GİRİŞ

Taşınmazlara ilişkin hakları ve taşınmazların sahip olduğu hukuki durumun ifade edilmesinde ve gerekli kaydın tutulmasında tapu sicili etkindir. Tapu sicilinin tutulmasına ilişkin gerekli düzenlemelerin yapılması hususunda devletin dışında bir kimseye veya kuruma bırakılmaz derecede önemi bulunan resmi sicil niteliğine sahiptir. Tapu sicilinin sahip olduğu bu önem, kadastro faaliyetiyle birlikte başlayarak taşınmaza ilişkin hak sahibi olan kimsenin ya da sicile güvenerek sicil faaliyetinden yararlanmak isteyen kimselerin tapu siciline ilişkin işlemlerinde tekrar tekrar kendini gösterir. Tapu sicilinin sahip olduğu bu öneme ilişkin gerçekleşen faaliyetlerin de gerçek hak sahiplerine yönelik ve hukuki duruma uygun olarak gerçekleştirilerek toplum ve birey menfaati sağlanır.

Tapu siciline ya da sicil faaliyetinin gerçek hak ve hukuki duruma uygun olarak gerçekleştirildiğine yönelik işlem yapan kimselerin sicilin tutulmasından kaynaklanan zararları söz konusu olabilir. Bu nedenle bu güvenin devamlılığının sağlanması bakımından sicilin hukuka aykırı şekilde tutulması sonucunda ortaya çıkan tüm zararlardan devlet sorumlu tutulmaktadır. Buna göre tapu sicilinin taşınmazın gerçek hak ve hukuki durumuna ilişkin doğru ve tutarlı olarak yansıtılmasıyla tapu sicilinin tutulmasında ilişkin faaliyetten zarar gören kimselerin zararın tazmin edilmesini sağlamayarak tapu siciline duyulan güvenin teminat altına alınmasında etkinliği bulunmaktadır. Bununla birlikte, sicil faaliyetine yönelik bir işlem yapılırken zarara uğrayan kimselerle tapu siciline bağlanan sonuçlarda dengenin sağlanmasına önem vererek bu nedenle ortaya çıkan zararların tazmin edilmesine ilişkin devletin sorumluluğunun olduğundan ulusal ve uluslararası düzenlemelerde de yer verilmiştir. Bu nedenle tapu siciline güvenerek bir işlemin yapılması halinde ortaya çıkacak zararlardan sorumluluk devlete aittir.

Tapu sicilinin tutulmasında devletin birtakım sorumlulukları ve yükümlülükleri bulunmaktadır. Çalışmamızın konusunu devletin sicilin tutulmasından ne gibi sorumluluğu olduğuna ilişkin değerlendirmeler mevcuttur. Bununla birlikte devletin bu durumda sorumluluğu ortaya çıkması her halde mümkündür. Kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca devletin sorumluluğundan bahsedilebildiğinden ve bunun günlük yaşamda olası bir durum olması çalışmanın önemini ortaya koyar. Bu çalışmamızda genel itibariyle devletin sorumluluğunun neler olduğu, sorumluluğun şartlarının neler olduğundan bahsedildi. Çalışmanın ilk kısmında tapu sicilinin tutulmasında devletin sorumluluğunun ne şekilde olduğundan bahsedilmiştir. Bununla birlikte sorumluluğun amacını ve niteliğine kapsayacak biçimde sorumluluğun işlevinden bahsedilmiştir. Sorumluluğun unsurlarının neler olduğu, sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olması halinde kusurdan bahsedilmeyeceği, zarar verici eylemin hukuka aykırılık, illiyet bağı ve zarar başlıklarıyla birlikte belirtilerek ortaya konulmaktadır. Zarar veren eylemin, sorumluluğa neden olan tapu sicilinin tutulması bağlamında içeriğinin ve tapu sicilinin tutulmasının kapsamı değerlendirilmiştir. Zarar başlığı ile birlikte sicilin tutulması nedeniyle ortaya çıkan zarardan bahsedilerek zarar miktarının göz önünde bulundurulması gerektiği anlatılmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde ise devletin sorumluluğunun sonuçları anlatılmıştır. Devletin sorumluluğu neticesinde ne gibi zararların ortaya çıktığı, ne gibi zararların olduğu ve devlet aleyhine açılan tazminat davasının yanı sıra sorumluluğun üçüncü kişilerde olması ve devletin mevcut zararı bu kimselere rücu etmesinden bahsedilmiştir.

BİRİNCİ BÖLÜM

SORUMLULUĞUN TEMEL ESASLARI VE ŞARTLARI

1. Sorumluluğun Düzenlenmesi ve İşlevi

Tapu sicilinin tutulmasında devletin sorumluluğuna yönelik yer verilen düzenleme TMK’nın 1007. maddesinde düzenlenmiştir. Yer verilen bu düzenleme uyarınca[1] devletin sorumluluğu açık bir şekilde ifade edilmektedir[2]. Bununla birlikte devlet tarafından tapu sicilinin tutulmasına ilişkin görevlilere rücu davası açma imkânı bulunmaktadır. Kanunda yer verilen bu düzenlemeyle birlikte taşınmaz üzerindeki ayni hakkın herkese karşı ileri sürülmesi, taşınmaz üzerinde hak iktisap eden kimselerin hakkın sahibi olması halinde görünüş şeklinin dışa yansıması zorunlu kılınmıştır[3]. Bu durumda ayni hakkı ihlal etmeme yükümlülüğünde olan kimselerin ve ayni hakka yönelik işlem gerçekleştirecek kimselerin ayni hakkın varlığı ve hakkın sahibinin kim olduğunu anlaması mümkündür. Bu durumda taşınmaz üzerinde bulunan ayni haklara ilişkin tapu sicili devletin sorumluluğunda tutulmaktadır[4].

Devlet tarafından tutulan tapu sicili kayıtlarının gerçek hak ve hukuki duruma uygun şekilde tutulması gerekmektedir. Bu halde kişilerin sicil kayıtlarına güvenilmesi ve bu kayıtlar uyarınca hukuki işlemler gerçekleştirilir[5]. Bu nedenle aleniyet ilkesi uyarınca kişilerin tapu sicili kayıtlarına güvenerek işlemlerde bulunması söz konusu olur. Bu nedenle tapu sicilinin söz konusu ihtiyaçların karşılanması amacıyla devletin denetimi ve gözetimi altında tutulduğu görülmektedir. Bu özelliği ile resmi sicil niteliği bulunmaktadır. Tutulan kayıtlarla birlikte hukuki ve ekonomik sonuçlar bağlandığından dolayı tapu sicilinin devlet tarafından tutulması ve belirtilen hakların gösterilmesi bu anlamda önemlidir[6].

