TCK md. 314 de Anayasal Düzene ve Devletin Güvenliğine karşı suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek ile üye olmak suçları ile ilgili düzenleme yapılmıştır.
 
TCK md.220 de genel olarak suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek suçu düzenlendiği halde, kanun hem suçun niteliği(Anayasal düzeni ihlal) hem de kullanılan araç ve gereç(silah) itibariyle burada ayrıca düzenleme yapma ihtiyacı duymuş, ancak diğer hususlarda aynı kuralların geçerli olduğu belirtilmiştir.
 
Diğer taraftan TCK md.314 de belirtilen Anayasal Düzene ve Devletin Güvenliğine karşı suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme ve üye olma suçları 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu md.1-3 gereği Terör Suçu olarak kabul edilmiştir.
 
Buna göre TCK md.220 ve Yüksek Mahkeme Kararları ışığında genel manada bir suç Örgütünden bahsedilebilmesi için;
 
a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla olması,
b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunması,
c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme,
d) Örgütün niteliği itibariyle devamlılık arz etmesi,
e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip,
Olunması gerekmektedir.
 
Bununla birlikte TCK md.314 ve 3713 S.K.md.1-3 birlikte değerlendirildiğinde genel anlamda örgüt tanımına ilaveten Anayasal Düzene ve Devletin Güvenliğine karşı suç işlemek amacıyla kurulan örgütlerde;

a) Örgütün silahlı olması,
b) Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hakimiyet sağlanması, 

İster TCK md.220 de belirtilen genel suç örgütü, ister TCK md. 314 de belirtilen suç örgütünde manevi unsur kasttır. Yani neticeye ulaşmak için gerekli hareketi bilerek yapmalı ve neticeyi istemelidir.

Kast o derece önem arz etmektedir ki suç örgütü yapılanmasını oluşturan kişiler bir araya gelmiş ancak bunlar içinde bir grup amaç suçtan habersiz ise haberi olmayanlar açısından suçun işlenmesi sebebiyle kurucu, yönetici veya üyelikten bahsedilemeyecektir.
 
Ancak TCK md.314 de belirtilen Terör Suçlarında 3173 S.K.md.1 uyarınca “Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak” şeklinde özel kast belirtilmiştir.
 
Örgüt suçları, amaçlanan suçların işlenmesi için kurulmuş bir organizasyon olup kanun amaç suçun işlenmiş olmasını aramamaktadır. Örgüt suçları bu nedenle bağımsız bir suç tipi olup araç suç niteliğindedir. Cezalandırılma nedeni amaç suça ulaşmak ve izlerini yok etmek için gerekli yapılanmanın kamu için arz ettiği tehlike halidir.
 
 T.C.Yargıtay 9.C.D.2012/3110 E. 2014/7308 17.06.2014 Tar. Sayılı ilamında “…örgütün suç işleme kararlılığını ve devamlılığını gösterdiği, bu suretle örgütün hiyerarşik ilişki ve süreklilik unsurlarının oluştuğu, sanıkların işbirliği ve eylemli paylaşım anlayışı içerisinde disiplinli biçimde hareket ettikleri, aralarında gizliliği sağlayacak tedbirleri almış oldukları ve yakalanmalarına kadar da örgütsel ilişki ve eylemlerini devam ettirdiklerinin iletişim tespit tutanakları, yakalama ve arama tutanakları ile tüm dosya kapsamından anlaşılması karşısında…” denilmek suretiyle dikkat edilmesi gereken önemli kriterler sıralanmıştır.
 
Yine İstanbul 4.Ağır Ceza Mah. 2016/310 E. 2011/189 K. 20.05.2011 Tar. Sayılı ilamında "..bu suçu, suç ortaklığından ayıran temel unsur, devamlılık ve süreklilik olduğu gibi, planlı ortaklık e eylemli paylaşma unsurlarına ek olarak işlenen suç ve suçların örgütün amacına uygun suçlar olmasını gerektirir. Bu noktada, düşünce ve eylemde süreklilik suç işlemek için düzenli ve planlı ortaklık, yönetim ve dayanışma ile disiplin gibi öğelerin bir araya gelmesi icap eder…” denilmek suretiyle örgütün özellikleri sıralanmıştır. 
 
Bu noktada yukarıda Terör Örgütü kurucu ve yöneticiliği ile üyeliğinden cezalandırılabilme koşulu olarak amaç suçun gerçekleşmesi aranmamakla birlikte amacın tespit edilmesi önem arz etmektedir. Zira failin sorumluluğu, kast ve dolayısıyla hangi suçları işlemeyi amaçlamış bir örgüte girdiğinin tespiti ile mümkündür. Failin katılmış olduğu örgütün, amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması, bunun fail tarafından biliniyor olması gerekmektedir.
 
