Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. maddesinde müstakil bir suç tipi olarak düzenlenen terör örgütünün propagandası suçu ülkemizin son yıllarda terörle mücadele politikasında yaşanan gelgitlere paralel olarak değişmiş bir suç tipidir. Yasal değişikliklerin esasen “Çözüm Süreci” adı verilen süreçle yakından ilgisi bulunmaktadır. PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın Diyarbakır’da tertip edilen Nevruz mitinginde mesajının okunduğu yıllarda terörün propagandası suçunda ceza sorumluluğunun kapsamını daraltan düzenleme yapılması şaşırtıcı da değildi.

5532 Sayılı Kanun ile, terör örgütü kurucusu, yöneticiliği ve üyeliği suçlarına ilişkin cezaları düzenleyen Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/1 maddesi yürürlükten kaldırılmış, terör örgütü kurmak, yönetmek ve terör örgütüne üye olmak suçları açısından Türk Ceza Kanunu’nun 314. Maddesine atıf yapılmıştır. Böylelikle terör örgütü kurucuları, yöneticileri ve terör örgütü üyeleri Türk Ceza Kanunu’nun 314. Maddesine göre yargılanmaya başlanmıştır. Terörün propagandası suçu için ise Türk Ceza Kanunu’nda ayrıca bir hüküm bulunmadığından Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2 maddesi ile düzenlenen propaganda suçu süreç içerisindeki değişikliklerle birlikte korunmuştur. Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2 maddesinde düzenlenen propaganda suçu açısından Terörle Mücadele Kanunu’na yollama ile dava açılmaktadır. Ancak uygulamada propaganda suçu ile örgüt üyeliği suçu açısından hatalı yorumlara rastlandığı, propaganda suçunun oluşup oluşmadığı dahi belli olmayan eylemlere yönelik silahlı terör örgütü üyeliği suçundan dava açılabildiği görülebilmektedir. Önemle belirtmek gerekir ki terör örgütünün propagandası özgü suç tipi olmayıp herkes tarafından işlenebilen suç tipidir. Suçun illa ki örgüt üyesi tarafından işlenmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.

Yargıtay Terörle Mücadele Kanunu’nda düzenlenen propaganda suçunda yapılan değişikliklerin ifade özgürlüğünün güçlendirilmesi ve mevzuatın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına uygun hale getirilmesi yönünde bir çaba olarak değerlendirmektedir.

“… İfade özgürlüğü T.C. Anayasasının 26 ve Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına dair Sözleşmenin 10. maddesiyle teminat altına alınmıştır. İfade özgürlüğünün kullanımına meşru bir müdahale için; 1-) Müdahalenin kanunlarda öngörülmüş olması, 2-) Ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü, kamu emniyeti, kamu düzeninin sağlanması ve suçun işlenmesinin önlenmesi, sağlığın korunması, ahlakın, başkalarının şöhret ya da haklarının korunması, gizli tutulması kaydıyla alınmış bilgilerin açıklanmalarının engellenmesi ve yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanmasına dair değerlerden bir veya birkaçını korumaya yönelik olmalıdır. 3-) Müdahale demokratik bir toplumda gerekli bulunmalıdır. İfade özgürlüğü terörle mücadele kapsamında en çok müdahale ve sınırlamaya maruz kalan temel haklardandır. Nitekim 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2. maddesindeki propaganda yasağı bu duruma örnek teşkil etmekle birlikte kanun koyucu maddede zaman zaman yaptığı değişikliklerle özgürlüğü genişletmiştir. Bu amaçla 11.04.2013 tarih ve 6459 Sayılı Kanun'un 8. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu; terör örgütünün propagandası suçunun oluşabilmesi için; örgütün “cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da teşvik edecek şekilde” yapılması zorunlu kılınarak, sınırlamanın AİHS uygun hale getirilmesi amaçlanmıştır. Ancak, aynı Kanunun 7. maddesinin 2. fıkranın b bendinde ise; toplantı ve gösteri yürüyüşünde gerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde örgüte ait resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması, slogan atılması, ses cihazları ile yayın yapılması, terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi, şeklindeki fiil ve davranışlar propaganda suçundan cezalandırılacaktır. Bu düzenleme ile kanun koyucu herhangi bir unsurun varlığına bağlı olmaksızın bu suçun oluşacağı kabul edilmek suretiyle ifade özgürlüğü parametrelerini dışlayan tipe uygun eylem tanımlaması yapmıştır.” (Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 15.6.2017 Tarih, 2017/1334 E., 2017/4470 K.)

