Sosyal Medyada Hak-Özgürlük Dengesi İyi Kurulmalıdır

İnternet ağının büyük bir kısmını oluşturan sosyal medya platformları; insanların bilişim verileri vasıtasıyla birbirleriyle haberleştikleri, fikirlerini yahut çeşitli uğraşlarını sergiledikleri mecralardır. Bu mecralar günümüzde sosyal hayatın, iş hayatının ve bir insanın neredeyse bütün aktivitelerinin odak noktası haline gelmiştir. Öyle ki kullanıcıların da site içeriğini değiştirebildikleri dinamizm; artık herhangi bir internet sitesinin de temel bir özelliği haline gelmiştir. Örneğin otomobil satışı yapılan bir internet sitesi vasıtasıyla kullanıcıların birbirlerine mesaj gönderiyor olmaları ya da site içeriklerine yorum yapmaları, bu tür sitelerin de bir iletişim aracı olduğunu ve nispeten sosyal medya alanına dahil olduğunu ortaya koymaktadır.

Sosyal medyada yaşanan hak ihlalleri ise bugün bütün dünyada maddi bir vakıa olarak herkesin gözleri önünde cereyan etmektedir. Bu haksız içeriklere de her yaştan kullanıcı tarafından kolayca erişilebilmektedir. En gizli kişisel verilerden ticari sırlara, müstehcenlikten terörizme ve adeta kimlik hırsızlığı teşkil eden sahte hesaplara kadar varan bu haksızlıklar silsilesinin önüne geçebilecek tek güç ise şüphesiz ki egemenlik gücünün tek meşru hakimi olan devletlerdir.

Sosyal medya denilince akla gelen Youtube, Twitter, Facebook vb. internet ortamlarının tamamen suça konu ya da kişi hak ve hürriyetlerini ihlal eden içerikleri barındırmadıkları açıktır. Salt suç işlenmesine özgülenmiş internet siteleri de şüphesiz ki vardırlar ve dark web olarak mevcudiyetlerini sürdürmektedirler. İnsanlar bu tür internet sitelerinde/ortamlarında da yazı, resim, fikir vb. paylaşabildikleri için buralar da esasında sosyal medya sayılabilirler. Ancak pekala sosyal medyadan kasıt, internet ağının bu tür aşırı noktaları değildir.

Esasında sosyal medyanın atası sayılabilecek platformlar olan; ağın ilk zamanlarındaki sohbet odaları, buna yönelik uygulamalar ve e-posta gruplarından beri internette bir trol kültürü mevcut olup, gerek trollük gerekse trollüğü de aşan bir zarar verme kastıyla oluşturulan hukuka aykırı içerikler Facebook gibi platformların öncesinde de mevcuttu. Şüphesiz ki gelecekte bu platformların yeni jenerasyonlarının oluşması durumunda da hukuka aykırılıklar sosyal medya üzerinde varlığını sürdürmeye devam edecektir.  

Yüz milyonların bir tık uzağında olan bu tür sakıncalı içerikleri de barındırıyor oluşu, yine de sosyal medyanın zararından çok faydası olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Öyle ki sanat, haber, bilim ya da akla gelen her alandaki müspet bilgilere de bu mecralardan ulaşılabildiği gibi bu alanlar networking ya da fikir paylaşımı gibi konularda da kolaylıklar sağlamaktadır. Sosyal medyanın ticari yönünün de azımsanmaması gerekir. Zira bu alanlardan çok ciddi paralar kazanılmakta ve sosyal medya devletler için de yüksek bir vergi potansiyeli taşımaktadır. Yine toplumun olan bitenden kolayca haberdar olabilmesi ve olaylara dair her çeşit fikre erişebilmesi de şüphesiz ki doğru bilgiye ulaşabilme açısından önemlidir. Zira internet sayesinde her insan, kendisine sunulan bilgilerin doğruluğunu test edebilme şansına erişmiştir. Son olarak, sosyal medyanın siyasiler için de fikirlerini paylaşabilme ve toplumu ikna yönünden faydalı olduğunu belirtmek gerekir.

