Uzun yıllar AK Parti milletvekilliği ve TBMM Anayasa Komisyonu Başkanlığı yapan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de dahil olmak üzere yakın dönemin kritik hukuki düzenlemelerinde imzası olan Prof. Mustafa Şentop, Binali Yıldırım’ın ardından yeni TBMM Başkanı olarak seçildi. Peki, Meclis’in en sert tartışmalarının yaşandığı dönemlerde diğer partilerden milletvekilleriyle yakın mesai yapan Prof. Şentop nasıl bir yönetim anlayışı benimseyecek?  Öncelikleri neler olacak? TBMM Camii’nin yıkılması ihtimali gibi tartışmalı konularda ne düşünüyor? Hepsini konuştuk...

Mustafa Bey siz Meclis’i en iyi bilen isimlerden biriydiniz. Anayasa Komisyonu Başkanlığı sırasında aslında bütün siyasi partilerin en gerilimli toplantılarının da içindeydiniz. Bütün o tecrübeden sonra Mustafa Şentop nasıl bir Meclis Başkanı olacak?

Komisyon Başkanlığı, Meclis’te önemli bir tecrübe. Geçmişte Anayasa Komisyonu’nun çoğu zaman fazla mesaisi olmamış ama benim başkan olduğum dönemde Türkiye’nin en yoğun gündemi, Seçim Kanunu değişikliklerinden, Türkiye’deki en önemli hükümet sistemi değişikliği olan Anayasa değişikliğine, İç Tüzük değişikliklerinden, dokunulmazlıklar ile ilgili hususlara kadar Anayasa Komisyonu’ndaydı. Bunlar hem yoğun mesai gerektiren hem de gerilimli konulardı. Bazı kavgalar da oldu. O süreç benim için önemli bir tecrübeydi. Daha sonrasında yeni dönemde de Meclis Başkan Vekili olarak görev yaptım. Meclis Başkanlığı aslında, Genel Kurul’un ve oturumun yönetimiyle ilgili değil. Genel Kurul’daki birleşimleri, oturumları, daha genel ifadeyle toplantıları Meclis başkan vekilleri, Meclis başkanı adına yerine getiriyorlar. Meclis başkanı, 23 Nisan gibi özel bir gün için toplantı varsa, Cumhurbaşkanı’nın parlamentoda yapacağı konuşmanın olduğu durumlarda veya bütçenin bütünü üzerindeki ilk ve son gün görüşmeler gibi istisnai durumlarda Meclis’i bizzat yönetiyor. O bakımdan, genel kurul yönetiminin dışında, Meclis başkanının daha çok Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni temsil görevi var. Bu temsil görevi, ülke içerisindeki birçok toplantıda ve yurtdışında da Meclis’i temsilen ve Meclis’in genel idari yönetimiyle ilgili hususları içeriyor.

Çok fazla oturum yönetmiyor ama partiler arasında adil bir başkan olması, kendi siyasi partisini öne çıkarmaması bekleniyor. Sizin partiler arası uzlaştırıcı bir rolünüz olur mu?

Meclis başkanının siyasi partisinin mensubu olma durumu devam ediyor ama çalışmalarına katılamıyor. Tartışmalarda düşünüldüğü üzere, görüşünü belli etmemesi bakımından Meclis’te oy kullanmıyor. Dünyanın büyük bir çoğunluğunda bu kural geçerli. Tüm siyasi partiler ve milletvekillerine tarafsız ve adil bir davranış sergilemem konusunda bir taahhütte de bulundum ki bu zaten Meclis başkanının görevidir. Elimden geleni yapacağımı ifade edebilirim.

AK Parti’de kimin Meclis başkan adayı gösterileceği tartışılırken, Numan Kurtulmuş, Hayati Yazıcı, Naci Bostancı gibi başka isimler de dillendiriliyordu. Sizin için sürpriz oldu mu?

