Evlilik birliği eşlere, birtakım hakların yanı sıra yükümlülükler de getirmektedir. Buna göre eşler, evlilik birliğinin sıhhatini sağlamak için karşılıklı maddi ve manevi yardım, bakım ve gözetim yükümlülüğü altındadırlar.

Yoksulluk nafakası, hukukumuzda ilk olarak 743 sayılı kanun ile düzenlenmiştir. Buna göre “kabahatsiz olan karı yahut koca, boşanma neticesi olarak büyük bir yoksulluğa düşerse, diğeri boşanmaya sebebiyet vermemiş olsa dahi kudreti ile mütenasip bir surette bir sene müddetle nafaka itasına mahkûm edilebilir.”

Hükümden açıkça anlaşıldığı üzere yoksulluk nafakası, boşanmadan itibaren bir yıl süre için hükmedilebilmekteydi. Mülga kanun, yoksulluk nafakasının bir yıl süreyle sınırlandırılmasının maddenin amacı ile bağdaşmadığı gerekçesiyle eleştirilmiştir. Bunun üzerine hüküm, 3444 sayılı değişiklik kanunu ile şu şekilde değiştirilmiştir: “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek eş, kusuru daha ağır olmamak şartıyla geçimi için diğer eşten mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Ancak, erkeğin kadından yoksulluk nafakası isteyebilmesi için, kadının hali refahta bulunması gerekir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.”

4721 sayılı güncel kanunumuzda ise: “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.” Şeklinde düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere mevcut hükümde de yoksulluk nafakası süresiz olarak talep edilebilecek şekilde düzenlenmiştir.

İsviçre Hukuku düzenlemesinde, hakimin evlilik sonrası bu katkının yapılıp yapılmayacağını ve yapılacaksa miktarı ve süresini belirlerken dikkate alacağı ölçütlere sekiz bent halinde yer verilmiştir. Buna göre, “(1) evlilik süresince eşlerin yükümlülükleri paylaşımı, (2) evlilik süresi, (3) evlilik süresindeki yaşam standardı, (4) eşlerin yaşı ve sağlık durumu, (5) eşlerin gelirleri ve malvarlıkları, (6) müşterek çocukların bakımının kapsamı ve süresi, (7) eşlerin mesleki eğitim ve kariyer beklentileri ile çalışma hayatına yeniden uyum sağlamalarının muhtemel maliyeti, (8) Federal yaşlılık beklentisi, hayatta kalanın sigorta hakları ve emeklilik primi gelirleri dâhil olmak üzere, mesleki veya diğer özel ya da devlet emeklilik gelirleri” nafaka, miktarı ve süresinin belirlenmesinde ele alınması gereken ölçütlerdir.

Yukarıda yer verdiğimiz hususlardan yola çıkarak denilebilir ki İsviçre Hukuku, evlilik sonrası boşanan eşler için kişisel sorumluluk ilkesini benimsemiş ve ancak belli ölçütlerin varlığı halinde nafakaya hükmedilebileceğini düzenlemiştir. Bir başka deyişle, evlilik sonrası tarafların kişisel sorumlulukları kural, nafaka ise istisna olarak yer almaktadır. Hakim, bu çerçevede nafakanın miktarını ve süresini takdir edecektir. Dolayısıyla, hükmedilecek nafakanın kural olarak süreli olduğu söylenebilir. Görüldüğü üzere İsviçre ve Türk Hukuku evlilik sonrası eşler arasındaki nafaka yükümlülüğü bakımından büyük benzerlik taşımakla birlikte, nafaka süresinin belirlenmesi bakımından uygulamada önemli farklılıklar barındırmaktadır.

