1980 ile 1999 arası doğan Y kuşağı, nüfusun %25’ini oluşturuyormuş. Yani ben ve muhtemelen bu yazıyı okuyan çoğu insan..

Çok arada kalmış bir kuşak bizimki.

Hayallerimiz ve ona ulaşmak için sahip olduğumuz imkanlar, birbirini neredeyse hiç tutmamış.

Hem yokluğu görmüş, hem varlığın ne demek olduğunu anlamış ama orta gelir tuzağından da bir türlü çıkamamışız. O yüzden, zengin olduğunu sanmış ama aslında hep fakir kalmışız.

Çıktığı kabuğu beğenmemiş ama imrendiğimize de hep bir beden ufak kalmışız.

“Aman sigortalı bir işin olsun” baskısıyla büyütmüşler bizi. O yüzden olsa gerek, ticarete hep mesafeli bakmışız. Korkak denemelerimizden de genelde babalarmız haklı çıkmış.

“Boşver oğlum, ticaret bize göre değil.”

X kuşağı nasıl bir yokluk çekmişse artık, işsizlik korkusu, onu hayal kurmaktan bile soğutmuş.

Gerçi biz hayal kurduk da ne oldu? Her geçen yıl, bir kısmını gömmedik mi umutlarımızın?

İnsan ömrü iki dönemmiş. İlki ikincinin beklentisiyle, ikincisi ise ilkinin pişmanlığıyla geçermiş.

İlk yarıyı çok iyi oynadığımız söylenemez Taktiği bile biz belirlemedik zaten. Bize “oku” dediler 16 sene okuduk. Gir bir işe de “çalış” dediler, kendi işimiz gibi çalıştık. Azcık “piş” dediler ama dibimiz tuttu nerdeyse de dönüp bakan olmadı.

Ee sonra? dedik demesine ama sesimizi duyan bile olmadı. Sonrasını kimse düşünmedi aslında. En büyük hayal, sigortalı bir işe girip çalışmaktı çünkü 90’lı yıllarda. Biz bile bundan fazlasının gerçek olabileceğine inanmadık.

Aslında Y kuşağı, hiçbir zaman özgür falan da olamadı. Bunun bedelini de hayallerinden vazgeçerek ödedi. İşte bu yüzden biz, çocuklarımıza öyle mal mülk falan değil ama, “hayallerini yaşamasına fırsat vermeyi” miras olarak bırakacağız sanki..

Keşke bilmese miydik bu kadar acaba? Görmese miydik dünyanın her yerini? Hatta o hamburgeri hiçbir zaman yemeseydik de hep ekmek arasıyla mı yetinseydik?

Keşke..

Belki o zaman boyumuzdan büyük hayaller kurmazdık böyle.. Belki yetinmeyi hala biliyor olurduk..

Bu kadar okumasaydık, belki yere düşen burnumuzu da eğilip alırdık. Ne ego kalırdı o zaman, ne kendini beğenmişlik.

En azından “Vav” olabilmeyi bilirdik.

Ama biz fazlasıyla okuduk ve bildik. O yüzden hayal kurmayı da fazlasıyla öğrendik işte..

“Çok bilme sen bakayım çocuk” diyeceklerine, “bilmemek mutluluktur” deselerdi ya.. Belki o zaman öğrenmemeyi de denerdik...

Av. Selçuk ENER