Yüksek Mahkeme 10.C.D. 2007/110 E.  2049 Kar. 14.03.2007 Tar. Sayılı ilamında “…örgüt yapılanmasında işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün ancak zorunlu olmadığını..” ifade etmiş ise de Terör suçlarında bu açıdan kanaatimizce sorun yoktur. Buna göre Terör Örgütlerinde amaç suç 3713 Sayılı Kanun md.1 de belirtilmiş olduğu üzere genel itibariyle açıkça Anayasal Düzeni veya Devleti ortadan kaldırmak şeklinde ifade edilebilir.
 
Bu açıklamalar ışığın Terör Örgütlerinde örgüt üyelerinin pozisyonu değerlendirilirken, katılma iradeleri, örgütün amacı, bu konuda üyelerin eğitimi, bilgisi, elverişliliği v.s. hususların göz önünde tutulması icap edecektir. 
 
Yüksek Mahkeme T.C.16.C.D. 2005/1069 E.  840 Kar. 20.04.2015 Tar. Sayılı ilamında sanığın “…terör örgütünün ideolojisini benimsediği, sanığın evinde yapılan aramada çok sayıda örgütsel kitap ve dokümanların bulunduğu, örgüte adam kazandırma ve propaganda amacıyla kullanılan kitapları temin ettiği ve dağıttığı, örgütün Aksaray yapılanmasının oluşturulması yönünde faaliyette bulunduğu, örgütün diğer üyeleri ile sürekli irtibat kurduğu anlaşılmakla, eylem ve faaliyetlerindeki süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk durumu da dikkate alındığında, örgütle organik bağ kurduğu anlaşılan sanık hakkında silahlı terör örgütüne üyelik suçundan mahkumiyet yerine yazılı şekilde beraat kararı verilmesi..” şeklinde hüküm tesis etmiştir.
 
Görüleceği üzere Yüksek Mahkeme, cezalandırma da sanıkların fiillerinde devamlılık, birden fazla konuda faaliyet ve organik bağ üzerinde önemle durmaktadır. Burada bahsedilen organik bağ kanaatimizce en alttaki üye ile en üstteki kurucuyu suç işleme amacı etrafında birbirine bağlayan irade, karardaki ifadesi ile örgüt ideolojisinden başka bir şey değildir. Bunu tamamlayan diğer unsur ise amaca ulaşmak için gerekli örgüt içi disiplin yani hiyerarşik kontrol mekanizmasıdır. Bu hususların tespiti ise tek bir faaliyete bakılarak değil devamlı surette tekrarlayan sistemli ve çeşitlilik arz eden fiillere bakılarak değerlendirilecektir.
 
Bu hususu vurguladıktan sonra TCK md.220 doğrultusunda örgütlü suçların özellikleri dikkate alınarak TCK md.314 kapsamında FETÖ/PDY yargılamaları ile ilgili sanığın pozisyonunu tayin ederken dikkat edebileceğimiz kıstasları şu şekilde sıralamak mümkün olabilir:
 
Bylock Kullanımı       : Bylock programı android ve ios tabanından kurulması mümkün ancak karşıdan gelen onay kodu sayesinde çalışan, yurt dışı kaynaklı bir yazılımdır. Kullanımının 24 Aralık 2014 sonrasına tekabül ettiği tespit edilen yazılımın sunucusu Litvanya da bulunmaktadır. Program tabanında yapılan yazışmalar çözümlenmiştir.
 
Görüşme ve yazışmalar değerlendirilirken kullanım dönemi, yazışma sıklığı, bağlantılı kişiler ve diğer örgütsel faaliyet kriterlerinden bir veya birkaçının birlikte gerçekleşip gerçekleşmediğinin yani devamlılık ve çeşitlilik unsurlarının sağlanıp sağlanmadığının birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
 
Bank Asya       : FETÖ/PDY yapılanmasının finansman ayağının en önemli yapılanması olarak görülen Bank Asya’ nın 15.07.2016 Tarihindeki kalkışma sonrası Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun 22.07.2016 tarihli Kararı gereğince faaliyet izni tamamen kaldırılmıştır.
 
Ancak Bank Asya sürecindeki gelişme 17-25 Aralık 2013 Tarihindeki Operasyonlara dayanmaktadır. Bu tarihten sonra Bank Asya iktidar partisi tarafından FETÖ/PDY finans ayağı olarak belirlenmiş, 30 Ekim 2014 de yapılan MGK da legal görünümlü illegal yapılanma olarak tanımlanmış, 04 Şubat 2015 de TMSF %60 hissesine, 30 Mayıs 2015 de ise tamamına el koymuş ve bugüne gelinmiştir.
 
