Adalet Bakanı Bozdağ, Selçuk Üniversitesi Akademik Yıl Açılış Töreni'nde üniversite eğitiminin önemini anlattı. Bilim yuvalarını, terör örgütlerinin Türkiye veya dünyada insanlığa karşı pek çok suç işleyenlerin hakim olduğu alanlara dönüştürmek isteyenler karşısında herkesin hassas davranması gerektiğini vurgulayan Bakan Bozdağ, bilim ve sanat hürriyetinin Anayasa’da teminat altında olduğunu kaydetti.

Yargı kararlarının dosya içeriği ve deliller bilinmeden eleştiri konusunu yapılmasının büyük bir haksızlık olduğunu belirten Bakan Bozdağ’ın konuşmasından bazı bölümler şu şekilde:

8 MİLYON DOSYA VAR, 5-10 DOSYA ÜZERİNDEN ELEŞTİRİYORLAR

Türkiye bir hukuk devletidir. Tabii hukuk devletini güçlendirmek, devletin her alanda daha güçlü olmasını da sağlar. Esasında adaleti ayakta tutmak, herkese hakkını vermek, sadece yargı görevi yapan hakim ve savcılara bırakılırsa o zaman büyük bir hataya düşmüş oluruz. Elbette ki yargı görevi yapanlar bir ihtilaf konusunda adil bir soruşturma yargılama yapıp adil karar vererek, hakkı tespit edip sahibine teslim etmek asli görevidir. Bunu yapacaklar ama öte yandan ailede, okulda, üniversitede, iş yerinde, hayatın her yerinde karar vericilerin de adil olması hakkı tespit edip sahibine teslim etmesi adaleti ayakta tutmanın adalete olan güveni artırmanın bir başka yoludur. Türkiye'de bu konudaki tartışmalarda sadece yargı üzerine değerlendirme yapmanın büyük bir eksiklik olduğunu buradan ifade etmek isterim. Bir rakam vermek isterim Türkiye’de şu anda 2021 rakamı üzerinden gidersek yaklaşık 8 milyon dosya adli yargıda görülmektedir. Bunların önemli bir kısmı da karara çıkmış. Bir ülkede 23 bin civarında hakim ve savcı, yaklaşık 7 bin civarında mahkeme  ve  8 milyon civarında da dosya görülüp bu dosyaların içerisinden 10 tane veya 5 tane dosya üzerinden Türkiye’de tartışma yürür, yargı bu 10 dosyaya dönük eleştiriler üzerinden haksız bir şekilde değerlendirilirse bu değerlendirme adil olur mu?

SİYASİ TARAFTARLIĞA GÖRE DEĞERLENDİRİLEMEZ

Türkiye'deki yargıya dönük eleştirilere baktığınızda hemen hemen tamamı şu çerçeveye oturuyor. Benim istediğim kararı verirse ‘Ankara’da hakimler var’. Benim istemediğim kararı verirse ‘Sarayın hakimleri var’. Benim istediğim gibi karar verirse hak ve adalet yerini bulmuş ama benim istemediğim gibi karar verirse zulüm zirve yapmış. Bu adil bir değerlendirme değildir. Bu değerlendirmenin kıstası, ‘siyasi taraftarla karar uygun mudur, uygun değil midir?’ değerlendirmesidir. Herhangi birimiz bir kararı değerlendirirken, Anayasa, kanun, hukuk ve bunlara bağlı vicdani kanaatten elde edilen kararlara göre değil de siyasi taraftarlığımıza uygun olup olmadığına göre değerlendirirsek, burada emin olun adil bir karar veremeyiz, haksızlığı doğru zannederiz. Onun için de Türkiye’de adalete güven, yargı hizmetlerinden memnuniyet tartışmaları yapılırken, yargının siyasi hesaplarla her gün tartışma konusu yapılması, her gün kararları nedeniyle bilip bilmeden ithamlara muhatap olması bu alandaki attığımız adımları maalesef gölgelemektedir.