Tapu siciline güvenin farklı şekillerde korunması mümkündür. Tescilim olumlu hükmü nedeniyle sicile güvenen iyiniyetli üçüncü kimselerin ayni kazanımları TMK 1023 uyarınca korunur. Bu düzenleme ile birlikte ayni hakkın kazanımının gerçekleştiği hallerde sicile güvenen iyiniyetli üçüncü kimselerin korunması tam olarak korunmuş olur. Böylelikle tapu sicilinin aracılığıyla oluşturulmak istenen ekonomik ilişkilere dayalı ekonominin sağlandığı görülür. Bununla birlikte resmi sicile duyulan güvenin korunması söz konusu olur. Resmi sicil niteliğine haiz tapu sicilinin resmi makamlar tarafından tutularak hakkı güvence altına alır. Bu kayıtlarla birlikte kanun koyucu tarafından tapu siciline bağlanan hukuki sonuçlar söz konusu hukuki duruma güvenilerek gerçekleştirilir[7].

2. Sorumluluğun Hukuki Niteliği

2.1. Özel Hukuk Sorumluluğunun Niteliği

Sorumluluğun özel hukuk çerçevesinde değerlendirilmesi halinde kamu hukukundaki değerlendirmeden farklılıkların olduğu görülür. Devletin sorumluluğu özel hukuk sorumluluğu olduğunda sorumluluk, hakkaniyet sorumluluğu, özen sorumluluğu şeklinde değerlendirilmesi söz konusu olacaktır. Devletin kamu hukuku uyarınca faaliyetlerinin sorumluluğuyla özel hukuk hükümlerince yürüttüğü faaliyetler nedeniyle sorumluluğunun farklı uygulamalara tabi olduğu görülür. Devlet tarafından verilen zararın özel hukuk hükümlerince tazmin edilmesinde zararın devlet tarafından gerçekleştirilen özel hukuka ilişkin bir faaliyet sonucunda oluşması gerekmektedir. Tapu sicilinin tutulması sebebiyle ortaya bir zararın çıkması halinde zararın özel hukuk ilkeleri uyarınca sorumluluğun olacağı görülmektedir[8].

Devletin sorumluluğu kamu hukuku uyarınca sorumluluk olduğu gibi özel hukuk anlamında da sorumluluğun olduğu söz konusudur. Bunun yanı sıra tapu sicilindeki görevlilerin kamu gücünü kullanmasına karşın özel hukuk hükümleri uygulama alanı bulur. Devletin buradaki sorumluluğu tapu siciliyle arasındaki sıkı ilişkiden kaynaklanır. Bu nedenle sorumluluğun özel hukuk sorumluluğu olduğunu söylemek mümkündür[9].

2.2. Haksız Fiil Sorumluluğu Niteliği

Devletin buradaki sorumluluğunun aynı zamanda da haksız fiil sorumluluğu olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü önceden bir bağlantı olmaksızın ya da öncesinde olan bir ilişkinin ihlal edilmeden tapu sicil görevlilerinin hukuka aykırı davranışı nedeniyle tazmin borcu altına girmiş olması haksız fiil sorumluluğu olarak değerlendirilir. Bu nedenle sorumluluğa yönelik haksız fiile yönelik hükümler uygulama alanı bulur. Devletin sorumluluğu halinde kusursuz sorumluluğun olduğu durumlarda haksız fiilin unsuru olan kusur unsuru bu halde aranmaz[10].

Sorumluluk uyarınca belli davranışlar ya da neticesi yasaklanır ve ya emredilir. Bu nedenle sorumluluk kurallarının davranış sebebiyle hukuka aykırılığı hukuka aykırı davranış nedeniyle sorumluluğu ya da sonucu sebebiyle hukuka aykırı sonuç sebebiyle sorumluluk düzenlenir. Devletin kusursuz sorumluluğu uyarınca tapu sicilinin tutulmasına yönelik davranışların ortaya çıkması halinde hukuka aykırılık nedeniyle sorumluluk olarak ortaya çıkar. Bu nedenle zararın tapu sicilinin hukuka aykırı şekilde tutulması nedeniyle ortaya çıkmadığı hallerde sorumluluktan bahsedilmesi söz konusu olamaz[11].

2.3. Kusursuz Sorumluluk Niteliği

Tapu sicilinin tutulması nedeniyle devletin sorumluluğu olduğu hallerde kusursuz sorumluluğun ortaya çıktığı görülmektedir. Sorumluluğun kusursuz sorumluluk olması halinde zararın ortaya çıkmasında devletin ve devlet adına işlem yapan kimselerin sorumluluğu bulunmasa dahi meydana gelen zarar nedeniyle devletin sorumluluğu ortaya çıkar. Kusursuz sorumluluk halinde sorumlu tutulan kimsenin ya da hâkimiyet alanında bulunan kimselerin kusurunun olmadığı durumlarda dahi devletin sorumlu kişilere bu zararı rücu etme imkânı bulunmaktadır. Devletin, bu kimselerin sorumlu olduğunu ileri sürse dahi sorumluluğu devam eder[12].

Devletin kusuru olmasa dahi sorumluluğunun devam etmesiyle birlikte devletin kusurunun olduğu hallerde ise zararın miktarı ve neyden kaynaklandığı tapu sicil görevlilerine rücu etme sırasında kendini gösterir. Devlet tarafından gerçekleştirilen bu faaliyetler kamu görevlileri aracılığıyla gerçekleştirildiğinden dolayı doğrudan devletin faaliyeti olarak faaliyetler adlandırılır. Hâlbuki adam çalıştıranın sorumluluğuna bakıldığında ise çalışan iki farklı kişi olması halinde de çalışan kimsenin zarar verici faaliyetleri nedeniyle adam çalıştıranın sorumluluğu başka bir kimsenin fiili nedeniyle sorumluluğa sebebiyet verir[13].

