GİRİŞ

Farklı değerler, kültürler ve yaşam tarzlarıyla sürekli şekilde kendini aşma amacıyla çabalayan insanların hayatlarını zenginleştiren ve aynı zamanda kişilerin toplum ile bütünleşmesi amacıyla en uygun ve vazgeçilmez yollar olan bilim ve sanat temel olgulardandır. İnsanların yaratıcı yönlerinin gereği olarak ortaya çıkması amacıyla iki olgunun altında yatan çağımızın gündeminin odak noktalarından birini kültürel haklar oluşturuyor, çünkü insanın yaratıcılığı daha çok kültür, sanat ve bilim alanlarında ortaya çıkıyor. 1982 Anayasası'nın md. 27, fıkra 1. maddesine bakıldığında "herkesin bilim ve sanatı özgürce öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma yapma hakkı olduğu" hükmü yer almaktadır. Görüldüğü üzere burada sanat özgürlüğü ve bilim özgürlüğüyle birlikte tartışılır. Anayasadaki ifade biçimi, anayasa koyucunun bilim özgürlüğünü daha fazla alarak karar verdiği kanaatini doğurur. Bu özgürlüğün unsurlarından bahsedildiği hallerde, sanat özgürlüğünü düzenleyen anayasal hükmün, sanatı öğrenmeden ve öğretmeden önce sanatsal faaliyeti garanti etmesi beklenir.

Bu çalışmanın konusuna bakıldığında temel sanat ve bilim özgürlüğü hakkının diğer temel hak ve özgürlüklerle ilişkisi bulunmaktadır. Çünkü bilim ve sanat özgürlüğüne bakıldığında düşünce, din ve vicdan özgürlüğü, teşebbüs, toplantı ve gösteri özgürlüğü, çalışma, seyahat ve dernek özgürlüğü, mülkiyet hakları ve iletişim hakları ile yakın ilişki içinde olabilen haklardan biridir. Bu durumlarda söz konusu hak ve özgürlükler, sanat özgürlüğüyle birlikte uygulama alanları bulunur. Bu durumda hangi temel hakkın sınırlarının uygulanacağının belirlenmesi bir zorunluluktur.

I. SANAT ÖZGÜRLÜĞÜ TEMEL HAKKI VE KAPSAMI

1. Sanat Kavramı

Temel bir hak olarak sanat özgürlüğünün kapsamını belirlemek için kusursuz ve kabul edilebilir bir sanat tanımı yapmanın zor olduğu aşikardır, ancak yine de bu konuda aydınlatıcı açıklamalar yapılabilir. Her şeyden önce, "sanat" kelimesinin etimolojik kökenine bakarsak, Arapçadaki "adak" kökünden gelir, yani Arapça sözlüğünde bir mesele getirmek için yapılan işler, yani çalışmak ve yapmaktır. Vermek (buluş-suret) anlamına geldiği görülmektedir. "Sunum" kelimesi aynı zamanda güzellik ve hayranlık duyulacak bir güç çalışması anlamına geldiğinden, bu kelime daha çok doğa ve tabiatın yaptığı işlerde kullanılır, "Güneş-doğa", yani "doğa tarafından yapılmıştır" olarak adlandırılır. Zekasını kullanarak elle yaptığı çalışmalara "sanat" deniyordu[1].

Sanat basitçe "hoş biçimler yaratma çabası" olarak tanımlanabilir. Günümüzde yaygın olarak kullanılan bir başka tanım, sanatı, bir duyguyu, bir tasarımı veya güzelliği ifade etmede kullanılan tüm yöntemler, bu yöntemler sonucunda elde edilen üstün yaratıcılık olarak tanımlar. Yine yaygın olarak kabul gören bir tanıma göre sanat, insanların gördüğü, duyduğu, hissettiği ve hayal ettiği olayların ve güzelliğin insanlarda estetik bir heyecan yaratacak şekilde ifade edilmesidir. Bu bağlamda sanat, insan ile doğadaki nesnel gerçekler arasındaki estetik ilişkidir. Fiziksel doğası olan ve fiziksel duyguları uyandıran güzellik sanatları olarak güzel sanatlar biçimsel olarak çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir[2].