Açıktır ki sosyal medyada paylaşılanlar yüzünden intiharlar gerçekleşebilmekte ya da insanların ömrü boyunca unutamadığı, internetten sildiremediği haksızlıklar meydana gelebilmektedir. Lakin bizce sosyal medyanın faydası, zararından çoktur. Bu ortamlar ekseriyetle dezenformasyon amacı güden içeriklere sahip olmadığı sürece de özgür bir sosyal medyanın ifade hürriyeti ve bilgiye erişim olanağı yönünden yaratacağı faydanın, zararından çok olacağı düşünülmelidir.

İnternetin gelişiminin çok kısa bir zaman aralığında yaşanması, hukukun internet ortamındaki haksızlıklarla mücadelesinde gecikmelere sebep olmuştur. Gecikmiş de olsa, devletler bu tür haksızlıklarla mücadele adına çeşitli siber güvenlik, adli bilişim ve mevzuat çalışmaları gerçekleştirmektedir. Ülkemiz internet hukukunda da bu alanda; Elektronik Haberleşme Kanunu’ndan başlayarak, 5651 s. İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’a ve sair alt mevzuata kadar giden bir normlar ağı bulunmaktadır. Şahsi kanaatimiz, bugün için bu normlar ağının internet ortamındaki haksızlıklarla mücadelede kısmen yetersiz kaldığıdır.

Maddi dünyada veya internet ortamında kişi haklarının korunması devletin görevi olduğundan; interneti dokunulmaz kılmak yahut sosyal medyayı tamamen yasaklamak yerine, bu alanların akla, mantığa ve en önemlisi Anayasa’ya uygun normlar ile denetlenmesi en doğru yoldur. Zira önemli olan, teknolojinin nimetlerinden hukuka uygun sınırlar çerçevesinde faydalanabilmektir. Şunu da açıkça belirtmek gerekir ki internet ortamının denetlenmesinden kasıt, kullanıcıların rızasına aykırı DPI  kullanımı yahut otoritelerin şifreli içerikleri hackleyerek bu alanlara rastgele erişim sağlamaları olmayıp, Anayasal sınırlar içerisinde geliştirilecek uygulamalardır.

A) 5651 s. Kanun’un Yapısı

5651 s. Kanun, dünyadaki muadilleri arasında en özgürlükçüsü olmadığı gibi en yasakçı olanı da değildir. Örneğin bugün ABD’de ifade ve basın hürriyeti oldukça geniş bir yoruma tabi tutulmaktadır. Merkezleri ABD’de yer alan sosyal medya platformlarının Türk yargısının istinabe taleplerine olumsuz yanıt veriyor oluşunun en büyük gerekçesi de kısıtlanamaz hürriyetler felsefesi üzerine bina edilmiş olan federal anayasa ve bu doğrultudaki ABD internet hukukudur. 47 s. ABD Telekomünikasyon Kanunu’nun 230 ve 231. maddeleri, terörizm ve çocuk pornografisi gibi bazı alanlar haricinde internet servis sağlayıcılara(İSS) hukuka aykırı içeriklerden dolayı neredeyse tam bir hukuki sorumsuzluk getirmektedir. Bu konuda AB ve AİHM uygulamasının ABD’den çok daha katı olduğunu söylemek mümkündür.