Bu durumun yanı sıra adam çalıştıran tarafından gerekli özen ve dikkatin yerine getirilmediği hallerde eylemin zarar verici bir eylem olduğu söylenir. Her iki durumda da egemenlik alanında oluşan fiillerin sebep olduğu zararların karşılanması gerekir. Fakat devletin tapu sicil faaliyeti nedeniyle özel hukuk kişilerine bırakılması söz konusu olmayacak kadar önemli bir faaliyet gerçekleştirildiğinden dolayı görevlinin seçilirken ve göreve yönelik talimat verilirken, gözetim ve denetimde bulunulduğu hallerde zararın doğmasına ilişkin gereken özen gösterildiğinin ispat edilmesi halinde sorumlulukta kurtulmak söz konusu olmaz[14]. Bu anlamda devletin sorumluluğu adam çalıştıranın sorumluluğundan bu anlamda farklıdır. Devletin bu sorumluluktan kurtulabilmesi bakımından herhangi bir sorumluluk karinesi kabul edilmemiştir. Kusursuz sorumluluk haline ilişkin dayanağın incelenmesi, devletin sorumluluğu kapsamında hangi dayanağın bulunduğuna yönelik önemlidir[15].

2.4. Asli Sorumluluk Niteliği

Devletin bu kapsamda sorumluluğuna bakıldığında asli nitelikte bir sorumluluk olduğu görülmektedir. Sorumluluğun fer’i veya tamamlayıcı sorumluluk olmadığı durumlarda tazmin ile yükümlü olan kimsenin doğrudan devletin olduğu görülmektedir. Bu nedenle zarar gören kimse sorumluluğa yönelik davayı doğrudan birinci derecede tapu görevlisine açması gerekmeksizin devlete karşı açma imkânı vardır. Bu halde tapu sicil görevlisine davanın doğrudan açılamayacağı anlamına gelmez. Kural olarak sicil görevlisine karşı doğrudan açılmamakla birlikte kimi durumlarda doğrudan bu kimselere karşı açılması da mümkündür[16].

Tapu Sicilinin Tutulmasına Yönelik Fiil

Tapu sicil Tüzüğü’nün 6. maddesinde yer verildiği üzere tapu sicili ana ve yardımcı sicillerden oluşur. Ana sicillerin neler olduğu TST 6’da belirtildiği gibi TMK m. 1000-1003’teki hükümlerde de ifade edilmektedir. Tapu kütüğü, yevmiye defteri, kat mülkiyeti ve resmi belgeler ana sicilleri oluşturur. Tapu sicilinin tutulmasına yönelik tapu siciline yapılan kayıtların anlaşıldığı görülmektedir. Bu nedenle tapu kütüğü ya da kat mülkiyeti kütüğüne yapılan kayıtlarda yevmiye defterine yapılan kayıtlar bu kapsamda değerlendirilir[17].

Devletin sorumluğunun ortaya çıkmasına neden olan tapu sicilinin tutulmasına ilişkin faaliyetlerde görevlinin olumlu davranışlarıyla gerçekleşmesi söz konusu olabileceği gibi olumsuz davranış ile gerçekleşmesi de mümkündür. Bu halde görevlinin ilgili işlemi yapmaması da hukuki durumun yansımasını engellemesi mümkündür. Olumlu davranışlar açısından eksik ya da hatalı yapılması halinde sicilin gerçek hak sahiplerini yansıtmıyor oluşu olumsuz davranışı ortaya koyar[18].

Tapu siciline yapılan kayıtların, taşınmazların kütük sayfasına kaydının yapıldığı taşınmazlara ilişkin kayıtlardır. Bu kayıtların gerçekleştirilmesi, tapu sicilinin tutulması kapsamında değerlendirilmektedir. Kayıtların gerçekleştirilmesine yönelik sicilin tutulmasında tapu siciline kaydedilmesi gerekli hususların kaydının gerçekleştirilmesi halinde olumlu davranışla, kaydedilmemesi halinde de olumsuz davranışla sorumluluğun ortaya çıktığı görülür[19].

Tapu sicilinin tutulması kapsamında yalnızca kayıtların gerçekleştirilmesinden söz edilmez, bununla birlikte tapu siciline yönelik kayıt dışı eylemlerin gerçekleştirilmesi de sicilin tutulması kapsamında değerlendirilmesi söz konusudur. Kayıt dışı faaliyet, TMK 1019’da yer verilen düzenleme uyarınca tapu sicil görevlinin ilginin haberi olmaksızın yapılan işlemleri bildirmekle yükümlülüğü bulunmaktadır[20].

Bu eylemler kapsamına TMK 905’te belirtildiği üzere taşınmazın değerinin belirlenmesine ilişkin devletin sorumluluğu olacağı ifade edilmektedir. Bu sorumluluk devletin sorumluluğunun devletin özel bir şekli sorumluluğumu yoksa devletin sorumluluğunun dışında bir uygulamada olup olmadığına yönelik farklı görüşler bulunmaktadır. Bir görüşe göre değer takdirinin yapılması sicillin tutulması bağlamında yer almadığı için TMK 905 uyarınca değerlendirmede bulunulması gerekir. Diğer görüş TMK 905’in TMK 1007’nin rehin hukuku kapsamında bir yansıması olduğunu ileri sürer[21].

4. Tapu Sicilinin Tutulmasında Hukuka Aykırılık

4.1. Zarar

Devletin sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için tapu sicilinin hukuka aykırı şekilde tutulması halinde ortaya bir zararın çıkmış olması gerekir. Tapu sicilinin hukuka aykırı şekilde tutulması nedeniyle ortaya bir zararın çıkması halinde bu zararın hukuka aykırı şekilde tutulması nedeniyle bir zarar doğmamışsa devletin sorumluluğundan söz edilemez. İmkânın olması halinde zarar olmadığında zararın, söz konusu imkânlara başvurulmaması nedeniyle ortaya çıkmış olması halinde imkânlara başvurularak ortaya çıkan masraflardan söz edilir. Devletin sorumluluğunun oluşmasına sebebiyet veren durum ise zararın önlenmesi imkânına değinilmesi gerekir. Bu durumlardan biri de tapu kaydının düzeltilmesidir[22].