Dönemin ruhuna uygun olarak Yargıtay aynı kararında hükmün açıklanmasından sonra mahkum edilen sanığın yüksek sesle “Siz Kürt halkını yok edemeyeceksiniz ve diz çökertemeyeceksiniz biji apo, biji kürdistan” şeklinde bağırmış olmasını aşağıdaki gerekçelerle propaganda suçunu oluşturmadığına karar vermiştir: Sanığın silahlı terör örgütüne üye olma, patlayıcı madde bulundurma, resmi belgede sahtecilik ve 6136 Sayılı Kanuna muhalefet suçlarından yargılandığı davanın duruşmasında hükmün tefhimi akabinde terör örgütünün kurucusu lehine slogan attığı olayda, eylemin gerçekleştirildiği yer, koşullar ve muhatapları, dinleyici kitlesi ve bu kitleyi harekete geçirme potansiyeli bulunmadığı gibi atılan sloganların verilen mahkumiyet hükmü üzerine duyulan öfke sonucu söylendiği ve bu sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği halde, yasal olmayan gerekçeyle mahkumiyet hükmü kurulması…”

Oysa sanığın ifadeleri hem PKK terör örgütünü hem de liderini meşrulaştıran ve öven, dolayısıyla örgütün şiddet eylemlerinin benimsendiğini gösteren ve örgüt lehine olduğunda kuşku bulunmayan slogan atılmasından ibarettir.

6459 Sayılı Kanun’un 8. Maddesi 11.4.2013 Tarihinde değiştirilen terör örgütünün propagandası suçu değişiklikten evvel şu şekildeydi:

“Terör örgütünün propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenişine iştirak etmemiş olan yayın sorumluları hakkında da bin günden onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, yayın sorumluları hakkında, bu cezanın üst sınırı beşbin gündür.”

Yürürlükteki metinde ise ceza sorumluluğunun kapsamının daraltıldığı, propaganda fiili yönünden suçun maddi unsurlarının daha dar tanımlandığı görülmektedir. Propaganda fiilinin yalnızca terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde işlenmesi halinde kişinin cezalandırılacağı belirtilmiştir. (T.M.K. m. 7/2: Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenmesine iştirak etmemiş olan yayın sorumluları hakkında da bin günden beş bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.)

Terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterme, övme ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik etme şeklinde tanımlanan eylemler terör örgütünün propagandası suçunu oluşturacaktır.

Maddede ayrıca tarif edilerek izah eden eylemlerin de propaganda suçunu oluşturacağı düzenlenmiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde;

Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması,

Slogan atılması,

Ses cihazları ile yayın yapılması,

Terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi.” eylemleri de propaganda suçunu oluşturacaktır.

Ceza sorumluluğu açısından bu eylemlerin toplantı, gösteri veya yürüyüş gibi kitlesel bir eylem anında icra edilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Sokakta tek başına dahi işlenmesi mümkündür. Örneğin işyerinde başkalarının duyabileceği bir şekilde terör örgütünün propagandası mahiyetini taşıyan bir şarkının “yayınlanması” (dinlenmesi değil) suçun oluşması için yeterlidir. 

Terörün propagandası suçunun basın ve yayın yoluyla işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Bu suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi durumunda ceza yarı oranında arttırılacaktır. Bu suçun basın ve yayın yoluyla işlenmiş olması çok daha geniş kitlelere ulaşacağından dolayı cezanın arttırılması benimsenmiştir.

Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/3 maddesinde bir diğer nitelikli hal düzenlenmiştir.

“Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerini gizlemek amacıyla yüzünü tamamen veya kısmen kapatanlar hakkında üç yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”

Kitlesel eylemlerde faillerin tespitini zorlaştıran yüz kapatma eyleminin daha ağır şekilde cezalandırılması eylemlere katılan kişilerin kolaylıkla tespit edilmesi amacına yöneliktir. Terör eylemlerinin arttığı bir dönemde terör suçlularının bir an önce yakalanması büyük önem taşımaktadır. Ayrıca yüz kapatma eylemi doğrudan doğruya devlet otoritesine ve hukuk düzenine saldırı kastının varlığını gösteren bir davranıştır. Kişi bu şekilde hem tanınmayarak muhtemel bir soruşturmadan kurtulmayı amaçlamakta, aynı zamanda da propaganda eylemini icra ederek suç işleme kararlılığını göstermektedir.

Demokratik nitelikli bir eyleme katılan kişinin yüzünü gizlemesine gerek duymayacağı, suç işlememek suretiyle de düşünce ve tepkisini dile getirebileceği muhakkaktır. Kitlesel eylemlere yüzünü gizleyerek katılan kişilerin provokatör olma ihtimali de yüksektir. Kalabalıkları suç işlemeye teşvik edecek şekilde harekete geçebilecek olan bu kişilerin infiale neden olma ihtimali de yüksektir. Ayrıca bu kişilerin profesyonel suçlu olma ihtimali de akla gelmektedir. Maskeli kişiler tarafından tertip edilen eylemlerin eyleme katılmayan kişiler nezdinde korkutucu bir etkisi de olacaktır. Bunun kamu güvenliği ile bağdaşmayacağı, terörün amaçlarından birisi olan korku duygusu yaratmaya hizmet edeceği, hukuk devletinin otoritesini sarsacağı da muhakkaktır.

