1) Giriş

İşlenmemiş altın ithalatı ve ihracatı, ülkemiz için önem taşıyan iktisadi faaliyetlerdendir. Altın[1]; hukuk düzenimizce ithali, yani yurtdışından getirilmesi veya getirtilmesi yasak madde ve madenlerden değildir[2].

Altın ithalatı konusunda, 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun dikkate alınmalıdır. Kanunun 1. maddesi ile “kıymetli madenlerin ve kıymetli taşların” ihracı veya memlekete ithalinin tanzim ve tahdidine karar verilmesi hususunda Cumhurbaşkanına yetki verilmiştir. Kanunun 3. maddesinin ilk fıkrası uyarınca; “Cumhurbaşkanının bu Kanun hükümlerine göre yapmış bulunduğu genel ve düzenleyici işlemlerdeki yükümlülüklere aykırı hareket eden” kişilerin idari para cezası ile cezalandırılacağına hükmedilmiştir. 3. maddenin ikinci fıkrasında ise; 1567 sayılı Kanunun 1. maddesi ile belirtilen kıymetlerin izinsiz olarak yurda sokulması fiilinin, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu çerçevesinde suç veya kabahat teşkil etmesi durumunda, o kanunda yer verilen yaptırımların uygulanacağı belirtilmiştir. 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3. maddesinde kaçakçılık suçları sayılmaktadır. Buna göre; yurda getirilen eşyanın gümrük işlemlerine tabi tutulması, gümrük vergilerinin ödenmesi, eşyanın tabi tutulduğu gümrük rejimine uygun hareket edilmesi gibi birtakım yükümlülüklere aykırı davranıldığı takdirde hapis ve adli para cezası gibi yaptırımlarla karşılaşılmaktadır.

Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar’ın 7. maddesinin “a” bendi uyarınca; “Kıymetli madenlerin, Dış Ticaret Rejimi esasları dahilinde Türkiye’ye ithali ve ihracı serbesttir”. Yine aynı bent uyarınca; “Standart ve standart dışı işlenmemiş kıymetli madenlerin, ithal ve ihracında gümrük idarelerine beyan verilmesi yeterli olup, ithalat ve ihracat rejim, karar ve yönetmelikleri uygulanmaz”. Dolayısıyla altın dahil standart ve standart dışı işlenmemiş kıymetli madenlerin ithali ve ihracında; gümrük idarelerine sadece beyanda bulunulması yeterlidir ve bu ürünlere başka herhangi bir gümrük işlemi uygulanması gerekli değildir. Bu nedenle; 95/7606 sayılı İthalat Rejimi Kararı eki olan gümrük tarife istatistik pozisyonunda belirlenen gümrük vergisi oranları, standart ve standart dışı işlenmemiş külçe altınların ithalatında uygulanamaz. Nitekim standart ve standart dışı işlenmemiş külçe altınların gümrük vergisi, ilgili tarifede “sıfır” olarak gösterilmektedir. Belirtmeliyiz ki; ithalat vergilerinden muaf olan işlenmemiş altının, yurda izinsiz getirilmesi fiilinin hukuki niteliği doktrinde tartışma konusudur[3].

4 Şubat 2021 tarihinde, Ticaret Bakanlığı tarafından 2021/5 sayılı Genelgenin yayımlanması ile dahilde işleme izni, kapsamı, kıymetli maden ithali ve süreler hakkında yeni düzenlemeler getirilmiştir. Ardından 18 Şubat 2021 tarihinde, 3557 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar’da bazı değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler nedeniyle, kıymetli maden ithalatı ve özellikle altın ithalatı bakımından güncel durumun değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu yazımızda, kıymetli maden ithalatı ve dahilde işleme rejiminde meydana gelen değişikliklerin sonuçları açıklanacak ve Devletin bu değişiklikleri neden gerekli gördüğü tartışılacaktır.

Bilindiği üzere; yurtdışından getirilen eşyanın, ilgili mevzuat çerçevesinde bazı gümrük işlemlerine tabi tutulması gerekmektedir. 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 3. maddesinin 14. fıkrası uyarınca; "eşyanın gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması" kapsamında, “eşyanın bir gümrük rejimine tabi tutulması” da sayılmaktadır. Dahilde işleme rejimi, Kanunun 3. maddesinin 15. fıkrasında sayılan gümrük rejimlerinden birisidir. Bu rejim, ihracat yapan firmalar tarafından ihraç ürünleri üretmek için gerekli olan ve ithal edilen hammadde veya girdilere gümrük muafiyeti uygulanması ile ihracatı artırmayı hedefleyen bir sistemdir[4].