Bu süreci değerlendirirken kişilerin mali durumlarını, statülerini, yatırım zamanı ve niteliğini iyi tespit edip yine dosyada bulunan diğer mevcut deliller ile birlikte değerlendirme yapmak gerekmektedir.
 
Konu ile ilgili Adana C.Başsavcılığı “…Bank Asya da hesabının bulunduğu ancak şüphelinin hesap hareketliliğinin cüzi miktarlarda olduğunun tespit edildiği, bu haliyle şüphelinin terör örgütüne üyelik için süreklilik, yoğunluk ve çeşitlilik faaliyetine girdiğine dair delil teşkil etmeyeceği..” gerekçesi ile şüpheliler hakkında takipsizlik kararı vermiştir.
 
Aktif-Sen Üyeliği       : Siyasi İktidar ile dershanelerin kapanması meselesi nedeniyle ters düşen FETÖ/PDY Yapılanmasının Eğitim Ayağı olarak faaliyet gösteren Aktif-Sen bilindiği üzere OHAL Kararnameleri ile kapatılmıştır.
 
Aktif-Sen Üyeliği de tıpkı Bank Asya üyeliği gibi tek başına örgüt üyeliği için baz alınabilecek bir kriter olmayıp, şüphelilerin bulundukları dönem, katılma ve ayrılma şekli, pozisyonları ve diğer tüm deliller ile birlikte değerlendirilerek sonuca varılması gerekmektedir.
 
Yukarıda belirtildiği aynı şekilde  konuyla ilgili olarak Adana C.Başsavcılığı “…şüphelinin salt Aktif-Sen üyeliğinin bulunmasının terör örgütüne üyelik için süreklilik, yoğunluk ve çeşitlilik faaliyetine girdiğine dair delil teşkil etmeyeceği..” gerekçesi ile takipsizlik kararı vermiştir.
 
Bank-Asya ve Aktif-Sen ile ilgili olarak ortak bir açıklama yapmak gerekmektedir. Her iki kurumda T.C. yasal mevzuatı çerçevesinde faaliyet göstermiş tüzel kişiliklerdir. KOCA’ ya göre hukuk kurallarıyla tespit edilenin dışında bir hiyerarşik yapılanmanın varlığı hususunda somut tespitler yapılıp delillere ulaşılmadığı taktirde hukuk kurallarıyla belirlenen ya da yapılan işin mahiyeti gereği kurulan ilişkinin gereklerine uygun hareket eden kişilerin (örneğin spor klübü, belediye, şirket gibi) suç işlemek amacıyla örgüt kurduğu kabul edilemez.(Prof.Dr.ŞEN, Ersan, Suç Örgütü, Yargın Hukuk Yayınları, İstanbul-2013, s.52)
 
Bu durumlarda hukuk kuralları ile tespit edilen hiyerarşik yapı dışında illegal bir örgütlenmenin varlığı için buna ilişkin bir emir-komuta zincirinin maddi deliller ile tespiti gerekmektedir.
 
Benzer durum hatırlanacağı üzere Ergenekon ve Balyoz Davalarında da TSK açsından gündeme gelmiştir. T.C.9.C.D.2013/9110 E.  12351 Kar. 09.10.2013 Tar. Sayılı ilamında “…Sanıklar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiyerarşik organizasyonu içerisinde hareket etmeyip illegal bir oluşum olarak faaliyet gösterdiklerinden ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin meşru emir komuta zinciri dışına çıkabilen, gizliliğe, güvenliğe, denetime önem veren ayrı bir hiyerarşik yapı oluşturduklarından, oluşum çerçevesindeki görevlerin Türk Silahlı Kuvvetlerinin meşru hiyerarşik yapısı yerine bu illegal hiyerarşi kapsamında verildiği ve bu nedenle görevlerin tebliği ve kabulünün yasal askeri hiyerarşi ve bu hiyerarşiye ilişkin teamüller yerine, bu yasadışı oluşuma ilişkin hiyerarşi kapsamında ele alınması gerektiği anlaşılmaktadır…” şeklindeki kararı ile aynı konuya işaret etmiştir.
 
Örgüt Üyeliğinin tespitinde başlıca kriterler iletişim tespitleri, banka hareketleri, sendikal üyelikler olmakla birlikte yine himmet adıyla finansal destek sağlanması, örgüt bağlantılı üyelikler, cemaat toplantılarına katılım, tayin ve terfiler, ışık evleri ve dershaneler ile bağlantı gibi faaliyetlerde çeşitlilik ve devamlılık açısından araştırılması ve değerlendirilmesi gereken hususlardır.
 