Objektif bir bakış açısı ile bakıldığında 5651 s. Kanun, ABD ve pek çok AB ülkesinin iç hukuklarına göre nispeten ağır düzenlemeler içermektedir. Fakat bugün için ilgili ülke basınlarındaki tartışmalara ve mevcut yasa tasarılarına/tekliflerine bakılırsa, internetteki aşırı denetimsizliğin bu ülkelerde de sınırlandırılmaya çalışıldığı anlaşılacaktır. Yurt dışında, özellikle İSS’lerin sorumluluklarına ve deep web alanındaki siber güvenlik düzenlemelerine yönelik ciddi kanun çalışmaları yapıldığı bilinmektedir. Yine ilgili ülkelerdeki toplumun aşırı özgürlükçü bir internet hukukuna karşı bakışının da tamamen olumlu olduğunu söylemek doğru olmayacaktır. Örneğin Backpage yargılamaları, ABD hukukunun açıkça suç işleyen bir internet sitesinin işletmecilerini istemeden de olsa korumasından dolayı toplum nazarında yoğun bir tepki uyandırmış, nihayetinde bu tepki kanun değişikliğini tetiklemiştir.

5651 s. Kanun’un İSS’lere gereğinden fazla sorumluluk yüklediği ya da muadillerine nazaran fazla katı olduğu konusu şüphesiz ki tartışmaya açıktır. Fakat bu katılığına rağmen 5651 s. Kanun, kararların infazı noktasındaki teknolojik imkansızlıklar da eklenince, internet alanındaki haksızlıklarla mücadelede zaman zaman yetersiz kalmaktadır.

Bugün için hiçbir ülkede internet tamamen dokunulmaz bir alan olarak görülmemektedir. İnternet vasıtasıyla haksızlık yaratan her bir internet kullanıcısı, dünyanın neresinde olursa olsun hukuk düzeni tarafından cezalandırılmaktadır. Esas mesele; sosyal medya vb. bir mecrada kişinin ticari itibarının alaşağı edildiği, kişiye ağza alınmayacak küfürler edildiği, kişinin en mahrem kişisel verilerinin aleni biçimde paylaşıldığı ya da kişinin müstehcen videolarının kendi rızası olmaksızın yayıldığı bir durumda yargının bu haksızlıkların önüne geçebiliyor oluşudur. Ne yazık ki ortada mahkeme kararı olsa bile dünyada bugün için çeşitli imkansızlıklardan dolayı kimi zaman bu tür haksızlıklar tamamen sonlandırılamamaktadır. Örneğin hakaret içeren bir sosyal medya paylaşımı mahkeme kararına rağmen kaldırılamadığı gibi yurt dışında olan sunuculardan bilgi alınamadığı için failin dahi belirlenemediği vakıalar meydana gelebilmektedir. Bu sebeple; sosyal medya yahut internet konusunda yapılacak düzenlemelerin temel hak ve hürriyetlere yapılan menfi bir müdahaleden ziyade, kişi hak ve hürriyetlerinin korunabilmesi gayesi güden düzenlemeler olarak değerlendirilmesi gerektiği düşünülmelidir. Zira vatandaşın hakkını koruyacak olan mahkeme kararlarının pratikte uygulanabilirliğini sağlamak, adaletin tecellisi açısından en önemli husustur.

B) 5651 s. Kanun’un Temel Eksiklikleri

1) İnternetteki Özel Alanlar Kanuna Dahil Edilmelidir

5651 s. Kanun md. 2/1-g’de internet ortamı ‘’Haberleşme ile kişisel veya kurumsal bilgisayar sistemleri dışında kalan ve kamuya açık olan internet üzerinde oluşturulan ortam‘’ şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımlamayı yanlış buluyoruz. Zira internet ağının daha teknik biçimde tanımlanması gerekmektedir. Örneğin ABD mevzuatında internet ağı ile world wide web, pratiğe uygun olarak bilinçli biçimde ayrı kavramlar olarak kullanılmaktadır.

İnternet ağı bugün için surface web ve deep web olarak ikiye ayrılmaktadır. Deep web’in suça konu veya toplum nazarında oldukça aşırı bulunan içeriklerinin yer aldığı kısmına ise dark web denilmektedir. Deep web denilen bu ağ, çeşitli kurum-kuruluşların daha çok bilgi güvenliği amaçlı geliştirdikleri iç ağları, sair şifreli internet içerikleri ve büyük bir çoğunluğunu TOR sunucularının oluşturduğu; farklı yöntemlerle erişilen internet sitelerinin yer aldığı ağdır. Kimilerince world wide web olarak da adlandırılan surface web ise genel internet kullanıcılarının dahil olduğu ve Google gibi arama motorları ile endeksli internet sitelerinin yer aldığı ağa verilen isimdir.

