Taksirle öldürme suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesinde hüküm altına alınmıştır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesinin birinci fıkrasına göre; taksirle bir eylemle bir insanın ölümüne neden olan kişi hakkında iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilebilecektir.

Suçun ağırlaştırılmış yaptırımını öngören hal ikinci fıkrada düzenlenmiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesinin ikinci fıkrasına göre; taksirli eylem, birden fazla insanın ölümüne veya bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, fail olan kişi hakkında iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmedilebilecektir.

Yukarıda ifade edilen yasal düzenlemede, taksirle insan öldürme suçunun cezası hükme bağlanmıştır. Yani taksirle öldürme suçuna ilişkin tanıma yer verilmiştir.

Bu suç tipinde, taksire ait bütün genel hükümler ve ilkeler geçerlidir. Yasal düzenleme uygulamasında da bu kural ve ilkeler gözetilmelidir.

Başka bir söylemle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Genel Hükümler” başlıklı Birinci Kitapta yer alan taksire ilişkin hükümler, bu suç açısından da geçerlidir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesinin ikinci fıkrasına fıkrasında; taksirli eylemin, birden fazla insanın ölümüne veya bir insanın ölümüyle birlikte diğer birisinin de yaralanmasına neden olması hali, ağırlaştırıcı neden sayılmıştır.

Yasal düzenlemede kullanılan "Bir insanın yaralanması" ifadesi, birden fazla insanların yaralanması halini kapsamaktadır.

Bu nedenle taksirli bir eylem neticesinde birden fazla kişinin yaralanmasına neden olunduğu durumlarda, suçtan zarar gören kişi sayısını hâkim temel cezayı tespit ederken dikkate alacaktır.

Türk Ceza Kanununun üçüncü bölümünde yer alan "cezanın belirlenmesi" başlıklı 61. maddesinin birinci fıkrasında, temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınması gereken unsurlar hüküm altına alınmıştır.

Temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınması gereken unsurlar şunlardır:[1]

1) Suçun işleniş biçimi,

2) Suç işlenmesinde kullanılan araçlar,

3) Suçun işlendiği zaman ve yer,

4) Suç konusunun önem ve değeri,

5) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı,

6) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı,

7) Failin güttüğü amaç ve saik.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi" başlıklı üçüncü maddesinin birinci fıkrasında, suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmedileceği ifade edilmektedir.

Bu yasal düzenlemede, gerçekleştirilen eylemle hükmolunan ceza ve güvenlik tedbiri arasında "orantı" bulunması zorunluluğuna işaret edilmiştir.

Söz konusu ölçütler genel niteliklidir. Bu unsurlardan her biri tüm suçlara uymayabilir. Bu yüzden her suç için bütün ölçütlerin değil sadece ilgili suça uyan hükümlerin dikkate alınması gerekir.

Örneğin, taksirli suçlar açısından "failin güttüğü amaç ve saik" ölçütünün uygulanması mümkün değildir.

Yasal düzenleme ile cezanın kişiselleştirilmesi açısından hâkime, somut olayın özellikleri ve fiilin ağırlığıyla orantılı bir biçimde gerekçelerini de göstererek, iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi verilmiştir.

Ancak hâkimin temel cezayı tayin ederken dayandığı gerekçe, yukarıda belirtilen hükümlere uygun olarak; suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik ile dosya muhtevasına yansıyan bilgi ve belgelerin isabetli bir şekilde değerlendirildiğini gösterir biçimde yasal ve yeterli olması gerekir.[2]

Burada hakimin herhangi bir suç nedeniyle alt ve üst sınırlar arasında ceza tespit ederken dikkate alması gereken ölçütler, kanunda açıkça; "suçun işleniş biçimi, suç işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saik" şeklinde sırayla ifade edilmiştir.

Taksirle işlenen suçlar açısından kanun koyucu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 22. maddesinin dördüncü fıkrası ile; "taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir" şeklinde bir başka ölçüt daha ilave etmiştir.

Bu durum karşısında, taksirle işlenen suçlarda alt ve üst sınır arasında ceza belirlenirken, tüm bu hususların birlikte dikkate alınması gerekecektir.