DOSYAYI BİLMEDEN ELEŞTİRENLER HİÇBİR ZAMAN ADİL VE DÜRÜST OLAMAZLAR

Yani bir memlekette her gün siyasiler veyahut da insanlar, hakimler, savcılar, kararlar üzerinden televizyonlar kanalı, gazeteler, yazarlar her gün konuşursa dosyada ne var? Haberi yok, delil ne var? Haberi yok, hakimin gerekçesi ne? Bilgisi yok. Savcının gerekçesi ne? Bilgisi yok. Ama hükmü tam, bu karar yanlış ya da bu karar doğru. Bilmeden yanlış diye hüküm verenler bilmeden doğru diye hüküm verenler hiçbir zaman adil ve dürüst olamazlar. Bilmek lazım. Elbette ki hâkim ve savcıların verdiği kararlar eleştirilmez, kutsal metinler değildir. Bunlar eleştirilebilir ama itham etmeden. Ama hukuki sınırlar içerisinde. Anayasa kanun ve hukuk çerçevesinde bunu yapmakta fayda var. Maalesef Türkiye’mizde bunun Anayasa, kanun ve hukuk çerçevesinde yapıldığı konusundaki değerlendirmelere baktığımızda bunun büyük bir kısmının maalesef bundan uzak olduğunu söylemek zorundayım.

BIRAKIN ADALET YERİNİ BULSUN

O yüzden de burada büyük bir haksızlık hakim ve savcılarımıza yapıldığını, Selçuk Üniversitesi’nin bu kutlu çatısı altında ifade etmek isterim. Elbette bir karar eksik olabilir, yanlış olabilir. Ama bizim hukuk sistemimiz içerisinde eksik ve yanlış kararı düzeltici itiraz, istinaf, temyiz gibi yeteri kadar hukuki mekanizma vardır. Bu mekanizmayı işleten hukuk müesseselerimiz vardır. Bırakın hukuk kendi mecranda işlesin. Bırakın yargı kendi mecranda işlesin. Bırakın usul kendi hükmünü icra etsin. Bırakın adalet yerini bulsun. Herkes orasından burasından çeke çeke adaletin başı belada. Yeter artık. Siyasetçi git işini yap. Sen git başka işini yap. Hakim misin? Savcı mısın? Değil, ama herkes hakim, savcı gibi karar verip hakim ve savcıları itham ederse bu yargıya da adalete de Türkiye’ye de yapılmış gerçekten büyük bir kötülüktür.

TÜRK YARGISINI MAHKUM ETMEK BÜYÜK BİR HAKSIZLIKTIR

Türkiye'de sizin kafanızı meşgul eden, tartışılan  şöyle bir dava sayısını sayın desem kaç tane sayarsınız? Üç mü? Beş mi ? On mu? Daha fazlasını sayan yok. 8 milyonun içerisinde tartışılan o da haklı mı, haksız mı? Değil. Üç, beş geçmiyor. Hadi diyelim on, hadi diyelim elli, hadi diyelim yüz. 8 milyon nerede? Yüz nerede? 8 milyon da verilen kararı bir çöpe atıp hadi diyelim onların yüzü de yanlış olduğunu düşünün. Yüz tanesi üzerinden Türk yargısını mahkum etmek büyük bir haksızlıktır. Kaldı ki, o yüzü de yanlış değil, doğru olabilir, Yargıtay var, İstinaf var ve Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru var, AİHM süreci var. Bütün bunlar da onun denetimini sağlayacak mekanizmalardır.