5651 s. Kanun, internet ağını ‘’kamuya açık‘’ alan olarak tanımlayarak, internet ağının herkese açık olmayan noktalarını ister istemez mevzuat dışı bırakmıştır. Halbuki olması gereken, özel alan niteliğindeki bu tür noktaların da ‘’müdahale için daha ağır şartlar öngörülerek‘’ kanuna entegre edilmesidir. Kanımızca Türk internet hukukunun başlıca eksiği budur.

2) Sunuculardan Verilerin Cebren Silinmesi Mümkün Kılınmalıdır

HTTPS vb. meseleler yüzünden erişimin engellenmesine dair verilen yargı kararlarının(URL tabanlı) icrasının sorun teşkil ettiği bilinmektedir. Ancak erişimin engellenmesi kararları tamamen uygulansa dahi haksızlığın sonlandırılması mümkün olmayabilir. Çünkü VPN, Proxy, TOR ve sair pek çok yolla Türkiye’de erişim engeli bulunan sitelere erişmek mümkündür. Bu yüzden internet ortamındaki bir haksızlığın sonlandırılabilmesinin kesin çözümü, haksızlık oluşturan içeriğin internetten silinmesi-kaldırılmasıdır. Failin bulunup cezalandırılması da adaletin tecellisi açısından oldukça önemli ise de kanımızca esas önemli nokta haksızlığın sonlandırılmasıdır.

Bu durum evvela suça konu olaylarda sunuculara el konularak müsaderesi sonucu gerçekleşebilir ki bunun yasal zemini mevcuttur. Ancak önemli olan, ‘’içeriğin kaldırılması‘’ konulu bir yargı ilamının icraya konulması ile bir sonuç elde edebilmek veya fiziki yollarla yapılacak müsadere işlemlerinden ziyade içeriklere ağ üzerinden müdahale edebilmektir. Bu durum kesinlikle içerik sahibi kullanıcının veya İSS’lerin keyfiyetine bırakılmamalıdır. Nasıl ki bir kaçak yapı cebren yıkılıyor, mallar cebren haczediliyor ya da konuttaki bir işgalci mahkeme kararıyla kolluk vasıtasıyla zorla defediliyorsa; aynı şekilde internet sitesi içerikleri de cebren ortadan kaldırılabilmelidir. İçeriğin ağ üzerinden cebren kaldırılmasına dair yöntemlerin en azından çocuk pornografisi gibi çok ağır hukuka aykırılıklar yönünden geliştirilebilmesi elzemdir. Ceza muhakemesi dışında içeriğin fiziksel yöntemler ile cebren kaldırılmasına dair geliştirilecek yöntemler ise yurt içindeki sunucular için rahatlıkla uygulanabilir. Yurt dışındaki sunuculara dışarıdan yapılacak her türlü müdahalenin uygulanabilirliği ise şüphesiz ki tartışmaya açıktır.

3) İnternet Sitesi İşletmecileri ve Online Oyunlar Kanunda Ayrıca Düzenlenmelidir

Telekomünikasyon hukuku mevzuatımızda İSS’lerin yeknesak tanımlarına ulaşmak güçtür. Elektronik Haberleşme Kanunu’nda ‘’işletmeci‘’ kavramı üzerinden düzenlemelere gidilmiş, 5651 s. Kanun’da İSS’ler erişim ve yer sağlayıcı olarak ikiye ayrılmış, üçüncü olarak da toplu kullanım sağlayıcılara dair düzenlemeler yapılmıştır. 5651 s. Kanun’daki sosyal ağ sağlayıcılar gibi spesifik örnekler mevcut olsa da bir internet sitesinin salt kullanım-fikri hak sahibi gerçek/tüzel kişilerin genelini içine alan tanımlamalar kanunda yer almamaktadır.

