Kütahya Adalet Sarayı Temel Atma Töreni’ne katılan Bakan Bozdağ, yargı sistemi ve adliyelerde yapılan düzenlerini anlatarak, hakim-savcı, personel, mahkeme sayılarının artırıldığını ve teknik donanımların güçlendirildiğini kaydetti.

İnşaat halinde olanlarla birlikte şu anda Türkiye’de adliyelerde 7 milyon metrekare kapalı alanın bulunduğunu vurgulayan Bakan Bozdağ, “Türkiye’de 78 müstakil adliye binası sayısını 363’e çıkardık. Hedefimiz, önümüzdeki yılarda müstakil adliyesi olmayan il bırakmamaktır” dedi.

Bakan Bozdağ, yargının ve hukuk devletinin güçlendirilmesi için pek çok yenilik yapıldığını kaydetti.

Bozdağ’ın konuşmasından bazı bölümler şu şekilde:

1500 HAKİM VE SAVCI ADAYI ALACAĞIZ

Hakim ve savcı yardımcılığı müessesesi 1 Ocak 2023’te yürürlüğe girecektir. Adalet Bakanlığı olarak bu müessesenin yürürlüğe girmesinden sonra ortaya çıkabilecek atanamama nedeniyle, çünkü iki yılı üç yıla çıkarınca bir yıl hakim ve savcı ataması yapmama gibi bir durumla karşı karşıya kaldık, bunun açık bir soruna yol açmasını önlemek için ve bu dönemde atama yapmamamız nedeniyle son bir hakim ve savcı adaylığı sınavı açma kararı aldık. Bu sınavı 26 Kasım - 27 Kasım tarihlerinde yapacağız. Yeni diyelim ama öte yandan da en son hakim ve savcı adaylığı sınavını 26-27 Kasım 2022’de yapacağız. Bu sınav kapsamında 1500 hakim ve savcı adayı alacağız. Bu, 1500 hakim ve savcı adayından 1200’ünü, hukuk fakültesi mezunlarından, 150 tanesini avukatlık mesleğinden girecek olanlardan, 150 tanesini de idari yargıdan alacağımızı buradan ifade etmek isterim. Sınava girmek isteyen bütün gençlerimize hakim ve savcı adayı olmak isteyen ve bu mesleği şerefle yapmak isteyen her bir vatandaşımıza buradan duyurmuş olduk ve onları şimdiden sınava hazırlanmaya 26-27 Kasımdaki sınava çalışmaya davet ediyoruz. Sınavın müracaat tarihleri bilahare Bakanlığımız tarafından ilan edilecektir onu da eminim ki takip edeceklerdir.

PERSONELLERİN İYİ BİR BİÇİMDE YETİŞTİRİLMESİ İÇİN PERSONEL EĞİTİM MERKEZLERİNİ HAYATA GEÇİRDİK

Hakim ve Savcılarımızın niteliğinin artırılması için önemli bir reformu Türkiye Büyük Millet Meclisi’miz kabul etti ve Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Yeni attığımız adım çerçevesinde 01 Ocak 2023’ten sonra hakim ve savcı yardımcılığı müessesesini hayata geçiriyoruz. 01 Ocak 2023’ten sonra Adalet Bakanlığı tarafından açılacak sınav hakim ve savcı yardımcılığı sınavı olacak ve bu sınavı kazananlar hakim ve savcı yardımcısı olarak yetkin bir savcının ve yetkin bir hakimin yanına yardımcı olarak atanacaklar. Bu görev süreleri 3 yıl olacak. Bir  yandan adalet akademisinde, öbür yandan da savcı ve hakimlerimizin yanında İstinaf ve Yargıtay’da usta çırak ilişkisi içerisinde yetişmiş olacaklar. Kürsüye geldiklerinde kürsüde yaşananları bizzat yaşayarak öğrenmiş, orada ihtilafların çözümünde kıdemli hakimlerden büyük tecrübe ve donanım kazanmış olarak gelecekler, buda vatandaşımızın adaletten beklentisini ve kararların isabetini ve pek çok şeyi olumlu yönde artıracak ve etkileyecektir.