Alman Medeni Kanununda ise evlilik sonrası eşler arasındaki nafaka yükümlülüğü, ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Bu kanunun sistematiğinde de kural olarak boşanan eşlerin nafaka talebinde bulunamayacakları esası benimsenmiştir. Bu talep, ancak boşanan eşin evlilik sonrasında geçimini sağlayamayacak düzeyde olması halinde ve belirli koşullar altında ileri sürülebilecektir. Bunlardan birisi, müşterek çocuğun bakımının üstlenilmiş olmasıdır. Bu durumda boşanan eş, çocuğun doğumundan itibaren en az 3 yıllık süre için diğer taraftan nafaka talep edebilecektir. Ayrıca çocuğun menfaatleri ve bakım olanakları dikkate alınarak bu süre hakkaniyet ölçüsünde uzatılabilecektir. Eşlerin yaşı, çalışma durumu, hastalığı, malullüğü, ruhsal ve fiziksel hali de nafaka yükümlülüğünün belirlenmesinde ele alınan diğer ölçütlerdendir. Diğer yandan, çalışmasına rağmen ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek düzeyde gelir elde edemediği takdirde boşanan eş, aradaki farkın ikmali için de nafaka talep edebilecektir. Nafakanın belirlenmesinde dikkat çeken bir başka ölçüt, boşanan eşlerin hakkaniyetten kaynaklanan karşılıklı yükümlülükleridir. Buna göre, önemli birtakım sebeplerle çalışması beklenemeyen boşanan eşin menfaatleri dikkate alındığında kendisine nafaka ödenmemesi açıkça bir hakkaniyete aykırılık teşkil ettiği takdirde nafaka talep edebilir. Bu önemli sebepler, evliliğin sona ermesine neden olan olaylardan bağımsız olarak değerlendirilmelidir. Alman Hukukuna göre nafaka miktarının belirlenmesinde, evlilik içerisindeki yaşam standartları esas alınır. Bu çerçevede ele alınabilecek tüm lüzumlu ihtiyaçlar nafaka kapsamındadır. Uygun ölçüdeki hastalık ve yaşlılık bakım sigortası masrafları, okul, mesleki eğitim ve gelişim ile yeni bir meslek edinme masrafları bu kapsamda değerlendirilir. Ayrıca nafaka alacaklısının müşterek çocuğun bakımını üstlenmiş olması, evliliğin süresi, evlilikten ötürü ne şekilde menfaat kaybına uğradığı hususları da hakkaniyet ilkesi çerçevesinde dikkate alınır.

Alman Medeni Kanunu, hakkaniyete aykırı hallerde nafaka yükümlülüğünün miktar yönünden sınırlandırılması, sona erdirilmesi veya süre yönünden kısıtlanması konularını ise ayrıca düzenlemiştir. Buna göre evliliğin süresinin yanı sıra nafaka talep eden tarafın üçüncü kişi ile birlikteliği, nafaka yükümlüsü veya yakınlarına karşı suç işlemesi, kendisini bilerek nafakaya muhtaç hale düşürmesi, nafaka yükümlüsünün sağladığı maddi menfaatlere kayıtsızlığı, birlikte yaşadıkları dönemde ailesine katkıda bulunmayı uzun süre ağır surette ihmal etmesi, toplum nazarında mazur görülemeyecek derecede nafaka yükümlüsünü huzursuz edici davranışlarda bulunması hallerinde hakkaniyet gereği nafakanın miktar veya süre bakımından sınırlandırılması veya sona erdirilmesi söz konusu olabilecektir. Nafaka alacaklısının ölümü ve yeniden evlenmesi, nafaka yükümlülüğünü kendiliğinden sona erdiren haller olarak düzenlenmiştir. Nafaka yükümlüsünün ölümü halinde ise bu yükümlülük sona ermeyip, mirasçılara tereke borcu olarak intikal etmektedir.

Görüldüğü üzere, her ne kadar Alman Hukukunda da evlilik sonrası eşlerin kişisel sorumluluğu kural, nafaka yükümlülüğü ise istisna olarak düzenlenmiş olsa da, kanunda sayılan birçok sebep boşanan eşlerin nafaka talebini mümkün kılmaktadır. Diğer yandan, takdir edilecek nafakanın süresine ilişkin kanunda açık bir hüküm bulunmadığı görülmektedir. Buna göre hakim, kanunda sayılan haller ve somut olayın özellikleri çerçevesinde nafakanın miktarı ile birlikte süresini de takdir edecektir.

