İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, savunmasını yapan tutuklu sanık Şebnem Korur Fincancı, suçlamayı kabul etmediğini belirtti. Fincancı, "Bu yaşıma kadar elimden geldiğince bir yurttaş, bir adli tıp hekimi olarak görevlerimi eksiksiz yerine getirdiğime inanıyorum. Yıllarımı verdiğim adli tıbba hele ki zehirli toksik silahlar hakkında birçok makale yazmış biri olarak, bilimsel bir tartışma yerine linç girişiminde bulunanlara bir çift sözüm var. Bir adli tıp uzmanı olarak paylaştığım görüşüm kriminalize edilmeye çalışılmaktadır. Propaganda iddiası ile suçlandığım yayın 7 dakikalık bir konuşmadır. Bana sorulan sorulara yanıt verdim. Ben yayında kısaca bir ön tanıdan söz ettim. Yayında belirttiğim tıbbi görüş bir ön tanıdır. Hak kullanımı suç olamaz" dedi. Fincancı, "Tanıya erişebilmek için de etkili ve bağımsız bir soruşturma ve belgeleme gerekmektedir. Neyse ki Milli Savunma Bakanlığı, Meclis'te soruşturma yapacağını söyledi. Ama bağımsız mıydı? Hayır. Bir insan hakları savunucusu olarak ifade özgürlüğü ve toplumun haber alma hakkını savunma sorumluluğum vardır. Bir kamusal entelektüel olarak soru sorma, kamuya hakikat bildirme talebim bilim insanı sorumluluğunun yanı sıra yurttaş olmamın sorumluluğundandır. Hekimlik insana dair. İnsanlığa karşı suçların karşısında durmaktan, zeytinimize, arımıza sahip çıkmaya, savaşlardan iklim değişikliğine kadar her türden halk sağlığına zarar veren unsurun karşısında durmaktır. Nazım Hikmet'in de dediği gibi 'yaşamak ciddi iştir'" diyerek savunmasını tamamladı.

MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI AVUKATININ KATILMA TALEBİNE RET

Milli Savunma Bakanlığı avukatı, duruşmaya katılma talebinde bulundu. Ancak mahkeme heyeti, Milli Savunma Bakanlığının suçtan zarar gören sıfatı olmadığı gerekçesiyle talebini reddetti. Bunun üzerine bakanlık avukatı yeniden söz alarak "Sanığın sözleri, TSK'ya asılsız bir iftiradır. Katılma gerekçemizi bildirmek istiyoruz" dedi. Mahkeme başkanı itirazlarını sonra yapabileceğini belirterek talebi reddetti. Bunun üzerine MSB avukatı salondan ayrıldı. Duruşma Fincancı'nın avukatlarının savunma yapmasıyla devam ediyor.

DURUŞMADA TARTIŞMA

Fincancı, tutuklu bulunduğu cezaevinden duruşmaya getirildi ve duruşmada hazır bulundu. Avukatlar duruşmanın büyük salonda yapılmasını talep etti, mahkeme heyeti talebi reddetti. Mahkeme heyeti ayrıca savunma yapacak avukat sayısını üç avukatla sınırlandırdı.

Mahkeme başkanının, Fincancı'ya ‘sen' diye hitap etmesi üzerine tartışma çıktı.

"5,5 SAAT KELEPÇEYLE GETİRİLDİM"

Şebnem Korur Fincancı, şunları söyledi:

"İfade tarzınızdan, hakkımda hüküm verdiğinizi düşünüyorum. Hem yaş hem kıdem olarak, hukuk fakültelerinde hocanız olarak yer almış biriyken bana sen diye hitap edemezsiniz. Adil yargılama ihlali olduğunu söylemeden iddianameye geçmek istemem.

Defaten başvurulara rağmen ne yazık ki İstanbul'a getirilme şartlarım ihlale yol açacak haldedir. 64 yaşındayım, pek çok sağlık sorunum var. O sevk araçlarının hepsine tanıklık ettim. En rahat araçla getirdiklerini söylediler. Amortisörü yok aracın ve benim fıtığım var. Şu anda ağrım var örneğin.