Teftiş konusunda bir başka reformu hayata geçirdik. Adliyelerimiz hakim ve savcılarımız bundan sonraki dönemde 1 Ocak'tan sonra iki yılda rehberlik edici bir teftişe zorunlu olarak muhatap olacaklardır. Ocağın 15’ine kadar HSK hangi adliyelerin o yıl içerisinde denetlendiğini ilan edecek, o süre içerisinde bunların denetimini tamamlayacaklar ve bu denetim ayıp arama, eksik arama, yanlış arama denetimi değil. Tamamı ile rehberlik etme, öğretme, yol gösterme denetimi olacak ve bu açıdan da son derece önemli olacağını buradan ifade etmek isterim.

Eğitime ayrıca önem veriyoruz. Bir yandan hakim ve savcılarımızın dünya standartlarında en iyi şekilde yetiştirilmeleri için adalet akademisini kurduğumuz gibi, öte yandan da personellerin iyi bir biçimde yetiştirilmesi için yardımcı personellerimizin personel eğitim merkezlerini hayata geçirdik. Şu anda pek çok yardımcı personel burada eğitim alıyor. Bunun sayılarını arttırmak ve burada eğitim alanların sayılarını çoğaltmak için de büyük bir gayret ortaya koyduğumuzu, koyacağımızı buradan ifade etmek isterim.

BİRİNCİ SINIFA AYRILMADA EN AZ ÜÇ MESLEK İÇİ EĞİTİM ŞARTI KOYUYORUZ 

Birinci sınıfa ayrılma kriterleri arasına hakim ve savcılarımızın en az üç defa meslek içi eğitime katılmalarını zorunlu şart olarak koyduk. Bunun anlamı şu, meslek içi eğitime en az üç defa katılmayan bir hakim ve savcı birinci sınıfa ayrılma imkanı bulamayacaktır. Bu da yargı içerisinde görev yapan tüm hakim ve savcılarımızın birinci sınıfa ayrılma noktasına gelene kadarki aşamada çağın gelişmelerine, ülkemizin hukuk sistemindeki gelişmelere, Yargıtay'ın içtihatları ve diğer konularda meydana gelen gelişmelere uygun bir biçimde kendilerini daha ileri bir biçimde geliştirmeleri bakımından son derece önemli olacaktır.

TÜRKİYE'NİN HAK VE HUKUKUNU KORUYAN ONURLU BİR TAVIR ORTAYA KOYDUK

Son olarak NATO zirvesinde Türkiye'yi de dünyayı da yakından ilgilendiren son derece önemli gelişmelere hep birlikte tanıklık ettik. Türkiye Cumhuriyeti, Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya üyelik başvurusu yapması üzerine Türkiye'nin hak ve hukukunu koruyan onurlu bir tavır ortaya koyduk. bir yandan kendi güvenlik kaygılarımız var bu güvenlik kaygılarını gidermek için bizim NATO’ya üye olmamız gerekir diyerek müracaat eden İsveç ve Finlandiya var öte yandan da güvenlik kaygılarının ötesinde güvenlik mücadelesi veren onlarca terör örgütüyle mücadele eden Türkiye'nin bu konudaki taleplerine kulak tıkayan görmezden gelen bir İsveç ve Finlandiya var. Sayın Cumhurbaşkanımız çok net bir irade ortaya koydu, milletimiz ve Devletimiz adına. Eğer İsveç ve Finlandiya, PKK, FETÖ, DHKP-C, PYD, YPG gibi terör örgütlerine karşı tavır takınmazsa, Türkiye'nin mücadelesine destek vermezse, Türkiye'nin taleplerine göz tıkarsa, silah ambargosunu Türkiye'ye uygulamaktan vazgeçmezse biz de bu konuda onların üyeliğine evet demeyeceğiz. Bu sözde söylenmiş bir laf değil. Somut sonuçlarıyla Türkiye, İsveç ve Finlandiya’dan NATO'nun da güvencesi ile bu konularda adım atmasını, taahhütte bulunmasını, bunun yazılı bir belge bağlanmasını ifade etti. Nitekim işte birkaç gün önce Madrid'de bu yazılı bir metne bağlandı. Ortak bir mutabakat metni imzalandı ve bu metinde ilk defa PYD, YPG FETÖ terör örgütleri terör kelimesiyle yan yana alınarak ve bunlara karşı Türkiye'nin mücadelesine destek vereceklerini garanti eden bir metin imzalandı. Ayrıca bu metinde yer alan taahhütlerin kağıt üzerinde kalmaması için adalet, istihbarat ve güvenlik örgütlerinin takip edeceği bir takip mekanizması da kuruldu. Şimdi bu mekanizma çerçevesinde İsveç ve Finlandiya, Türkiye’ye verdiği sözleri yerine getiriyor mu getirmiyor mu takip edeceğiz. İmza ile süreç bitmedi. Daha bu sürecin tamamlayıcı işlemleri var. Son işlem bitmeden bu üyelik tam üyeliğe, bu üyelik başvurusu tam anlamıyla gerçekleşmiş olmayacaktır.