Burada dikkat edilmesi gereken husus kitlesel eylemlere yüzünü kısmen veya tamamen gizleyerek katılmanın suç olarak tanımlanmadığıdır. Suçun nitelikli hali toplantı veya gösteri eyleminin terörün propagandası amacıyla düzenlenmesi veya buna dönüştürülmesi halinin yanı sıra, kişinin kimliğini gizlemek maksadıyla yüzünü kısmen veya tamamen kapatması halinde oluşacaktır.

Toplantı veya gösterinin sonradan örgütsel propagandaya dönüşmesi durumunda kişinin bu eyleme katılmaktan vazgeçmesi gerekmektedir. Kişinin böyle bir eyleme devam etmekte ısrar etmesi propaganda iradesini taşıdığı şeklinde yorumlanabilecektir.

Ceza sorumluluğu açısından eylemin hangi nedenle terör örgütü propagandası olduğu, eylemin hangi aşamada terör örgütü propagandasına dönüştüğü, kişinin propaganda kastının olup olmadığı, kişinin etkinliğin terör örgütü propagandasına dönüştüğünü bilmesine rağmen eyleme devam edip etmediği, kişinin propaganda suçunu ne şekilde işlediğinin ortaya konulması gerekmektedir.

Burada genellikle polis kamerası görüntüleri, fotoğraf gibi delillere ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak gösterinin bir bütün halinde incelenmesi ve kişinin bu gösteriye ne şekilde katıldığı, hangi aşamada iştirak ettiği, katılmaktan vazgeçip vazgeçmediği, toplantının hangi anda terör örgütü propagandasına dönüştüğü, kişinin propaganda kastı taşıdığının hangi somut fiiline bağlı olarak iddia edildiği gibi hususlar titizlikle incelenmelidir.

Kişinin sadece kalabalığın içinde yer almış olması ceza sorumluluğu yönünden yeterli değildir. Kanun suçun maddi unsurlarını ayrı ayrı sayarak ceza sorumluluğun sınırlarını ve tipikliği belirlemiştir. 

Terör örgütleri tarafından tertip edilmeyen toplantıların da örgüt propagandasına dönüşme ihtimali bulunmaktadır. Terör örgütleri bu tip eylemleri de kendi propagandalarına dönüştürme eğiliminde oldukları için kişinin eylemin amacından saptığını, demokratik zeminden koptuğunu anlamasıyla birlikte eyleme katılmaktan vazgeçmesi gerekir.

Kişinin katıldığı eylemde terör örgütü ile ilişkili amblem veya işaretlerin var olduğunu bilmesine rağmen eyleme devam etmesi propaganda kastını taşıdığını gösteren bir emare olarak değerlendirilebilir. Ancak bu tek başına ceza sorumluluğu için yeterli kabul edilmemelidir.

Örneğin asgari ücret zammını protesto eylemine katılan bir kişinin bu toplantıya terör örgütü sempatizanlarının katıldığını/katılabileceğini bildiğini varsaymak ve kişiyi terör propagandasından sorumlu tutmak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Ancak kişinin toplantının örgüt propagandasına dönüştüğünü bilmesine rağmen bu kişilerle müşterek hareket etmesi örgüt propagandasına dolaylı yoldan da olsa destek olmak sonucunu doğuracaktır. Kişinin böyle bir durumda kendi kastının suç işlemek olmadığını izah etmekte güçlük çekeceği muhakkaktır. Ceza sorumluluğunun kişiselliği ilkesinin uygulanması kitlesel eylemler yoluyla işlenen propaganda suçu açısından büyük önem taşımaktadır.  

Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından verilen 7.6.2017 Tarih, 2015/7603 E., 2017/4361 K. sayılı kararda terör örgütü propagandası yapmakla suçlanan sanığın katıldığı gösteride örgütün cebir, şiddet ve tehdit yöntemlerini övücü ve teşvik edici nitelikte bir eyleminin bulunup bulunmadığı ve sloganlara iştirak edip etmediğinin saptanması açısından görüntü incelemesi yapılması gerektiğine karar vererek kollektif cezalandırmaktan imtina edildiği görülmektedir. Ceza sorumluluğunun şahsiliğinin uygulanması açısından önemli bir karardır.