Taksirle ölüme neden olma suçu açısından temel cezanın belirlenmesi aşamasında, failin kusurunun yanında, suçun işleniş biçimi, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri ile meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınacaktır.

Belirtmek gerekir ki, Türk Ceza Kanununda, daha önceden olduğu gibi taksirli suçlarda matematiksel kusur hesabına dayalı cezalandırma sisteminden vazgeçilmiştir.

Bugün için yapılan uygulamada, alt ve üst sınır arasındaki cezanın, suç konusunun önem ve değeri ile meydana gelen zarar ya da tehlikenin ağırlığı gözetilerek, fakat ağırlıklı olarak kusura göre belirlenmesi yoluna gidilmektedir. Yasa koyucu bu şekildeki bir tespitin hakkaniyete ve kanuna daha uygun olacağını düşünmektedir.

Buradan hareketle, cezanın yasal düzenlemelerde yer alan objektif ölçütleri terk edilerek, tamamen sübjektif olan hak ve nasafet gereğince tayin edilebileceğinin kabul edilmesi halinde, kişilere göre değişkenlik gösterecek olmasının adaletsiz uygulamaların doğmasına neden olabileceğini ifade edebiliriz.

Bu yüzden, taksire dayalı kusurun ağır olduğu ahvalde, alt sınırdan uzaklaşılarak, hafif bulunduğu durumlarda ise alt hadden veya asgari hadde yaklaşılarak temel cezanın tayin edilmesi isabetli bir uygulama olarak görülmektedir.

Burada herhalde ağır veya tam kusurlu olan fail hakkında en üst veya azami hadde yakın, hafif veya tali kusurlu fail hakkında ise alt hadden ceza belirlenmesi gerektiği gibi bir yargıya da varılmamalıdır.

Somut olaya uygun diğer ölçütlerle birlikte "orantılılık ilkesi" de göz önünde bulundurularak temel ceza belirlenmelidir.[3]

Bu konuda Yargıtay uygulamasından bahsetmek faydalı olacaktır.

YARGITAY UYGULAMASI

Tam kusurlu olan sanığın taksirle bir kişinin ölümüne neden olması

Yargıtay, tam kusurlu olan sanık hakkında temel cezanın tayininde bu durum da nazara alınarak alt hadden makul bir ölçüde uzaklaşılarak hüküm kurulması gerektiği kabul etmektedir.[4]

Yargıtay, tam kusurlu olan sanığın taksirle bir kişinin ölümüne neden olması suçundan sanık hakkındaki temel cezanın dosya kapsamına, adalet, hak ve nasafet kuralları ile orantılılık ilkesine uygun bulunmayacak şekilde beş yıl olarak tayin edilmesini hukuka aykırı bulmuştur.[5]

Sanığın aşırı alkollü ve asli kusurlu şekilde, yol üzerinde yürümekte olan maktul çarptığı ve ölümüne neden olduğu olay

Yargıtay bu olayda, sanık hakkında bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan kurulan hükümde alt sınırdan uygulama yapılması suretiyle eksik ceza tayinini bozma nedeni yapmıştır.[6]

Aşırı hızla yayaya çarpma ve öldürme

Yargıtay bu olayda, sanığın taksire dayalı kusurunun yoğunluğu, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığına göre üst sınırdan ceza tayini yerine, yazılı şekilde 4 yıl hapis cezasına hükmolunması suretiyle eksik ceza tayinini hukuka aykırı bulmuştur.[7]

Sanığın sehpanın üzerine bıraktığı silahı alan maktulün intihar etmeye teşebbüs etmek istemesini engellemeye çalışan sanığın müdahalesi ile silahın patlaması ve kişinin ölmesi olayı

Bu olayda Yargıtay, suçun bilinçli taksirle işlenmesi nedeniyle aynı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 22/3. maddesi uyarınca yapılan 1/3 oranında artırım ile sonuç cezanın 5 yıl 4 ay hapis yerine hatalı hesaplama yapılması suretiyle 6 yıl hapis olarak belirlenmesini bozma nedeni yapmıştır.[8]

Sanığın ağaçtaki bir kuşa ateş etmek amacıyla tüfeği omuzundan indirmesi esnasında tetiğe basmak suretiyle bir kişinin ölümüne neden olması

