Ergenekon üyeliği suçlamasıyla Oda Tv internet sitesi sahibi Soner Yalçın ve bazı arkadaşlarının önce göz altına alınıp sonra tutuklanmaları Ergenekon davasında yeni bir süreci başlattı. Soner Yalçın’ın ardından gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener’in de benzer suçlama ile tutuklanmaları basın özgürlüğü odaklı tartışmaları ve eylemleri gündeme getirdi. Ergenekon davalarının bugüne gelmesinde, İtalyan Gladiosunu da örnek gösterip uzun sürecek bir adli soruşturma ve yargılama sürecinin zaruri olduğunu söyleyen kimi yazarlar bile son tutuklamalara tepki gösterdiler.

Tutuklamaların ifade hürriyetine, basın özgürlüğüne  vurulmuş bir darbe olduğu söylemleri ses getirdi. Cumhurbaşkanı bile devam eden yargı süreciyle ilgili gelişmelerden kaygı duyduğunu açıkladı. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek hükümetin muhatap olmadığını söyleyip yargıyı adres gösterince de, soruşturma savcısı Zekeriya Öz, basına dağıttığı bilgilendirme notunda, gazetecilerin yazdıkları yazı veya kitaplardan dolayı tutuklanmadıklarını, soruşturma aşamasında kamuoyuna açıklanması sakıncalı olacak önemli deliller bulunduğunu ve iddia olunan Ergenekon Terör Örgütü üyeliğinden işlem yapıldığını açıkladı.

Henüz iddianame düzenlenmediğine, dava dosyası aleni hale gelmediğine göre savcılığın açıklamaları da dikkate alınarak bekleyip sonucu görmeden yorum yapmanın yanlışlığı ortadadır. Hele hele, olayı basın özgürlüğü ile ilişkilendirerek terör örgütü üyeliği iddialarını görmezden gelmek, Ergenekonun değirmenine su taşımak olacaktır. Ergenekon sanıklarının açıklamaları ve savunmalarda, bu davanın Türk Silahlı Kuvvetlerine açılmış bir dava olduğu, terörle kahramanca mücadele edenlerin cezalandırılmak istendiği gibi temaların ısrarla işlenmesinin ardından şimdi de düşünce ve ifade hürriyeti kalmadı, hükümete muhalif basın susturuluyor kanaatinin yaygınlaşması için elden gelen arkaya bırakılmıyor.

Meseleyi basın özgürlüğü bağlamında değerlendirip ağızlarına siyah bant bağlayanların samimiyetine inanabilmemiz için, çoğunluğu ‘yandaş’ diye yaftaladıkları medya mensupları hakkında açılan beşbin dolayındaki dava hakkında da bir tepki ortaya koyduklarını görmeli değil miydik?

Basın özgürlüğüne, düşünce ve inanç özgürlüğüne, ifade hürriyetine sonuna kadar evet. Ama mesleği gazeteci olanların suç işlese de soruşturulamayacağı, ayrıcalıklarının olduğu düşüncesine ise hayır demeliyiz. Türkiye Ergenekon davaları ile, makamı, sıfatı, rütbesi ne olursa olsun herkesin hukuk önünde hesap verdiği bir döneme girmişken, gazetecilikle ilgisi olmayan eylemlerinden dolayı yargı makamlarının soruşturduğu gazeteciler mahkum olmadan suçlu ilan edilemeyeceği gibi, peşinen suçsuz ve suç işlemez kabul etmenin de hukuken kabul edilebilir olmadığını söylemeliyiz. Organize suç örgütü kurmak, yönetmek, üye olmak, üye olmasa bile suç örgütünün amacı doğrultusunda eylemlerde bulunmak yasalarımızda ayrı ayrı suç sayılmıştır. Bu çerçevede Oda Tv adlı internet sitesinin mercek altına alınması, elde edilen bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi, varsa örgüt bağlantılarının oraya çıkarılması emniyet makamlarının görevidir. Bu bağlatıların hukuki değerlendirilmesini yapmak ve sorumlular hakkında yeterli delil elde edilmiş ise tutuklama tedbirine başvurmak ve neticede kamu davası açmak da savcıların yasal görevidir.

Terör örgütleri yasal dernekler veya şirketler gibi üyeleri ve ortakları listeler halinde defter ve kayıtlarında mevcut kuruluşlar değildir. Bağlantılarının ortaya çıkarılması için, uzmanlık isteyen özel takip ve çalışmalar yapılması kaçınılmazdır. CHP’nin sabık Genel Başkanı Deniz Baykal’ın kaset sıkandalıyla alaşağı edilmesinin perde arkasının aydınlatılmasını isteyenler, Oda TV çalışanı gazeteci İklim Bayraktar’ın açıklamalarıyla gündeme gelen taciz, şantaj olaylarının karanlıkta kalmasını nasıl isteyebilir? Halkın iradesi ile iktidar olma ümidi olmayanların darbeye zemin hazırlama ve darbe için illegal bütün metotları denemekte oldukları, çok eleştirdikleri bu soruşturmalarla ortaya çıkmıyor mu?

Son olarak İbrahim Tatlıses’e düzenlenen suikastı PKK’nın taşeron örgütü TAK’ın üstlendiği açıklandı.  Ergenekon davasında bir süre tutuklu yargılanan Erol Ölmez’in 2009 yılında mahkemeye sunduğu dilekçede İbrahim Tatlıses ile Mahzun Kırmızıgül’ün infaz edileceğine dair beyanları vardı. Kimbilir belki de Tatlıses soruşturması, Ergenekon, PKK ve TAK’ın örgütsel bağlantısını  somut olarak ortaya çıkaracak.


Reşat PETEK