Kıymetli maden ve taşların yurtdışından ithal edilmesi, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar hükümleri çerçevesinde mümkündür. Bununla birlikte; 2006/12 sayılı Dahilde İşleme Rejimi Tebliği'nin 14. maddesinin 1. fıkrasının “b” bendi uyarınca, kıymetli maden ve taşların işlendikten sonra ihraç edilmek üzere işçiliğe tabi tutulması için, dahilde işleme izni alınmalıdır. Tebliğin “Tanımlar” başlıklı 3. maddesine göre; dahilde işleme izni, “ihraç amacıyla gümrük muafiyetli ithalata imkan sağlayan ve gümrük idaresince verilen izin” anlamına gelmektedir.

2) 2021/5 Sayılı Genelge ile Yapılan Değişiklikler

2021/5 sayılı Genelge ile birlikte; dahilde işleme izninin, “ithal eşyası Türkiye Gümrük Bölgesine getirilmeden önce” alınması zorunlu kılınmıştır. Buna göre; kıymetli maden ve taşları önce ithal edip, ardından Türkiye içerisinde işleyerek ihraç etmek üzere dahilde işleme izni alabilmek mümkün değildir. Dahilde işleme izninin, henüz eşya Türkiye Gümrük Bölgesine getirilmeden önce alınması gerekmektedir.

İzin başvurularını değerlendirecek olan gümrük idaresinin hangi koşulları dikkate alacağı hususu da, yine 2021/5 sayılı Genelge’de belirtilmiştir. Değerlendirmede ilk gözetilecek koşul; başvuru tarihi itibariyle firma adına düzenlenen açık izinler kapsamında, miktar bazında taahhüt edilen ihracatın asgari %80’inin gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğidir. Buna göre; ihracat taahhüdünün asgari %80’ini gerçekleştirmeyen firmaların başvuruları doğrudan reddedilecektir.

İhracat taahhüdünün asgari %80’ini gerçekleştirmek bir ön koşul niteliğinde olup, dahilde işleme rejimi kapsamında ithal edilebilecek “altın miktarı” da ilgili Genelge ile sınırlandırılmıştır. Bu sınırlamalara göre; ilk defa izin başvurusunda bulunanlar bakımından, kapasite raporunda belirtilen, dahilde işleme izin süresine tekabül eden üretim miktarının azami 1/4’ü esas alınacaktır. İzin başvurusu ilk defa yapılmadığı takdirde ise gümrük idaresi; miktar bazında ihracat taahhütlerini, %80-%100 (%100 hariç) arasında gerçekleştirenler için, yine üretim miktarının azami 1/4’ünü esas alacaktır. Kapasite raporunda dahilde işleme izin süresine tekabül eden üretim miktarının tamamının esas alınabilmesi, ancak ihracat taahhüdünü %100 oranında gerçekleştirenler için mümkündür.

Belirtilen ihracat taahhüdü oranlarının haricinde; firmaların ithal edebileceği altın miktarına etki eden bir başka unsur da, izin süresinde yapılan değişikliktir. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından yayımlanan 2013/19 sayılı Genelge çerçevesinde; “Kıymetli maden ve taşların, 32 sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında Karar hükümleri çerçevesinde ithalatını müteakip, işlendikten sonra ihraç edilmek üzere işçiliğe tabi tutulması” işlemi için öngörülen izin süresi “6 ay” olarak belirlenmişti. Ancak 2021/5 sayılı Genelge ile bu süre “4 ay” olarak yeniden düzenlenmiştir. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte firmaların, ithal ettikleri işlenmemiş altınları daha kısa bir süre içerisinde işleyerek yurtdışına ihraç etmesi gerekecektir.

Özetlersek; bir firmanın dahilde işleme izni alabilmesi ve bu izin kapsamında ne kadar işlenmemiş altın ithal edebileceğinin belirlenmesinde üç unsur etkilidir. Bunlar; kapasite raporunda kayıtlı yıllık üretim miktarı, dahilde işleme izin süresi ve izin kapsamında gerçekleştirilen ihracat taahhüdüdür. Bu üç unsurun her birisinde meydana gelen değişiklik, firmanın dahilde işleme izni alabileceği altın miktarını etkilemektedir.