İSVEÇ VE FİNLANDİYA’YA İSTEDİĞİMİZ TERÖRİSTLER İLE İLGİLİ İADE TALEPLERİMİZİ GERİ GÖNDERME KARARI ALDIK

Adalet Bakanlığı olarak biz de daha önce açıkladık. Şu ana kadar İsveç'ten iade talebinde bulunduğumuz 10 FETÖ’cü, 10 PKK'lı teröristin talepleri ile ilgili bizim cevap vermemişlerse cevaplarını istemeye, daha önce ret etmişlerse taleplerimizi yeniden gönderme kararı aldık. Aynı şekilde Finlandiya’da da 6 PKK’lı ve 6 FETÖ'cü terörist ile ilgili de iade taleplerimizi geri gönderme kararı aldık. Bakanlığımız şu anda bunların hazırlıklarını yapmakta hazırlıklar biter bitmez Bu konuda Türkiye isteklerini iletecektir. Onların samimiyetini burada ölçeceğiz. İsveç Adalet Bakanı açıklama yapmış diyor ki, "biz aramızdaki anlaşmaya göre bu konularda karar verdik, mutabakat ile ilgisi yok bunun diyor." Doğru ama bu anlaşmaya göre bizim hazırladığımız iade taleplerinin hepsi yeterli ve yeterinden fazla iadeyi gerektiren delillerle dolu olduğu halde, anlaşmaya uygun talepte bulunduğumuz halde İsveç ve Finlandiya bizim taleplerimizi reddetmiştir. Şimdi biz diyoruz ki bu aramızdaki ikili ve uluslararası iade ile ilgili anlaşmalara uygun olduğu halde reddettiğimiz taleplerimizi yeterli deliller olduğuna inanıyoruz, iadeyi gerekli kılacak deliller olduğuna inanıyoruz, yeniden gönderiyoruz. Bu mutabakata da siz artık bunları himaye etmeyeceğinize karar verdiniz. Dün himaye ettiğiniz için aramızdaki anlaşmayı ihlal ettiniz, ona aykırı bizim taleplerimizi reddettiniz şimdi himaye etmeyeceği diyorsunuz. O zaman aramızdaki ikili ve uluslararası anlaşmaların hükümlerine uyacaksınız, biz de bunu takip edeceğiz. FETÖ'nün, PKK'nın ve diğer terör örgütlerinin kuluçka yuvası olan bu ülkelerin artık bunların yavruladığı, çoğaldığı, eğitim gördüğü, finans aldığı, terörist devşirdiği yerler olmaktan da çıkarılması gerekmektedir. Türkiye bütün bunları yakından takip edecek ve bu takip sonucunda nihai kararını verecektir. Bu Türkiye için büyük bir başarıdır. Her ne kadar muhalefet partileri bu konuda Türkiye’nin iradesi ortaya çıkınca susmuş söz söylemekten çekilmiş ise de anlaşma imzalandıktan, mutabakat metni daha doğrusu imzalandıktan sonra “a dediler, hükümet geri adım attı”. Ya sen önce “baştan meydan okuması yanlış niye demedin madem öyle?” demedi, diyemediler. Ya netice alırlarsa diye. Şimdi netice aldık, “bu sefer bu neticeyi nasıl başarısız gösteririz, nasıl istiskal ederiz” diye farklı farklı çarpıtmalara gidiyorlar. Yahu bir kez de bu milletin temsilcilerinin, bu devletin yöneticilerinin, bu milletin ve bu devletin hayrına aldığı bir karardan dolayı “Allah razı olsun, doğru yaptınız” deyin, ama yok. Sadece siyaseten hükümete yazacak diye doğruya doğru demekten utanıyorlar.