Sosyal medya yönünden ele alınması gereken bir diğer önemli mesele de online oyun mecralarıdır. Bugün için sayıları milyarlara varan internet kullanıcısı online oyun/e-spor ile ilgilenmektedir. İnternet bağlantısı ile gerçekleşen bu aktiviteler, oldukça ciddi maddi-manevi değerlere sahiptir. Öyle ki bugün için milyon dolarlara e-spor oyuncusu transferi yapılırken, bu alanlardaki hesaplara karşı yapılacak saldırıların doğuracağı maddi-manevi hak kayıpları hiç de azımsanacak düzeyde değildir. Bu tür alanlarda tıpkı bir internet sitesinde olduğu gibi kullanıcılar birbirleriyle sesli, görüntülü iletişime geçmekte hatta bazen kripto paralar ile alışveriş yapmakta veya gelir elde etmektedirler. Bu platformlarda adeta insana sanal bir hayat sunan oyun türleri de vardır ki bu tür oyunlarda gerçek hayat neredeyse birebir kopyalanmaktadır. Önemine binaen Türk internet hukukunun bu tür alanlara yabancı kalmaması gerekir. Halihazırda 5651 s. Kanun’un internet ağına ve internetin süjelerine dair düzenlemeleri, bu tür alanlara oldukça uzaktır.

C) Erişimin Engellenmesi Nihai Çözüm Değildir

İnternet ortamındaki haksızlıklarla mücadelenin ve bu alandaki kişi hak ve hürriyetlerinin korunmasının devletin görevi olduğunu belirtmiştik. Kalabalık alanlardaki duvarlara yazılan yazılar belki yüzbinlerce kişi tarafından görülebilir. Yüzbinlerce kişinin görebileceği bu yazılar eğer ki doğrudan bir kişinin şahsına edilen küfür niteliği taşıyorsa, yüzbinlerin öğrenebildiği bir hakaretin derhal ortadan kaldırılması ve örneğin duvarın boyanması gerektiği aşikardır. Sosyal medyadaki bir hakaretin ise yüz milyonlar tarafından çok daha kısa bir sürede öğrenilmesi mümkündür. Bu da internet ortamında yapılan haksızlıklara olağandan daha hızlı ve daha sert müdahale edilmesini gerekli kılmaktadır. Sosyal medyadaki bir hakaretin ya da rızaya aykırı yayınlanan kişisel verilerin daimi olarak internet ortamında varlığını sürdürmesi durumu kabul edilemez.

Erişimin engellenmesi, şüphesiz ki vatandaşın ve kamu düzeninin internet ortamındaki haksızlıklara karşı korunabilmesi için geliştirilmiş önemli bir yöntemdir. Lakin bu sorunun nihai çözümü bir internet içeriğinin erişime engellenmesi değildir. Çünkü yukarıda da zikredildiği üzere VPN ve sair yollarla Türkiye’de erişime engelli sitelere kolayca ulaşılabilmektedir. Bu yüzden önemli olan, ilgili içeriğin internet ortamından silinmesi ihtiyacıdır. Salt erişimin engellenmesi ile yetinildiğinde, atlatma yöntemlerine dair her türlü teknoloji engellense dahi ülke sınırının dışındaki herhangi bir bağlantı noktasından ilgili içeriğe erişim imkanı devam edecektir.

D) Teknoloji de Hukuk Kadar Önemlidir

Erişim engellerini atlatmaya yarayan teknolojiler yüzünden, bir siteye erişimin engellenmesinin haksızlıklarla mücadelede en etkili çözüm olmadığı belirtildi. Bu teknolojilerin de kullanıma engellenmesi mümkün olduğu gibi bunun örnekleri mevcuttur. Erişimin engellenmesine dair verilen yargı kararlarının etkililiğinin arttırılması için bu teknolojilerin kullanımının engellenmesine dair olası kanuni düzenlemelerin uygulanabilirliği de eldeki teknolojinin elverişliliği ile mümkündür. Şüphesiz ki internet içeriklerinin sunuculara dışarıdan yapılacak bir müdahale ile cebren kaldırılabilmesi için de buna dair bir teknolojinin mevcut olması gerektiği açıktır.