Devletin sorumluluğu açısından tapu sicilindeki kaydın düzeltilmesi imkânının olması durumunda zararın doğduğundan söz edilemez. Genel itibariyle tapu sicilinin tutulması hukuka aykırı olmasının yanı sıra hukuka aykırılığın zararın ortaya çıkmaksızın düzeltilmesi devletin sorumluluğunda olan bir durum değildir. Ancak belirtmek gerekir ki devletin sorumluluğuna sebebiyet veren zararın oluşmaması için kaydın yeniden düzenlenebilmesi gerekir. Tapu kaydının düzenlenmesi re’sen gerçekleştirilebileceği gibi mahkeme kararıyla yerine getirilmesi de mümkündür[23].

Zararın tazmininden söz edilebilmesi için zararın varlığının belirlenerek tapu kaydının düzeltilmesi davasının açılarak zararın varlığının belirlenmesi gerekir. Taşınmaz rehni ile birlikte teminat altına alındığı durumlarda tapu sicilinin hukuka aykırı şekilde tutulmasıyla alacağın teminatsız kalması ya da alacağın bir bölümünün ya da tamamının taşınmaz rehininden karşılanamaması ihtimal dâhilindedir. Taşınmaz rehni ile alacağın teminat altına alındığı durumlarda ise devletin sorumluluğu kapsamında tapu kaydının düzeltilebilmesinin mümkün olmaması gerekir. Taşınmaz rehni ile birlikte alacağın teminat altına alındığı durumlarda da devletin sorumluluğu açısından tapu kaydının düzeltilmesinin mümkün olmaması gerekir. Bu durumda zararın doğması da başlı başına yeterli değildir. Devletin sorumluluğunun ortaya çıkması için zararın varlığının ispat edilmesi gerekmektedir[24].

Ortaya çıkan zararın maddi bir zarar olması gerekir. Maddi zararların kapsamını ise fiili zarar ya da mahrum kalınan kar olarak ortaya çıkarması gerekir. Manevi zararın oluşması halinde devletin sorumluluğunun oluşmayacağı kabul edilir. Tapu sicilinin hukuka aykırı şekilde tutulması ile gerçekleşmiş maddi zarar kapsamınca ayni hakkın kaybedilmesi ya da hakkın hak sahibi rızası bulunmaksızın sınırlandırılması halinde değerinin azalması ve yapılan tapu masrafları gibi masraf kalemlerin ortaya çıkmasıyla birlikte uğranılan zararların bu kapsamda değerlendirilmesi gerekir[25].

Devletin zarardan sorumluluğu olduğuna yönelik belirlemede bulunabilmek için zarar miktarının belirlenmesi gerekmektedir. Devletin sorumluluğu açısından zarar miktarının tespit edilmesi tazminat miktarının tespit edilebilmesi bakımından önem taşır. Devletin sorumluluğu kapsamında tazmin edilecek miktarın zarar miktarını geçemeyeceği ortadadır. Sicilin hukuka aykırı şekilde tutulması nedeniyle teminat altına alınmış alacakların miktarı karşılamaması halinde zarara uğrayan rehin alacaklısı tarafından devlete başvuruda bulunması mümkündür. Aynı tespitin ipotek alacakları bakımından yapılması da mümkündür. Bu durumda ise taşınmazın satılması ile birlikte sağlanan değer, alacağın tamamı ve teminat altına alınan miktar olarak ifade edilir[26].

4.2. İlliyet Bağı

Tapu sicilinin tutulması nedeniyle devletin sorumluluğundan bahsedebilmek için sicilin hukuka aykırı şekilde tutulmasında illiyet bağının olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, zararın tapu sicilinin hukuka aykırı şekilde tutulmasından kaynaklanması gerekmektedir. Zararın nedeni, tapu sicilinin hukuka aykırı şekilde tutulmasından kaynaklanmadığı hallerde devletin sorumluluğundan bahsedilmesi söz konusu değildir. Devletin sorumluluğu haksız fiil sorumluluğu olması nedeniyle bu sorumluluğa ilişkin illiyet bağı, niteliği itibari ile uygun illiyet bağı olması gerekir. Tapu sicilinin tutulmasına yönelik yapılması gerekli yapılmaması ya da yapılmaması gereken bir işlemin yapılması, olayların olağan sürecinde ortaya çıkan durumlarda illiyet bağının varlığının kabul edilmesi gerekir. Aksi halde illiyet bağından bahsedilmesi söz konusu olamaz[27].

Zarar gören kimsenin kusurlu davranışlar sergilemesi halinde sicilin yolsuz tutulmasına ilişkin zarara yönelik uygun nedensellik bağının kesildiğini söylemek mümkündür. Zarar gören kimsenin zararlı davranışı nedeniyle tapu sicilinin aykırı tutulmasını ikinci planda bırakacak şekilde olması gerekir. Zararın tapu siciline duyulan güvenin sonucunda doğmaması, zarar görenin kusuru sonucunda oluşması halinde illiyet bağının kesildiğini söylemek mümkündür[28].

Üçüncü kişinin zararın ortaya çıkmasında etkili olması halinde dahi devletin sorumluluğunun ortadan kaldırılamayacağını söylemek gerekir. Bunun yanı sıra hallerde üçüncü kişilerin ağır kusurunun olması halinde illiyet bağının kesilmesi söz konusu olabilir. Bu duruma ilişkin ilk görüşe göre tehlike sorumluluğunun kabul edildiği kimi durumlarda üçüncü kişilerin kusurunun yoğunluğunun hangi derecede olursa olsun tehlikenin çok büyük olması halinde illiyet bağının kesilmesi söz konusu olmaz. Kimi hallerde faaliyetin ortaya koyduğu tehlikeyle meydana gelen zarar arasında illiyet bağının ağır kusur neticesinde kesilmesi mümkün olsa dahi tehlikenin ağırlığı nedeniyle sorumluluk devam eder. Diğer görüş uyarınca kusursuz sorumluluğa yönelik kurtuluş kanıtının tanınmadığı durumlarda zararın üçüncü kimsenin ağır kusuru nedeniyle ortaya çıktığının ispat edilmesi davalıyı bu sorumluluktan kurtardığı görülmektedir. Bunun yanı sıra sebebin, failin kusursuz sayılmasını gerektirmesinin yanı sıra zarar veren kimsenin fiiliyle uygun nedensellik bağının bulunmadığını da gösterdiği durumlarda kusursuz sorumluluğun önlenebileceği söylenebilir[29].

