Türkiye önemli bir değişim süreci yaşıyor. Bu değişimi demokratik hukuk devleti olma mücadelesi olarak özetlemek mümkün. Vesayet rejimine alışanlar n`oluyor şaşkınlığı içinde. Hukuk dışı uygulamalar birer birer deşifre oluyor. Hukuka saygılıyız beyanlarının arkasında kanun kaçaklarının nasıl saklandığını toplum hayretler içinde izliyor.

Savcılar Balyoz Darbe Planı hakkında yaptıkları soruşturmayı geçtiğimiz ay sonuçlandırarak iddianameyi mahkemeye sundular. İstanbul 10.Ağır Ceza Mahkemesi  iddianameyi kabul etti. Yargılama süreciyle ilgili verdiği tensip kararında, 196 sanıktan 102`si hakkında yakalama kararı verdi. Sanıklar arasında iki eski kuvvet komutanı ile emekli ve muvazzaf generalller bulunuyor. Balyoz davasının bir numaralı sanığı E.Orgeneral Çetin Doğan ve bir emekli albay yakalanarak gözetim altına alındı. Diğer sanıklar ise firarda.

Vesayetçi kafalar mahkeme kararını uygulatmamanın çarelerini arıyor. Muvazzaf subaylar hakkında verilen yakalama kararlarını infaz etmekle görevli Genelkurmay yetkilileri toplantı düzenleyerek reddi hakim ve itiraz dilekçelerini hazırlatıyor. Firari sanıkların Yüksek Askeri Şura`da terfi değerlendirmesinden mahrum kalmamaları için sanıkları adalete teslim etmeyerek fiili bir durum yaratılıyor. Kanunların uygulanmasına karşın fiili bir direniş söz konusu. Böylece hukuk literatürümüz yeni bir kavramla da tanışıyor: İmtiyazlı firar.

Hakkında yakalama kararı bulunan Jandarma bölge komutanı bir sanık, avukatı aracılığıyla yakalama kararını infaz edecek merkez komutanına bir yazı gönderiyor ve yakalama kararının hukuka uygun olmadığını, kendisini yakalamaya gelmesi halinde `hürriyeti tahdit` suçunu işlemiş olacağından   beş yıl hapisle cezalandırılmakla tehdit ediyor. Bizim bildiğimiz tutuklama/yakalama  kararlarının hukuka uygun olup olmadığına mahkemeler karar verirken, şimdi firari sanık kendi yakalama kararını değerlendirip kararını veriyor; Karar hukuka uygun değil sakın beni yakalamaya kalkma diyor ve kanunlar değil emir komuta üstün geliyor, firari sanıklar adalete teslim edilmiyor, skandal devam ediyor.

Askeri darbeler için 35`nci maddenin hukuki dayanak olduğunu savunan zihniyet lşimdi de hukuku dolanabilmek için `yakalama kararının tutuklama anlamına gelmediği` savından hareketle firar imtiyazı tanıdığı sanıkları  terfi ettirebilmenin çabasında. Bu aşamada Milli Savunma Bakanlığının yasal sorumluluklarını niçin yerine getirmediği sorusu da orta yerde duruyor.  65. Madde gereği, haklarında 5 yıl ve daha yukarı hapis istemiyle kamu davası açılan sanıkları açığa alınma görev ve yetkisi Bakana ait iken Bakan bu yetkisini kullanmıyor. Sanıkları açığa almadığı gibi terfi işlemlerine yeşil ışık yakıyor. Neymiş efendim yakalama kararı tutuklama kararı değilmiş, 65.Madde `tutuklama kararı verilenler` diyormuş. 2005 yılında yürürlüğe giren yeni Ceza Muhakemesi Kanununda `gıyabi tutuklama`  kararı yer almıyor.  Ancak CMK`nun uygulanmasına dair kanunun 5. Maddesinde, önceki kanuna göre verilen gıyabi tevkif kararlarının yakalama kararına dönüşeceği açıkça ifade ediliyor. Yani yakalama eşittir tutuklama. Başka bir anlam çıkarmak mümkün değil. Aksini düşünmek kanuni düzenleme ile bağdaşmadığı gibi, mahkemelerin tutuklama kararı veremiyecekleri anlamına gelir ki, bu durum CMK. 100 ve 101`nci maddeleriyle bağdaşmamaktadır. Hukuki detaylara girmeden kısaca ifade edecek olursak, 10.Ağır Ceza Mahkemesinin 102 sanık hakkında verdiği yakalama kararı eski kanunda yer alan tutuklama kararının yerine geçmektedir. Haklarında tutuklama kararı verilenlerin terfi işlemine tabi tutulmaları hukuken mümkün değildir. Tutuklama kararı kaldırılmış olsa bile haklarındaki kamu davası sonuçlanıncaya kadar terfi işlemlerinin yapılamayacağı da yasada açıklanmaktadır. Hukuk hiç kimsenin haklarında kesinleşmiş mahkeme kararı olmadıkça peşinen suçlu  ilan edilemeyeceğini öngörmekle beraber, darbeye teşebbüs gibi ağır bir suçtan yargılananların tutklanabileceğini, görevlerinden açığa alınmasını ve dava sonuçlanıncaya kadar terfi ettirilmemesini de gerekli görmektedir.

Hukuk böyle diyedursun, imtiyazlı firar devam ederken toplanan YAŞ`nın bir üyesi terör    örgütü üyesi olma iddiasıyla hakkında dava açılan sanık  Üçüncü Ordu Komutanı. Yasalara göre açığa alınmış olması gereken bir sanık terfi ve ihraçların karara bağlanacağı YAŞ toplantısında oy ve söz sahibi. Yasal engele rağmen firardaki sanık general ve subaylar YAŞ`ta terfi değerlendirilmesine alınır mı?  Terör örgütü üyesi olmakla suçlanan bir generalin mahkemenin çağrısına niçin uymadığı, niçin açığa alınmadığı ve YAŞ toplantısına nasıl katılabildiği tartışılır mı ? Görüşmelerin gizli tutulduğu toplantı sonunda bu konuda bir ipucu ortaya çıkar mı ?  Şimdilik bilmemiz mümkün değil. Bildiğimiz  husus, yakalama kararları infaz edilmeyerek ve sanıklar hakkında açığa alma işlemi uygulanmayarak hukukun çiğnendiğidir.

Yakalama kararları infaz edilmeyerek kendilerine firar imtiyazı tanınan sanıkların ilelebet kanundan kaçmaları mümkün değildir. Türkiye hukukun üstünlüğünü sağlama yolunda düne göre ciddi mesafeler almıştır. 2002 yılında darbe planı hazırlayanlar sekiz sene sonra tutuklanabiliyorsa, 12 Eylül Darbecilerini koruyan geçici 15.madde  referandumla kaldırılma aşamasına gelmişse, kanunları ve mahkeme kararlarını uygulamayarak kanuni sorumluluklarını yerine getirmeyen yetkililer adalete hesap verme durumunda olacaklarını unutmamalıdır.



Reşat Petek