İnternet teknolojilerinde halen merkeziyetçi veri barındırma yöntemlerinin egemen olduğu günümüzde, bu verilere müdahalede büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu sebeple bugünkü problemlerin çözümünün yanında; gelecekte yaygınlaşacak olan, blok-zincir ve sair P2P sistemlerin anonim kullanıcılar üzerine oturtulmasıyla oluşturulmuş ve kriptografi teknolojileri ile desteklenen uygulamalarda adli bilişimin ne şekilde tatbik edileceğine yönelik ciddi çalışmalar yürütülmesi de gerekmektedir. 

Tüm bu sebepler gereğince, hukukun pratikte uygulanamaz duruma gelmemesi için hukuk normları ile birlikte siber güvenlik/adli bilişim alanlarındaki teknolojik gelişmeye de ağırlık verilmelidir. Zira ancak teknoloji mevcutken bilişim alanındaki hukuk normları tamamen etkili olacaktır. Ancak tüm bunlardan daha önemli olan konu, şüphesiz ki bilinçli internet kullanıcılarından oluşan bir toplum yapısına sahip olabilmek ve bu yönde güçlü bir eğitim sistemi oluşturabilmektir.

E) Temsilci/Şube Bulundurulması En Doğru Çözüm Müdür?

Gerek sunucuların müdahalelere(hack) karşı korunuyor oluşu gerekse bu tür müdahalelerin devletlerin egemenlik yetkileri karşısında yaratabileceği sorunlar, yurt dışındaki sunuculara dışarıdan yapılacak müdahaleleri güçleştirmektedir.[1] Sosyal medya platformlarının büyük kısmı yurt dışı merkezli olduğu için bu alanlarda gerçekleştirilen haksızlıkların faillerini bulmaya yarayacak verilerin çoğu zaman bu İSS’lerce bildirilmesi gerekmektedir. Yine içeriğin kaldırılması ya da URL tabanlı engellemeler noktasında da ilgili İSS’nin Türk yargı kararlarını tanıması ve uygulaması gerekliliği doğabilmektedir.

Durum böyle olunca, en etkili yol olmasa da görünen en mantıklı yol bu İSS’lerle anlaşmak ve gerekirse müeyyideler ile Türk yargı kararlarını uygulamalarını sağlamaktadır. Yeni düzenlemeler ile bir kısım sosyal medya işletmecilerinin Türkiye’de temsilci bulundurmasına ve bilişim verilerini Türkiye’deki sunucularda tutmalarına dair zorunluluk getirilmiştir. Lakin böyle bir zorunluluğa ilgili İSS uymadığı zaman buna yönelik tepkinin, nihayetinde sitenin erişime engellenmesine benzer biçimde trafiğe dair bant genişliğinin kısıtlanması olacağı ve bunun da haksızlıklar ile mücadele noktasındaki nihai çözüm olmadığını belirtmek gerekir.

Yurt içinde temsilci bulundurulmasından ziyade haksızlıklar ile mücadele noktasındaki esas önemli husus, verilerin Türkiye’de barındırılmasıdır. Zira en nihayetinde ülke sınırları içerisinde bulunan sunuculara gerekiyorsa fiziki müdahalelerde bulunulabilecektir. Lakin bugün dahi yüzlerce popüler sosyal medya platformu varken, yarın bu sayının on binlere varması mümkündür. Yeni kurulan bir sosyal medya platformunun haftalar içinde milyonlarca kullanıcıya ulaşması da olasılık dahilindedir. ABD ve Avrupa merkezli olmayan platformlar söz konusu olduğunda ise karşıda bir muhatap dahi bulabilmek sorun olabilir. Sanıyoruz ki bu sorunun nihai çözümü yerel değil, internet içeriklerinin kaldırılmasına yönelik küresel işbirlikleri sonucu mümkün olabilecektir.