BİLİM VE SANAT HÜRRİYETİ ANAYASAMIZIN, HUKUKUMUZUN TEMİNATI ALTINDADIR

İfade hürriyeti, düşünce hürriyeti, bizim bilim ve sanat alanındaki her türlü gelişmemiz için motor gücüdür. Eğer bir ülkede ifade hürriyeti, bilim hürriyeti, Anayasa ve yasalarla teminat altına alınmamışsa, orada gelişmenin tıkanması, ilerlemenin durması kuvvetle muhtemeldir. Onun için de bizim Anayasa’mız bilim ve sanat hürriyetini teminat altına aldığı gibi bunları kısıtlayacak adımları da azaltan ve Anayasal güvence altında bunların kısıtlanmasını zorlaştıran pek çok da hüküm koymuştur. O nedenle bilim ve sanat hürriyeti, ifade hürriyeti bizim anayasamızın teminatı altındadır. Yasalarımızın teminatı altındadır. Hiç kimsenin bilim ve sanat hürriyeti nedeniyle bir sıkıntıya uğraması ülkemizde söz konusu değildir. Olması da düşünülemez. Zira yasalarımız ve Anayasamız buna imkan vermeyecek düzenlemeleri içerdiği gibi buna tevessül edecekleri hak ettiği cezaya çarptırılacak düzenlemeleri de hiç kuşkusuz içermektedir. Tabii bilimsel hürriyeti ifade ederken, bir hususun altını çizmekte fayda görüyorum. Biz de üniversitede okuduk. Biz de değişik siyasi görüşlerin içerisinden süzülerek geliyoruz. Ama benim gördüğüm şey var. O da şu; esas hürriye Allah dışında herkese karşı hür olmayı da gerektirir. Yani. İdeolojilerin veyahut da herhangi bir akımın veyahut da herhangi bir düşüncenin esiri olmak sadece onun davulunu çalmak o bütün okuduğu kitapları o ideolojilerin doğruluğunu ispatlamak bütün yazdıklarını, o ideolojilerin doğruluğunu, millete başkalarına anlatmak için uğraşanlar esasında gönüllü kölelerdir. Biz ideolojileri hepsini bilmek, onlarda faydalı yararlı yönler varsa ya da zararlı yönler varsa bunları değerlendirmek, faydalısı alıp zararlısına defetmek, ideolojilere hakim olmak, onlara hükmetmek esas hür olmanın gereğidir. Ama bir bakıyorsunuz terör örgütlerinin bir dediğini iki etmeyen öl dediğinde ölen,  öldür dediğinde öldürenler kendini hür başkalarını köle zannediyor ve bir ideolojinin kulu kölesi hayatını feda edecek kadar onun peşinden koşan asla hür olamaz. Bilim insanı da hür olamaz, öğrenci de hür olamaz siyasetçi de hür olamaz.

GENÇLERİN, BİLİM DÜNYAMIZIN ROTASINI DEĞİŞTİREMEZLER

Türkiye'nin güçlü yürüyüşünü durdurmak isteyenlerin gençlerimiz üzerinde de çok çalıştığını hep beraber görüyoruz. Çünkü onları etkilemek ülkenin geleceğini etkilemektedir. Onları değiştirmek ülkenin geleceğini değiştirmektir. Onlara hükmetmek ülkenin geleceğine hükmetmektedir. O nedenle pek çok ülke bu alanda çok ciddi yatırımlar yapmaktadır. Onun için de bizim gençlerimizin bu yatırımları da görerek. Türk milletinin şerefli ve onurlu bir üyesi olmanın bize sağladığı şeref ve onurdan başka dünyada bizi mutlu edecek hiçbir şeref ve onurun olmadığını görerek ay yıldızlı al bayrağımızı, vatanımızı, milletimizi ve devletimizi her yerde ve her daim daha güçlü kılmak için çalıştığımızda bizim gideceğimiz ülkeler değil bize gelen ülkeler, bizim gideceğimiz yerler değil bize gelen yerlerin çoğaldığını hep beraber göreceğiz. Ben sizlere inanıyorum. Üniversitemize, gençlerimize güveniyorum. Kim ne yaparsa yapsın. Bu gençlerin, üniversitemizin, bilim dünyamızın rotasını değiştirmeyi başaramadı. Bundan sonra da Allah’ın izniyle başaramayacaklar.