İKİNCİ BÖLÜM

DEVLETİN SORUMLULUĞUN SONUÇLARI

1. Genel Olarak

Devletin sorumluluğunun farklı şekillerde ortaya çıktığı görülmektedir. Bu sonuçlardan biri de zarar gören kimsenin devlet aleyhine açabileceği tazminat davasıdır. Devletin sorumluluğuna yönelik şartların gerçekleşmesi ile birlikte oluşan sonuçların yalnızca zarar gören kimsenin devlete karşı açabileceği tazminat davası ile sınırlı değildir. Devlet tarafından ödenen tazminat nedeniyle kusuru bulunan görevliye açtığı rücu davası ya da üçüncü kişi ile birlikte müteselsil sorumluluğun olduğu hallerde devletin kendi payına ödediği miktardan daha fazla bir miktar söz konusu ise bunu üçüncü kişiye rücu etmesi ya da üçüncü kişi ile birlikte müteselsil sorumluluğunun olması da mümkündür[30].

2. Devlet Aleyhine Açılan Tazminat Davası

Devlet aleyhine açılan tazminat davalarında verilecek olan hüküm tazminatın ödenmesine ilişkin olduğundan dolayı haksız fiil sorumluluğunda olduğu gibi eda davası olarak nitelendirilmesi mümkündür. TMK 1007 uyarınca devlete karşı açılan tazminat davalarında davacının tapu sicilinin hukuka aykırı şekilde tutulması nedeniyle zarara uğrayan kimse olduğu görülmektedir. Zarara uğrayan kimsenin tapu sicilinin hukuka aykırı şekilde tutulması nedeniyle ayni ya da şahsi hakkı ihlal edilen malvarlığı azalan kimseler olduğunu söylemek mümkündür[31]. Bu anlamda değerlendirilmesi gereken nokta sorumluluğa yönelik şartların gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin değerlendirmede bulunulması gerekir. Sorumluluğa yönelik şartların bulunması halinde bu nedenle zarara uğrayan herkesin devlete karşı tazminat davası açması mümkündür[32].

Tapu sicil görevlilerinin hukuka aykırı fiili nedeniyle adına yolsuz tescil yapılan kimselerin aleyhine var olan kayıtların düzeltilmesi halinde bu kimsenin uğradığı zarardan devletin sorumlu olup olmayacağına ilişkin farklı görüşler bulunmaktadır. İlk görüşe göre tapu sicil görevlisince hukuka aykırı şekilde adına tescil yapılan ve tapu kaydının düzeltilmesinden kaynaklanan davadan zarar gören kimsenin uğradığı zararda devletin sorumluluğundan bahsedilmez. Adına yolsuz tescil yapılan kimsenin satış bedelini resmi senetle ödemesi halinde yolsuzluktan bahsedilemez. Çünkü burada zarar tescilin tutulmasından önce ortaya çıkmıştır[33].

Tapu sicil görevlisinin hukuki nedenin geçersizliğini tespit ederek tescil talebini reddetmesi halinde bile ödemenin gerçekleşmesi mümkündür. Bu nedenle burada zararın ortaya çıkmasına neden olan işlemin tescilin yapılmasına ilişkin değil, geçerli olmayan hukuki nedene güvenilmesinden kaynaklanır. Ödemenin tescilin gerçekleşmesinden sonra söz konusu olması halinde ödenen bedelle tapu sicilinin hukuka aykırı şekilde tutulması arasında illiyet bağının varlığının kabul edilmesi gerekir[34].

Taşınmazın paylı mülkiyete tabi olduğu hallerde tapu sicilinin hukuka uygun olmayan şekilde tutulması nedeniyle mülkiyetin başka bir kimse tarafından kazanılması ya da sınırlandırılması nedeniyle paydaşların her birinin zarara uğraması söz konusudur. Bu nedenle paydaşlardan her birinin dava açma hakkı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra taşınmaz üzerindeki paylı mülkiyetin tamamının kaybedilmesi halinde ya da sınırlandırıldığı durumlarda paydaşların müşterek davacı sıfatı ile dava açması mümkündür. Taşınmaz üzerindeki paylı mülkiyetin tamamının değil, paylardan birinin kaybedilmesi ya da sınırlandırılması halinde yalnızca payı ihlal edilen paydaşın dava açması mümkündür. Çünkü bu ihtimalde diğer paydaşların davacı sıfatına haiz olmadıkları görülür[35].

Taşınmaz üzerinde elbirliği ile mülkiyetin kurulmadığı hallerde ortaklardan her biri tarafından zararın tazminine yönelik dava açma imkânı bulunmamaktadır. Bu durumda HMK’da yer verilen hüküm uyarınca maddi mecburi dava arkadaşlığı hükümlerinin uygulama bulduğu görülür. Elbirliği ortaklığı nedeniyle birlikte hareket etme zorunluluğu bulunmaktadır. Bu nedenle dava tüm ortaklarca açılır[36].

Devlete açılacak olan tazminat davasında tazminatı talebi zarar gören kişi tarafından üçüncü kişiye devrilmesi mümkündür. Devir ile birlikte davanın açılmasından önce gerçekleştirildiği durumlarda yeni hak sahibi tarafından davanın açılması mümkündür. Davanın açılmış olması halinde ise hakkı devralan kişi tarafından davaya kaldığı yerden devam etmesi mümkündür. Bununla birlikte davacı tarafından açılan davanın devam ettiği sırada mirasçılar tarafından davaya kaldığı yerden devam edilmesi mümkündür[37].

Devlet aleyhine açılan tazminat davasında malvarlığı değeri ihlal edilen herksin tazminat davası açma imkânı bulunmaktadır. Açılan davada tapu sicilinin tutulmasına ilişkin sorumluluğu bulunduğundan dolayı devletin davalı taraf olduğu görülmektedir. Devlet aleyhine açılan tazminat davasında zararın kusuruyla sebep olduğu tapu sicil görevlisine ihbar edildiği görülmektedir. Davanın sonucunda tapu sicil görevlisi etkileneceğinden dolayı davaya katılması mümkündür. Tapu sicil görevlisinin davanın aleyhe sonuçlanma ihtimali nedeniyle davaya katılması bu anlamda önemlidir. Fer’i müdahil olarak davada yer alan tapu sicil görevlisince sorumluluğun olmadığına yönelik ya da zararın gerçek miktarına yönelik gerçekleştirilen tespitte veya zararın ortaya çıkmadığına ilişkin hususlarda devlete yardımcı olma hükümlülüğü bulunmaktadır[38].