“Sanıklar hakkındaki terör örgütünün propagandasını yapma suçları yönünden, sanıkların olay sırasında çekilmiş fotoğraf ve video görüntülerinin Adli Tıp, TÜBİTAK veya TRT gibi uzman kuruluşlara mensup bilirkişilere gönderilip görüntü ve fotoğraf analizleri yaptırılarak; yasadışı toplantı ve gösteriler sırasında, 3713 Sayılı Kanun'un 7/2. maddesinde unsurları belirtildiği şekilde, terör örgütlerinin cebir, şiddet ve tehdit yöntemlerini övücü, teşvik edici ve yücelten nitelikte bir eylemlerinin bulunup bulunmadığı, terör örgütünün propagandasını içeren sloganlara eşlik edip etmediklerinin kuşkuya yer vermeyecek biçimde kesin olarak saptanmasından sonra tüm deliller birlikte değerlendirilip hukuki durumlarının takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması belirtilen sanık hakkında terör örgütünün propagandasını yapma suçu yönünden; olay tarihinde gerçekleştirilen etkinliğe silahlı terör örgütünün sözde bayrağını taşıyarak katılan sanığın eyleminin terör örgütünün propagandasını yapma suçunu oluşturacağı gözetilmeden mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi bozma nedenidir.”

Kararda terör örgütünün sözde bayrağını taşıma suçun maddi unsuru olarak ayrıca tarif edildiği için bu eylemi icra eden sanığın T.M.K. m. 7/2-b/1 uyarınca cezalandırılması gerektiğine değinilmiştir. Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması veya taşınması suçun oluşması için yeterlidir.

Burada ayrı bir başlık açılması gereken husus Türk Ceza Kanunu’nun 220/6 maddesidir. Silahlı terör örgütüne ilişkin suçlarda uygulanan 220/6 maddesi terör örgütüne üye olmadığı halde örgüt adına suç işleyen kişilerin örgüt üyesi gibi cezalandırılacağını düzenlemektedir. Terör örgütünün propagandası suçunun da örgüt adına (örgüt menfaatine, örgüt talimatıyla) işlendiği şüphesizdir. Ancak terörün propagandası suçu müstakil bir suç tipi olup bu suç örgüt üyesi olmayan kişiler tarafından da işlenebilen bir suç tipidir. Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. Maddesinde terör örgütünün propagandası suçunu işleyenler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun 220/6 maddesi uyarınca ceza verilmeyeceği düzenlenmiştir. Böylece aynı fiilin iki kez cezalandırılmaması ilkesi benimsenmiştir.

Terör örgütünün propagandası suçunun müşahhas bir terör örgütünün propagandası anlamında yorumlanması gerekmektedir. Kanun koyucu “terör örgütünün” şeklinde bir tanımı esas alarak somut bir örgütün propagandasını suç olarak düzenlemiştir. Madde metnine bakıldığında da terör örgütünün cebir, şiddet ve tehdit yöntemleri… denildiğinden kanunen terör örgütü niteliğinde kabul edilen bir örgütün propagandasının suç olarak tarif edildiği anlaşılmaktadır. Genel ifadelerle terörün propagandasını içeren söylemler Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. Maddesi kapsamında değerlendirilmemelidir.

Terör örgütlerinin sermayesi fakirlik ve cahillik içinde yaşayan, yaşamak zorunda olan kitlelerdir. Kitlelerin ırk, dil, din ve mezhep gibi farklılıklarının kışkırtılmasından güç alan terör örgütleri ne kadar çok güç kazanırsa o kadar tehlikeli olmaktadır. Uluslararası güçlerle işbirliğine girebilen terör örgütlerinin propaganda yoluyla sempatizan kazandıkları ve etki alanlarını genişlettiği, buna paralel olarak gayrimeşru bir güç devşirdiği de bir vakıadır. Terör örgütlerinin kişileri suç işlemeye teşvik etmesi, kitleleri kaybedecek hiçbir şeyi olmadığına inandırması ve kişileri demokratik hukuk düzeni ile karşı karşıya getirmesi toplumun geleceği açısından büyük bir tehlikedir. Bu nedenle terör örgütlerinin cebir ve şiddetini övmek veya teşvik etmek, bu yöntemleri meşru göstermek örgütün insan kaynaklarının artmasına neden olacak vehamette bir suç tipidir. Demokratik hukuk devletinin buna kayıtsız kalması düşünülemez.

Ancak temel hak ve özgürlüklerin güvence altında olmadığı, yargı bağımsızlığı ve nitelikli yargı mensuplarının bulunmadığı bir düzenden en fazla istifa edecek olanların terör örgütleri olacağı düşünüldüğünde, terörle mücadelenin aynı zamanda hukuk devletine doğru evrilme süreci ile birlikte yürütülmesi gerektiği de unutulmamalıdır.