Kanaatimizce 2021/5 sayılı Genelge ile bu şartlar; Türkiye’deki firmaların kıymetli maden ve taşları ithal edip, dahilde işleme rejimi kapsamında işleyerek ihraç edebilmelerini oldukça zorlaştırmış, hatta fiilen neredeyse imkansız kılmıştır. Bu düzenlemelerden önce; firmalar yurtdışından getirmek istedikleri işlenmemiş kıymetli madenlerin ücretini ödemekte ve ödemeye ilişkin faturayla birlikte bu kıymetli madenleri teslim alabilmekteydiler. Kıymetli madenlerin ithali sağlandıktan sonra ise dahilde işleme izni almak için 2006/12 sayılı Tebliğ’in Ek-1'inde belirtilen bilgi ve belgelerle gümrük idaresine müracaat etmekteydiler. Güncel durumda bu izin; ithalattan önce alınmak zorunda olduğu gibi, firmaların ihracat taahhütlerini asgari %80 oranında gerçekleştirmeleri ön koşuluyla, ilgili firmalardan oldukça yüksek bir oranda üretim ve ihracat yapmaları beklenmektedir. Nitekim kısa bir sürede böylesine yüksek bir ihracat kapasitesine ulaşılabilmesi için, üretim tesislerinin ne kadar yeterli olduğu da tartışmaya açıktır.

2005/8391 sayılı Dahilde İşleme Rejimi Kararı’nın “Amaç” başlıklı 1. maddesi ile Devletin; “Dünya piyasa fiyatlarından hammadde temin etmek suretiyle ihracatı artırmak, ihraç ürünlerine uluslararası piyasalarda rekabet gücü kazandırmak, ihraç pazarlarını geliştirmek ve ihraç ürünlerini çeşitlendirmek” amacı taşıdığı belirtilmektedir. İhracatın gelişmesi ve artması hedeflendiği halde, ihracat için hammadde teşkil edecek işlenmemiş kıymetli madenlerin ithalinin niçin bu kadar zorlaştırıldığını anlayabilmek güçtür. Ayrıca; 2005/8391 sayılı Dahilde İşleme Rejimi Kararı’nın 9. maddesinin ikinci fıkrasında, dahilde işleme iznine ilişkin başvuruların değerlendirilmesine ilişkin kriterler şu şekilde sayılmıştır:

“a) İthal eşyasının işlem görmüş ürünün elde edilmesinde kullanıldığının tespitinin mümkün olması,

b) Türkiye Gümrük Bölgesindeki (serbest bölgeler hariç) üreticilerin temel ekonomik çıkarları ile Türk malı imajının olumsuz etkilenmemesi,

c) İşleme faaliyetinin, katma değer yaratan ve kapasite kullanımını artıran bir faaliyet olması yanında, işlem görmüş ürünün rekabet gücünü ve ihraç potansiyelini artıran koşullar yaratıyor olması,

d) Firmaların dahilde işleme izin belgeleri/dahilde işleme izinleri kapsamındaki performansları,

Kriterleri çerçevesinde değerlendirilir”.

Bu kriterlere bakıldığında Devletin öncelikle; ithal edilen kıymetli madenlerin, işlenmiş ürün elde edilmek üzere kullanıldığından emin olmak istediği anlaşılmaktadır. Sayılan bu kriterlerin, hem üreticilerin iktisadi yararlarının gözetilmesi ve hem de ihraç edilecek ürünlerin kalite ve rekabet güçlerinin artmasına yönelik olduğu söylenebilir. Bununla birlikte; üreticilerin belirli bir sürede yüksek oranda ihracata zorlanması, ürün kalitesinin düşmesine sebep olabileceği gibi üreticilerin iktisadi menfaatlerinin korunmasına hizmet etmeyecektir.

3) Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar’da Yapılan Değişiklikler

Kıymetli maden ithalatı ve dahilde işleme rejiminin güncel durumunu anlamak adına; 3557 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile birlikte Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar’da yapılan değişiklikleri de incelemek gerekir. Yapılan değişikliklerin daha ziyade “Kıymetli madenler, taşlar ve eşyalar” başlıklı 7. madde üzerinde olduğu görülmektedir.