Tereddüt olmadan söyleyebiliriz ki, partimizden de, diğer partilerden de Meclis başkanlığı görevini yapabilecek arkadaşlarımız mevcut. Sonuç itibarıyla adaylıkla ilgili süreç, parti içerisinde yapılan değerlendirmelerle gelişti. En son bununla ilgili temayül yapıldı. Tüm bunları Cumhurbaşkanımız, genel başkan olarak değerlendirdi ve nihayetinde adaylıkla ilgili bir karar verildi. Meclis’te adaylar arasında yapılan oylamayla sonuçlandırıldı.

16 Nisan 2017’de yapılan referandumla yeni bir hükümet sistemine geçildi. Yasama ve yürütme organları bütünüyle birbirinden ayrıldı. Yeni sistemin bütün olarak kuralları ve kurumlarıyla yerleşmesi için de yoğun bir çalışma gereken bir dönemden geçiyoruz. Meclis başkanlığının yeni sistemle yasama organının yerinin belirlenmesi ve itibarının artırılmasına yönelik çalışmalar da üstlenmesi gerekiyor. Önemli bir görev ve sorumluluk.

"SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİNİN BÜTÜNÜYLE OTURABİLMESİ İÇİN TÜRKİYE’NİN ZAMANA İHTİYACI VAR"

"Bu yeni sistemde milletvekillerinin ve Meclis’in rolü azalacak mı?” şeklinde pek çok tartışma vardı. Siz yeni Meclis başkanı olarak, Meclis’in itibarını ve rolünü güçlendirmek için ne yapacaksınız?

Yeni sistem Meclis’in itibarı ile ilgili bir sorun ortaya çıkarmadı. Bunu söyleyen bazı siyasetçiler var ama doğru değil. Referandum öncesinde de savunduğumuz gibi, bu değişikliği yaparken sadece yürütme organının güçleneceği tezinin yanında yasama organının da güçleneceğini ve itibarının artacağını savunduk ve hâlâ aynı noktadayız. Kaçırılan iki nokta var. İlki, sadece kural değişiklikleriyle bir sistem değişikliğinin bütünüyle yerleşmesi mümkün değil. Kuralları değiştirdiğinizde, temel ve hukuki altyapıyı kurmuş oluyorsunuz ama bazı teamüller, gelenekler ve anlayışlar var, bunların değişmesi zaman alır. Sistem değişikliğinin bütünüyle oturabilmesi için Türkiye’nin zamana ihtiyacı var. Yasa değişikliğiyle beraber kanun değişikliği de oldu. Bunların da tamamlanması için yine zamana ihtiyaç var.

Parlamenter sistemlerde, hükümetlerin parlamentonun gündemini belirlediğini ve hatta ona yön verdiğini görüyoruz. Bu sistemde ise milletvekilliği seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi için ayrı oylamalar kullanılıyor. Bu oyların farklılaştırılması bazen söz konusu olabilir. Bazen Cumhurbaşkanı’nın seçildiği partinin dışında bir başka parti veya partilerin yoğunlukta olduğu bir parlamento oluşabilir. Parlamentonun en azından teorik olarak yürütmeden daha fazla bağımsızlaştırıldığı, kendi gündemini belirleme ve inisiyatif kullanma imkânına sahip olduğu bu sistemde, işin gerçeği olarak itibarının daha da artacağı ve güçleneceği rahatlıkla söylenebilir. Ama konjonktür farklı bir şey. Hangi sistemi getirirseniz getirin, siyasetin zamanla değişebilecek kendi tabiatı, işleyişi ve aktörleri var. Bu değişiklikler de sistemin kendisinden değil, konjonktürden kaynaklanır.

"9 PARTİ OLMASINA RAĞMEN ÖNCEDEN MÜZAKERELER SAYESİNDE MECLİS’TE BU DÖNEM KANUNLAR DAHA HIZLI ÇIKARILIYOR"

Meclis’in çok renkli ve partili olduğu bir dönemde Meclis başkanı oldunuz. 19 yıl sonra 8 parti Meclis’teydi. Şimdi 2 HDP’li milletvekilinin Türkiye İşçi Partisi’ne geçmesiyle Meclis’te temsil edilen parti sayısı 9’a çıktı. 5 tane de grup var. Bu durum, Meclis ve yasama çalışmalarını nasıl etkiliyor? Bu iyi bir şey mi, yoksa zorlaştırıyor mu?