Sonuç

IoT/M2M ve 5G teknolojilerinin gelişimiyle, yakın bir gelecekte bütün eşyalar ve hatta insan dahil çeşitli canlı türlerinin internete bağlanabilen bilişim cihazlarıyla entegre hale gelmesi olasıdır. Bugün için filmlere konu olan bu teknolojik gelişmeler, yüksek ihtimalle yakın gelecekte gerçekleşecektir. Teknolojinin bu denli hayatın odağı haline geldiği bir düzende bunun giderek daha sıkı denetimlere tabi tutulacak olması doğaldır. Çünkü teknolojideki gelişmeler yalnızca hukuki zeminde değil, gayri-hukuki zeminde de sonuçlar doğurmaktadır. Teknolojinin gelişimiyle internet suçlarının artışı da doğru orantılı gitmektedir.

Bugün için internet ortamındaki haksızlıklar genel olarak kişisel veriler, müstehcen içerikler ve hakaret temelindedir. Yakın gelecekte her türlü taşıtın, ev eşyasının ya da doğrudan insanların internet ağına bağlanacak oluşu, internet ortamında gerçekleştirilebilecek haksızlıkların çeşitliliğini ve tehlikeliliğini de şüphesiz arttıracaktır.

Öyle sanıyoruz ki internet kullanıcısının kimliğinin tespiti ve suçların önlenebilmesi açısından, yakın gelecekte kimlik bilgilerinin ötesinde parmak izi ya da dna gibi biyolojik verilerle internete erişilir duruma gelinebilir. Bu yüzden internet ortamına dair yasal düzenlemelerin gün geçtikçe özgürleşmesine değil git gide daha sıkı bir hal alacağı gerçeğine alışmak gerekmektedir. Zira insanlar arası çatışmalar, ticari faaliyetler yahut mühendislik faaliyetlerinden kaynaklı uyuşmazlıklara dair hukuki kuralların normatif geçmişi binlerce yıl öncesinin Sümer/Babil/Mısır kanunlarında dahi bulunabiliyorken, internetin geçmişi dahi ortalama kırk yıllıktır. Yaygın kullanımıyla yaklaşık kırk yıllık bir geçmişi olan internete dair normların gelişimi de henüz boşlukların doldurulmasından ibaret olup, sonsuz özgürlüklere sahip bir ortama dair getirilen her kısıtlayıcı norm da şüphesiz ki özgürlük alanını bir miktar daraltacaktır.

Unutmamak gerekir ki internet hukukuna dair normlar ve normların tatbikine dair teknolojiler ne kadar gelişirse gelişsin, bugün bir internet kullanıcısı çeşitli yollarla kimliğini gizleyebildiğine göre yakın gelecekteki düzenlemelere karşı anonimlik sağlayacak teknolojik gelişmelerin yaşanabileceği de unutulmamalıdır. Zaten kriptografi teknolojileri başta olmak üzere anonim bir internet kullanımına dair geliştirilen neredeyse her teknoloji, kamu otoritelerinin değil özel kişilerin eseri olmuştur. Bu gerçek göz önüne alınırsa, gelecekte de durumun bugünkünden pek farklı olmama ihtimali de yüksektir. Ancak buradaki esas mesele aradaki dengenin korunabilmesi, teknoloji alanındaki haksızlıkların siber güvenlik-adli bilişim karşısında mutlak bir zafer elde etmesinin önüne geçilebilmesidir.

Av. Alp Öztekin

(Bu köşe yazısı ancak hukuka ve etik ilkelere uygun atıf yapılması suretiyle kullanılabilir. Yazının yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi ve fikri haklara aykırılık teşkil eder)

------------------

[1] Burada kastedilen, yasal mevzuat dahilinde siber güvenlik görevlileri tarafından ilgili sunucuların hacklenmesidir.