Yargıtay bu olayda, sanığın taksire dayalı kusurunun yoğunluğunun dikkate alınarak, üst sınıra yakın makul bir ceza tayini yerine, 3 yıl hapis cezası belirlenmesi suretiyle eksik ceza tayinini hukuka aykırı bulmuştur.[9]

Zayıflama merkezinde tedavi gören kişinin zayıflamasına ve buna bağlı olarak, tedavi görende mevcut kronik kalp damar hastalığının aktif hale geçmesi sonucu ölümüne neden olunduğu olay

Bu olayda Yargıtay, sanığın tecrübesine dayanarak zararlı bir sonucun meydana gelmeyeceğine duyduğu güvenle kayıtsız kaldığını ve eyleminin bilinçli taksirle öldürme suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirterek hükmü bozmuştur.[10]

Trafik kazasında üç kişinin öldüğü ve iki kişinin yaralandığı olay

Yargıtay bu olayda, yerel mahkemece, kazada ölenin de tali kusurlu bulunduğu, sanığın kusur durumu, ölen ve yaralanan kişi sayısı gözetilerek, iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasını gerektiren taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma suçunda temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak yedi yıl olarak tayin ve takdir edilmesinde herhangi bir isabetsizlik olmadığına hükmetmiştir.[11]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------------------------------------

[1] YCGK, E: 2014/202, K: 2015/271, T: 15.09.2015.

[2] YCGK, E: 2014/202, K: 2015/271, T: 15.09.2015.

[3] YCGK, E: 2014/202, K: 2015/271, T: 15.09.2015.

[4] YCGK, E: 2014/202, K: 2015/271, T: 15.09.2015.

[5] YCGK, E: 2014/202, K: 2015/271, T: 15.09.2015: “….Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Sevk ve idaresindeki kamyonetiyle, akşam saatlerinde, meskûn mahalde, onbir metre genişliğinde, hafif virajlı, eğimsiz, çift yönlü, aydınlatması mevcut, zemini kuru ve asfalt kaplama olan, ancak herhangi bir şerit izi veya trafik işaret ya da levhası bulunmayan yolda seyir halinde olan sanığın, önündeki bir kamyonu solladığı sırada, karşı yönden gelen araçlara ayrılan bölüme yaklaşık birbuçuk metre taşıp, kendi şeridinde seyretmekte olan motosiklete çarparak motosiklet sürücüsünün ölümüne neden olduğu, bilirkişi raporları doğrultusunda tam kusurlu olduğu ve temel cezanın tayininde bu durum da nazara alınarak alt hadden makul bir ölçüde uzaklaşılarak hüküm kurulması gerektiği kabul edilebilir ise de, motosiklet sürücüsü ölenin, kapatılan yol bölümü haricinde sağ tarafta geçebileceği geniş bir alanın bulunduğu, sabıkasız olan sanığın kazadan sonra ambulans çağırıp yaralı vaziyetteki motosiklet sürücüsünün hastaneye kaldırılmasını sağladığı ve dosyaya herhangi bir olumsuz kişiliğinin de yansımadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezasını gerektiren suçtan temel cezanın, üst sınıra yakın bir biçimde beş yıl olarak belirlenmesi, dosya muhtevasına, adalet, hak ve nasafet kuralları ile orantılılık ilkesine uygun bulunmamaktadır. Bu itibarla, yerel mahkeme hükmünün, iki seneden altı seneye kadar hapis cezasını gerektiren taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık hakkındaki temel cezanın dosya kapsamına, adalet, hak ve nasafet kuralları ile orantılılık ilkesine uygun bulunmayacak şekilde beş yıl olarak tayin edilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir….

