5271 sayılı CMK'nın 102/4. maddesinde; "Soruşturma evresinde tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işler bakımından altı ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işler bakımından ise bir yılı geçemez. Ancak, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu olarak işlenen suçlar bakımından bu süre en çok bir yıl altı ay olup, gerekçesi gösterilerek altı ay daha uzatılabilir." denilmesi karşısında, asliye ceza mahkemesinin görevine giren suçların toplu olarak işlenmesi halinde soruşturma aşamasında tutukluluk süresi ne kadardır?

CMK m.102’nin birinci fıkrasına göre; ceza işlerinde “genel görevli” kabul edilen asliye ceza mahkemelerinin görevine giren işlerde tutukluluk süresi, uzatma kararı ile birlikte azami bir buçuk yıl olup, bu fıkrada soruşturma ve kovuşturma aşamaları ayırt edilmeksizin azami tutukluluk süresi bir buçuk yıl olarak kabul edilmiştir. Ancak 102. maddenin dördüncü fıkrasında; soruşturma ile sınırlı tutukluluk süresinin asliye ceza mahkemesinin görevine giren suçlarda 6 ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlar bakımından soruşturmada azami tutukluluk süresinin 1 yılı geçemeyeceği öngörüldükten sonra, “ancak” ibaresinin ardından sayılan suçlar ile ağır cezalık ve asliye cezalık işler bakımından fark gözetilmeksizin toplu olarak işlenen suçlarda azami tutukluluk süresi bir buçuk yıl olup, bu sürenin gerekçesi gözetilmek suretiyle altı ay uzatılabileceği ifade edilmiştir. Şimdi bu süre, yani 1,5 yıl+6 ay = iki yıllık süre; m.102/4’de sayılan suçlar bakımından sadece soruşturmayı mı, yoksa soruşturmayı ve kovuşturmayı mı kapsamakta, ayrıca bu süreler asliye cezalık toplu suçlar bakımından da uygulanabilir mi? Soruşturma için öngörülen bu azami iki yıllık süre, CMK m.102/1’in ilk fıkrasında ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerin soruşturma ve kovuşturma aşamalarında uygulanması gereken azami bir buçuk yıllık tutukluluk süresini aşarak uygulanabilir mi?

CMK m.102/4 incelendiğinde; kovuşturmadan bahsedilmediği, yalnızca soruşturmada tatbik edilecek azami tutukluluk süresinin belirtildiği, bu şekilde kovuşturma aşamasının ayrıca tanımlanmadığı, bu konuda yasal boşluk olduğu görülmektedir.

“Tutuklulukta geçecek süre” başlıklı CMK m.102’de; toplu işlendiği iddia edilen suçlarda asliye ceza ile ağır ceza işleri ayrılmasa da temel kuralı koyan maddenin birinci fıkrasını genişletmek mümkün değildir. “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı Anayasa m.13 ve “Kişi hürriyeti ve güvenliği” başlıklı m.19 uyarınca, kişi hürriyeti ancak Anayasada gösterilen özel sınırlama sebeplerine bağlı olarak kanunla kısıtlanabilir. Bu nedenle; CMK m.102/4 uyarınca toplu işlenen suçlar için tanımlanan ve fıkrada sayılan suçlar ve ağır cezalık işlerle sınırlı tutulmayan, asliye cezalık suçlarda uygulanması mümkün olan, soruşturma aşamasında bir yıl altı ay sonrasında gelen tutukluluk süresinin toplu işlenen suçlarda altı ay daha uzatılması hükmü asliye cezalık suçlar bakımından tatbik edilemez. Çünkü CMK m.102/1’de asliye cezalık işlerde genel azami tutukluluk süresi olarak gösterilen bir buçuk yıl aşılamaz. Bu halde, sadece soruşturma ile sınırlı 1,5 yıl+6 ayın uygulanması gündeme gelebilir ki, bu durumda da 102. maddenin birinci fıkrasının dışına çıkılamayacağından, 6 aylık uzatma süresi hukuka aykırı olur. Ayrıca, CMK m.102/4'ün kovuşturma aşamasında tatbiki de mümkün değildir. CMK m.102’de belirtilen azami tutukluluk süreleri, somut hukuki ve fiili gerekçeleri belirtilmek suretiyle kovuşturma aşamasında da uygulanır. Bu süre asliye cezalık işlerde azami bir buçuk yıl, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde Kanuna aykırı olduğu halde 5 yıl ve CMK m.102/2’de sayılan suçlarda da toplam 7 yılı geçemez.

Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki, Türk Hukuku’nda ağır cezalık işlerde tutukluluğun uzatılması süresi, asıl süre olarak kabul edilen 2 yılı geçecek şekilde ve Anayasa m.13’e aykırı olarak 3 yıl, yani toplamda tutukluluk süresi 5 yıl uygulanmaktadır. Kovuşturma aşaması sayılan istinaf ve temyiz kanun yollarında geçen sürelerin de tutukluluktan sayılmadığı, bunun da açıkça Kanuna aykırı olduğu dikkate alındığında, Türk Hukuku’nda maalesef ilk tutukluluk, tutukluluğun devamı ve uzatılması kararlarının birçoğunda soyut ve toplu veya örgütlü suçlarda bireyselleştirilmemiş gerekçelerden kaynaklanan rahatsızlığın yanında, azami tutukluluk sürelerinin hesabında yaşanan Kanuna aykırılıklar da rahatsız edicidir. Kanunu uygulamak zorunda olanlar, fiili ve özel uygulamalar oluşturmak suretiyle “kanunilik” ilkesini ihlal etmektedirler. Fiili uygulama olumsuzluğunun; tutuklama tedbirinin gerekçesinde, tutukluluğun devamı ve uzatılması kararları ile hukuka aykırı delillerin sanık aleyhine kullanılamayacağı kaidesinde de devam ettiğini görmekteyiz. “Hukuk devleti” ve “kanunilik” ilkeleri bakımından, teamüle dönüşmüş bu hatalı uygulamalar kabul edilemez.

Konumuza dönecek olursak, bir diğer görüşe göre; 102. maddenin dördüncü fıkrasında geçen “toplu olarak işlenen suçlar” kavramından, hemen öncesinde gelen, aynı fıkrada geçen suçları anlamak gerekir. Böylece kanun koyucu; Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçların toplu olarak işlenmesi halinde tutukluluk süresinin 1 yıl 6 ay olacağını anlatmak istemiştir.

Bu görüş kabul edilemez. Çünkü kanun koyucu, CMK m.102/4’ün ikinci cümlesinde suçları tek tek saymıştır. CMK m.102/4’ün ikinci cümlesinde; Ancak, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu olarak işlenen suçlar bakımından bu süre en çok bir yıl altı ay olup, gerekçesi gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.” hükmüne yer verildiği, burada geçen “ve” bağlacının yukarıda yer verdiğimiz aksi görüşün dayanağı olabileceği, fakat dördüncü fıkranın ikinci cümlesi bir bütün olarak incelendiğinde, “tanımlanan suçlar”, “kapsamına giren suçlar” ve “toplu suçlar” şeklinde ayrıştırmaya gidildiği görülmektedir. Hükümde “Türk Ceza Kanunu’nun Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren toplu suçlar bakımından…” ibaresine yer verilse idi, bu aksi görüşün kabulü gündeme gelebilirdi. Ancak CMK m.102/4’ün mevcut hali, aksi görüşü desteklemekten uzaktır. Kanaatimizce; Kanun hükmünün lafzına bağlı kalınarak, kişi hak ve hürriyetlerine getirilen sınırlamaların “kanunilik” ilkesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.

Ayrıca “Tanımlar” başlıklı CMK m.2/1-k’da geçen toplu suç tanımı esas alınmalıdır. Buna göre aralarında iştirak iradesi bulunmasa da üç veya daha fazla kişi tarafından işlenen suçun toplu suç olarak kabul edilmesi gerekir ki, bunların ağır cezalık veya asliye cezalık işlerden olmasının önemi bulunmamaktadır.

CMK m.102’nin uygulanmasında önemli olan o işin ağır ceza mahkemesinin görevine girip girmemesi olup, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde yani asliye cezalık olanlarda, ağır ceza mahkemesinde dava görülse bile tutukluluk süresi hesabı asliye cezalık işlerden hareketle yapılır. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde ise azami tutukluluk süreleri daha uzun hesaplanır.

Bu halde, CMK m.102/1 ile 102/4 çelişmiyor mu?

Evet, ama biz bunu şüphelinin ve sanığın aleyhine uygulayamayız. Kanun koyucunun bu hatasından veya eksik düzenlemesinden, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bakımından şüpheli ve sanık aleyhine sonuç çıkarılamaz. CMK m.102/4’de değişikliğe gidilmesi düşünülebilir.

Kanaatimizce; tutukluluk süreleri bir bütün olarak ele alınmalı, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında geçen süreler şeklinde bir ayırıma gidilmeksizin düzenleme yapılmalıdır. Tutuklamada somut ve bireyselleştirilmiş gerekçe eksikliği, kovuşturmanın her aşamasının tutukluluk süresinden sayılmaması, ağır cezalık işlerde uzatma sürelerinin Kanuna aykırı olarak 3 yıl hesaplanması, CMK m.100, 101 ve 109’un açık düzenlemelerine rağmen, tutuklama tedbirinin tatbikinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı aleyhine, bazen de lehine, fakat CMK m.100/1’e aykırı kararlar verildiği, bu konularda yeknesaklığın sağlanamadığı, tutuklama ve adli kontrol tedbirlerini düzenleyen CMK 100 ila 115. maddelerinin isabetli olduğu, ancak uygulamada bu hükümlere aykırı kararların verildiği ve “somut gerekçe” konusunda yaşanan sorunların bir türlü giderilemediği görülmektedir.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)