Süre bakımından düşünürsek, çalışmaların biraz daha uzamasına sebep oluyor. Araştırma önergelerinde ve kanunların görüşülmesi sırasında parti gruplarının belli bir söz hakkı vardır. Grup sayısı ne kadar çok olursa, o kadar söz hakkı ortaya çıkıyor ve bu, süre bakımından çalışmaları uzatmış oluyor. Ama sonuçta tabii Meclis’te milletvekilleri gruplarda olmakla beraber, milletvekili esaslı bir çalışma yürütüldüğünden, çalışmaları zorlaştırdığını söylemek çok doğru olmaz. Hatta belki bir önceki dönemle mukayese ettiğimizde, kanunların daha hızlı çıkarıldığını söyleyebiliriz. Bunu geçtiğimiz birkaç aylık tecrübeye dayanarak söyleyebilirim.

İttifakların da rolü var mı bunda?

Elbette var ama grupların fazla olması, müzakerelerin yürütülmesi için önceden konuşularak işin kolaylaştırılması yönünde bir anlaşma sağlanmasıyla, oylamaya gelmeden biraz daha kolaylaştırılmış oluyor. Doğrusu da zaten budur. Parlamentoda sadece genel kurulda yapılan çalışmalarla değil, kurul dışında da görüşülecek konuların milletvekilleri ve siyasi partiler arasında müzakere edilmesi gerekir. Bir grubun önerisinin ve teklifinin eksikleri ve yanlışları olabilir. Müzakereler sırasında bunlar ortaya çıkıyor. Genel kurula belli mutabakatlarla gelmesi daha doğru oluyor, işi süratlendiriyor ve daha az hatalı bir metin çıkmasını da sağlıyor.

Yasama, işleyiş, teşkilat yapısı ve uygulamalar anlamında hedefleriniz var mı? “Şunları değiştirsek iyi olur” dediğiniz neler var?

Yasama ve denetleme faaliyetlerinin kalitesini artırmak üzere bir çalışma yürütmek mümkün olabilir. Yeni sistemle Başbakanlığın kalkmasından sonra buraya gelmiş olan yasama uzmanı arkadaşlarımız var. Daha önce yasama sürecinin tabiatı da farklıydı. Önceki sistemde kanun önerileri büyük ölçüde yürütmenin mutfağında hazırlanıyordu. Bakanlıklarda ve Başbakanlıkta bununla ilgilenen birimler vardı. Daha sonra Bakanlar Kurulu’nda müzakere ediliyordu. Toplumun farklı kesimlerinin görüşleri alınıyor ve etki analizi yapılıyordu. Bu süreçler bundan sonra yürütmede değil, yasama organında olacak. Mutfak hizmetlerinin eskisinden farklı olarak kanun hazırlaması gerekiyor. Belki zaman içerisinde doğrusu şu şekilde olacak: Yürütme kendi ihtiyacı olan kanuni düzenlemeler hakkında bir kanun metni değil de, bir ilke belirleyerek bu konuyla ilgili görüş ve değerlendirmelerini bir talep olarak ortaya koyacak. Daha sonra onunla ilgili çalışmalar yapılarak, gerek görüldüğü şekilde veya ölçüde kanun teklifine dönüştürülecek.

Bunun için yeterince hazırlıklı mı? “Meclis’te her milletvekilin iki danışman hakkı var. Fakat genellikle akrabalarını ve tanıdıklarını seçenler oluyor. Yasa teklifi hazırlama konusunda tecrübeli danışmanları yok. Dolayısıyla sürekli bilgi edinme ihtiyaçları doğuyor” deniyor.  Bu anlamda bir düzenleme gerekli mi?

