"HERKESİ YARGIYA KARŞI TEMİZ BİR DİLLE KONUŞMAYA DAVET EDİYORUM"

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Herkesi yargıya karşı temiz bir dille konuşmaya, hukuka ve hukukun üstünlüğüne saygıyla yaklaşmaya, adaleti ve hakkı ayakta tutma bilinciyle titiz davranmaya bir kez daha davet ediyorum” dedi.

Bozdağ, Bakanlık ile Ankara Üniversitesi Rektörlüğü iş birliği ile yürütülen ‘Hukuk Klinikleri Uygulamalarının 2022-2023 Eğitim Öğretim Yılı Açılış’ programına katıldı. Yargı kararlarının üst denetim yolunun açık olduğunu belirten Bakan Bozdağ, dosyadaki delilleri ve dosyanın içeriğini bilmeden yargı kararlarının eleştirilmesinin yanlış olduğunu kaydetti.

Bakan Bozdağ’ın konuşmasından bazı bölümler şunlar:

ÖNEMLİ BİR PROJE, TERCİH EDEN ÖĞRENCİLERİ KUTLUYORUM

2006’da başlayan, 2016’da yeni bir ivme kazanan, pandemi nedeniyle belli bir süre ara verilen Hukuk Klinikleri Projesi yeni dönemde, yeni bir heyecanla, yeni bir azimle, yeniden başlamaktadır. Öncelikle hayırlı uğurlu olmasını Cenabı Allah'tan temenni ediyorum. Bizim Bakanlık olarak bu projeden hedefimiz çok net, bir yandan hukuk fakültesi eğitimi alan genç meslektaşlarımızın eğitimle beraber uygulamaya bizzat şahitlik etmeleri, uygulamayı yakından görmeleri savcılarımızın, hakimlerimizin, kalem personelimizin adli süreçlerde takındıkları tutum, uyguladıkları kurallar ve yaşanan gerçeklikler üzerinden önemli tecrübeler edinmeleri. Öte yandan da kırılgan gruplar dediğimiz veyahut da öyle demeyelim, bizim Bakanlık olarak belirlediğimiz ana konularda hukuki yardıma ihtiyacı olan vatandaşlarımıza hukuki yardım yapmak. Esasında bu projeye baktığınızda bir yandan avukatlık tecrübesi, bir yandan kalem personeli tecrübesi, bir yandan savcılık, bir yandan hakimlik tecrübesi, bütün bunların birlikte öğrenildiği ve bir arada görüldüğü, yaşanıldığı son derece önemli bir proje ve program. Ben bu programa katılmayı tercih eden her bir öğrencimizi gönülden kutluyorum.

