Faiz veya başka bir namla da olsa kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesi tefecilik suçu olarak tanımlanabilir. Bu suç 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 241. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre suçun failleri iki yıldan altı yıla kadar hapis ve beşyüz günden beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacaklardır. Yani suçun faillerine hem hapis cezası hem de adli para cezası birlikte tatbik edilecektir. Hemen belirtmek gerekir ki, bu suçun bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde verilecek ceza bir kat arttırılarak verilecektir. Yine bu suçun oluşabilmesi için şüpheli veya sanığın yalnızca bir kişiye dahi ödünç para vermesi yeterlidir. Başka bir ifade ile, tefecilik fiilini meslek haline getirmiş olmasına gerek yoktur. Bu durumun suçun işlenmesinin önlenmesi bakımından müspet bir değerlendirme olduğu kanatindeyiz.Yine bu suç özgü bir suç olmayıp, herkes tarafından işlenebilir. Ancak fail sadece gerçek kişi olabilir. Zira tüzel kişi bu suçun faili olamaz. Ancak bunlar hakkında tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirlerinin tatbikine bir engel yoktur.

Tefecilik suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Kast; suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bununla birlikte belirtmek gerekir ki; bu suç yönünden kanun koyucu özel kastın varlığını aramaktadır. Genel kast yanında, suçun oluşması için, ayrıca failin belli bir amaç uğruna hareket etmesini emredilmesi hali özel kastın varlığıdır. Gerçekten de, ödünç para verme işleminin kazanç elde etmek amacıyla yapılması gerektiğine ilişkin açık düzenleme de failin gütmesi gereken saik bakımından özel kasta işaret etmektedir.

Bu suçun tamamlanması bakımından tek kişiye dahi kazanç elde etmek amacıyla ödünç para verilmesi eylemi yeterli iken, eylemin birden fazla kişiye para verilmesi yahut değişik zamanlarda birden fazla kişiye para verilmesi şeklinde gerçekleşmesi halinde bu suç yönünden zincirleme suç hükümlerinin tatbik edileceği de gözden kaçmamalıdır. Bu halde zincirleme suç hükümlerine göre tek tefecilik suçu oluşacaksa da failin cezasında zincirleme suç hükümlerine göre arttırıma gidilecektir. Zincirleme suçlarda tefecilik suçunda kazanç elde etmek amacıyla ödünç paranın verildiği tarih, son suçun işlendiği gün olarak kabul edilmelidir. Suçun işlendiği tarihin tespiti ceza hukuku bakımından zamanaşımı ve lehe kanun uygulamaları gibi birçok yönden önem arz etmektedir.

Bu suç yönünden iştirak hükümlerinin uygulanması mümkündür. Ancak bu suçun sırf hareket suçu olması nedeniyle bu suça teşebbüs mümkün değildir. Sırf hareket suçları; tamamlanmaları için icrai veya ihmali bir hareketin gerçekleştirilmesinin yeterli olduğu; tamamlanmaları için herhangi bir neticenin aranmadığı suçlardır. Tefecilik suçunda da, suç paranın verilmesi ile tamamlanmış olacaktır. Zira fail tarafından amaçlanan faiz kazancının elde edilmesi şartı aranmayacaktır.

Bu suçun soruşturulması ve kovuşturulması suçun işlendiği yerde yapılacaktır. Zira yetkili mahkeme suçun işlendiği yer mahkemesi olup görevli mahkeme ise asliye ceza mahkemeleridir. Suçun soruşturulması genel hükümlere göre etkin bir şekilde yapılmalıdır. Bu suç takibi şikayete bağlı suçlardan olmayıp, resen soruşturulması gereken bir suçtur. Etkin bir soruşturma yapılmadan takipsizlik kararı verilmesi Yargıtay tarafından bozma nedeni kabul edilmektedir.

Yargıtay yakın akraba olmayan veya aralarında iş ilişkisi bulunmayan kişilerin günün ekonomik koşullarına göre yüksek sayılabilecek miktarlarda paranın karşılıksız verilmesini hayatın olağan akışına aykırı olarak değerlendirmektedir. Nitekim Yargıtay 5. Ceza Dairesi; 2014/10131 Esas- 2018/118 Karar sayılı ve 15.01.2018 tarihli vermiş olduğu bir kararında '' ...Tefecilik suçunun oluşabilmesi için kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesinin yeterli oluşu, ayrıca birden fazla kişiye sistemli şekilde faiz karşılığı ödünç para verilmesinin suçun unsuru olarak aranmaması ve aralarında yakın akrabalık bağı veya iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında günün ekonomik koşulları nazara alındığında yüksek sayılabilecek miktarda paranın karşılıksız verilmesinin hayatın olağan akışına uygun olmaması...'' yönünde hüküm vermiştir. 