TÜRKİYE'NİN DEMOKRATİK, YERLİ VE MİLLİ BİR MUHALEFET AÇIĞI VAR

Cumhurbaşkanımız Adana'da 1 milyar metreküp petrol bulduğumuzu açıkladı, hala inanmıyorlar. Karadeniz’de doğalgaz bulduk dedik, boru döşe diyoruz. Şimdi yeni yılda inşallah doğalgaz evlerimizde olacak, hala inanmıyorlar. Ya ne yapacağız, gözünüze mi sokacağız, sizi inandırmak için bunu. Hala inanmıyorlar, millete anlatıyor, yalan söylüyorlar. Ya niye yalan söylüyorsunuz. Orada veriler, orada resmi veriler, kaynaklar orada, boru döşeniyor, Cumhurbaşkanımız boruyu indiriyor ve orada müteahhit firma çalışıyor. Milyarlarca TL’lik yatırım yapılmış. Kazık var, inşaatlar, malzemeler, teknik aletler, devasa orada bir dünya görüyor, bunların gözü görmüyor. Görünce yine bakıyorlar “acaba doğru mu” diye.  Ya böyle bir şey olabilir mi? Maalesef ama maalesef Türkiye'nin hayrına ve yararına olan işlere sevinemeyen bir muhalefet var bu ülkede. Yangın başlıyor söndürülünce, “ah keşke söndüremeseydiler” diye içinden hayıflanıyor. Yangın devam ederken uçaklar, helikopterler tepesinin üstünde uçuyor. Etrafındakiler göğe bakıyor, o konuşuyor, “helikopter yok, uçak yok” diye. Ayıptır ya, günahtır, yazıktır. Bu kadar yanlışlığı milletin gözünün içine baka baka yapıyorlar. Onun için NATO konusunda Türkiye'nin ortaya koyduğu iradeyi takdir etmekten, siyaseten daha az zarar görürüz diye maalesef çekindiler. Milli ve yerli bir muhalefete bu Türkiye'nin ihtiyacı var. Buradan bunu açıklıkla bir kez daha ifade etmek isterim. Bizim bütçe açığımız var ama ondan daha büyük Türkiye'nin demokratik, yerli ve milli bir muhalefet açığı var. Bu açık kapatılmış olsa iktidar daha güçlü olur, millet daha güçlü ve daha iyi hizmetleri almış olur. NATO da merhum Kenan Evren biliyorsunuz, Yunanistan’ın NATO’ya girmesine önce sözlü talimat girdi, arkasından gerekli onaylar geldi. Yunanistan bugün Türkiye ile ilgili neler yapıyor, neler görüyor? Şimdi bakıyor musunuz? Ama bugün biz bambaşka bir tavır ortaya koyuyoruz. Milletin ve devletin hukukunu koruyan bir tavır herkesin ayakta alkışlanması gereken bir tavır ortaya koyuyoruz. Bu tavrı alkışlamaktan hicap duyan insanları görmekten de gerçekten çok üzüldüğümü buradan ifade etmek isterim.