HAKİM VE SAVCI YARDIMCILIĞI MÜESSESESİNİ GETİRDİK

Adalet Bakanlığı olarak bizler hukuk sistemimizin sağlıklı işlemesi, yargı görevi yapan avukat, hakim ve savcılarımız ile onlara mesleklerinde yardımcı olan adli personelimizin iyi yetişmesi maksadıyla önemli kararlar aldık ve uygulamaya koyduk. Zira daha önce hakim ve savcı adaylığı müessesemiz vardı. Bunu kaldırdık. Bunun yerine hakim ve savcı yardımcılığı müessesesini getirdik. Amacımız, hakim ve savcı yardımcılığı müessesesiyle hakim ve savcı olarak görev yapacak kişilerin kürsüye çıkmadan önce usta çırak ilişkisi içerisinde, yeterince zaman ayrılmak kaydıyla uygulamada sahip olması gereken bilgilerle tecrübi bir şekilde donatımını sağlamak kürsüye çıktığında cübbesini giydiğinde öz güven içerisinde mesleğini icra edebilecek bir donanımla donatmaktır. Süre 2 yıldı 3 yıla çıkardık. Bizim amacımız bir yandan hakim, savcı yardımcılığı süresini uzatmak. 2 yıldan 3 yıla çıkardık. Öte yandan daha işin başında savcı ve hakim olarak sınıfı belirlenen meslektaşlarımızın, sınıflarında daha fazla sürede staj yapmasını sağlamak ve usta çırak ilişkisi içinde yetişmesini temin etmek. Çünkü yeni sistemde her hakimin yanına bir hakim yardımcısı her savcının yanına bir savcı yardımcısı atanacaktır. İki tane atama istisna olacaktır. Ama bizim elimizdeki verilere göre bu istisnayı uygulamaya ihtiyaç hiçbir zaman duyulmayacaktır. Çünkü birinci sınıf hakim ve savcı sayımız bizim bu alanda yetiştirmek istediğimiz hakim ve savcı yardımcılarımızın tamamını yardımcı olarak almaya yetecek. Ondan da çok çok fazla sayıda olduğunu buradan ifade etmek isterim. Şu anda burada hakim, savcı adaylarımız var. Onlar bilirler, avukat stajyerlerimiz, onlar bilirler, bir hakimi yanında 8 tane, 10 tane, 15 tane beraber hakim, savcı adayı ya da avukat adayı arkadaşımız var. Bu arada bunların bu staj süresini sağlıklı geçirmeleri, öğrenmeleri gereken bilgilerin asgarisini elde edebilmeleri bile neredeyse zor bir fotoğrafla karşı karşıyayız. Onun için yeni dönemde artık tek hakim, savcı yardımcımız olacak, onu yetiştiren usta bir hakimimiz olacak. Usta çırak ilişkisi içerisinde hakim ve savcılarımızı yetiştirmeyi planlıyoruz.

AMAÇ İHTİYAÇ OLANI VERMEK

Adalet Akademimizde de ara ara eğitimi alacağız. Uygulamada diyelim hukuk mahkemelerinde hakim yardımcılığı veyahut da savcılıkta savcı yardımcılığı ceza mahkemelerimizde hakim yardımcılığı vazifesi bitti. Arkasından uygulamada edindiği bilgileri ölçmek, değerlendirmek yaşanan sorunları bir de bu eğitici kadroyla değerlendirmek üzere her yaşanan tecrübenin arkasından bir Adalet Akademisi eğitimimiz olacaktır. Tecrübe olarak öğrenilenleri ve o süreçte hakim ve savcı yardımcılarımızın yaşadıkları sorunları orada değerlendirme ve ona göre bir eğitim politikası hayata geçireceğiz. Tabii hakim savcı yardımcılarımızın yanında görev yaptığı savcı ve hakimlerimizin verdikleri raporlara göre eğitimin içeriğini şekillendireceğiz ve ona göre eğitimin üzerinde duracağız. Amaç ihtiyaç olanı vermek. İhtiyaç olmayanın üzerinde fazlaca durmaya gerek yok. Hangi alanda ihtiyaç var? Hangi alanda sorun var? Onun üzerinde durulacak ve böylelikle hakim ve savcı yetiştirme müessesemiz yeni bir anlayışla daha iyi bir mesleğe başlayacak arkadaşlarımızı büyük bir donanımla yetiştirecektir.

HAKİM VE SAVCILARIMIZIN YIPRATILMASINA ENGEL OLACAK

Bu önemli bir reformdur. Liyakat tartışmaları üzerinden hakim ve savcılarımızın yıpratılmasına da engel olacak tarihi bir adımdır. İkinci attığımız adım o da birinci sınıf hakim ve savcı olabilmek için mesleğe başladıktan sonra en az 3 defa meslek içi eğitime katılma zorunluluğunu getirmiş olmamızdır. Zira biz de biliyoruz ki çağımız biraz hız çağı. Hem hukuk, hem teknik, hem de pek çok şey bizim takibimizden de hızlı bir şekilde değişiyor. Bu gelişmelere, değişmelere, hukuki ihtiyaçlara ve yaşanan sorunlara, çözümlere dair hakim ve savcılarımızın birikimlerini gözden geçirmek, yenilikleri onlara aktarmak, yeni durumlar karşısında yeni uygulamaları öğretmek maksadıyla meslek içi eğitim son derece önem arz etmektedir. O açıdan da birinci sınıf olmanın şartları arasına bunu koyduk. Çünkü ömür boyu eğitim, bizim güçlü olmamız için şart.

