Bölücü Terör Örgütünün (BTÖ) hain saldırıları sonucu 5 polis ve  24 askerimizin şehit edilmesi  yüreklerimizi dağladı. Daha bir hafta öncesi genç kızları, hamile kadınları ve bebekleri hunharca katledenler bir de utanmadan polis sandık diyerek özrü kabahatinden büyük açıklama yaparak nabızları yükseltmişken şimdi de 29 şehit. Sekiz ayrı noktaya eş zamanlı saldırı düzenleyen BTÖ’nün bu son saldırıları karşısında haklı olarak öfke kabarmakta, tansiyon artmakta ve ‘artık yeter’ sesleri yükselmektedir.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, intikamın alınacağını ifade ederken Başbakan Erdoğan, halka itidal çağrısı yaptı. Ancak Başbakan da teröre destek verenlerin devletin nefesini üzerlerinde hissedeceklerini ve BTÖ ile sonuna kadar mücadele edileceğini, asla boyun eğmeyeceklerini bir kez daha tekrarladı. Olaydan hemen sonra Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının bölgeye gitmeleri ve PKK kamplarının imhasına yönelik kara harekâtının başlatılmış olması ise kabaran öfke dalgasını sakinleştirmeye yetmedi.
Üst üste gelen saldırılar, şehit sayısının fazlalığı pek çok soruyu da beraberinde getiriyor. Herkes nerede istihbarat diye soruyor? 250 dolayında terörist sınırdan geçip, katırlarla ağır silahlarını naklederken heronlar neredeydi? Saldırı başlayıncaya kadar hiç mi haberiniz olmadı? Dağlıca eski komutanı  Yarbay Onur Dirik’in şok itiraflarının gündeme bomba gibi düştüğü bir zamanda, yine ihanet mi var soruları da gündemdeki yerini koruyor.

Hükümetin tavrı, BDP dışındaki siyasal partilerin ortak görüşü, medyadaki çoğunluğun kanaati, Tezkerenin gereğinin yapılması, sınır ötesi hava harekâtıyla yetinilmeyip kara harekâtı başlatılması ve BTÖ’nün kökünün bu yolla kazınması. Mücadelede sonuna kadar gidilmesi. Sönen ocakların, yetim kalan yavruların, dul kalan eşlerin, gözü yaşlı anaların babaların feryatları arasında dudaklardan dökülen ortak cümle; ‘sözün bittiği yerdeyiz’ oluyor.

Elinde silahla gelene, bomba atana, roketatarla saldırana, sivil asker demeden kurşun yağdırana, bir polis öldürmek için 50 sivili öldürmeyi meşru görene gül sunulacak değil Silaha silahla karşılık verilecek elbette. Evrensel hukukun bireyler için bir hak olarak tanımladığı meşru müdafaa devletler için de geçerli. Devlet bütün vatandaşlarının, hatta coğrafyasında yaşayan bütün insanların can ve mal güvenliğini korumakla sorumlu. Bu sorumluluğunu yerine getirirken hukuka, insan haklarına riayet edecek.

Yakaladığı teröristi adalete teslim edecek. Ama silahla saldırana karşı da orantılı güç kullanacak, silah kullanacaktır. Bu devletin hem hakkı hem de vazifesidir.

Ancak unutmamak gerekir ki, terör örgütü kargaşa oluşturmak, kardeş kavgası çıkarmak istemektedir. Bunun karşısında itidalli davranmak, provokasyonlara alet olmamak gerekir. Terör protesto edilmeli ancak İstiklal Caddesinde olduğu gibi, dükkanında bayrak asılı olmayan esnafa saldırıya dönüşürse; falan yerde PKK bayrağı asılmış gibi provoke amaçlı fısıltılar üzerine güvenlik birimlerine işi havale etmek yerine o yerlere saldırıya dönüşürse, bütün hatalarına ve duruşlarındaki yanlışlara rağmen siyaset içinde yer alan ve siyasi müzakerede taraf olması gereken BDP’ni hedef alırsa, bu eylemler terör örgütünün amaçlarına hizmet etmiş olur. Bu nedenle gerçekten sözün bittiği yer dediğimiz bir noktada özellikle sözün başladığı yer diyorum. Söz asla bitmemeli. Terör, sebepleri, saikleri, alınan tedbirler, başarılı olan olmayan yönleriyle konuşulmalı, değerlendirilmeli, eleştiriler yapılmalı, eksiklikler söylenmeli.

Son yıllarda bunlar yapılabildiği içindir ki terörle mücadelede farklı bir noktaya gelindi. Değişik isimlerle kendisini kamufle etmeye çalışan BTÖ’ne karşı devlet ilk defa bütün unsurlarıyla birlik halinde bir mücadeleye başladı. Bölücü Terör Örgütünü tehdit sıralamasında arka plana atıp, olmayan irticayı birinci tehdit ilan ederek BTÖ ile işbirliği yapanların deşifre edildiği, hukuk içinde hesap vermeye başladıkları bir noktadayız. Kandil dağındaki kardeşlerine selam gönderip, kuvvai milliyeden bahsedenlerin maskeleri düştü. PKK’nın Kürt sorunuyla ilgisinin bulunmadığı, Kürtlerin PKK sorunu olduğu anlaşılmaya başlandı. Kürt-Türk ayırmadan PKK’nın işlediği cinayetler, şehitlerin arkasından yakılan Kürtçe ağıtlar PKK’nın  Kürt meselesini istismar ettiğini çözüm istemediğini bütün çıplaklığıyla ortaya koydu.Bunun  içindir ki, stratejik ortağı olan dış güçlerin desteği ile BTÖ, farklı isimlerle kamufle ettiği bütün yapılanmalarıyla topyekun saldırıya geçti. Bu saldırılar ortak akıl ile bertaraf edilecektir. Acıma, üzülme, öfke, intikam hepsi insanlar için. Devlet ise itidal ile, ortak aklın gereğini yapacaktır. Bir taraftan silahlı saldırılarını sürdüren teröristlere karşı anlayacakları dilden cevabını verirken, diğer taraftan bütün istismar yollarını kapatacak demokratik reformlarını gerçekleştirecektir. Meclis Başkanının işaret ettiği gibi, şahadet haberleri karşısında yüreğimize taş basarak da olsa, yeni kayıpları önlemek için anayasa çalışmaları ara vermeden devam ettirilmelidir. Geçmişin inkâr ve asimile politikalarını eleştiren, özgürlük, eşitlik, adalet, hak ve özgürlüklerin teminat altına alınması amacıyla önemli düzenlemelere imza atan siyasi iktidarın bu çabalarına destek vermek gerekir.


(Bu köşe yazısı, sayın Reşat PETEK tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)