Eğitim özgürlüğünü engellemek suçundan 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılan bir profesörün bugün cezaevine gireceği haberleri dün basında yer aldı.

Olayı hatırlayacaksınız. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri  Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü’nün elinde fotoğraf makinası ile, pusuda bekleyen avcı gibi, üniversiteye gelen öğrenciler arasından başörtülü olanların resimlerini çektiğini, içeri girmek için kapıya yönelen öğrencilerin yüzüne kapıyı kapatıp kilitlemek suretiyle üniversiteye girmelerine engel olduğunu ekranlarda izlemiştik.

Olayın mağduru başörtülü öğrencilerden F.N.G.’nin fotoğrafını çektiği ve derse alınmayarak  eğitim hakkını engellediği iddiasıyla şikayeti üzerine yargılanarak hapis cezasına mahkum edilmişti. Rennan Pekünlü’nün temyizi üzerine Yargıtay dosyayı incelemiş ve yerel mahkemenin kararını hukuka uygun bularak onamıştı. Pekünlü’nün Anayasa Mahkemesine bireysel başvurusu da yerinde görülmeyerek tüm hukuk yolları tüketildiğinden cezasının infazı için cezaevine gireceği açıklandı.

Bir üniversite öğretim üyesinin cezaevine girmesinden memnuniyet duyacak değiliz.
Ancak suç varsa cezası da olacaktır. Suçlanan kişi adil yargılama neticesinde kanunun öngördüğü cezaya çarptırılmışsa, sonuca herkesin saygılı olması gerekecektir.

Özgürlükleri herkesten çok savunmaları beklenen üniversitelerimizde, bir kesim için kılık kıyafet bahanesiyle yıllardır eğitim haklarının ellerinden alınması, kampüslerden içeri alınmayarak evlerine gönderilmeleri kabul edilebilir değildi.

Rektörlerin, dekanların, akademisyenlerin okumayı, tahsili, akademik çalışmaları teşvik edecekleri, özendirecekleri yerde engel olmaları, keyfi yasaklar uygulamaları, temel hak ve özgürlüklere, evrensel hukuk ilkelerine kesinlikle aykırı idi. Ne var ki, 28 Şubat döneminde yoğunlaşarak uygulanan yasaklar karşısında, bu yasakların keyfi olduğunu, hukuki dayanaklarının bulunmadığını, yüksek sesle haykıran pek az sayıda hukukçumuz vardı. Onların seslerinin kısılması için her türlü haksız ve hukuksuz uygulamalar da devreye sokulmuştu.

27 Mayıs darbesine meşruiyet sağlayabilmek için, Yassıada mahkemelerinin kurulmasını darbecilere tavsiye eden anlı şanlı profesörler gibi, hukuk dışı başörtüsü yasağını savunan hukuk profesörleri mevcuttu. Bunların önemli bir kısmı suç işleme pahasına hala despot ve dayatmacı uygulamaları savunmaya devam ediyorlar.

Başörtüsü yasağını savunan, binlerce öğrencinin bu gerekçeyle eğitim haklarını ellerinden alanların bir kısmı hala gerçeğe rücu edip mağdurların da eşit haklara sahip olduğunu kabullenebilmiş değiller. 28 Şubat Darbesi sanıklarının ‘bazı mağduriyetler yaşandı üzgünüz’ deyip hukuksuz yasakları savunmaya devam ettikleri gibi, yargının suçlu bularak hapse mahkum ettiği Pekünlü’nün  de olanlardan ders  çıkarmadığı anlaşılıyor.

Katıldığı bir televizyon programında kendisine sorulan soru üzerine, ‘bugün olsa yine yapardım” cevabı vermesi, suç işleme iradesinin devam ettiğini gösteriyor. Suçsuz olduğunu veya tek suçlunun kendisi olmadığını, birkaçı istisna bütün üniversitelerde yasağın uygulandığını, ceza alan ilk kurban kendisinin olduğunu söylemiyor. Uzay bilimleri dalında uzman profesörümüz, hukuk alanında ders vermeye başlıyor ve yasağın ne kadar hukuka uygun olduğunu, devam etmesi gerektiğini, şimdi bütün üniversitelerde uygulanan serbestliğin fiili bir durum olduğunu iddia ediyor. Kendisi gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımamakta kararlı sayın profesör, yasalar, yüksek mahkeme kararları değişmediğine göre, yasak fiilen kalktı, hukuken devam ediyor demekte ısrarcı.

Sayın profesörün görüşlerini açıklaması ifade özgürlüğü kapsamında hakkıdır. Ancak başkalarının özgürlük alanına müdahale ederek, kılık kıyafeti sebebiyle bir öğrencinin eğitim hakkını elinden almaya kalkarsanız, kapıları kapatır kampüse veya eğitim göreceği binalara girişini fiilen engellerseniz, hukuk buna müsaade etmez. Suç işlemiş olursunuz. Yaptırımla karşı karşıya kalırsınız.

Şimdi uygulanan serbestliği “hukuka aykırı fiili durum” olarak değerlendirmek gerçekleri ters yüz etmek. Anayasa, YÖK Kanunu, Türk Ceza Kanunun ilgili maddeleri değişmediğine,  bu konuda yeni maddeler eklenmediğine göre başörtüsü nasıl serbest oldu?

Sorunun cevabı gayet açık ve net: Yıllardır uygulanan başörtüsü yasağı, hukuki dayanaklardan yoksun keyfi bir uygulama, fiili bir durumdu. Yasağı fiilen uygulayarak başkalarının eğitim özgürlüğünü engelleyenler de suç işliyorlardı. Vesayet altına alınmış yargı, yıllardır suç işlenmesine seyirci kaldı.

Şartları varsa temel hakların ancak yasa ile sınırlanabileceği evrensel ilkesi, yasal anlamda bir yasak olmamasına rağmen, uygulanan keyfi yasak karşısında başka çare bulamayan TBMM, “nefes alıp vermek serbesttir” anlamında trajikomik bir yasa ile üniversitelerde kılık kıyafetin serbest olduğu düzenlemesini yaptı. Kanun halen yürürlükte. Bırakın hukuku kanun da alenen çiğnenerek fiili yasak uygulanmaya devam edildi.

Evet şimdi Anayasa ve yasalar değişmeden başörtüsü serbest hale gelebildiyse, aksini uygulayanların suç işlediklerine mahkemeler karar veriyor, Yargıtay da onaylıyorsa, yıllardır uygulanan yasağın hukuksuz olduğu tescil edilmiş demektir.

Merhamet insani bir duygu. Hapse girecek uzay profesörünün durumuna üzülüyorum, geçmiş olsun diyorum. Ama merhamet adalete engel olmamalı.