AYRI BİR VEBALDİR

Bizim her daim eğitime, her daim yeni bilgiye, her daim öğretime, her daim yeni yeni şeyleri takibe ihtiyacımız var ki milletin yargıdan beklediği adaleti dosdoğru tartalım ve adalet terazisini dosdoğru tartıp hakkı tespit edip doğru sahiplerine dosdoğru teslim edelim. Bizim vazifemiz çok önemli. Başkaları gibi değil. Yani biz hakkı birinden alıp öbürüne verebilen, birinin hürriyetini yıllarca kısıtlama kararı verebilen, biri hakkında verdiğimiz kararın onlarca onun ailesi, akrabasını etkilediğini bilen insanlarız. Onun için ince düşünmek, çok çok düşünmek ve vicdan terazisinde Anayasa, kanun ve hukuka bağlı bir vicdan terazisinde dosyadaki her türlü veriyi tartmak, sonunda da kılı kırk yararcasına hakkı tespit edip gerçek sahibine teslim etmek çok yüce bir görevdir. Onun için hepimiz yaptığımız işe de o gözle bakmamız lazım. “Aman sen de” dediğimizde birinin hakkını haksız yere alıp bir başkasına vermek bizim için ayrı bir vebaldir, ayrı bir sorumluluktur. Onun için de bizim çok dikkatli olmamız gerekir. Hayat boyu eğitimi şiar edinmek, kendimizi geliştirmek için gayretin içinde olmamız son derece önemlidir.

BUNUN GEREĞİNİ YAPACAĞIZ

Biz Bakanlık olarak Adalet Akademisi ve Hakimler ve Savcılar Kurulu beraber iş birliği içerisinde yeni dönemde meslek içi eğitimi ayrı bir gözle ele almaya ve uygulamaya devam edeceğiz. Bunda çok kararlıyız ve buna ihtiyacımız olduğu konusunda da herkes de aynı fikir var. Bu fikri yaşatmak bizim buna vereceğimiz önem ve bu konuyu da atacağımız adımlarla mümkün olacaktır. Bundan sonra da bunun gereğini yapacağız.

ÖĞRETMEYE DEVAM EDECEĞİZ

Ayrıca ihtiyaç olan konularda da özel eğitimler verileceğini de buradan bir kez daha ifade etmek isterim. Neyi kastediyorum? Uygulamada çıkan aksaklıklar, yanlış kararlar vatandaşı rahatsız eden durumlar kamuoyunda dedirtilen hadiseler var ise onlar üzerinde de özel eğitim programları düzenlemek o sorun alanlarında hakimlerimizin, savcılarımızın aynı hukuki bakışa sahip olmalarını farklılıkları ortadan kaldıran bir yaklaşımı haksızlığa son veren, hakkı ayakta tutan bir karar verme sürecinin nasıl işletileceğini bu eğitimlerle defalarca tekrarlayarak biz öğretmeye devam edeceğiz. Bunların son derece önemli olduğunu buradan ifade etmek isterim.

ÜLKEMİZE KAZANDIRACAĞI KAZANIMLAR VAR

Hem hakim, savcı yardımcılığı müessesemiz hem meslek içi eğitimi zorunlu hale getiren adımımız hem de teftişte benimsediğimiz yeni uygulama ve bu uygulamanın ülkemize kazandıracağı son derece önemli kazanımlar olduğunu burada bir kez daha vurgulamak isterim. Amacımız, mesleğin içerisinde ve mesleğin öncesinde hakim ve savcılarımızın liyakati zaten tam onu daha da mükemmel hale getirmek, vatandaşımızın hukuktan ve adaletten olan beklentisinin en üst düzeyde karşılandığı bir donanımla donatmaktır.