Devlet aleyhine açılan tazminat davasında tazminat miktarının belirlenmesi ve zararın ne kadarlık bir kısmının devlet tarafından ödeneceği belirlenirken somut olayın özelliklerine göre değerlendirmede bulunulur. Tazminat miktarı, meydana gelen zarar miktarını aşmayacak şekilde belirlenir. Davanın açıldığı sırada haksız fiilin kusur unsuru hariç diğer unsurların göz önünde bulundurularak değerlendirmede bulunulur. Ortaya çıkan zarara ilişkin değerlendirmede bulunularak tazminat miktarının azaltılması mümkün olabileceği gibi hâkim tarafından tazminata hükmedilmemesi de söz konusu olabilir. Zarar gören kimsenin kusurunun bulunup bulunmadığına yönelik değerlendirmede bulunulurken zarar gören kimsenin rızasının bulunup bulunmadığı ya da zararı meydana getiren davranışı ile birlikte bu durumu kolaylaştırıp kolaylaştırmadığı, zarar gören kimsenin sicildeki yolsuzluğuna ilişkin zararın ortaya çıkmasını engelleyici önlemleri alıp almadığı göz önünde bulundurularak değerlendirme yapılır[39].

3. Sorumluluğun Olma İhtimalinin Bulunduğu Diğer Kimseler ve Sorumluluğun Yarışması

Tapu sicilinin hukuka aykırı şekilde tutulması nedeniyle bir zararın ortaya çıkmasında başka kimselerin sorumluluğunun olması mümkündür. Bu halde devlet ile birlikte bu kişilerin sorumluluğunun olduğu hallerde TBK 61. madde vd. hükümlerinin uygulama alanı bulacağı görülür. Tapu sicilinin hukuka aykırı şekilde tutulmasından dolayı ayni hak kazanan üçüncü kişilerin kazanımları TMK 1023 uyarınca korunur. Ayni hakkını kaybeden kimsenin TMK 1007 uyarınca devletin sorumluluğuna giderek zararın tazmin edilmesini isteyebilir. Tapu sicilinin hukuka aykırı şekilde tutulması halinde tescile göre asıl hak ve hukuka uygun olmaksızın düzenleyen kimselerin de kusurları oranında sorumlu olacağı ifade edilir. Bu nedenle zarar gören kimsenin zararının tazmin edilmesi talebinde devlete, hukuka aykırı evrak düzenlemesi halinde bunu gerçekleştiren kimselerin sorumluluğuna gidilmesi mümkündür. Bu durumda hak sahibi tarafından hem devlete hem de sorumlu kişiye giderek zararının karşılanmasını talep etme imkânı bulunmaktadır[40].

Zarar gören kimsenin zarara uğramasında devlet ile birlikte kusuru ile sebep olan kimsenin sorumluluğu söz konusu olacaktır. Bununla birlikte kusuru olmaksızın iyiniyetli üçüncü kişiye yapılmış olan ayni hakkın devredilmesinde karşılığı alınan bedelden yararlanan kimselere karşı da zarar görenin sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca başvuru imkânı bulunmaktadır. Bununla birlikte resmi ölçüme dayanan fakat tapu sicilinde hukuka aykırı şekilde yazılmış olan yüzölçümü miktarı satıcının üstlenmesi halinde sorumluluğu doğacaktır. Zarar gören kimsenin satıcının sorumluluğuna başvurması mümkündür[41].

Sahte vekâletname düzenlenmesine sebebiyet veren noterin sorumluluğunun olması da mümkündür. Bu bağlamda noterin sorumluluğunun olduğu söylenebilir. Bunun yanı sıra nüfus memurunun sicilin tutulmasına yönelik yapmış olduğu yanlışlıklar nedeniyle zararın doğmasına sebebiyet vermesi de mümkündür. Kişisel duruma yönelik yapılan yanlışlarda nedeniyle de devletin sorumluluğundan bahsetmek mümkündür. Hukuka aykırı sicil faaliyetlerinin ve nüfus memurunun gerçek hak ve hukuki duruma uygun olmaksızın belgenin düzenlenmesi nedeniyle sorumlunun devlet olduğu söylenebilir. Diğer sorumluların varlığının taleplerinin devlete karşı yöneltilmesinin engellenmesi de mümkün değildir[42].

Hukuka aykırı şekilde karar veren hâkimin yargılama faaliyeti nedeniyle sorumluluğundan bahsetmek mümkündür. Bunun yanı sıra icra müdürlüklerince yapılan işlemler neticesinde devletin sorumluluğunun olduğunu da söylemek mümkündür. Bu anlamda icra müdürlüğünce devletin ödediği tazminat miktarına ilişkin olarak memurlarca yapılan hatalar sebebiyle devletin rücu etme imkânı bulunmamaktadır. Belirtmek gerekir ki buradaki rücu işlemi TMK 1007 uyarınca gerçekleştirilen bir rücu işlemi değildir. Kusurlu olduğu iddiası ile üçüncü kişilere karşı açılan davada bu kimselerin kusurlu olmadığına hükmedilmesi halinde devletin bu kişilere rücu etme imkânı bulunmamaktadır. Devletin müteselsil sorumluluğunun bulunduğu hallerde ise payından fazlasını ödediği durumlarda fazlaca ödediği miktar için rücu etme imkânı bulunmaktadır[43].

Zarar gören kimse tarafından zararın tazminine ilişkin talep müteselsil sorumlulardan birine yöneltilmesi mümkün iken sorumlulardan birine yönetilmesi de bu anlamda mümkündür. Bu anlamda, zarar görenin sorumlulardan birinden zararın tazmini talep etmiş olsa dahi diğer sorumluların sorumluluğu devam eder. Devletin sorumluluğu kapsamında sorumlulardan yalnızca devlete bu yönelik talebin iletilmesi halinde diğer sorumlulara devletin rücu imkânı bulunur[44].

4. Devletin Kusurlu Kimseye Rücu Etmesi

Devlet aleyhine açılan davada tazminat ödemesi gerektiği hallerde ödediği bu tazminat nedeniyle rücu davası açma imkânı bulunmaktadır. TMK 1007 uyarınca kanunda yer verilen bir düzenlemedir. Tapu sicil görevlisinin kusuru nedeniyle zararın tazmin edilmesi devletin kendisine rücu etmesi açısından değerlendirilmesi gereken bir unsurdur. Rücu için tapu sicil görevlisinin kusuru aranmakla birlikte tapu sicil görevlisinin kusursuz sorumlu olduğundan bahsedilmez. Rücu hakkının söz konusu olabilmesi bakımından TBK 49’da yer verilen düzenleme yeterli olduğunu söylemek mümkündür. Görevlinin üçüncü kişiye vermiş olduğu zarar nedeniyle aslen sorumluluğu bulunan devletin görevliye rücu etme imkânı bulunmaktadır[45].