Milletvekilleri danışmanlarının yasama alanında uzman olması bir tercih sebebi olabilir. Ama milletvekillerinin siyasetçi olarak başka faaliyetlerinin yanında, temel işi budur. Ofisinin yönetilmesi bakımından da danışmanlara farklı alanlarda ihtiyacı var. Yasama ile ilgili süreçlerde onlara yardımcı olmak adına Meclis içerisinde bazı birimlerin oluşturulması önemli. Böyle birimler de esasen burada var ama çalışan uzman sayısının artırılması gerekiyor. Milletvekillerinin ihtiyaç duyduklarında Meclis’te çalışan bu yasama uzmanlarına danışma şansları var.

"TBMM CAMİİ YIKILMAYACAK, BEN BEĞENİYORUM, ORİJİNALİNE UYGUN ŞEKİLDE KORUYACAĞIZ"

Bir ara Behruz ve Can Çinici’nin mimarlığını yaptığı, Ağa Han ödüllü TBMM Camii’nin yıkılması gündeme gelmişti. Bu gündemden tamamen kalktı mı? Mimari yapısını siz nasıl buluyorsunuz?

Ben Meclis Camii’ni beğeniyorum. Çok nevi şahsına münhasır bir yapı. Okuduğum, kadarıyla yapılırken çok güzel niyetlerle tasarlanmış. Özellikle Mescid-i Nebi’nin ilk hali düşünülmüş. Mütevazı ve tabiatla iç içe hali dikkate alınarak yapılmış. Eski meclis ofislerinin yıkımı sonrası o alanın açılmasıyla ilgili zamanında değerlendirilmiş ama şu an yıkılması gibi bir ihtimal söz konusu değil. Orijinaline uygun şekilde koruyacağız.

İsmail Kahraman döneminde orijinali değiştirilerek camlarına film kaplanmış. Onları söktürüp özgün haline çevirmeyi düşünür müsünüz?

Ön tarafı özellikle tamamen camdan yapılmaydı, baktığınızda tamamen yeşillikler ve su akan bir yer görünüyordu. Dışarı ile görüntüyü biraz flulaştırmak üzere camlar buzlu cama dönüştürülerek kaplanmış. Orijinaline geri döndürmeyi değerlendirebiliriz. Eski hali daha iyiydi diye düşünüyorum.

1961’de yapılan çok tarihi bir yapı ve içinde çeşitli sanat eserleri de var. Örneğin Füreyya’nın sehpaları yenilenip Genel Kurul’un önündeki kulislere konulmuştu. Yenilenmesi, ihya edilmesi gereken başka eserler var mı?

1930’lu yıllarda, yeni bir Meclis binası yapılması konusunda bir teşebbüs düşünülmüş, projelendirilmiş, tartışılmış fakat İkinci Dünya Savaşı döneminde ödenek bulmakta zorlanılmış. Burası Avusturyalı meşhur bir mimar olan Clemens Holzmeister tarafından yapılan bir eser. Sonrasında öğrencisi ve aynı zamanda asistanı olan Ziya Payzın devam ettirmiş. O dönemin mimarisini yansıtan, güzel düşünülmüş bir eser. Zaman içerisinde birçok yenilemeler, tadilatlar yapılmış. Ana binayla ilgili şu an çok önemli, acil bir ihtiyaç yok. Sadece 15 Temmuz’da bombalanan yer korunak içerisine alınarak bir nevi müze gibi değerlendiriliyor.

Sonradan yapılan milletvekili odalarının bulunduğu Halkla İlişkiler Binası mimari olarak TBMM binasının mimari dokusuyla uyumsuz ve bence çirkin bir bina. Daha iyisi yapılabilir miydi?

Evet, uyumsuz olduğunu söyleyebilirim. Bu binayla uyumlu, bu binayı bastırmayacak, tabiri caizse gölgelemeyecek bir yapı olsaydı daha doğru olurdu diye düşünüyorum.

