan Narkotik Şube Müdürlüğüne ait belgelerin de bu dosya içine konulduğu, takipsizlik kararında  ifade edilmiştir.

Başbakan dinlendi mi sorusunun cevabı:

Kovuşturmaya Yer Olmadığı kararının son bölümü, Başbakan ve bakanların dinlenip dinlenmediği, polemiğine son noktayı koyuyor. Okuyalım;

“Soruşturma kapsamında;
a) Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başbakanı’nın, Filistin Devlet Başkanı, Filistin Başbakanı ve Somali Cumhurbaşkanı ile yaptığı, devletin güvenliği ve iç ve dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken dış politikaya ilişkin telefon görüşmelerinin dinlenerek kayıt altına alındığı,
b) Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un dış politikaya ilişkin aynı nitelikteki telefon görüşmelerinin dinlenerek kayıt altına alındığı, bu kayıtların yazılı (tape) hale getirildiği,
c) Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakan’ı Taner Yıldız’ın, Milli güvenliğe ilişkin telefon görüşmelerinin dinlenerek kayıt altına alındığı, bu kayıtların bir kısmının yazılı (tape) hale getirildiği,
d) Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı’ın, Milli güvenliğe ilişkin telefon görüşmelerinin dinlenerek (terör örgütü üyesi gibi kod adı verilmek suretiyle) kayıt altına alındığı, kayıtların bir kısmının yazılı (tape) hale getirildiği ilk incelemelerden (inceleme devam etmektedir) tespit edilmiştir.”
      
 “Sonuç olarak, terör örgütü üyeliği ve yöneticiliği ile ilişkilendirilerek, haklarında telefon dinleme, teknik-fiziki takip kararları alınan şüphelilerden bir kısmının kamuoyunda da tanınan siyaset adamı, gazeteci-yazar, akademisyen, iş adamı, devlet yönetiminde görevli üst-düzey bürokrat, bir kısmının da dernek-vakıflar kanunları hükümleri uyarınca denetime tabi sivil toplum kuruluşları olduğu ve terörle ilişkilendirilebilecek herhangi bir faaliyetlerinin söz konusu olmadığı anlaşılmıştır.”

Mesnetsiz, delilsiz “Selam-Tevhid Örgütü” adıyla yürütülen soruşturmanın amacının örgütlü suçlarla hukuk içinde mücadele olmadığı savcılık kararı gerekçelerinden anlaşılmaktadır. Mızrak çuvala sığmamıştır. Olayın siyasi ve askeri casusluk, özel hayatın gizliliğinin ihlali, suç uydurma, resmi belgede sahtecilik ve kişiler arası verilerin usulsüz kayıt edilmesi suçlarını oluşturan eylemler olduğu 22 Temmuz soruşturmasının da bu nedenle başlatıldığı anlaşılmaktadır. Şimdi önemli olan hukuki sürecin adil olarak işletilmesidir.