Tek silahım kalem ve beynim. Herkes tanıktır buna. Kelepçeyle ve hareket sınırı olan kelepçeyle 5,5 saat, tüm yol boyunca yolculuk ettirdiler.

İnsan onurunun yok edildiği, sınırsız iktidarla, katıksız bir güç düzenine boyun eğmeden Socrates'in deyimiyle ‘devletin başına musallat olan at sineği' olmaya çalışıyorum.

Bu yaşıma kadar elimden geldiğince bir yurttaş, bir hekim, bir bilim insanı ve insan hakları savunucusu olarak ödevlerimi eksiksiz yerine getirdiğime kanaat getiriyorum.Hekim, zor durumda olanların avukatı, sesini duyuranı olmayı ister. Hocam bunu bana söyledikten beri mesleğimin temel ilkesi olarak saydım."

"YILLARIMI ADLİ TIBBA VERDİM"

"Yıllarımı verdiğim adli tıbba, zehirli gazlar, kimyasal silahlar konusunda pek çok makale yazmış bilim insanı olarak, adli tıbbı bildiğini iddia eden savcıdan epey fazla bildiğim aşikarken bilimsel tartışma yerine linç girişimine bir çift sözüm var.

Bugün de meslektaşlarımızın oylarıyla üstlendiğimiz görevimiz kriminalize edilmeye çalışılmaktadır. Devlet, elinde olan siyasi otoriteyle tüm kurumlarıyla suç yapılanmasına dönüştürülebilir. Bunun önündeki engel toplum olma becerisi, yurttaşların ısrarı, denetleme örgütleridir. İnsan hakları ihlali de hekimlerin, adli tıp uzmanlarının çalışma alanına girmektedir. Çalışma alanımızın kısıtlanması ise kabul edilemez."

"TIBBİ DEĞERLENDİRME, BİR ÖN TANIDIR"

"Yaptığım konuşma 7 dakikalık bir konuşmadır. Ulaştığım ve kısaca edindiğim ön tanıdan bahsediyoruz. Videoda karanlık ortamda bulunan kişilerin bazılarında kimi belirtiler görünüyor. Aynı videoda etkilenmemiş gibi görünen birileri var. Bir de kanlı, köpüklü bir kusma görüntüsü var. Aynı ortamdaki farklı etkilenmeler o ortamda kalma süresi ve yoğunlukla ilgili olabilir. O etkenin türü, hangi yolla ulaştığı ve sorumluların saptanması için etkili bir soruşturma yapılmalıdır.

Tıbbi değerlendirme bir ön tanıdır çünkü olay yerinde yapılacak inceleme, laboratuvar tetkikleri, cenazelerin otopsileriyle etkili bir belgeleme, kimyasal silah varsa yasak gazlar arasında olup olmadığı, yani etkili soruşturma bağımsız kurumlar tarafından araştırılmadan, bu etkinin türü, nasıl ulaştığı yani sorumluların saptanması olanaklı değildir."

"YAYININ POLİTİK ÇİZGİSİYLE İLGİLENMİYORUM"

"İnsan hakları savunucusu olarak yayın organlarının kim, ne olarak tanımlandığından bağımsız ifade özgürlüğünü gözetme sorumluluğu bulunmaktadır. Kimin aradığıyla, yayının politik çizgisiyle, hangi yayına bağlandığımla ilgilenmiyorum.

Elbette TTB Merkez Konseyi olarak topluma karşı sorumluluğumuz var. Ancak diğer kimliklerimizden azade kılmıyor. Beni dünyanın kabul ettiği adli tıp uzmanlığımdan arındırmak ve yok saymak pek mümkün değil. Hekimlik insana dairdir, insana karşı işlenen suçların önüne geçmeye, ağaca, börtü böceğe sahip çıkmaya, savaşları, iklim değişikliğinin etkisini, salgınları karşımıza diken her türlü halk sağlığını bozan şeylere karşı duruştur. Nazım Hikmet'in dediği gibi ‘yaşamak ciddi bir şey"