7. maddenin “a” fıkrasının ikinci paragrafında, kıymetli maden ithalini yapabilecek kuruluşlar bakımından bazı ayırımlar yapılmıştır. Buna göre; “Dahilde İşleme Rejimi Kararı kapsamında standart dışı işlenmemiş kıymetli maden ithali serbesttir”. Ancak paragrafın devamına bakıldığında; standart dışı işlenmemiş kıymetli madenlerin ithalinin, “Dahilde İşleme Rejimi Kararı haricindegerçekleştiği takdirde “yalnızca, Merkez Bankası ile kendi mevzuatlarındaki hükümler saklı kalmak kaydıyla Kıymetli Madenler Borsası üyesi kıymetli maden aracı kuruluşları” tarafından yapılabileceği öngörülmüştür. İthalatı gerçekleştirebilecek kuruluşlara ilişkin bu sınırlama, “Dahilde İşleme Rejimi Kararı kapsamında gerçekleştirilenler de dahil olmak üzere”, “standart işlenmemiş” kıymetli madenlerin ithali için de geçerlidir. Bu düzenleme doğrultusunda; kıymetli madenin “standart işlenmemiş[5]” veya “standart dışı işlenmemiş[6]” olması önem arz ettiği gibi, ithalatın Dahilde İşleme Rejimi Kararı kapsamında veya haricinde gerçekleşmesi hususu da kıymetli maden ithali serbestliğinde belirleyici rol oynamaktadır. Güncel duruma göre özetle; Dahilde İşleme Rejimi Kararı kapsamında gerçekleştirilenler dahil olmak üzere standart işlenmemiş kıymetli madenlerin ve Dahilde İşleme Rejimi Kararı haricinde gerçekleştirilen standart dışı işlenmemiş kıymetli madenlerin ithali yalnızca, Merkez Bankası ile Kıymetli Madenler Borsası üyesi kıymetli maden aracı kuruluşları tarafından yapılabilecektir[7].

Kararın 7. maddesinin yine “a” fıkrasında, işlenmemiş kıymetli maden ithalatı konusunda Bakanlığa iki ayrı konuda yetki verildiği görülmektedir. Bunlardan ilki; işlenmemiş kıymetli madenlerin farklı ödeme şekillerine göre ithalatının düzenlenmesi, diğeri ise işlenmemiş kıymetli maden ithaline ilişkin istisnaların belirlenmesi yetkisidir. Ödeme şekillerine göre kıymetli maden ithalatının nasıl düzenleneceği hususuna, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından 21 Şubat 2021 tarihinde yayımlanan 2021-32/60 sayılı Tebliğ ile açıklık getirilmiştir. Böylece, Türk Parasının Korunması Hakkında 32 sayılı Karar’a İlişkin Tebliğ (Tebliğ No:2008-32/34)’in 6. maddesinin 5. fıkrası “İşlenmemiş kıymetli madenlerin yalnızca ‘peşin’, ‘mal mukabili’ ve ‘bedelsiz’ ödeme şekilleri ile ithalatı mümkündür.” biçiminde düzenlenmiştir. Aynı maddenin 6. fıkrası ile de “bedelsiz” ödeme şekliyle ithalat imkanı, fakat belirlenen usullere uygun yapılmasına bağlı tutulmuştur.

2021-32/60 sayılı Tebliğ ile gündeme gelen bir başka önemli değişiklik, yine Türk Parasının Korunması Hakkında 32 sayılı Karar’a İlişkin Tebliğ’in 6. maddesinin 2. fıkrasına eklenen cümledir. Bu eklemeyle; standart dışı işlenmemiş kıymetli madenlerin ithalinde gümrük idarelerine “ayar raporu ibraz edilmesi” zorunlu kılınmış ve bu ayar raporlarının yalnızca Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü’nce düzenlenebileceği öngörülmüştür. Altının derecelerini ve kıymetini gösteren ayar raporunun ibraz edilmesi zorunluluğu, ithal edilecek altının niteliğinin de önemsendiğini ortaya koymaktadır. Bu raporların düzenlenmesinde Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü’nün yetkili kılınması ise, ithalat işlemlerinde şeffaflık ve güvenilirlik sağlamaya yöneliktir[8].

Kanaatimizce 3557 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile birlikte Türk Parasının Korunması Hakkında 32 sayılı Karar’da yapılan en önemli değişiklik, 7. maddenin “ç” fıkrasında yapılmıştır. Çünkü bu değişiklikle beraber, en fazla 5 kilogram ağırlığında standart işlenmemiş altının yolcu beraberinde yurda getirilmesi imkanı ortadan kaldırılmıştır. Yeni düzenlemeye göre; “Bakanlık ihtiyaç duyulması halinde standart işlenmemiş kıymetli madenlerin yolcu beraberinde yurda getirilmesine ilişkin düzenleme yapmaya yetkilidir.” Bu düzenleme doğrultusunda; yolcu beraberinde getirilecek standart işlenmemiş altın miktarına ilişkin herhangi bir belirleme yapılmamış, Bakanlığın “ihtiyaç duyulması halinde” düzenleme yapacağı öngörülerek, konunun ucu açık bırakılmıştır. Oysa 3 Mart 2020 tarihinde yayımlanan 2020-32/57 sayılı Tebliğle, her bir yolcu bakımından Türkiye’ye getirilebilecek olan standart işlenmemiş altın miktarı açıkça belirlenmiş ve bu miktarı aşan kısmın, yetkili gümrük idaresince yolcu beraberi eşya ambarına alınacağı belirtilmişti. Ayrıca öngörülen altın miktarı, “bir takvim yılı” içerisinde getirilebilecek üst sınır olarak belirlenmişti. Kanaatimizce; hem miktar ve hem de süre bakımından sınırlamaları açık olan bu düzenlemenin, ülkemize olumlu etkileri bulunmakta idi.