HUKUK MESLEKLERİNE GİRİŞ SINAVI 2024’TE BAŞLIYOR

Daha önce hukuk mesleklerine giriş sınavını yasalaştırmıştık. İnşallah bu sınavın 2024’te ilk uygulamasını yapacağız. Hem avukatlığa hem de hakim savcılık mesleğine girmek için noter olabilmek için her hukuk fakültesi mezunu hukuk meslekleri sınavına önce girecek sonra diğer eğer sınav varsa sınava yoksa başka işler varsa o usulü takip edecek ve burada da bir standardı yakalamayı hedefliyoruz. Burada bir yarış yok, sadece seviye tespiti var. Bir seviyenin üzerindeki olan arkadaşlarımızı daha ileri meslekleri yapma konusunda bu sınav bir vize niteliği taşıyacaktır. Bu da 2024’te uygulamaya koyacağımız bir yeni sistemdir. Henüz uygulamadık.

HUKUK FAKÜLTERİNİN EĞİTİM MÜFREDATI

Hukuk fakültelerimizin hem eğitim müfredatı hem de eğitim süresi hem de diğer bazı konularla ilgili de YÖK'le beraber çalıştığımızı ifade etmek isterim. Gerek YÖK Başkanımızla gerekse hukuk fakültelerimizin dekanlarıyla bu eğitim konusunu enine boyuna ele alıyor ve daha iyi nasıl yaparız bunun üzerinde bir gayret ve bir çabanın içerisindeyiz. Bunu sürdüreceğiz. Ülkemizde yeni hukuk fakültelerinin açılmaması konusunda bir iradeye sahibiz. YÖK'le de bu konuda mutabıkız. İnşallah yeni dönemde bunların açılmadığı bir Türkiye'yi oluşturma gayretini birlikte sürdürüyoruz. Öte yandan hukuk fakültelerindeki öğrenci kontenjanlarının da kademeli olarak düşürülmesi konusunda YÖK'le aramızda da bir mutabakat var. Ama bu konuda henüz istediğimiz başarıyı elde etmiş değiliz. Ama bu konunun ısrarlı takipçisi olduğumuzu buradan herkesin bilmesinde fayda görüyorum.

Ayrıca sınavda başarı çıtasına dair değerlendirmelerimizi de sürdüreceğiz. Ve yeni dönemde bu başarı çıtasını daha da yükselten adımlar atacağız. Çünkü biliyoruz ki bu meslekleri icra etmek çok fazla çalışmayı gerektirdiği gibi bu çalışmada elde edilen bilgileri boşa götürmeyecek bir kapasiteye de ihtiyaç duymaktadır. O nedenle biz bu alandaki çalışmaları YÖK Başkanımızla birlikte yürütüyoruz. Ama henüz bir somut netice ortaya koyamadık. Bunun için de gayretimiz sürüyor. Önümüzdeki günlerde YÖK Başkanımızla yeniden bir araya gelecek ve bu konuyu bir kez daha bütün boyutlarıyla ele alacağız ve mutabık kaldığımız konularda da birlikte adımlar atma konusunda kararlı olduğumuzu buradan bir kez daha ifade etmek isterim.