2. Sanat Özgürlüğünün Kapsamı

2.1. Kişi Bakımından Kapsam

Hukuki niteliği itibariyle, temel sanat özgürlüğü hakkı, bireysel ve öznel bir temel haktır. Bu sonuç, 1982 Anayasası'nın sanat özgürlüğünü düzenleyen 27. madde f. 1 kanundan kolayca anlaşılabilir. Zira söz konusu maddede yer alan "herkes" kelimesiyle, bu temel hakkın konusunun konunun kim olduğu ve bu konuya "hakkı olan" dan bu konuya verilen temel bir hakkın olduğu açıkça anlaşılmaktadır. cümlenin sonu. Temel sanat özgürlüğü hakkı, sanatsal faaliyette bulunan veya yapmak isteyen tüm bireylere tanınan temel bir haktır. Bu hak, bir “sanatçı” olarak bu alandaki faaliyetleri açısından bireye verilen bir hak, yani kişiliğine sıkı sıkıya bağlı bir haktır. Bilindiği gibi temel haklar, dar anlamda insan ve yurttaşlık haklarını, yani bireyin öznel haklarını değil, aynı zamanda yasal bir kurumun veya bir yaşam alanının özgürlüğünü de güvence altına alabilir. Anayasa kurallarına göre, bireysel hakların garantisini değil, belirli kurumların teminat altına alınmasını amaçlayan kısa ve öz ifadelere "kurumsal teminatlar" denir. Bir anayasal teminat "kurumsal" olarak nitelendirildiğinde, yasal bir kurumun, bir normlar kompleksinin varlığını garanti eder[3].

Çeşitli ülke anayasalarında sanat özgürlüğünü düzenleyen maddelerde, bir kurum olarak sanatın da kültürel değeri nedeniyle korunduğu kabul edilmektedir. Türk Anayasa Kanunu'nda, 1982 Anayasası'nın 64. maddesinde, sanatın ve sanatçının korunması başlığı altında, devletin sanat faaliyetlerini ve sanatı koruyacağı ve destekleyeceği hükme bağlanmıştır. Anayasa'nın üçüncü bölümünde yer alan program niteliğinde olan ve "sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler" başlığını taşıyan bu madde ile sanatın kurumsal güvenceye sahip olduğu vurgusu da artmaktadır. Ancak buna rağmen bireysel yaratıcılık ön plana çıksa da sanat özgürlüğü temelde kültürel değeri nedeniyle bir kurum olarak sanatın korunmasıyla ilgilidir. Bir normlar kompleksi olarak sanat, kamu hukuku anlamında bir kurum olarak açıkça nitelendirilemeyeceğinden, sanat özgürlüğünün kurumsal güvencesi, kanunla düzenlenen normlar kompleksinin korunması olarak değil, doğal bir sosyal yaşamdaki işlevi açısından fenomen. Sanat özgürlüğünün bireyler üzerindeki işlevini (kurumsal) açıklamak için, kurum kavramının biçimsel tanımına değil, sanatın toplumsal yaşamdaki işlevini belirlemeye dayanmalıdır[4].

Sanat özgürlüğü bir yönüyle öznel bir hak, diğer yandan nesnel hukuka ilişkin bir hak düzenlemesi olduğundan, gerçek ve tüzel kişilerin bu haktan yararlanmasının sınırlarını, diğer bir deyişle özgürlüğün kapsamını ortaya çıkarmak gerekir. Sanat özgürlüğünün kural olarak gerçek kişiler için öngörüldüğü, yerli ve yabancı arasında ayrım yapılmadığı genel kabul görmektedir. Ancak Anayasa madde 27, f. 1'deki ifadeye göre temel hakkın teminat kapsamının gerçek kişilerle sınırlı olmadığı, daha doğrusu gerçek ve tüzel kişiler arasında ayrım olmadığı söylenebilir[5].

2.2. Sanatçılar

Temel sanat özgürlüğü hakkı, öncelikle sanatçıyı yani sanat eserinin yaratıcısını korur. Ancak bu koruma sadece "profesyonel sanatçılar" için geçerli değildir. Gündelik veya hobi amaçlı sanatla uğraşan kişiler de temel hak kapsamına girer. Yani kişinin sanatsal özgürlüğünden yararlanabilmesi için sanatsal faaliyetini kazanmak zorunda değildir. Tesadüfen de olsa bir sanat eseri üreten kişi, bu faaliyet açısından sanat özgürlüğünün norm alanı içinde bir faaliyet yapmış sayılır. Bu özgürlükten yararlanma açısından kişinin kendisini sanatçı olarak görmesi veya sanatsal bir yeteneğe sahip olması önemli değildir; Yapılan faaliyet veya eserin sanat olarak nitelendirilmesi yeterlidir[6].