Nitekim 2020-32/57 sayılı Tebliğle sağlanan bu imkan; altının Türkiye’de alternatif bir ödeme aracı olarak kullanılmasının önünü açarak, Türkiye’yi dünya altın piyasası içerisinde avantajlı konuma getirmişti. Bu sayede; Türk vatandaşı olmayan ve 18 yaşını doldurmuş yolcular, üstlerinde belli bir miktarda altın getirerek kuyumcularda bozdurduğu takdirde, birçok sektörde alışveriş yaparak Türkiye ekonomisine de önemli katkı sunmakta idi. Tüm bunlar, yolcuların Türkiye’ye giriş sırasında yalnızca beyan formu doldurması ile mümkün olabilmekte idi. Mevcut düzenleme, Türk vatandaşı olmayan ve ellerindeki altınları Türkiye’de ödeme aracı olarak kullanmak isteyen yolcuları zor durumda bırakabilecek niteliktedir. Bununla birlikte, Türkiye’de belirli bir yabancı müşteri kitlesine ulaşan kuyumculuk sektörü bakımından da önemli ölçüde müşteri kaybı yaşanabilecektir. Müşterilerin altınlarını bozduramaması nedeniyle, diğer sektörler ve iktisadi sirkülasyon olumsuz etkilenecektir.

Konuyu ticari ve iktisadi yönüyle incelersek, 2020 yılına ait verilere göre Türkiye’de altın ithalatının % 20,6 oranında arttığı gözlemlenmiştir. Esasen Türkiye’de ithalat artmamış, yalnızca “altın ithalatında” artış meydana gelmiştir. Türkiye’de benzer bir durum, 2009 krizinden çıkılması sırasında yaşanmıştır[9]. Şöyle ki; zaman içerisinde düşük fiyatlardan yurtiçine işlenmemiş altın girişi sağlanmış, bu altınlar rafinerilerde külçe haline getirilerek, hem ülkenin altın ihtiyacı karşılanmış ve hem de ihracat oranları artmıştır. Hatta dönemin “altın ticareti merkezi” konumunda olan İsviçre, Türkiye’nin en çok altın ihraç ettiği ülke olmuştur. Dolayısıyla; altının kitlesel alım-satımının doğru zamanlamalarla yapıldığı takdirde, Türkiye’nin iktisadi çıkarları bakımından olumlu etkilere yol açabileceği sonucuna ulaşmak mümkündür. Öyleyse ithalatın zorlaştırılması suretiyle altın piyasasının bozulması, uzun vadede Türkiye’nin iktisadi menfaatlerine katkı sağlamayacaktır[10].

4) Değişikliklere Etki Eden İktisadi/Siyasi Faktörler

Hem Türk Parasının Korunması Hakkında 32 sayılı Karar’da yapılan değişiklikler ve hem de 2021/5 sayılı Genelge ile getirilen düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde; kıymetli maden üreticisi firmaların ithalat ve ihracat yönünden ticari bir çıkmaza girdiği ve Türkiye’nin altın piyasasındaki avantajlı konumunun da olumsuz etkilendiği görülmektedir. Kanaatimizce ilgili değişikliklerin yapılmasında Türkiye’ye hukuki anlamda yarar sağlama amacından ziyade; iktisadi/siyasi nedenler etkili olmuştur. Bu nedenleri anlayabilmek için, Türkiye’de son yıllarda altınla ilgili yaşanan gelişmelere bakmak faydalı olacaktır.

