Suç adı verilen insan davranışının ve bunun karşılığında uygulanacak yaptırımın ancak kanun ile belirlenmesini öngören bir ilkedir[1]. Uluslararası sözleşmeler, Anayasa’nın 38. maddesi ve Türk Ceza Kanunu’nun 2.maddesinde yer almış olan suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hukuk güvenliği açısından çok önemlidir. Kanunda bir fiil suç olarak düzenlenmemiş ise, o fiil suç oluşturmaz. Kanunun açıkça yasaklamadığı her fiil meşrudur. Temel hak ve özgürlüklere doğrudan müdahale oluşturan, bazı eylemlerin suç kabul edilmesi ve karşılıklarında ceza öngörülmesi faaliyetinde kişileri keyfiliğe karşı koruyan en önemli güvence suçta ve cezada kanunilik ilkesidir. Bir eylemden dolayı herhangi bir kimsenin cezalandırılabilmesi için o eylemin açık ve seçik bir biçimde yasada suç olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Hangi eylemin suç olduğu açık bir biçimde yasada yazılmalıdır. Bir eylem, ancak eylem gerçekleştirilmeden önce, eylemin suç oluşturduğu ve suçun cezası kanun tarafından belirlenmiş ise cezalandırılabilir[2]. Nitekim TCK’nın 2. maddesinde şöyle denilmektedir: " Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz”. Yalnızca kanunla suç ve ceza konulabilmesinin yanı sıra kanunilik ilkesi, aleyhte olan ceza hükümlerinin geçmişe etkili olmaması, kıyas yasağı, suç ve cezaların belirli olması unsurları gereğince insan haklarına ve demokratik anayasal haklara aykırı ceza kanunu yapılmaması hususlarını da gerektirmektedir.

Ceza hukukunu yalnızca kanuna dayayan "suçta ve cezada kanunilik ilkesi”, kişilerin, kanunun açıkça suç saymadığı fiilleri nedeniyle cezalandırılamamalarını ve kanunun açıkça suç saydığı fiilleri nedeniyle de ancak kanunda söz konusu fiile karşılık yazılı olan ceza ile cezalandırılabilmelerini ifade etmektedir. Kanunilik ilkesi olarak adlandırılan ilke, ayrı anlamlar içeren suçta kanuniliği ve cezada kanuniliği içermektedir.

Suç ve cezanın kanuniliği ilkesi, devletin cezalandırma yetkisini kullanmasının sınırını oluşturur. Bu yüzden söz konusu ilke, “ceza kanunlarının güvence işlevini" yerine getirmektedir. İlke hem yasama hem de yargı organlarını bağlar. Şöyle ki; bir taraftan herkesin, hangi davranışın cezalandırıldığını önceden bilmesi güvence altına alınmalı; diğer taraftan da bir davranışın cezalandırılabilir olduğuna ancak yasa koyucu karar vermelidir[3]. Failin cezalandırılması diğer insanların suç işlemesini önleyecekse, bu insanların, somut olayda neyi ihmal ettiklerini bilmeleri gerekir. Bu nedenle cezalandırılabilir eylemler açık bir şekilde belirlenmiş olmalıdır. Bu prensip, hukuk devleti ilkesinin bir sonucu olarak görülmektedir. Yeterli ölçüde hukuk güvenliğinin garantiye alınabilmesi için her vatandaşın, hangi davranışın cezalandırıldığını, hangisinin cezalandırılmadığını bilebilmesi gerekir. Burada ceza kanununun garanti fonksiyonundan da bahsedilmektedir. Sonuç olarak, kuvvetler ayrılığı prensibini de ilgilendiren bir durum söz konusudur. Kanun koyucu (hukuku uygulayan hâkim değil), hangi davranışları cezalandırılabilir gördüğünü soyut olarak belirlemelidir[4].