Fransız Medeni Kanunu’nda ise nafakanın amacı, evliliğin sona ermesi sonucu eşlerin yaşam standartlarında oluşan sorunların giderilmesi olarak ifade edilmiştir. Fransız Hukukunda da nafaka miktarının belirlenmesinde belirli ölçütler rol oynamaktadır. Hakim nafaka miktarını özellikle evliliğin süresi, eşlerin yaşı ve sağlık durumu, mesleki nitelikleri, evlilik sırasında çocukların eğitimine veya diğer eşinin kariyerine yapılan katkı, boşanma ile birlikte gerçekleştirilen mal rejiminin tasfiyesi sonrası eşlerin malvarlığı, eşlerin halihazır ve umulan malvarlığı değerleri, emekli aylığı gibi ölçütleri dikkate alarak belirler. Fransız Hukukunda bu nafaka kural olarak götürü niteliğe sahip bir sermaye şeklinde ödenmekte olup, bu bedel hakim tarafından takdir edilir. Nafaka yükümlüsü eşin belirlenen bedeli sermaye şeklinde ödenmesi mümkün değilse hakim, kural olarak 8 yılı aşmayacak şekilde dönemsel edimler halinde nafaka ödenmesine de karar verebilecektir. İstisnaî olarak ise, nafaka alacaklısı eşin yaş ve sağlık durumunu dikkate alarak ömür boyu nafaka ödenmesine de hükmedebilir.

İngiliz Hukukunda yer alan düzenlemeye göre de evlilik sonrası eşlerin kişisel sorumluluğu esas olmakla birlikte hakim, boşanma sebebiyle ekonomik olarak zayıflayan eşin yaşamsal ihtiyaçlarına katkıda bulunması için diğer eşin nafaka ödemesine hükmedebilir. Bu nafaka irat şeklinde olabileceği gibi, toptan ödeme şeklinde de olabilir. Nafakaya hükmedecek olan hakim, taraflar arasındaki ilişkiyi mümkün olan en kısa zamanda sona erdirme eğiliminde olmalıdır. Bu amaç doğrultusunda, tarafların süreli nafaka yükümlülüğünü sona erdirecek mahiyetteki anlaşmalarına İngiliz Hukukunda imkan tanınmaktadır; Türk Hukukunun aksine bu anlaşmanın geçerliliği hakimin onayına tabi değildir. Taraflar arasında anlaşma olmadığı takdirde ise hakim, birtakım ölçütlerle nafakanın miktarı ve süresini belirleyecektir. Bu ölçütler genel olarak, (1) tarafların mevcut ve evlilik sonrası oluşacağı öngörülebilen gelirleri, (2) tarafların mevcut ve evlilik sonrası oluşacağı öngörülebilen ekonomik ihtiyaçları, (3) evlilik sırasındaki yaşam standardı, (4) evliliğin süresi, (5) tarafların yaşları, (6) tarafların çalışma durumları, (7) müşterek çocuğun bakımını hangi tarafın yükümlendiği hususlarıdır. İngiliz Hukukunda nafaka yükümlülüğü, hakimin belirlediği sürenin sona ermesinin yanı sıra taraflardan birinin ölümü veya nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi ile sona erer. Ayrıca taraflar, haklı sebeplerin varlığı halinde de nafakanın ortadan kaldırılması veya nafaka miktarı ve süresinin azaltılması veya artırılmasını talep edebilirler

Hollanda Hukukunda da ilke, evlilik sonrası eşlerin kişisel sorumluluklarıdır. Bununla birlikte boşanan eşler arasında yapılan ve nafakanın miktarı, süresi ve ödeme şekli hususlarını içeren anlaşmalar geçerlidir. Taraflar bu anlaşmayı yapamadıkları takdirde ise nafakaya ilişkin talepler hakim tarafından karara bağlanacaktır. Hollanda Hukuku, hakimin takdir hakkını evliliğin süresine bağlı olarak sınırlandırmıştır. Buna göre, müşterek çocuğun bulunmadığı beş yıldan az süren evliliklerde, evlilik süresinden daha fazla süreli nafakaya hükmedilemez. Daha uzun süreli evliliklerde ise nafaka yükümlülüğü en fazla on iki yıldır; ancak eşin ekonomik durumu nafakanın devamını gerektirecek ölçüde kötü ise talebe bağlı olarak hakimin yapacağı değerlendirme sonrasında bu süre uzatılabilir.