ADALETİN ZAMANINDA TECELLİ ETMESİ İÇİN TARİHİ REFORMLARA İMZA ATTIK

Hükümetlerimiz döneminde biz yargının hızla işlemesini sağlamak, adaletin gecikmeksizin zamanında tecelli etmesini temin etmek, kararlardaki isabet oranlarını artırmak, vatandaşımızın bu alandaki beklentisini karşılamak maksadıyla son derece önemli adımlar attık. Tarihi reformlara imza attık. Türkiye’de 2002’ye gelindiği vakitte adaletin hizmet verdiği alanların ya hükümet konaklarının altında, ya kahvehaneden veya daireden bozma yerlerde,  izbe ve loş köhne yerlerde hizmet verdiğini önemli bir kısmının burada ifade etmek isterim. Avukatlık yaptığım dönemden de çok iyi bilirim. Burada avukat meslektaşlarımız var. Zaten yargı mensuplarımız onlar çok iyi bilirler ki, karbon kağıdı veremeyen bir adli hizmet avukat getirir ve yazılacak kâğıdı avukat getirir, bilgisayar çıktığı toneri avukat getirir, taraflar getirir. Zabıt katibi olmazdı, nöbetleşe zabıt katibi kullanan mahkemelerimiz vardı ve gece gündüz çalışırlardı ki, vatandaşın işi gecikmesinin diye büyük fedakârlık yaparlardı ve büyük zorluklar içerisinde milletimizin beklediği adaleti doğru tecelli ettirmek için uğraş verirlerdi.  Bu zorlukları fark eden hükümetimiz bu alanda bir yandan hakim ve savcı sayılarımızı artırdık. 2002’de 9 bin 349 hakim ve savcımız varken ihraç edilenler de dahildir bu rakama, şu anda Türkiye’de 22 bin 670 hakim ve savcımız var, artış oranı yüzde 143. İkincisi, adli yargıda mahkeme sayımız 3 bin 581 iken 6 bin 846’ya çıkardık, şu anda artış oranı yüzde 91. İdari yargıda mahkeme sayımız 146 iken 208’e çıkardık, artış oranı yüzde 42. Biz bir yandan hakim savcı sayılarımızı artırdık ki, vatandaşımıza hizmet eden hakim ve savcılarımıza düşen dosya sayısı daha az olsun ve daha hızlı karar versinler. Öte yandan da mahkeme sayılarını artırarak adaletin zamanında tecellisi hususunda çok büyük bir adım attık. Ve mahkemelerde görev yapan hakim ve savcılarımıza yardımcı olan adalet personeli konusunda da yine önemli adımlar attığımızı buradan ifade etmek isterim. 2002’de Türkiye’de Adalet Bakanlığı’nda hizmet eden yardımcı personel sayısı 51 bin681 iken, bugün 156 bin 059’a çıkardık yüzde 204 artırdık. Bütün bunların hepsi yargının hızlı işlemesi, adalete güvenin artması ve yargı hizmetlerinden memnuniyetin artırılması için atılmış önemli adımlardan bir tanesidir, bazılarıdır daha doğrusu. İstinaf mahkemelerini kurduk. İki dereceli yargılama sistemine ülkemizi 2016 yılının 20 Temmuz'unda geçirdik. Darbe teşebbüsü 15 Temmuz’da oldu. Biz 2016’nın 20 Temmuz’unda istinaf mahkemelerinin faaliyete geçirdik ki ilk derece mahkemelerinden verilen kararların daha yetkin, ikinci derece yargılama yapan istinaf mahkemelerince de görülmesi ve karara bağlanmasını sağladık. Böylece kararlarda ki isabet oranlarını artırma ve Yargıtay’a temyiz aşamasına gittiğinde de vatandaşımızın lehine sonuçların doğmasını hızlandırma konusunda da son derece önemli bir reformu hayata geçirdik.

İYİ VE DONANIMLI MEKANLARDA ADALET HİZMETİNİN ALINMASI SON DERECE ÖNEMLİDİR

Esasında Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerin tamamında istinaf var iken Türkiye’de maalesef 2016’ya kadar istinafı bir türlü faaliyete geçirememiştik. Bu tarihi adımı da attığımızı buradan ifade etmek isterim. Tabi hem istinafın hem Yargıtay'ın hem de bütün adliyelerimizin faaliyette bulunduğu binalar da son derece önem arz etmektedir. Bu binalar bakımından 2002 yılında 569 bin yani yaklaşık, 600 bin metrekare Türkiye'nin bütün illeri ve ilçelerindeki adalet saraylarının kapalı alanı vardı. Şu anda Türkiye'de ki adalet saraylarının kapalı alanı 5 milyon 628 bin civarında, bir milyon civarında da inşaat aşamasında olanlar var. Yaklaşık şu anda 7 milyona yaklaşan bir kapalı alana getirdik, artış yüzde 889. Nereden nereye konuşuyorlar, ne yaptınız diye, 569 bin metrekare nere Allah aşkına, 7 milyon metrekare yaklaşık rakam nere? 79 yılda bu kadar, yaklaşık 19 yılda geldiğimiz nokta bu kadar. Ve Türkiye'de 78 tane müstakil adliye binamız var, hükümet konakları dışında ve diğer yerler dışında 78 tane müstakil adliyemiz vardı, sayı, biz bunu 363’e çıkardık. İnşallah hedefimiz önümüzdeki yıllar içerisinde müstakil adliyesi olmayan hiçbir ili ve ilçemizi bırakmama kararındayız. Hakim ve savcılarımızın, avukatlarımızın, vatandaşlarımızın daha iyi bir mekanda adalet hizmeti almaları, üretmeleri bakımından son derece önemli olduğunu buradan ifade etmek isterim.