Kanun koyucu, cezalandırma yetkisini kullanırken toplumda hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunun hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımı ile karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edilebileceği ve ceza sistemini tamamlayan müesseseleri belirleme konularında anayasal sınırlar içerisinde takdir yetkisine sahiptir[5]. Hukuk devleti, bireyleri yalnızca ceza hukuku aracılığıyla korumakla kalmayıp, ceza hukukuna karşı da korumalıdır. Böylece, suç ve cezanın kanunla konulması ilkesi, devletin ceza verme yetkisinin de sınırını oluşturmaktadır[6]. Suç ve cezada kanunilik ilkesi, çağdaş ceza hukukunda her şeyin temeli olan bireyle, toplum yararları arasında bir denge sağlamaktadır[7]. Kanunsuz suç ve ceza olmaz kuralı, ceza hukukunda, devlet ve yargıç karşısında bireylerin kamu haklarının teminatıdır[8].

Öte yandan, bu ilkenin anlamı sadece, suç ve cezanın "kanunsuz" olamayacağı değildir. Günümüzde bu ilke, aynı zamanda yasa koyucuya, insan haklarını ve demokratik anayasal hakları ihlâl eden ceza yasaları yapmama yükümlülüğünü de getiren bir anlam içerir. O halde, "kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesinin anlamı ve işlevi üç yönlü olmaktadır: l)Bireylerin, hangi davranışların suç oluşturduğunu ve bunların karşılığında hangi cezaların öngörüldüğünü bilmelerine olanak sağlama, 2)hâkimlerin, bireyleri keyfi olarak cezalandırmalarını önleme, 3) yasa koyucuyu, insan haklarına ve demokratik anayasal haklara ters düşen yasalar yapma konusunda sınırlandırmadır[9].

Bireylerin hak ve özgürlüklerine sınırlama anlamı taşıyan ve bu nedenle ancak zorunlu hallerde kanun yoluyla düzenlenebilecek suçlar ve cezaların belirlenmesi yetkisi ancak millet adına egemenliği kullanan kanun koyucuya verilebilir. Ceza hukukunun evrensel ilkelerine dayanmayan, keyfiliğin esas alındığı bir ceza hukuku vasıtasıyla kişilerin hak ve özgürlükleri ile hukuk güvenliği ortadan kaldırılabilecektir. Bireyler, suçları ve cezaları önceden bilemedikleri takdirde, serbestçe hareket etme olanağı bulamazlar. Bireylerin ve toplumun gelişmesi kişilerin yeteneklerini evrensel değerlerin ışığında hukuk güvenliği içerisinde özgürce kullanabilmelerine bağlıdır. Toplumu oluşturan bireyler, suç olarak düzenlenen fiilleri ve bu fiillerin karşılığındaki yaptırımları önceden bilmeleri durumunda, cezanın bireysel ve genel önleyici fonksiyonları doğrultusunda suç oluşturan bu fiilleri gerçekleştirmekten çekinmeleri ancak kanunilik ilkesinin varlığı ile sağlanabilecektir.

DR CENGİZ APAYDIN

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET SAVCISI

CEZA HUKUKU BİLİNCİ TV

HUKUK VE ADALET BİLİNCİ TV

cezahukukubilinci.org

--------------

[1]Artuk,Mehmet  Emin/Gökcen, Ahmet/ Yenidünya,A, Caner, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Turhan Yayınevi, 3. Bası, Ankara 2007, s.112.

[2] Heinrich, s. 16-17.

[3] Öztürk/ Erdem, Ceza Hukuku Genel ve Özel Hükümler, s. 4.

[4] Heinrich, s. 16-17.

[5] AYM’nin 14. 03. 2019 tarihli, 2018/154 esas ve 2019/11 sayılı kararı. 

[6] Öztürk/Erdem, s. 37.

[7] Dönmezer, Sulhi/Erman, Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Beta Yayınevi, 14. Bası, İstanbul 1999, C. I, s. 17.

[8] Erem, Faruk/Danışman, Ahmet /Artuk, Mehmet, Emin , Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 1997, s. 99.

[9] Centel/Zafer/Çakmut, 9. Baskı, s. 46.