 "GENEL KURUL SALONU’NDA MİLLETVEKİLLERİNİN ÖNÜNE EKRAN KOYABİLİRİZ"

Genel Kurul Salonu’nda hep tartışma yaratan turuncu deri koltukların değişeceği açıklanmıştı. Başka değişiklikler de yapacak mısınız?

Sadece oylamalar için kullanılan çok dar kapsamlı, parmak izi ve şifreyle çalışan bir elektronik sistem var. 1990’ların ortasında yapılmış ve bazı masalarda çalışmıyor. Yeni sistemde milletvekili sayısı 550’den 600’e çıkınca, oturacak yer oluşturma çalışmaları yapıldı. O sırada tabandaki elektronik sistemlerin de ihtiyaçları karşılamadığı görüldü. Geçen hafta Azerbaycan’daki Meclis’i ziyaret ettik. Milletvekili masalarına, düğmeye bastığınızda çıkan, daha sonra kapanabilen bilgisayar ekranları koyduklarını gördük. Başkanlık Divanı’nın arkasına da büyük led ekranlar yerleştirerek güzel ve kullanışlı bir çalışma ortamı oluşturmuşlar.

Bizde şu anda milletvekilleri zabıtlar, kanunlar, onların gerekçeleri ve tartışmalarla ilgili hususları kitaplar ve fotokopiden alınmış metinler üzerinden görebiliyor. Bunların hepsini bir ekrana yüklemek ve milletvekillerinin yapılan müzakereleri daha kolay takip edebileceği malzemeleri hazır olarak sunmak düşünülebilir. Yine zaman zaman milletvekillerinin sisteme girememesinden kaynaklı olarak yeterli sayılara erişilemediği ya da oylamalarda sonuçların tam olarak tespit edilemediği, bazı milletvekillerinin yazılı olarak pusula vermek zorunda kaldığı durumlar olabiliyor. Bütün bunlardan dolayı teknolojik yenileme konusunda bir ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Milletvekillerimizin de böyle bir talebi var.

"RUMELİ YEMEKLERİ SERVİSİ HOŞ BİR SÜRPRİZDİ"

Meclis yemekleri sık sık gündeme geliyor. Eski Meclis başkanı İsmail Kahraman, ‘vişneli tayfır’ tatlısını menüden çıkarmıştı. Binali Yıldırım da çok fazla çeşit olduğunu ve bunların azaltılması gerektiğini söylemişti. Siz mutfağın uygulamalarına dair değişiklikler yapacak mısınız?

Lokantamız sadece milletvekiline ve burada çalışan personele değil, dışarıdan gelen misafirlerimize de hizmet veriyor. Farklı yörelerden gelen insanlar var. Gün içerisinde onların hepsinin damak tadına hitap edecek yemekler olmasında fayda var.

550 çeşit yemek olduğu söyleniyor, doğru mu?

Tabii ama onların hepsi aynı gün servis edilmiyor. (Gülüyor)

Meclis Başkanlığı seçiminin yapıldığı gün size bir jest olarak Rumeli yemeklerinin yapılmasına şaşırdınız mı?

Hoş bir sürprizdi. Hepsi Rumeli yemekleri değildi. İçerisinde bir seçenek olarak onlardan da vardı.

Meclis lokantası Binali Bey döneminde bir süre gazetecilere yasaklandı. Sonra iki masa verildi. Meslektaşlarım adına sorayım; eski yerimize kavuşacak mıyız?