Tabi adliye sarayları ile Türkiye'de mimari konusunda da önemli bir değişiklik yaptığımızı buradan ifade etmek isterim. Daha önce baktığınızda normal konutlardan farkı olmayan sadece boyası veya rengi nedeniyle farkı olan kamu hizmet binaları vardı. Adalet Bakanlığı, bu alanda büyük bir öncülük yaptı. Biz hangi ile veya ilçeye bir adalet sarayı yapıyorsak yaptığımız adalet sarayının o yörenin tarihine, kültürel mirasına uygun olmasına özen gösterdik. Bir yerde Selçuklu mimarisi hakimse ona, Osmanlı mimarisi hakimse ona, başka tür mimariler hakimse ona, yerel mimarinin tarihten tevarüs eden kısmına ehemmiyet verdik ve Kütahya’mızda da bugün gene bu tarihten tevarüs eden mimariye uygun bir adalet sarayını, Kütahyalıların hizmetine sunmak maksadıyla temelini inşallah birlikte atıyoruz.

UYAP İLE BİR TUŞLA BİR ÇOK VERİYE ANINDA ERİŞİM İMKANINI SAĞLADIK

Yargı hizmetlerinin hızlanması için UYAP diye bildiğimiz Ulusal Yargı Ağı Projesi’ni çok geliştirdik. Bugün dünyanın en başarılı elektronik işleyen sistemi Türkiye’dedir. Defalarca uluslararası ödül alan bir sistem. Eskiden tapu için bir yazı yazıldığında aylarca mahkeme alt kattaki tapu dairesinden yazının cevabını beklerdi. Nüfusa yazı yazdığında hükümet konağında ikisi de olduğu için yandaki odadan aylarca yazının cevabını beklerdi. Ama şimdi bunların hiçbirini cevabını beklemesine gerek yok. Kurduğumuz UYAP sistemi, kamu kurum kuruluşlarıyla yaptığımız protokoller ve UYAP sistemine entegrasyon sayesinde bugün pek çok veriye yargı görevi yapan savcılarımız, hakimlerimiz anında ulaşabilmektedir. Düğmeye bastığında aylarca beklenen cevabı saniyesinde karşısında bulmaktadır. Bu da yargı işlerini, yargı hizmetlerini hızlandırma bakımından son derece önemli bir adımdır ve biz bu adımları geliştirmek içinde önemli çalışmaları yürütüyor, dünyadaki gelişmeleri yakından takip ediyor, ülkemizi bu gelişmeleri de en öncü ülkeler arasına sokmak için büyük bir gayret ile çalıştığımızı buradan bir kez daha ifade etmek isterim.