Sicil görevlisinin şahsi kusurunun olduğu davaların saklı kalması kaydı ile sicil görevlisinin kişisel kusuru haricinde doğrudan görevliye karşı davanın açılması isabetsiz bir durumdur. Bu durum açısından TMK 1007’de yer verilen düzenlemenin yerine getirilirken gereken bir neden de yoktur. Bunun yanı sıra görevini yerine getirdiği sırada idarenin sorumluluğunun olduğu hallerde haksız fiil nedeniyle zarar gören kimsenin sicil görevlisine doğrudan dava açabilmesi halinde TMK 1007 düzenlemesi de işlevsiz kalacaktır. Bu nedenle kanunda yer verilen bu düzenleme görevlinin görev kusuru nedeniyle üçüncü kişiye zarar verdiği hallerde uygulama alanı bulur[46].

Tapu sicil görevlisinin kişisel kusuru nedeniyle kendisine açılan davada TBK 49’da yer verilen hükme dayanıldığı hallerde devletin, kusurlu görevliye rücu etmesi söz konusu olmaz. Bu halde devletin rücu davası açabilmesi ihtimalinde TBK 62’nin[47] uygulaması halinde söz konusu olur. Devletle birlikte tapu sicil görevlisinin sorumluluğunun olması halinde devletin kendisine düşen miktardan daha fazlasını ödemesi halinde ödediği miktarın tapu sicil görevlisine rücu davasının açılması mümkündür. Rücu davasında görevlinin kusurunun bulunmadığının ispatı devlet tarafından gerçekleştirilir. Görevlinin kusurlu olmadığının anlaşılması durumunda davanın reddine karar verilmelidir[48].

Görevliye yönelik açılan ceza davasındaki kararın içeriğinin ne olduğuna ilişkin rücu davasına bakan hukuk hâkimini bağlayıp bağlamayacağının belirlenmesi gerekmektedir. TBK 74[49] uyarınca hâkimin, zarar veren kimsenin kusuru olup olmadığı, temyiz kudretine haiz olup olmadığına yönelik karar verirken ceza hukukundaki sorumluluk hükümlerine ilişkin bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Tazminat davasında görevli olan hâkimin bu duruma yönelik karar vermesinde TMK hükümleri göz önünde bulundurarak karar verecektir. Bunun yanı sıra hâkimin vereceği karar, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararı ile bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Eylemin içeriği suç oluşturmasa dahi tazminat açısından hukuka aykırı bir eylemin olduğunu söylemek mümkündür[50].

Rücu davasında davacı tarafın devlet olduğu görülmektedir. Devlet tarafından açılan rücu davasında devleti temsil etmeye yetkili organ hazine olup, tazminat davasında davanın takip yetkisine yönelik hususlar geçerliliğini korur. Açılan davada davalı taraf ise zararın doğmasına sebebiyet veren tapu sicil görevlileridir. Birden fazla görevli nedeniyle zararın doğması halinde devletin zararı ödediği hallerde alacak hakkı elde ettiği görülmektedir. Görevlinin davanın açılmadan ya da dava açıldıktan sonra ölmesi halinde mirasçılarına karşı davanın devam ettirilmesi söz konusu olacaktır[51].

Tazminat miktarının hesaplanmasında zarar kalemlerinin tespit edilmesi gerekir. Devletin zarar görene ödemiş olduğu miktar, tazminat miktarının belirlenmesinde göz önüne alınır. Bunun yanı sıra işleyen faiz, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin miktarı rücu miktarının belirlenmesinde etkili faktörler arasındadır. Devlet aleyhine açılan tazminat davasında verilen kararın icrasına yönelik masrafların rücu davasına konu olup olmayacağına yönelik kararın kesinleşmesi bakımından değerlendirme yapılması gerekir, zira takip masraflarına ilişkin hususlarda değişiklik görülmesi muhtemeldir[52].

Devlet tarafından tazminatın ödenmesi ile birlikte ödenen an itibariyle devletin rücu etmesi bakımından alacak hakkı doğar. Görevli aleyhine açılan rücu davasında haksız fiil hükümleri uygulama bulacağı için zarar gören kimsenin alacak hakkının zarara doğduğu an itibariyle alacak talep edilir niteliği bulunmaktadır. Bu nedenle devletin bu andan itibaren görevliden faiz istemesi mümkündür. Faizin başladığı zaman ise devletin tazminatı ödediği andır[53].

Tazminat miktarı belirlenirken görevlinin kusur derecesi göz önünde bulundurularak bir değerlendirme yapılır. Hâkim tarafından tazminatın kapsamı ve ödeme şekline ilişkin olarak kusurun derecesi göz önünde bulundurulur. Tapu sicilinin hukuka aykırı şekilde tutulması halinde kendini gösterir[54].

SONUÇ

Tapu sicilin tutulması nedeniyle devletin sorumluluğuna bakıldığında taşınmazlar üzerinde bulunan ayni hakların herkese karşı ileri sürülmesi taşınmaza hak iktisap eden kimselerin hakkın sahibi ve taşınmazın hukuki durumuna ilişkin bilgi sahibi olması tapu sicili aracılığıyla gerçekleştirilir. Tapu sicilinin devletin aracılığı ile tutulması nedeniyle duyulması gereken güveni sağlamak gerekir. Kişilerin tapu siciline güven duyarak çeşitli hukuki işlemler gerçekleştirmesi mümkündür. Bu nedenle sicilde yer alan bilgilerin varlığına güven duyulması nedeniyle kişilerin zarar görmesi mümkündür. Devlet sicile duyulan güveni devam ettirmesi nedeniyle sicilin hukuka uygun şekilde tutulmaması ve bu nedenle sicile güven ilkesi uyarınca zarara uğrayan kimselerin zararının tazminini üstlenir.