[6] Y.1.CD, E: 2013/6217, K: 2015/2207, T: 09.04.2015: “…Sanığın olay günü sevk ve idaresindeki aracıyla aşırı alkollü ve asli kusurlu şekilde, yol üzerinde yürümekte olan maktul çarptığı ve ölümüne neden olduğu olayda; sanık hakkında bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan kurulan hükümde, suçun işleniş şekli, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri ile failin taksire dayalı kusurunun ağırlığına göre TCK'nun 85/1. maddesi uyarınca aynı Kanunun 61. maddesindeki ilkeler gözetilerek makul bir temel ceza belirlenmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde alt sınırdan uygulama yapılması suretiyle eksik ceza tayini, Bozmayı geretirmiş olup, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak (BOZULMASINA), 09/04/2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi…”

[7] Y.1.CD, E: 2013/5272, K: 2014/310, T: 28.01.2014: “…Oluşa ve dosya kapsamına göre, sanığın ticari minibüste şoför olarak çalıştığı, olay günü sevk ve idaresinde bulunan minibüs ile aşağı doğru % 8 eğimli olan Ortaköy varyantı üzerine aşırı hızlı bir şekilde girerek aracın direksiyon hakimiyetini kaybettiği ve Ortaköy istikametine doğru gitmesi gerekirken maktulün bulunduğu yaya kaldırımına geçerek maktule çarptığı ve ölümüne neden olduğu olayda; Sanık hakkında bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan kurulan hükümde, 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası öngören 5237 sayılı TCK'nun 85/1 maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesi sırasında, sanığın taksire dayalı kusurunun yoğunluğu, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığına göre üst sınırdan ceza tayini yerine, yazılı şekilde 4 yıl hapis cezasına hükmolunması suretiyle eksik ceza tayini,…”

[8] Y.1.CD, E: 2013/5059, K: 2015/219, T: 26.01.2015: “….Oluşa ve dosya içeriğine göre, aralarında duygusal birliktelik bulunan sanık Harun ile maktül Berrin'in olay gecesi maktülün evinde alkol aldıkları, bu sırada sanığın kendisine rahatsızlık veren tabancasını belinden çıkartıp odada bulunan sehpanın üzerine bıraktığı, bir süre sonra sanığın lavaboya gittiği, sorunları nedeniyle intihara eğilimli olan maktülün de sanığa ait tabancayı bulunduğu yerden aldığı ve alnına dayadığı, odaya giren sanığın bu durumu görmesi üzerine ani bir hareketle maktulü eyleminden vazgeçirmeye yeltendiği ve bu kapsamda maktülün elinde bulunan tabancaya iki eliyle asıldığı, sanığın bu müdahalesinin de etkisiyle maktülün tetikte bulunan parmağına kuvvet uygulanması nedeniyle, tabancanın ateş aldığı ve başından isabet alan maktülün öldüğü olayda; sanığın içinde bulunduğu o an ki şartlar uyarınca yapmış olduğu müdahale ile tabancanın ateş alacağını ve maktülün ölebileceğini öngörebileceğine ilişkin her türlü şüpheden uzak kesin ve yeterli delil bulunmadığı, dolayısıyla eylemine uyan TCK'nın 22/2. maddesi delaletiyle 85/1. maddesi uyarınca taksirle öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde aynı kanunun 22/3. maddesi delaletiyle 85/1. maddesi uyarınca bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi, Kabule ve uygulamaya göre de; Sanık hakkında maktüle yönelik bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan kurulan hükümde, TCK’nın 85/1. maddesi ile tayin olunan 4 yıl hapis cezası üzerinden, suçun bilinçli taksirle işlenmesi nedeniyle aynı kanunun 22/3. maddesi uyarınca yapılan 1/3 oranında artırım ile sonuç cezanın 5 yıl 4 ay hapis yerine yazılı şekilde hatalı hesaplama yapılması suretiyle 6 yıl hapis olarak belirlenmesi, Bozmayı gerektirmiş olup, …(BOZULMASINA), 26/01/2015 gününde oybirliği ile karar verildi…”

[9] Y.1.CD, E: 2014/1775, K: 2015/2291, T: 14.04.2015: “….sanığın, akrabası maktülle birlikte ava gittiği, maktülün yardımı ile av tüfeğinin namlusuna fişek sürdüğü, ateş etmediği halde tüfeğin emniyetini kapatmadığı, daha sonra maktülün süt alacağı tanık ait evin önüne gittikleri sırada sanığın, ağaçta gördüğü kuşa ateş etmek amacı ile omuzundan indirmesi esnasında tetiğine bastığı tüfeğin ateş almasıyla maktülün ölümüne neden olduğu olayda; 2 yıl ile 6 yıl aralığında hapis cezası öngören ve taksirle öldürme suçunu düzenleyen, TCK.nun 85/1.maddesinin uygulanması sırasında, sanığın taksire dayalı kusurunun yoğunluğu dikkate alınarak, üst sınıra yakın makul bir ceza tayini yerine, yazılı şekilde 3 yıl hapis cezası belirlenmesi suretiyle eksik ceza tayini,…”