Yine  Yargıtay 5. Ceza Dairesi etkin soruşturmaya ilişkin vermiş olduğu 2015/10720 Esas- 2017/1190 Karar sayılı ve 28.03.2017 tarihli kararında; ''....Müşteki …‘in hazırlık aşamasında arkadaşı … aracılığı ile tanıştığı sanık …‘in tefecilik yaptığı, kendisinden faiz karşılığı ödünç para aldığını söyleyerek şikayetçi olmasına rağmen duruşmada alınan beyanında sanığın tefecilik yapmadığını aralarında ticari ilişki bulunduğunu beyan etmesi, tanık …‘ün de sanık ve müşteki arasında alışveriş olduğu ve söz konusu inşaat malzemesinin yükleme işleminin kendisi tarafından yapıldığını beyan etmesi; sanık … hakkında ise müşteki …‘in aşamalarda değişmeyen ve sanıktan faizle ödünç para aldığı yönündeki tanık … ile uyumlu beyanları, sanıkların ikametlerinde yapılan aramalar sonucu çek örneklerinin bulunması karşısında, maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından sanıkların alacaklısı olduğu icra dosyalarının araştırılıp varsa borçluları ile …‘in sanık … hakkında bilgisinin tesbiti amacıyla tanık olarak beyanlarına başvurulması, sanıkların tefecilik yapıp yapmadıklarına dair kolluk marifetiyle araştırma yaptırılması ve müşteki …‘in beyanları arasındaki çelişkinin de giderilmesinden sonra tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre hukuki durumlarının tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve yetersiz gerekçelerle yazılı şekilde hükümler kurulması...'' şeklinde hüküm tesis etmiştir.

Ülkemizde sıkça karşılaşılan durumlardan birisi de gerçek bir satış yapılmış gibi gösterilmek suretiyle kişilerin kredi kartından taksitle çekim yapılıp, bunun karşılığında da kişilere nakit para verilmesi durumudur. Bu husus pos tefeciliği olarak da adlandırılmaktadır. 

Nitekim Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2012/7317 Esas- 2013/3989 Karar sayılı ve 29.4.2013 tarihli vermiş olduğu bir kararında; ''..Dava konusu olayda; vergi denetmeninin raporuna ve arama tutanağına göre; sanığın vergi kaydına göre kuyumculuk faaliyeti ve telefon kontör ticareti yapmasına rağmen, suç tarihinde işyerinde yapılan aramada, aynı gün post cihazları ile yapılan satış miktarlarına nazaran hiçbir altın ve kontöre rastlanmadığı, işyerine alınan altın ve kontörlere oranla yapılan satışlar arasında ticari hayatın işleyişine uygun mal bulunmadığı, altın alım satımının niteliğine, aynı gün alınıp tekrar geri satım yapıldığı iddia olunan işlem sayısının fazlalığına ve tarihine göre, savunmaların hayatın olağan akışına aykırı olması karşısında, kuyumcu ve kontör bayii olan sanığın işyerinde herhangi bir alışveriş yapılmadığı halde, alışveriş yapılmış gibi kendilerine para ihtiyacı nedeniyle başvuran kişilere ait kredi kartları ile pos cihazları aracılığıyla işlem yapıp, gerçek olmayan bu alış veriş tutarından belli bir komisyon kesintisi yaparak geriye kalan kısmı nakit olarak ödeme ya da komisyonu, verdiği paranın üzerine ilave ederek kendisine başvuran kişinin kredi kartından çekmesi biçiminde komisyon karşılığı borç verme eylemlerinden dolayı sanığın zincirleme şekilde tefecilik suçu sübut bulmuştur. Delillerle iddia ve savunma, duruşma gözönünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan sanık müdafiinin temyiz itirazları yerinde değildir..'' şekinde karar tesis etmek suretiyle bu yöndeki eylemlerin de tefecilik suçuna vücut vereceğine hükmetmiştir. 

Ancak Yargıtayın failin, POS cihazlarını kullanım amaçları ve sözleşme koşulları dışında, kredi kartı sahiplerinin nakit ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kullanması halinde, hem tefecilik hem de 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu'nun 36. maddesinde düzenlenen gerçeğe aykırı olarak harcama belgesi düzenleme suçunun oluşabileceğini ancak bu durumda da TCK'nın 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima hükümleri gereği, gerçeğe aykırı olarak harcama belgesi düzenleme suçundan dolayı failin cezalandırılması gerektiğine ilişkin kararı da mevcuttur. Nitekim BKKK'nun 36. maddesine göre; gerçeğe aykırı olarak harcama belgesi, nakit ödeme belgesi ya da alacak belgesi düzenlemek veya bu belgelerde ne surette olursa olsun tahrifat yapmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayanlar, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacaklardır.

Bu bakımdan Post Tefeciliği suçlarına ilişkin kolluk marifeti ile etkin bir soruşturma ve araştırma yapılmalı, gerekirse bu hususta uzman bir bilirkişiden rapor alınması suretiyle sonuca göre gereğinin takdir ve ifası yapılmalıdır. Bu suç yönünden CMK'da yer alan arama ve el koyma koruma tedbirlerinin tatbikine de yasal bir engel yoktur.

Sonuç olarak, bu suç ülkemizde sıklıkla işlenen suçlar arasında yer almaktakdır. Post tefeciliği ise, gün geçtikte artış göstermektedir. Bu suçun birçok kişi tarafından ekonomik olarak çaresiz durumda bulunan vatandaşların çaresizliğinden yararlanılmak suretiyle işlendiği aşikardır. Gerçekten de son yıllardaki istatistiksel veriler irdelendiğinde, suçun işlenmesinde artış olduğunu söylemek yanlış olmaz. Uygulamadaki sorunlar sosyolojik yönden de araştırılmak suretiyle bu hususta gerekli bilgilendirilmeler ve yapılması gereken mevzuat değişiklikleri salt ceza hukuku bazında değerlendirilmeden, sair ilgili mevzuatlar bazında da çeşitli düzenlemeler yapılması gerektiği kanaatindeyiz.