BUNUN ÜZERİNDE KARARLI BİR ŞEKİLDE ÇALIŞMAMIZI SÜRDÜRECEĞİZ

Bakanlık olarak, vatandaşımızın adalete erişimini ve adalete olan güvenini yargı hizmetlerinden memnuniyeti artırmak için yapılması gerekenler hususunda büyük bir gayretin içerisindeyiz. Ama burada şunun altını çizmekte fayda görürüm. Zaman zaman hizmetleri mukayesesi yapılır. Yol hizmetiyle sağlık hizmetiyle eğitim hizmetiyle adalet hizmetlerinin mukayesesini yapmak adalet hizmeti sunanlara karşı büyük bir haksızlığa yol açmaktadır. Neden derseniz? Bakın şu anda 2021 yılı içerisinde 14 milyon. Yargıtay, istinaf, savcılık ilk derece idare toplam 14 milyon civarında bir dosya şu anda olduğu söylendi. Tabii bir düşünün, yılda da yaklaşık 8, 8,5 milyon dosyanın görüşüldüğü bir yargı sisteminde davacı ve davalı var. Öte yandan sanık var, müşteki müdahil var. Bunu ne anlama gelir? Yarısı kaybediyor, sistem gereği yarısı kazanıyor. Yani bir sistemde düşünün yarısı kaybediyor, yarısı kazanıyor. Burada memnuniyeti 70’lere, 80’lere çıkarma imkanı var mı? İkinci bir yön, kazanan da istediği gibi kazanmıyor. Örneğin tazminat davası açmış, 100 bin TL tazminat talep ediyor. Ama mahkeme ona 10 bin TL tazminat vermiş. Ondan, o da memnun değil. Müşteki olmuş, müdahil olmuş, hapis cezası şu kadar alsın istiyor, tahrik uygulanmasın istiyor, mahkeme tahriki üst düzeyde uygulamış. Kazanan da kazandığından memnun değil. O zaman elinizi vicdanınıza koyun. Böyle bir uygulamada adalet hizmetlerini ölçümlerken, tartarken yarısının zaten memnun olmadığı kazananın da istediği gibi kazanamadığı bir sistemde bunları ölçümlerken, değerlendirirken, diğerleriyle kıyas yapmak adalet hizmeti sunan hakimlerimize, savcılarımıza, avukatlarımıza ve onlara yardımcı olan herkese gerçekten büyük bir haksızlık oluşturmaktadır. Her şeyi yerli yerine koymak, yerli yerince tartmak, yerli yerince değerlendirmek bizi doğru sonuca götürür. Ama bu demek değildir ki bu alanda sıkıntı yok. Elbette sıkıntılarımız var. O sıkıntıları gidermek için de bizim hükümet olarak aldığımız tedbirler var. Alacağımız tedbirler var. Bunların üzerinde kararlı bir şekilde çalışmamızı sürdüreceğiz.

SUBJEKTİF YAKLAŞIMLARLA ADALETE HİZMET EDEMEYİZ

Ama bu vesileyle hakim ve savcılarımıza yapılan bu konular üzerinden değerlendirmelerle yapılan haksızlığın adil olmadığını, hakkaniyete uymadığını buradan bir kez daha ifade etmek isterim. Türkiye'de bakarsanız milyonlarca davanın görüldüğü bir ülkede tartışılan kararlara, davalara baktığınızda iki elin parmağını geçmiyor. Biraz vicdan. Bir ülkede 8 milyondan fazla dava görülür de o ülkede tartışılan dosya veyahut da karar sayısı 10’u geçmez, hadi diyelim 50 olsun, hadi diyelim 100 olsun ki şu anda öyle bir şey yok. Kamuoyu bilinirliği bakımından söylüyorum bunu. Yoksa tartışma yok demiyorum. 8,5 milyon olan yerde 100 tanenin tartışılması geri kalanların tamamına haksızlık olmaz mı? Kaldı ki tartışılanlar da adil tartışılmıyor. Siyasi taraftarlık üzerinden tartışılıyor. Kendi siyasi görüşlerine uygun karar verilirse “Ankara'da hakimler var.” Kendi siyasi görüşlerine aykırı karar verirse “sarayın hakimleri” var. Nerede Anayasa? Nerede kanun? Nerede hukuk, nerede vicdan? Hepsini bir kenara koyuyorlar. Bizim ölçümlemede göz önünde duracağımız şey, tutacağımız şey kararların Anayasa, kanun ve hukuka bağlı bir vicdanla tesis edilmesi. Kimse buna bakmıyor. Dosyanın içerisinde ne var? Kimsenin haberi yok. Deliller kimi haklı kimi haksız gösteriyor? Ondan yana da kimsenin umurunda değil. “Bize yakınsa ne yazarsa yazsın haksız.”, “Bizden uzaksa ne yazarsa yazsın haklı.” Böyle değerlendirmelerle, subjektif yaklaşımlarla adalete hizmet edemeyiz. Adaleti ayakta tutamayız. Sadece yargı sistemimizi ve özveriyle milyonlarca davayı karara bağlamak için gece gündüz fedakarca çalışan hakim ve savcılarımızı, kalemde görev yapan yardımcı personelimizi, avukatlarımızı töhmet altında bırakmaktan başka hiçbir sonuç doğurmaz.