Tapu sicilinin tutulmasından dolayı devletin sorumluluğundan TMK 1007 uyarınca söz edilebilmesi için sicilin tutulmasına yönelik işlem yapılması ya da işlemin yapılmasından kaçınılması, eylemin ya da kaçınmanın hukuka aykırılık teşkil etmesi ve bunun neticesinde zararın doğması, eylem ya da kaçınmayla zararın arasında nedensellik bağının bulunması gerekir. Zarar veren eylemin tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanması gerekir. Tapu sicilinin tutulması bağlamına yönelik genel bir belirleme yapılması gerekirse sicilin tutulması ve sicile yapılan kayıtlarla kayıt dışı faaliyetlerin sicilin tutulması kapsamında değerlendirilmesi gerekir.

Devlet aleyhine açılan tazminat davasında davacının, tapu sicilinin hukuka uygun olmayan şekilde tutulması ile birlikte zarara uğrayan kimselerin davacı olduğu görülür. Davanın adli mahkemelerde görülmesinden dolayı görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu söylenebilir. Yetkili mahkeme ise tapu sicilinin tutulduğu yer mahkemesidir. Zararın devlet tarafından ödendiği durumlarda devlet tarafından kusurlu olan görevliye rücu edilir. Bu görevli tapu sicili görevlisi olabileceği gibi nüfus memuru, icra müdürlüğü görevlisi olması da mümkündür.

KAYNAKÇA

Antalya, Gökhan / Topuz Murat, Eşya Hukuku, Seçkin Yayınları, 4. Cilt, 3. Baskı, Ankara, 2019.

Erman, Hasan, Eşya Hukuku Dersleri, Der Yayınları, 8. Baskı, İstanbul, 2018.

Ertaş, Şeref, Tapu Sicilinin Yanlış Tutulmasından Doğan Zararlardan Hazinenin Sorumluluğu, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2020.

Esener, Turhan / Kudret, Güven, Eşya Hukuku, Yetkin Yayınları, 8. Baskı, İstanbul, 2019.

Görgeç, Başak, Devletin Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Sorumluluğu, Rücu Hakkı ve Tabi Olduğu Zamanaşımı, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C. 22, S. 3, 2016.

Gözler, Kemal / Kaplan Gürsel, İdare Hukuku Dersleri, Ekin Yayınevi, 21. Baskı, Bursa, 2019.

Nomer, Haluk Nami / Ergüne, Mehmet Serkan, Eşya Hukuku, İstanbul, 2019.

Pekmez, Cüneyt, Tapu Sicilinin Tutulmasından Devletin Sorumluluğu, On İki Levha Yayınları, İstanbul, 2013.

Sarıaslan, Damla, Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Zararlardan Devletin Sorumluluğu, TBB Dergisi, S. 133, 2017.

Oğuzman, M. Kemal / Seliçi, Özer / Özdemir Saibe Oktay, Eşya Hukuku Ders Kitabı, Filiz Kitapevi, 1. Baskı, İstanbul, 2018.

----------------------------

[1] Madde 1007- “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.”

[2] Erman, Hasan, Eşya Hukuku Dersleri, Der Yayınları, 8. Baskı, İstanbul, 2018.

[3] Esener, Turhan / Kudret, Güven, Eşya Hukuku, Yetkin Yayınları, 8. Baskı, İstanbul, 2019.

[4] Nomer, Haluk Nami / Ergüne, Mehmet Serkan, Eşya Hukuku, İstanbul, 2019.

[5] Oğuzman, M. Kemal / Seliçi, Özer / Özdemir Saibe Oktay, Eşya Hukuku Ders Kitabı, Filiz Kitapevi, 1. Baskı, İstanbul, 2018.

[6] Esener & Kudret, 2019.

[7] Ertaş, Şeref, Tapu Sicilinin Yanlış Tutulmasından Doğan Zararlardan Hazinenin Sorumluluğu, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2020.

[8] Antalya, Gökhan / Topuz Murat, Eşya Hukuku, Seçkin Yayınları, 4. Cilt, 3. Baskı, Ankara, 2019.

[9] Pekmez, Cüneyt, Tapu Sicilinin Tutulmasından Devletin Sorumluluğu, On İki Levha Yayınları, İstanbul, 2013.

[10] Sarıaslan, Damla, Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Zararlardan Devletin Sorumluluğu, TBB Dergisi, S. 133, 2017.

[11] Nomer & Ergüne, 2019.

[12] Ertaş, 2020.

[13] Antalya & Topuz, 2019.

[14] Erman, 2018.

[15] Nomer & Ergüne, 2019.

[16] Erman, 2018.

[17] Pekmez, 2013.

[18] Esener & Kudret, 2019.

[19] Pekmez, 2013.

[20] Sarıaslan, 2017.

[21] Oğuzman vd., 2018.

[22] Esener & Kudret, 2019.

[23] Nomer & Ergüne, 2019.

[24] Erman, 2018.

[25] Görgeç, 2016.

[26] Pekmez, 2013.

[27] Oğuzman vd., 2018.

[28] Ertaş, 2020.

[29] Ertaş, 2020.

[30] Ertaş, 2020.

[31] Gözler, Kemal / Kaplan Gürsel, İdare Hukuku Dersleri, Ekin Yayınevi, 21. Baskı, Bursa, 2019.

[32] Nomer & Ergüne, 2019.

[33] Gözler & Kaplan, 2019.

[34] Gözler & Kaplan, 2019.

[35] Görgeç, Başak, Devletin Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Sorumluluğu, Rücu Hakkı ve Tabi Olduğu Zamanaşımı, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C. 22, S. 3, 2016.

[36] Sarıaslan, 2017.

[37] Görgeç, 2016.

[38] Pekmez, 2013.

[39] Nomer & Ergüne, 2019.

[40] Esener & Kudret, 2019.

[41] Oğuzman vd., 2018.

[42] Ertaş, 2020.

[43] Antalya & Topuz, 2019.

[44] Nomer & Ergüne, 2019.

[45] Nomer & Ergüne, 2019.

[46] Sarıaslan, 2017.

[47] MADDE 62- “Tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulur. Tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olur.”

[48] Ertaş, 2020.

[49] I. Ceza hukuku ile ilişkisinde MADDE 74- “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.”

[50] Nomer & Ergüne, 2019.

[51] Oğuzman vd., 2018.

[52] Nomer & Ergüne, 2019.

[53] Ertaş, 2020.

[54] Antalya & Topuz, 2019.