Ülkemizde altın ithalatının yükselişi ilk olarak 2012 yılında fark edilir düzeye ulaşmış ve bu altınların da İran’a ihraç edildiği istatistiklere yansımıştır. Bu süreçte Türkiye’nin İran’dan satın aldığı petrol ve doğal gaz ithalatının bedelinin, ABD’nin ve AB’nin 2012 yılı Mart ayından itibaren koyduğu kısıtlamalar nedeniyle dövizle değil, altınla ödenmesi hedeflenmiştir[11]. Böylece 2013 yılı Aralık ayında 15,1 milyar dolarlık altın ithalatı ile zirveye ulaşılmış, yaklaşık 337 ton altın ithal edilmiştir. Ancak ABD, İran’a altın transferini de engellemek için 2013 yılı Temmuz başından itibaren İran’a altınla ödemeye ilişkin kısıtlama getirmiştir. Böylece altın ithalatı, 2016’ya kadar gerilemiş ve o sene boyunca da ortalama 100 ton civarında kalmıştır[12].

Türkiye’de altın ithalatının önemli ölçüde tekrar yükselişi ise 2017 yılının başından 2018’in ilk çeyreğine kadar yaşanmıştır. 2018 yılı Nisan ayına kadar bu yükseliş devam etmiş, altın ithalatı son 12 aylık toplamda 457 tona ulaşmıştır.

İkinci yükseliş döneminde dikkat çeken bir başka hadise de; 2 Aralık 2016 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından yapılan konuşmada dövize yatırım yapanların, birikimlerini altına ve Türk Lirasına çevirmeleri yönünde teşvik edilmesidir. 2017 yılına girerken bu teşvik konuşması etkilerini göstermiş; öte yandan da aynı yılın Mart ayında başlatılan Kredi Garanti Fonu’nun (KGF) bankalara sağladığı kefalet ile birlikte daha önce yıllık %10-12 bandında artış gösteren TL krediler, %20-25 artış bandına girmiştir. Nitekim bu durumun sonucu ise döviz ve altın talebindeki patlama olmuştur. 2017 yılı Ağustos ayı sonunda, bankacılık sistemindeki döviz mevduat hesabı büyüklüğü önemli ölçüde artmıştır[13].

Altın ithalatının son yükselme dönemi ise, geride bıraktığımız bir senelik süreç içinde yaşanmıştır. TÜİK verilerine göre, Ağustos 2019’dan Ağustos 2020’ye kadar 380 ton külçe altın ithal edilmiştir[14].

2020 yılına gelindiğinde ise, Mart ayında ciddi etkilerini göstermeye başlayan Covid-19 salgını sebebiyle; “mallarımıza dış talebin azalacağı”, “yurda turist giriş-çıkışlarının kesileceği” ve “finansal alanda da borç verenlerin likidite tercihlerinin artacağı” gibi farklı ekonomik kaygılar ortaya çıkmıştır. Nitekim sayılan durumlar, ülkeler arasındaki ödemeler dengesi ve kur üzerinde olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Dövize olan talep artmış, kur yükselmiştir[15].

Ülkeler arası ödemelerde, Türkiye ile İngiltere ilişkisinin önemli denge unsurlarından olduğu düşünülmektedir. Bilindiği üzere; İngiltere’nin uzun süredir yürüttüğü siyasi hedef olan Brexit, 31 Ocak 2020'de resmiyet kazanmış ve İngiltere Avrupa Birliği'nden ayrılmıştır. Dolayısıyla, Türkiye ile İngiltere arasındaki Gümrük Birliği ilişkisinin de 1 Ocak 2021 tarihi itibariyle sona ermesi gerekmiştir. Bu ilişkinin sona ermesi, İngiltere ile yaptığımız ihracatın %75'e yakın vergi yükü ile karşı karşıya kalmasını ve 2,4 milyar dolara varan bir zararı gündeme getirmiştir. Ancak Brexit sonrasında, Türkiye İngiltere arasında "tarifesiz" ve 1 Ocak 2021 tarihinde yürürlüğe giren, tüm sanayi ve tarım ürünlerini içeren bir Serbest Ticaret Andlaşması (STA) imzalanmıştır. Bu andlaşma; Türkiye ve İngiltere’nin ticari ilişkisinde sözü edilen riskleri ortadan kaldırmıştır. Andlaşmanın özellikle "tarifesiz" olması, mevcut ticari ve iktisadi ilişkilerin herhangi bir hak kaybına uğramaksızın korunmasına ve hatta güçlenmesine önemli bir katkı sağlamıştır[16].