DOSYALARI BİLMEDEN KONUŞMAYIN

Lütfen dosyaları bilmeden konuşmayın. Delillere vakıf olmadan değerlendirme yapmayın. Lütfen siyasi taraftarlığa göre insanları haklı haksız terazisinde tartmayın. Hiçbir şey bilmiyorsanız orada size düşen şey, bilmiş bilmiş konuşmak değil, sükut etmek, bilen birisi varsa onun bilgisine müracaat etmektir. Ama maalesef ülkemizde herkes hakim, herkes savcı, herkes avukat, herkes her dosyayı dosyaya bakan hakimden savcıdan sanki daha iyi biliyormuş gibi bir edayla Türk yargısını yargılamaya ve onun hakkında haksız karar vermeye devam ediyor. Vicdanlı olmak lazım. Biz haksızlığı başkalarının yapmasını istemiyorsak kendimiz de o haksızlığı yapmamamız lazım. Bize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi bizim de başkalarına yapmamamız lazım. Ama maalesef bu konularda istediğimiz neticeyi almış değiliz.

MÜLKÜN TEMELİ ADALETTİR

Bir yandan siyasiler, bir yandan ilgili taraflar herkes hakimi suçluyorlar. Kimi suçluyorlar? Savcıyı suçluyorlar. Avukatı suçluyorlar. Hiçbirinin dosyadan haberi yok. Bir ülkede dosyadan haberi olmadan haberi varmış gibi bu kadar çok konuşan, suçlayan olursa orada adalete güven yukarı çıkar mı? Ben dosyayı bilmiyorum, bir şey diyemem diyemez miyiz? Bilen bir arkadaşım var ona soralım diyemez miyiz? Sosyal medyada yazıyor birisi yalanı. Hiç teyit etmeden yalan mı doğru mu demeden herkes ona inanıp gidiyor. Bu kadar kolay mı? Sosyal medya iftiracılarına, sosyal medya yalancılarına, sosyal medya yargıçlarına itibar edersek elbette bu ülkede adalete de, hukuka da hakimlerimize, savcılarımıza, avukatlarımıza da kendimize de en büyük kötülüğü yapmış oluruz. Bu konuların üzerinde elbette hukuk kliniklerine devam edecek olan hukuk okuyan bu mesleği icra eden herkesin hassasiyetle durması gerektiği gibi burada vatandaşlarımızın da bu konular karşısında müteakkız olmasında büyük bir fayda vardır. Çünkü mülkün temeli adalettir. Eğer adalete güveni el birliğiyle yıkar ve adalet beklemeyi mahkemelerden, hakimlerden, adalet bekleme duygusunu zayıflatırsak o zaman hukuksuzluğa kapı aralamış oluruz.