[10] Y.12.CD, E: 2013/11225, K: 2013/15909, T: 11.06.2013: “…İnceleme konusu somut olayda; ruhsatı iptal edilmiş bulunan sağlık kuruluşunu, yataklı konaklama tesisi olarak ruhsatlandıran genel cerrahi uzmanı Opt. Dr. Sanığın, zayıflama merkezinde tedavi gören D. K.’nın, 44 günlük süreçte 13,8 kg. zayıflamasına ve buna bağlı olarak, tedavi görende mevcut kronik kalp damar hastalığının aktif hale geçmesi sonucu ölümüne neden olduğu olayda, sanığın uyguladığı tedavi yönteminin tıbbi standartlara uymadığı, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunca düzenlenen 09.02.2012 tarihli raporda da belirtildiği üzere, fizyolojik kilo verme hızının ayda 2-4 kilogram olması gerektiği, obez kişilerde hızlı kilo vermenin kronik kalp rahatsızlığını aktif hale geçirebileceğinin tıbben bilindiği, ölende hızlı kilo kaybı tespit edilmiş olmasına rağmen, diyet egzersiz programlarının yeniden değerlendirilmemesi ve tetkiklerin eksik yaptırılması nedeniyle, sanığın kusurlu bulunduğu ve bu kusurlu davranışın ölüme etkisinin olduğu ve ölümle sanığın eylemi arasında illiyet bağının bulunduğu, uygulanan yöntemin bilinen tıbbi standartlara uymaması nedeniyle, ölümün komplikasyon olarak da değerlendirilemeyeceği, meydana gelen ölüm sonucunun sanık tarafından da öngörülmesinin mümkün olduğu ancak, buna rağmen tedavi yönteminin değerlendirilmemesi ve yeni tetkiklerin yapılmaması nedeniyle, sanığın tecrübesine dayanarak zararlı bir sonucun meydana gelmeyeceğine duyduğu güvenle kayıtsız kaldığı ve eyleminin bilinçli taksirle öldürme suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeksizin, yazılı şekilde basit taksirle öldürmeden sorumlu tutulması,…”

[11] YCGK, E: 2014/33, K: 2015/422, T: 24.11.2015: “….Olay günü ölenin sevk ve idaresindeki içerisinde kendisi de dahil olmak üzere yedi kişi bulunan otomobil ile meskûn mahalde, aydınlatması bulunmayan, yedi metre genişliğinde, iki yönlü, düz ve eğimsiz, iki tarafında banket bulunan yolda seyrederken, olay mahalline, geldiğinde kendi seyrine göre yolun sol tarafındaki bankete düşmüş olan otomobili çekmek için, seyir şeridi üzerinde yolu dik bir şekilde kapatacak şekilde duran sanığın yönetimindeki tepe lambası bulunmayan traktörün sağ arka tekerine çarpması neticesinde, kendisiyle birlikte üç kişinin öldüğü, iki kişinin vücutlarında kemik kırığı oluşacak, bir kişinin basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek, bir kişinin de geçici rapora göre kemik kırığı oluşacak, kesin raporuna göre ise basit bir tıbbi müdahale ile iyileşebilecek şekilde yaralandığı sabit bulunan olayda, yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan ve dosyaya herhangi bir olumsuz tavır veya davranışı yansımayan sanığı birebir gözlemleyen yerel mahkemece, kazada ölenin de tali kusurlu bulunduğu, sanığın kusur durumu, ölen ve yaralanan kişi sayısı gözetilerek, iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasını gerektiren taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma suçunda temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak yedi yıl olarak tayin ve takdir edilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamakta olup, bu uygulama TCK'nun 3/1. maddesinde düzenlenen "orantılılık" ilkesine aykırılık da oluşturmamaktadır. Bu itibarla, taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma suçundan sanık hakkında temel cezayı yedi yıl olarak tayin eden yerel mahkeme direnme hükmü isabetli olup onanmasına karar verilmelidir….”