Bu bilgilerin yanı sıra; Londra Borsası’nın kıymetli maden ithalatında etkin rol oynadığı bilinmektedir. Borsada bar, külçe ve granüllerin işlem göreceği uluslararası rafineriler, LBMA’nın (Londra Külçe Piyasası Birliği) ve LPPM’nin (Londra Platin ve Paladyum Piyasası) yayımladığı listeler göz önüne alınarak ilan edilmektedir[17]. Bu durum dikkate alındığında; Serbest Ticaret Anlaşması ile Türkiye’ye ticari ve ekonomik anlamda fayda sağlayan İngiltere’nin, buna karşılık olarak Türkiye’nin altın ithalatı üzerinde etkisini artırmak yönünde baskı oluşturduğu, Türkiye’yi ve altın ithali işi ile uğraşan firmaları Londra Borsası’na kayıtlı firmalardan altın ithal etmeye yönlendirdiği düşünülmektedir.

Bu açıklamalar çerçevesinde; yazımız kapsamında bahsedilen yeni düzenlemelerin, “ülke içerisinde altın miktarının artması ve döviz miktarının azalması durumunu tersine çevirmek” üzere yapıldığı ve bu yolla “ülkeler arasında ödemeler dengesi sağlanmasının” hedeflendiği kanaatindeyiz. Bununla birlikte; ilgili düzenlemeler kısa vadede bu amaçlara hizmet etse de, açıklanan sebeplerle uzun vadede Türkiye için ticari ve iktisadi olumsuzluklara neden olabilecektir. Bir hukuk devletinde; malvarlığının, kazancın, gelir ve giderlerin kayıt altında olması, aynı şekilde iktisadi, hukuki ve sosyal nedenlerle ihracatın ve özellikle ithalatın yakın takibi, vergilerin korunması, tarhı, tahakkuku ve tahsili elbette önemlidir.

Yakın zamanda ABD ile aramızda İran ile altın ve sair ticaretlerde çıkan ihtilaf, yine altın ticaretine devam eden ülkemizin yurtdışından gelen altınları yasaklamaması, vergiye tabi tutmaması, yolcu beraberinde veya dahilde işleme rejimi ile ülkemize gelen altınların piyasaya katkı sunması, her ne kadar bu katkıda Devletimizin vergi kaybı yaşadığı ileri sürülse de, asıl meselenin özellikle Orta Doğu’da bulunan ülkelerden gelen altını, yapılan ticareti ve harcamaları kontrol altında tutmak isteyen İngiltere gibi ülkelere katkı sağladığı, fakat altın ticaretine getirilen yasağın ülke ekonomisine zarar verdiği tartışmasızdır.

Altın ticareti konusunda Türkiye Cumhuriyeti’nden beklenen şudur; altın ithal edilmek isteniyorsa bu konuda İngiltere’nin takip edilmesi, yolcu beraberinde ve dahilde işleme rejimi suretiyle Türkiye Cumhuriyeti’ne altın getirilmesinin ve getirtilmesinin yasaklanmasıdır. Bu beklentinin karşılanmaması ve ülke menfaatlerinin gözetilmesi gerekir. Bu yasak nedeniyle, Türkiye Cumhuriyeti’ne gelen altınların bundan sonra başka yerlere gideceği ve altın ticaretin bir başka ülkeye yöneleceği tartışmasızdır. Türkiye Cumhuriyeti’ni ve ticaretle uğraşan vatandaşlarımızı zarara uğratacak bu tür uygulamalar ve kısıtlamalar kaldırılmalı, bireyin çalışma, sözleşme ve ticaret yapma özgürlüğü korunmalı, buna ek olarak Devletin gelir kaybı önlenmeli ve serbest altın ticareti desteklenmeli, bu sırada olabilecek hukuka aykırılıkların denetimi, idari ve adli takibi iyi yapılmalı, “hukuk devleti” ilkesinin gereği işletilmelidir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Selvacan Akpınar

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-------------------

[1] Türk Dil Kurumu bir maden olan altını; “Atom sayısı 79, atom ağırlığı 196,9 olan, 1064 °C'de eriyen, kolay işlenen, yüksek değerli, paslanmaz element” olarak tanımlamıştır.

[2] Örneğin; 2313 sayılı Uyuşturucu Maddeleri Murakabesi Hakkında Kanun ve 1961 sayılı Uluslararası Uyuşturucu Maddeler Tek Sözleşmesi hükümleri çerçevesinde esrar ve müstahzar afyonun ithalatı yasaktır. Örneğin; 1072 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde rulet, tilt, langırt ve benzeri baht ve talihe bağlı veya maharet isteyen otomatik ve yarı otomatik el ve ayakla kullanılan oyun alet ve makinelerinin ithalatı yasaktır.