2.3. Aracılar

Sanat özgürlüğünün kişisel korunması sadece sanatçılarla sınırlı değildir. Sanatçı ile toplum arasında ilişki kurulması açısından gerektiği gibi arabuluculuk faaliyetlerinde bulunan kişiler de sanat özgürlüğünden yararlanabilmektedir. Çünkü bu kişilerin faaliyeti sanatsal bir yaratıcılık faaliyeti olmasa da, sanat yapıtının ve sanatsal etkinliğin muhatap kitlesine ulaşması açısından vazgeçilmez bir işlev görür. Bu tür arabuluculuk faaliyetlerinin örnekleri arasında yayıncılar ve müzik yapımcılarının yanı sıra galeri sahipleri, tiyatro organizatörleri ve müze yöneticileri yer alır.

Sanat eserlerini yorumlayarak kamuoyuna ulaşan oyuncu, şarkıcı, müzisyen gibi sanat teknisyenlerinin faaliyetleri ile tiyatro, sahne yönetmenleri ve koreograflar gibi sanat teknisyenlerinin faaliyetleri de sanat özgürlüğü kapsamındadır. Ancak, sanat eserinin topluma ulaştırılmasına aracılık etmelerine rağmen, bu faaliyetleri asistan sıfatıyla gerçekleştirenler, yukarıda sayılan şahıslara bağlı olarak, sanat özgürlüğünden yararlanamazlar. Bunlar bir matbaadaki murettip gibi insanlar veya sahne dekorasyonunda çalışan işçilerdir. Öte yandan, protesto amacıyla sanatsal nitelikte bir pankart taşıyan kişi, pankartı taşıyan kişinin faaliyeti nedeniyle sanatsal bir etkinliğe aracılık etmediği için sanat özgürlüğünden yararlanamaz. burada sanatı yaymak veya muhatabına teslim etmek amaçlanmamıştır[7].

2.4. Muhataplar

Sanatta muhatap, sanat eserinin yöneldiği izleyiciyi ifade eder. Sanatın türüne bağlı olarak, bu muhatap okuyucu, izleyici ve dinleyici olabilir. Sanatsal faaliyete veya topluma hitap eden kişi veya kişilerin sanat özgürlüğünden yararlanma hakkına sahip olup olmadığı konusunda kesinlik yoktur. Öte yandan, bu görüşün sanat özgürlüğünün sınırlarını belirsizleştirdiği ve gereksiz yere genişlettiği eleştirisi, sanat özgürlüğünün temel hakkı öznel olarak sadece sanatsal yaratıcılık faaliyetlerinde bulunmakta ve bu faaliyete arabuluculuk yoluyla katılmaktadır. İnsanların faydalanması gerektiği savunuldu[8].

2.5. Tüzel Kişiler

Sanat özgürlüğünden yalnızca gerçek kişiler değil, tüzel kişiler de yararlanabilir. Bu haktan yararlanabilecek tüzel kişiler, özel hukukta saline kişiler (dernekler, vakıflar) veya kamu hukuku kişileri (devlet opera ve balesi, konservatuarlar, tiyatrolar ve müzeler) olabilir. Kural olarak, kamusal halkın ve devlet kurumlarının sanat özgürlüğü temel hakkına tabi olmadığı kabul edilmektedir. Çünkü bu kuruluşlar özel hukuk stajyerleri ve gerçek kişiler gibi devlet müdahalesine tabi değildir. Devlet kurumları devlet yapısında yer aldığından öznel haklar açısından sanatsal özgürlükten yararlanmaya ihtiyaç duymadıkları düşünülebilir. Çünkü sübjektif haklar, bireylerin devlete karşı koruyucu haklarıdır, ancak sanatsal faaliyetlerde bulunan halkın bu faaliyetler nedeniyle devlet müdahalesine maruz kalması durumunda, bu kuruluşlar da temel haklardan yararlanabilmelidir. sanat özgürlüğü. Öte yandan bu tür sanatsal faaliyetlere müdahale etmek açısından kurucu kanunları çerçevesinde özerkliklerinin ihlal edildiğini de iddia edebilirler[9].

3. Sanat Özgürlüğünün Sanatın Oluşumu ve Etki Alanı Açısından Kapsamı

Sanat özgürlüğünü düzenleyen 1982 Anayasası madde 27, f. 1, bu özgürlüğü bilim özgürlüğü ile birlikte ele almış ve “herkesin bilim ve sanatı özgürce öğrenme ve öğretme, bunları açıklama, yayma ve araştırma hakkı vardır. Bu ifade biçimi, anayasa koyucunun daha fazla bilim özgürlüğünü dikkate alarak yargılamayı teşvik ettiği fikrini doğurur. Çünkü bu özgürlüğün unsurlarından bahsederken, sanat özgürlüğünü düzenleyen bir anayasal hükmün, sanatı öğrenmeden ve öğretmeden önce sanatsal faaliyeti güvence altına alması bekleniyordu[10].