Bu konuda Meclis Başkanlığımıza farklı talepler geliyordu. Meclis’in ana binasında iki lokantası var. Biri milletvekillerinin misafirlerinin ve idari personelin kullanabildiği, diğeri alt katta sadece milletvekillerinin bulunabildiği bir lokanta. Zaman zaman milletvekilleri kendi aralarında bazen toplantılar, görüşmeler düzenleyebiliyorlar. Bunların bir kısmı basına kapalı olabiliyor. Ayrıca ziyaretçi sayısının fazla olduğu ya da grup toplantılarının yapıldığı günlerde milletvekilleri kendilerine yer bulamıyorlar. Bunun için Meclis Başkanımız Sayın Binali Yıldırım tarafından buranın simetriğinde tören salonunun altında hakikaten çok şık bir lokanta hazırlandı. İdari personelin ve gazeteci arkadaşların o lokantada yemek yemesine dair bir karar vardı ama bu resmi bir karar değil. Orasını biraz uzak bulan, farklı düşünen gazeteci arkadaşlarımız oldu. Sonra Meclis Lokantası’nda gazetecilere masa ayırdık. Bundan sonra da müsaitlik durumuna göre esnek davranmak suretiyle taleplerini karşılayacağız.

ŞENTOP'UN AİLE HAYATI

Siyasette eskisiniz ama yine de Meclis Başkanı olduktan sonra “Mustafa Şentop kimdir” diye merak edenler olabilir. Muhacir bir ailenin çocuğusunuz...

Evet, Tekirdağ doğumluyum. Rumeli muhaciri bir ailenin çocuğuyum. Anne tarafım Tekirdağ’ın yerlisi. Babamın baba tarafı ise 1926’da Yunanistan-Makedonya sınırı arasında Gevgeli’den gelmişler. Babamın anne tarafı ise bugün Yunanistan sınırları içerisinde olan Güney Makedonya’da Karaferya denilen bir yerden Mübadele’de gelmişler.

1986’da üniversite yıllarıma kadar orada yaşadım. Tekirdağ İmam Hatip Lisesi mezunuyum. Daha sonra Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünü kazandım. Tekrar sınava girip İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Bir süre ikisini beraber götürmeyi denedim ama o dönemdeki kanuni engeller nedeniyle ikisini birden okuyamadım. Bunun üzerine İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdim. Sonra Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde akademisyen olarak devam ettim. 18 yılı aşkın bir süre akademisyenlik yaptım. 2011 yılının haziran ayında yapılan seçimlerde milletvekili olduğumda yeni profesör olmuştum.

O tarihten sonra Meclis’te siyasi partiler arasında oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda yaklaşık iki buçuk yıldan fazla bir zaman AK Parti’yi temsilen görev yaptım. O arada bir kongre dönemi de seçim işlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yaptım. Anayasa Komisyonu Başkanlığı ve Meclis Başkan Vekilliği görevlerinden sonra da buraya geldim.

Eşiniz Sabriye Hanım avukat ama aktif avukatlık yapmıyordu, değil mi?

Evet, 2 kız 2 erkek, 4 çocuğumuz var, onlarla meşgul olmak daha fazla vaktini alıyordu. O yüzden avukat olarak belli bir süre çalıştıktan sonra bıraktı.

Çocuklarınız da sizin gibi matematikte iddialılardı. Dereceleri vardı. Şu an nerelerdeler?

En büyükleri olan kızım Seniha Begüm, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde 3. sınıfta okuyor. Bir küçüğü Mehmet Selahaddin Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nde. Türkiye Matematik Milli Takımı’nda olimpiyatçıydı. Üniversiteye başlayana kadar bunu sürdürdü. Yurtdışında birçok yarışmada Türkiye’yi temsil eden 6 kişilik bir takımın içerisindeydi. Üç numaradaki kızım Saliha Gülrû Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde okuyor. Dört numara Ömer Âsım da Marmara Anadolu İmam Hatip Ortaokulu’nda 6. sınıfta okuyor. Aynı zamanda hafızlık proje okulu. Çok az bir zamanda Kur’ânı hıfzını tamamlayarak hafız olacak inşallah.

Meclis Başkanı olmanız evde nasıl yankılandı?

Çocukların olumsuz bir tepkisi olmadı ama görüşmemizle ilgili sıkıntılar var. Genelde hafta içini burada geçiriyoruz biliyorsunuz, onlar okulları dolayısıyla İstanbul’dalar. O düzeni bütünüyle bozup Ankara’ya gelmeleri onlar için zorluk olacak, zaten kendileri de istemiyorlar.