[3] Ayrıntılı bilgi için bkz. Seyfettin Çilesiz, Beyan Edilmeden Yurda İşlenmemiş Külçe Altın Sokulması Fiilinin Hukuki Niteliği, Yargıtay Dergisi, 46. Cilt, Sayı:4, Ekim, 2020, s.1209-1230.

[4]İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri, “Dahilde İşleme Rejimi (DİR) Nedir?”, Çevrim İçi: https://www.immib.org.tr/tr/ihracat-devlet-yardimlari-dahilde-ve-haricte-isleme-rejimi-dahilde-isleme-rejimi-dahilde-isleme-rejimi-dir-nedir.html#:~:text=Dahilde%20%C4%B0%C5%9Fleme%20Rejimi%2C%20ihracat%20yapan,getiren%20bir%20ihracat%C4%B1%20te%C5%9Fvik%20sistemidir., Erişim Tarihi: 25.02.2021.

[5] Standart işlenmemiş kıymetli madenler:

a) En az 995/1000 saflıkta, nitelikleri Müsteşarlıkça belirlenen barlar veya külçeler halindeki altın,

b) En az %99,9 saflıkta, nitelikleri Müsteşarlıkça belirlenen bar, külçe veya granül halindeki gümüş,

c) En az %99,95 saflıkta, nitelikleri Müsteşarlıkça belirlenen barlar veya külçeler halindeki platin,

ç) En az %99,95 saflıkta, nitelikleri Müsteşarlıkça belirlenen barlar veya külçeler halindeki paladyum

[6] Standart dışı işlenmemiş kıymetli madenler:

a) 995/1000'den düşük (995/1000 saflık hariç) saflıkta külçe, bar, dore bar, granül, toz veya hurda şeklindeki altın,

b) %99,9'dan düşük (%99,9 saflık hariç) saflıkta külçe, bar, dore bar, granül, toz veya hurda şeklindeki gümüş,

c) %99,95'ten düşük (%99,95 saflık hariç) saflıkta külçe, bar, dore bar, granül, toz veya hurda şeklindeki platin,

ç) %99,95'ten düşük (%99,95 saflık hariç) saflıkta külçe, bar, dore bar, granül, toz veya hurda şeklindeki paladyum

[7] Borsa İstanbul A.Ş, Kıymetli Madenler Piyasası Prosedürü, İstanbul, 2021, s.10.

[8] Çevrim içi: https://www.haberturk.com/ithal-altin-icin-ayar-raporu-ibraz-zorunlulugu-getirildi-2980882-ekonomi , Erişim Tarihi: 25.02.2021.

[9] Türkiye’nin 2002 yılından 2009 yılına kadar altın ithalatçısı konumunda olup, 2009 yılında altın ihracatçısı görünümü sergilediğini gösteren tablo için bkz. Mahfi Eğilmez, “Türkiye'nin Altın Üretimi, Tüketimi, İthalatı ve İhracatı”, Çevrim İçi: https://www.mahfiegilmez.com/2012/10/turkiyenin-altn-uretimi-tuketimi.html , Erişim Tarihi: 25.02.2021

[10]Abdurrahman Yıldırım, “Altını aldığımız gibi, satmasını da biliriz”, Çevrim içi: https://www.haberturk.com/yazarlar/abdurrahman-yildirim-1018/2791922-altini-aldigimiz-gibi-satmasini-da-biliriz , Erişim Tarihi: 25.02.2021.

[11] Bu süreç bakımından Merkez Bankası’nın Türk Lirası zorunlu karşılık yükümlülüklerini döviz ve altınla yerine getirebilmesine olanak tanıyan uygulamanın 2011 Eylül ayında başlaması da gözden kaçırılmamalıdır.

[12] Uğur Gürses, “Türkiye’nin Altın Dosyası”, Çevrim içi: https://ugurses.net/2020/10/16/turkiyenin-altin-dosyasi/, Erişim Tarihi: 25.02.2021.

[13] https://ugurses.net/2020/10/16/turkiyenin-altin-dosyasi/

[14] https://ugurses.net/2020/10/16/turkiyenin-altin-dosyasi/

[15] https://ugurses.net/2020/10/16/turkiyenin-altin-dosyasi/

[16] Bozkurt Aran, “Türkiye - İngiltere (Birleşik Krallık) Serbest Ticaret Anlaşması”, Ocak 2021, s.1-3.

[17] Borsa İstanbul A.Ş., Kıymetli Madenler Piyasası Prosedürü, İstanbul, 2021, s.37.