TÜRKİYE’DE ADALETİN TERAZİSİ BATIDAN DAHA DOSDOĞRU BİR TERAZİDİR

Çok net söylüyorum. Türkiye'de adaletin terazisi bize örnek gösterilen batıdan da Amerika'dan da daha dosdoğru bir terazidir. Bilen biri olarak söylüyorum. Oradaki sistemleri, oradaki uygulamaları gören biri olarak da söylüyorum. Bakanlık olarak biz bunların hepsini detaylı bir şekilde araştırıyor, Türkiye'yle onların uygulamalarını mukayese ediyoruz. Bizdeki nedir? Oradaki nedir? Onu da yakından görüyor ve biliyoruz. Ama maalesef bilmeden bir öykünme var, bilmeden bir oralara doğru koşma var. Bir de bakın gerçek ne? Gerçek tam tersi. Türkiye bu konuda emin olun pek çok ülkeyle mukayese edildiğinde olumlu yönleri, olumsuz yönlerinden çok olan ülkelerin başında gelmektedir. Kendimize haksızlık etmeyi bırakıp hakkı teslim eden bir yaklaşımın içerisine girdiğimiz takdirde bundan herkes kazançlı çıkar. Ben bu vesileyle hakim ve savcılarımıza, avukatlarımıza, adliye personelimize karşı yapılan bütün haksızlıkları bir kez daha reddettiği bir ifade etmek isterim. Kabul etmediğimizi yüksek sesle ifade etmek isterim. İşte her yerde görüyorsunuz mahkemelere saldıranlar hakimlere savcılara hakaret edenler adeta birbiriyle yarış eden nice nice unvanı, sıfatı çok yüksek insanlar görüyor. Yani bir ülkede bir ülkede milletvekilleri veyahut da üst düzey çok nitelikli insanların bu kadar pervasızca yargıya saldırdığı bir yerde yargıya güven istediğimiz yerde olabilir mi? Ben onun için de herkesi yargıya karşı temiz bir dille konuşmaya, hukuka ve hukukun üstünlüğüne saygıyla yaklaşmaya, adaleti ve hakkı ayakta tutma bilinciyle titiz davranmaya bir kez daha davet ediyorum. Buna sadece Adalet Bakanı, HSK Başkanı olarak benim ya da kürsüde görev yapan hakim ve savcı arkadaşlarımın ya da savunma hakkını kullanan meslektaş avukatlarımızın değil bütün Türk milletinin ihtiyacı var. Güzel bir dille konuşmak, saygın yaklaşmak ve bilinçli davranmak hem bize hem ülkemize hem de adalet sistemimize çok büyük güç katacaktır. Ben buna yürekten inanıyorum.

SÖZLEŞMELİ PERSONELİMİZE HAYIRLI OLSUN

Dün Kabine Toplantısı sonrası Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı bir açıklama üzerinden Adalet Bakanlığı personeli ile ilgili de bir müjdeyi ben de buradan ayrıca paylaşmak ve Sayın Cumhurbaşkanımıza huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.

Biliyorsunuz sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesi konusu dün kabinede görüşüldü ve karara bağlandı. 3 artı 1’i dolduranlar kadroya geçecekler ve böylelikle de kadrolu personelin her türlü özlük haklarına sahip olacaklardır. Adalet Bakanlığında da bu anlamda çok sayıda sözleşmeli çalışanımız var. Zabıt katiplerimiz var, infaz koruma memurlarımız var, psikologlarımız var, sosyologlarımız var, sosyal çalışmacılarımız var, idari memurlarımız, icra katiplerimiz var. Daha başka unvanlarda görev yapan pek çok arkadaşımız var. Bu düzenlemeyle Adalet Bakanlığı bünyesinde ne kadar şartı tutan çalışanımız varsa kadroya geçmiş olacak. Şartı tutmayanlar da 3’ü doldurduktan sonra otomatik olarak onlar da kadroya geçmiş olur. 3 artı 1 şartını yerine getirdikten sonra onlar da kadrolarına kavuşmuş olacaklardır. Bu düzenlemenin de hem bütün çalışanlarımıza hem de Adalet Bakanlığı personelimize hayırlı uğurlu olmasını Cenab-ı Allah'tan temenni ediyorum.