TÜRKİYE'DE YARGI BİRLİĞİNİ SAĞLAYAN TARİHİ REFORMU BİZ YAPTIK

Hukuk devleti vasfımızın güçlendirilmesi, yargımızın güçlendirilmesi maksadıyla pek çok alanda çalışmalar yapıldı Türkiye'de. Türkiye'de yargı birliğini sağlayan tarihi reformu biz yaptık. 2017 yılına kadar Türkiye'de askeri yargı vardı, bir de adli yargı vardı. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi vardı, birde İdari Yargı vardı, iki ayrı yargı. Eğer kamu hizmeti veren memurlar, asker ise onlara uygulanan hukuk ayrı, onların talepleri ihtilaflarının gören idare mahkemesi ayrı. Eğer sivil vatandaşsa, yani onlardan memurlarsa, onlara bakan işçiler ise onlara bakan mahkeme ayrı. Eğer bir asker suç işlerse ona bakan mahkeme ayrı, bir sivil suç işlerse ona bakan mahkeme ayrı, ikisinde uygulanan usul ayrı, ikisinde uygulanan kanunlar ayrı, temyiz yerleri de ayrı. İşte birinde Yargıtay öbüründe Askeri Yargıtay. Birisinde Danıştay, öbüründe AYİM. Türkiye'de hukuk birliği yoktu. İki ayrı devlet görüntüsü veren büyük bir garabet Türkiye'nin hukuk sistemi içerisinde vardı ve yargı birliğini sağlamak maksadıyla askeri yargıyı kaldırdık, AYİM'i kaldırdık, Askeri Yargıtay'ı kaldırdık. Ayrı hukuklu vatandaş ayrımına, Anayasanın eşitlik ilkesine, hukuk devleti ilkesine aykırı, Anayasa’da yer alan bu uygulamalara ve kabullere son verdik. Türkiye'de artık tek yargı vardır. Nasıl devletimiz tek bayrağımız, tek vatanımız tekse bugün yargımız da tektir. Bu son derece büyük bir reformdur. Düne kadar bu reformu konuşmak bile Türkiye'de zor işlerdendi, tartışmak zor işlerdendi, zoru aşmak AK Parti’nin, Cumhur İttifakı’nın önemli vazifelerinden biri oldu. Bu zoru başardık. Türkiye’mizin demokratik hukuk devleti vasfını güçlendiren önemli bir adım attık. Öte yandan yargı içerisinde yargılama yaparken, savcılıklarımız ve mahkemelerimiz tarafından farklı farklı durumlar söz konusu. Bir yandan Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) vardı, onlar devletin güvenliğine karşı işlenen suçları yargılıyorlardı ama diğer vatandaşın vatandaşa karşı işlediği suçları yargılamak üzere de adli yargının içinde de ikili bir hukuk anlayışı var.

DÜN TÜRKİYE'NİN KONUŞULAMAYANLARINI BUGÜN TÜRKİYE'NİN GÜNDEMİNDE SORUN OLMAKTAN ÇIKARDIK

DGM'yi eleştirmek ve kaldıralım demek, partiler hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının kapatma istemiyle açtığı davalara Yargıtay Başsavcısına gerekçe sunmak anlamına geliyordu. Nitekim pek çok parti hakkında açılmış kapatma davasında bu gerekçeyi görüyoruz. Biz, DGM'yi kaldırdık. Artık hepsini aynı yargı görecek. Devletin mahkemesinden birine güvenip öbürüne güvenmemek doğru bir yaklaşım değil. O mahkemede bizim, öbürüde bizim,  orada görev yapan hakim ve savcılar da vatanını, milletini, devletini, bayrağını sevenler, öbürlerini de görev yapanlar da öyle. Öyleyse iki ayrı mahkemeye ne hacet var kaldırdık. Fakat kaldırdık ama Türkiyede hava o kadar da iyi değildi. Onun üzerine bu sefer dedik ki kaldırdık DGM olmasın, normal yargılansın ama Terörle Mücadele Kanununun (TMK) 10’uncu maddesine göre yetkilendirilmiş ağır ceza mahkemeleri ve Cumhuriyet başsavcı vekillikleri olsun, onlar bu işi yapsın. Bu seferde bu ikilik kendi Ceza Muhakemesi (CMUK) usulünün içerisine taşındı,  TMK'ya atıfla. Daha sonra bunu da kaldırdık. Bu da yanlış. Bu sefer doğrudan doğruya CMUK'un 250’nci maddesine göre kurulu ağır ceza mahkemeleri yetkili Cumhuriyet başsavcılıkları vardı, onları da kaldırdık. Bu da ayrı bir usul yargılama sırasında uyguluyor, ayrı hukuk ortaya konuyordu. Şimdi Türkiye’de kim hangi suçu işlerse işlesin işlediği suçun niteliğine bakılmaksızın. Her bir vatandaşımızın yargılandığı mahkeme tekleşti, ona uygulanan usul tekleşti, ona uygulanan kanun tekleşti ve bu anlamda da hukuk devletini güçlendirme konusunda tarihi bir adım attığımızı ifade etmek istedim. Dün Türkiye'nin konuşulamayanlarını bugün Türkiye'nin gündeminde sorun olmaktan çıkardık ve Türkiye artık bunları konuşmuyor ve bunları savunanları da iç piyasada kimse görmüyor, çünkü demokratik ortam, hukuk devletinin güçlendirildiği ortam buna izin vermeyenlerin konuşmasına da doğal olarak uygun bir hava uygun bir zemin oluşturmuyor.