5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Madde 288/1 maddesine göre; temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanabilir.

Burada kastedilen hukuka aykırılık kavramı, bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hali olarak tanımlanabilir (CMK 288/2).

Yargıtay, temyiz nedeni olan hukuka aykırılık kavramını, hâkimin olaya en uygun normu bulamaması veya bulsa da yanlış değerlendirip uygulama yapması hali olarak tanımlanmaktadır.[1]

Hukuka aykırılığa neden olan yasa hükmü yargılama hukuku kuralına ilişkin olabilir. Örneğin, tanıklıktan çekinme hakkı bulunan tanığa bu hakkının hatırlatılmaması, karar oturumunda hazır olan sanığa son söz hakkı verildikten sonra katılana da diyeceklerinin sorulması gibi durumlar bu çeşit bir hukuka aykırılık halidir.

Hukuka aykırılığa neden olan yasa hükmünün maddi hukuk kuralı içermesi de mümkün olabilir. Örneğin, sanığın eylemi suç teşkil etmediği hâlde mahkûmiyet hükmü kurulması, suçun niteliğinin hatalı belirlenmesi, eksik araştırmaya dayalı olarak karar verilmesi durumlar bu şekilde hukuka aykırılık halleridir.

Maddi hukuk normunun ihlâli hâlinde temyiz edenin sıfatı da gözetilerek kararın bozulmasına karar verilmelidir.

Buna karşılık yargılama hukukuna dair ihlâllerde, ihlâlin hükmü etkileyip etkilemediğine dikkat edilmelidir.

Yargıtay’ın ilk derece ve istinaf aşamasından geçen karaların denetiminde sahip olduğu inceleme yetkisinin hukuki denetimle sınırlı olduğu söylenebilir. Yani temyiz mercii, olaya normun doğru uygulanıp uygulanmadığını denetleyebilmektedir.[2]

Yargılamanın konusunu oluşturan cezaî uyuşmazlık çözüldükten ve maddî gerçeğe ulaşıldıktan sonra ilgili hukuk kuralının eksik veya yanlış uygulanması veya hiç uygulanmaması, hukuka aykırılığı oluşturmaktadır.

Hukuk kuralı deyimi, temel hukuk ilkelerini, yazılı olan ve olmayan hukuk kurallarını, yargılama hukukuna ilişkin kurallarla maddî hukuka ilişkin kuralların tümünü içerecek şekilde yorumlanmalıdır.

Temyiz başvurusunun hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayandırılması gerekir. Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde, elbette ki hukuka aykırılık oluşturur' şeklindedir.

Yasa koyucunun, 1412 sayılı CMUK'nın aksine kanunilik ilkesinden ayrıldığı söylenebilir. 5237 sayılı CMK açısından, daha ideal, modern ve özgürlükçü olan hukukilik ilkesi geçerlidir. Bu yüzden burada yasa koyucunun iradesi doğrultusunda verilen yetkiyle sınırlı kalmak koşuluyla taraflar lehine geniş yorum yapılmalıdır.[3]

İstinaf talebinde, Cumhuriyet savcısı hariç olmak üzere istinaf nedeni gösterilmesi zorunlu değildir. Buna karşılık olarak temyizde ise, temyiz eden nedenlerini bildirmek zorunluluğu altındadır.

Üstelik bu temyiz nedeninin de hükmün hukuki yönüne ilişkin olması gerekir.

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 289/1. maddesinde 'Hukuka kesin aykırılık hâlleri' hüküm altına alınmıştır.

Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da bazı yasa normlarına uyulmaması halinde hukuka kesin aykırılık var sayılmaktadır (CMK m. 289/1).

Hukuka kesin aykırılık hâlleri şunlardır:

1) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması (CMK m. 289/1-a),[4]

2) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması(CMK m. 289/1-b),[5]

3) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması (CMK m. 289/1-c),[6]

4) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi (CMK m. 289/1-d),[7]

5) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması (CMK m. 289/1-e),[8]

6) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi (CMK m. 289/1-f),[9]

7) Hükmün CMK’nin 230. madde gereğince gerekçeyi içermemesi (CMK m. 289/1-g),[10]

Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması (CMK m. 289/1-h),[11]

8) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması (CMK m. 289/1-i).[12]

Yukarıda belirtilen nedenler 'Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da' temyiz denetimi sırasında görev gereği dikkate alınmak zorundadır.[13]

Sonuç olarak kesin temyiz veya kesin bozma nedenlerinin var olup olmadığını inceleyebilmek için herhangi bir şart öngörülmemiştir. Yani temyiz dilekçesinde gösterilmese dahi hukuka kesin aykırılık hallerinin var olup olmadığı hususu temyiz makamı tarafından görev gereği incelenmelidir.[14]

Bu anlamda yasa koyucu hukuka kesin aykırılık hâllerini herhangi bir şarta tabi tutmamıştır.