Ancak şu hususu özellikle ve önemle belirtmekte fayda vardır:
Sanığın her şeyden önce mensubu olduğu örgütü ve bu örgütün amacını tespit etmenin zorunlu olduğu yukarıda belirtilmiştir. Buna göre sendikal üyeliği veya bylock kullanımı olan bir sanığın faaliyetlerini üye olduğu örgütün amacına göre değerlendirmek gerekmektedir. Gerçekten sanık silahlı terör örgütü üyesi midir? Yoksa adi bir örgüt üyesi midir? Yoksa dini bir yapılanma üyesi midir? Faaliyetleri hangi amaca hizmet etmektedir, daha doğrusu hangi bilinçle hizmet etmektedir?
 
Bunun için FETÖ/PDY Terör Örgütünün Yapısının iyi incelenmesi gerekmektedir. Keza Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının FETÖ/FDY ile ilgili Çatı İddianamesinde “…FETÖ'nün, suç işlemesi için sorumluluk alan yönetici veya üye olarak azmettirdiği ya da iştirak ettiği suçlardan sorumlu tutulmasının esas olduğu Cemaatin inançlı, temiz, bütün işlerini Allah rızası için yapan samimi mensupları, kasten bir suça karışmadıkları sürece ceza hukuku alanının dışındadır. Sırf bu harekete mensup olmak, cezalandırma için yeterli değildir. Hizmet hareketi içerisinde kandırılan veya kullanılan geniş kitle bu soruşturmanın konusu dışındadır." ifadelerine yer verilmiştir.
 
İlgili iddianamede FETÖ/PDY örgütünün 7 tabakaya ayrıldığı, 7.katmanda örgüt elebaşının yer aldığı, 5-6-7 tabakaların örgütü yönettiği, 4.katmanın hareketi bir arada tuttuğu ve 3.tabaka da yer alan ideolojik örgütlenme tabakasının ise hizmet işlerini gördüğü, ilk iki tabakanın ise halk tabakası ve sadık tabaka olduğu ifade edilmiştir.
 
Diğer taraftan söz konusu iddianamede örgütün deşifre olmamak için hücre tipi örgütlenmelere de gittiği ifade edilmiştir.
 
Sanığın pozisyonunun tespitinde örgüt içindeki diğer sanıklar ile olan iletişimi, örgütün ne zamandan beri silahlı terör örgütü haline dönüştüğü, amaca katkısı ve sanığın bu amaca matuf eylemleri dikkatle irdelenmelidir.
 
Bu kapsamda yasal düzenlemeler ve İçtihatlar ışığında FETÖ/PDY Terör Örgütünün Amacı ve yapısı dikkate alındığında, örgüt sempatizanı olan ancak suç işleme iradesi taşımayan, örgüt yapılanmasında ideolojik tabaka veya üzerindeki suç işlemeye yönelik sınıfa dâhil olmayan, eylemlerinde süreklilik ve çeşitlilik bulunmayan, Anayasal Düzeni Yıkmak ve Devletin Güvenliğini Ortadan Kaldırmak Maksadı taşımayan kişilerin Terör örgütü üyesi olarak kabulüne olanak bulunmadığı kabul edilmelidir.
 
Diğer taraftan sanığın Terör Örgütü üyesi olduğuna kanaat getirilmesi halinde TCK md.314 ve 3713 Sayılı TMK md.3 atfen 5 gereği cezası ½ veya duruma göre 2/3 oranında arttırılarak uygulanır. Ayrıca suçun kamu görevinin sağladığı nüfuzun kullanılması suretiyle işlenmesi halinde de yine ceza ½ oranında arttırılacaktır. Cezaların infazında da Koşullu salıverme süresi 2/3 yerine 3713 S.K.md.17 atfen 5275 S.K.107 gereği ¾ olarak uygulanacaktır.
 
Son olarak şu hususu önemle belirtmekte fayda vardır. Ceza yargılamasında her olay kendine özgü meydana geliş şekli, tarafların ilişkileri ve dosyadaki mevcut delil durumu dikkati nazara alınarak kanun, emsal kararlar ve vicdani kanaat perspektifinde karara bağlanır. Tüm bu sayılan hususlar her somut olayda kararı etkileyen önemli birer unsur olarak karşımıza çıkar. Bu nedenle her dosyada sanığın durumunun ayrıca ve titizlikle ele alınması gerekmektedir.

Adaletli Günler Dileğiyle…
 
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Uğur ŞİMŞEK tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)