Türk Hukukunda ise, her ne kadar TMK. hükümleri hakime yoksulluk nafakasını belirli bir süre ile sınırlama imkanı vermekte ise de Yargıtay’ın yerleşik içtihatları aksi yöndedir. Diğer bir ifadeyle Yargıtay uygulaması ile süresiz nafaka kural haline gelmiştir ancak belli  koşulların gerçekleşmesi halinde kendiliğinden veya nafaka yükümlüsünün talebi ile yoksulluk nafakasının ortadan kaldırılabileceği veya azaltılabileceği şeklinde bir sonuç ortaya çıkmıştır.

Buna göre Türk hukukunda evlilik sonrası dayanışma ilkesinin ön planda tutulduğu ifade edilebilir. Neredeyse tüm hukuk sistemlerinde ise; evliliğin sona ermesi ile birlikte boşanan eşlerin geride bıraktıkları hayatlarından bağımsız yeni bir düzen kurma düşüncesi temel amaç olarak benimsenmektedir. Evliliğin sona ermesine rağmen boşanan eşlerin birbirleri ile zorunlu ilişkilerinin devamında bireysel ve toplumsal sakıncalar da mevcuttur. Zira boşanan eşlerin yoksulluk nafakası dolayısıyla ilişkilerinin süresiz veya belirsiz süreli olarak devamı, özellikle nafaka yükümlüsü eşin kendisine yeni bir aile hayatı kurmasını zorlaştırmakta; yeniden evlenmesi halinde bu ilişkisinde maddi–manevi birtakım sorunlara yol açabilmektedir.  Nafaka alacaklısı yönünden ise,  yoksulluk nafakası ile elde ettiği gelirin sona ermemesi için evlilik dışı fiili birlikteliklere sebebiyet verebilecektir. Her ne kadar nafaka alacaklısının bu tür fiilî birlikteliği nafakanın mahkeme kararı ile kaldırılmasını gerektirse de nafaka yükümlüsü tarafından bu durumun tespiti, nafakanın kaldırılması için açılacak dava için delil toplanması süreçleri boşanan eşler arasındaki kişisel bağın sona ermesi bir yana, tam aksine özel hayatın gizliliği ilkesini ihlal edecek düzeyde tarafların birbirlerinin kişisel hayatlarını izlemesini zorunlu kılacaktır. Dolayısıyla hakim yoksulluk nafakasına hükmederken tüm bu hususları dikkate almalı; nafakayı gerek miktarı yönüyle yükümlünün mali durumunu kötüleştirmeyecek düzeyde, gerekse boşanan eşlerin birbirleri ile olan ilişkilerini tamamen sona erdirebilmeleri için süresi yönüyle hakkaniyete uygun olarak takdir etmelidir.

Diğer yandan ülkemiz aile yapısında, bilhassa kadınlar bakımından eşinin talebi üzerine veya şartlar gereği kendisini ailesine ve müşterek çocuklarının bakımına adamış, hatta bu sebeple sosyal hayattan kopmuş önemli bir kitlenin varlığı da inkar edilemez bir gerçektir. Bu sebeple özellikle uzun süren evliliklerde boşanma sonrasında kadının çalışma hayatına atılması, geçimini sağlamaya muktedir hale gelmesi oldukça güçtür. Dolayısıyla hakkaniyetin sağlanması adına yoksulluk nafakasına hükmederken evliliğin süresi, müşterek çocukların bakım ihtiyaçları, tarafların çalışma olanakları ve sair hususların araştırılması zaruridir.