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 294/1 maddesine göre; temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını gerektirdiğine ilişkin hususları temyiz dilekçesinde belirtmek zorundadır. Ancak temyiz nedeni olarak gösterilen husus, hükmün hukukî yönüne ilişkin olması gerekir (CMK 294/2).

Temyiz makamı, hukuka kesin aykırılık hâllerini görev gereği inceler. Buna karşılık, diğer temyiz nedenlerini ise temyiz nedeni gösterilmesi koşulu ile inceleyebilir.

Bunun için öncelikle incelemeye konu kararın yöntemine uygun bir şekilde temyiz edilmesi gerekmektedir. Temyiz dilekçesinin reddini gerektiren bir hususun olmaması hâlinde temyiz talebi yönteme uygun bir şekilde gerçekleştirilmiş sayılır.

Yargıtay bir kararında, sanığın temyiz dilekçesinde hükmün hukuki yönüne ilişkin herhangi bir temyiz nedeni göstermediği, CMK’nin 295/1. maddesinde belirtilen süre içerisinde temyiz nedenlerini içeren ek dilekçe de olayda, 5271 sayılı CMK’nin 298/1. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekliliğine işaret etmiştir.[15]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------------

[1] YCGK, 09.04.2019 tarihli ve 2018/15.MD-109-2019/302 sayılı kararı

[2] Söz konusu yetki bu şekilde sınırlandırılmıştır. 5271 sayılı CMK'nin 288. maddesinin gerekçesinde, 'Tasarı, 1412 sayılı Kanundan ayrılarak ‘kanuna aykırılık’ yerine daha geniş anlamlı ve amaca uygun olan ‘hukuka aykırılık’ ibarelerine yer verildiği ifade edilmektedir.

[3] YCGK, E: 2019/341, K: 2020/474, T: 19.11.2020.

[4] Burada mahkeme işlemlerinin gerçekleştirilmesi sırasında bulunması gereken kişilerin bulunup bulunmadığına göre bir değerlendirme yapılmaktadır. Sanığa barodan zorunlu müdafii tayin edilmesi zorunluluğunun dikkate alınmaması: Örneğin; sanığın üzerine atılı insan ticareti suçu için 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 80/1. maddesinde öngörülen hapis cezasının alt sınırı nazara alınarak, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 150/3. maddesi uyarınca sanığa barodan zorunlu müdafii tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden, usulüne uygun teşekkül etmemiş mahkemece, yazılı şekilde beraat kararı verilmesi hukuka aykırı olacaktır (Y.16.CD, E: 2015/1214, K: 2016/1178, T: 23.02.2016). Hükme katılan hâkim hakkında mesleğe kabul kararının kaldırılarak görevine son verilmesi: Hâkim heyetinde bulunan ve sanık hakkında verilen mahkumiyetine ilişkin karara katılan hakim hakkında, mesleğe kabul kararının kaldırılarak görevine son verildiği olayda, hükmü kuran mahkemenin “Kanuna uygun olarak teşekkül etmemesi” nedeniyle CMUK'nın 308/1 ve CMK'nın 289/1-a maddesi uyarınca kesin hukuka aykırılık halinin mevcut olduğu söylenebilecektir (Y.16.CD, E: 2017/2754, K: 2018/1573, T: 28.02.2018).

[5] Burada hâkimin davaya bakamayacağı hâller dikkate alınmalıdır (CMK m. 22)

[6] Burada hakimin reddi kurumu dikkate alınmalıdır.

[7] Burada mahkemenin görevli veya yetkili olmamasına karşılık karar vermesi halleri söz konusudur.

[8] 5271 sayılı CYY'nın "Duruşmada hazır bulunacaklar" başlıklı 188. maddesinin birinci fıkrası "(J) Duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanunun zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafiin hazır bulunması şarttır" şeklinde düzenlenmiş olup, Yasanın zorunlu müdafiliği kabul ettiği hallerde müdafiin karar duruşması da dahil tüm duruşmalarda hazır bulunması şarttır. Emsal karar için bkz.; YCGK, E: 2011/30, K: 2011/101, T: 17.05.2011.

[9] Y.2.CD, E: 2014/4768, K: 2015/6713, T: 01.04.2015: “…Somut olayda; oturum tarihinden önce onsekiz yaşını doldurduğu ve 5271 sayılı CMK'nın 182, 184 ve 186. maddeleri uyarınca verilmiş ayrı bir “kapalılık kararı” da bulunmadığı anlaşılan çocuk hakkındaki duruşmanın, 5271 sayılı CMK’nın 182. maddesi uyarınca “herkese açık” bir şekilde yapılması ve hükmün de “açık yapılan duruşma sırasında” tefhim edilmesi gerektiği gözetilmeden, 09.11.2012 tarihinde duruşmanın kapalı yapılması, hükmün de kapalı duruşmada gizlice tefhim edilmesi suretiyle “açıklık kuralının” ihlâl edilmesi, …bozulmasına…”

[10] Y.14.CD, E: 2015/5774, K: 2016/3398, T: 06.04.2016: “…Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141, 5271 sayılı CMK'nın 34/1, 230, 289/g ve 1412 sayılı CMUK'nın 308/7. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının, Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde gerekçeli olması ve gerekçenin de, akla, hukuka ve maddî olaya uygun, kanuni, yeterli ve geçerli olması, sonuca ulaştıran mantıksal zinciri aralıksız ve boşluksuz göstermesi gerektiği, Yargıtayın bu denetim işlevini yerine getirebilmesi için gerekçe bölümünde iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin belirtilip mevcut delillerin tartışılarak değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterilmesi, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiillerinin nitelendirilip ulaşılan kanaatin belirtilmesi ve delillerle sonuç arasında bağ kurularak mantıksal ve hukuksal bütünlüğün sağlanması gerektiği ve hükmün gerekçe içermemesinin de 1412 sayılı CMUK'nın 308/7. maddesinde kesin hukuka aykırılık hali olarak düzenlendiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,…Bozulmasına…”

[11] Y.13.CD, E: 2019/6777, K: 2019/12568, T: 17.09.2019: “…Suça sürüklenen çocuk müdafiinin gerek istinaf gerek temyiz dilekçeleri ile temyiz dilekçesi ekinde sunduğu belge ve raporlar ile bu konuya ilişkin beyanları doğrultusunda, dosyada mevcut Gazi Üniversitesi Çocuk Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanlığı’nın 29.04.2019 tarihli raporunda bahsi geçen hiperaktivite bozukluğu ve davranım bozukluğu hastalığının, 5237 sayılı TCK’nın 32. maddesi ışığında, suça sürüklenen çocuğun suç tarihinde işlediği eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme (irade) yeteneğini tamamen kaldıracak veya önemli derecede azaltacak nitelikte olup olmadığının araştırılıp yöntemince raporla saptanarak, sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi suretiyle CMK’nın 289/1-h maddesinde düzenlenen savunma hakkının ihlal edilmiş olması,..bozulmasına…”

[12] Emsal karar için bkz.; Y.19.CD, E: 2015/5256, K: 2015/3647, T: 02.07.2015. Anayasa Mahkemesi, 19/11/2014 tarih ve 2013/6183 başvuru numaralı kararda arama işleminin usule aykırı bir şekilde gerçekleştirilmesi sonucunda elde edilen hukuka aykırı delillerin hükme esas alınarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bundan başka Yargıtay, hâkim kararı olmadan arama yapılması sonucu elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir. Bu konu için bkz.; YCGK'da 29.11.2005 gün, 2005/144-15- 17.11.2009 gün, 2009/160-264 sayılı kararları.

[13] Maddenin gerekçesinde, 'Madde, kesin temyiz veya kesin bozma nedenleri de denilen hukuka kesin aykırılık hâllerini göstermektedir. Bu hâller varsa aykırılığın hükme etki ettiği kabul edilecektir. Temyiz merciinin artık bunların bozmayı gerektirip gerektirmediğini araştırma ve takdir yetkisi olmayacaktır' şeklinde bir açıklamaya yer verilmiştir.

[14] Türk ve AB Uzmanlarından Oluşan Komisyonca hazırlanan "Ceza Muhakemesinde İstinaf El Kitabı", Ankara, Mart-2007, s.190.

[15] YCGK, E: 2019/341, K: 2020/474, T: 19.11.2020.