Aynı şekilde sanatı anlatmak ve bu alanda her türlü araştırmayı yapmak sanat özgürlüğü değil bilim özgürlüğünün kapsamını oluşturan unsurlardır. Çünkü sanat akımları ve sanat eserleri veya sanat tarihi alanlarında araştırma yapmak ve bu araştırmanın sonuçlarını kamuoyuna açıklamak sanat özgürlüğü kapsamında değil, sanat felsefesi veya sanat alanlarında bilim özgürlüğü kapsamındadır. Makalede geçen "yayılma" ifadesi sanat özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilir. Görüldüğü gibi, anayasal düzenleme sanat özgürlüğünün kapsamı konusunda net değildir ve daha çok bilim özgürlüğü kapsamına giren faaliyetleri sıralamaktadır[11].

Nitekim anayasa yapıcısı, bu yasanın gereği olarak bilim ve sanat tarihini kullanan kişi, bilim ve sanatın özü olan nesnelliğe uymak zorundadır denilmektedir. Bilim ve nesnellik kavramları arasındaki ilişkiden söz etmek mümkün ama sanatta nesnellik çözülmesi zor bir problemdir. Çünkü, yukarıda bahsettiğimiz gibi, her şeyden önce sanat öznel bir insan faaliyetidir. Dolayısıyla bugüne kadar pek tartışılmamış olsa da birbirinden oldukça farklı özellikler içeren bilim ve sanat üretim faaliyetlerinin ve aynı maddenin bilim ve bilim özgürlüğü olarak düzenlenmesinin ne kadar uygun olduğu sorgulanmaya değer bir sorudur[12].

Anayasamızda sanat özgürlüğünü düzenleyen 27. maddenin 1. fıkrasında açıkça belirtilmemekle birlikte bu temel hak, her şeyden önce sanat eserinin oluşum aşamasındaki sanatsal faaliyeti korumaktadır. Bir sanat eserinin yaratılma alanı, sanatsal yaratıcılık faaliyetinin gerçekleştiği yaşam alanını ifade eder. Tiyatro oyunu yazmak, televizyon filmi çekmek ve düzenlemek, stüdyoda heykel hazırlamak ya da yağlı boya yapmak gibi faaliyetler sanatın yaratım alanına giriyor. Ayrıca sanat eserinin yaygınlaştırılması ve ifşa edilmesi ile ilgili faaliyetler de anayasa maddesinde açıkça belirtildiği üzere temel hakkın teminatından yararlanmaktadır. Bir tiyatro eserinin sahnelenmesi, filmin gösterilmesi, galeride resim ve heykellerin sergilenmesi veya bir müzik eserinin sahnede yorumlanması, sanatın etki alanına giren etkinliklere örnek olarak gösterilebilir[13].

4. Diğer Temel Haklarla İlişkisi

Bazı ülke anayasalarında ve hatta AİHS'de sanat özgürlüğü bağımsız bir temel hak olarak değil, düşünce özgürlüğü kapsamında korunmaktadır. Düşünce özgürlüğü bir yandan bireyin düşüncesini özgürce oluşturma hakkını garanti ederken, diğer yandan ürettiği düşünceyi ifade etme ve yayma ve başkalarının görüşlerini alma hakkını da korur. Kural olarak, düşünceyi ifade etmenin herhangi bir yolu anayasal korumaya sahiptir. Düşünce özgürlüğü, temel bir insan ihtiyacı olarak görülen insanlar arasındaki iletişim olgusunu da garanti eder. Bu iletişimin turu önemli değildir[14].

Bir görüşe göre sanatsal faaliyette bulunan kişi, bu faaliyeti sadece kendisi için değil, ürettiği sanat ürününü başkalarına açmak veya sunmak amacıyla da gerçekleştirmektedir. Bu nedenle sanat, özel bir iletişim türüdür. Dolayısıyla sanatsal faaliyet, iletişime benzer bir süreç olduğu için düşünce özgürlüğü kapsamına girmektedir. Ancak düşünce özgürlüğünün koruma alanı sanatla ilgili tüm yaşam alanını kapsamamaktadır. Yukarıdaki görüş kabul edilse bile, sanat alanından oluşan düşünce özgürlüğü ile sanatsal faaliyetin sadece sanatsal ifade kısmı korunabilir. Öte yandan, iletişimsel bir süreç olmadan sanatsal faaliyetin kendisini yani sanatın yaratılma alanını düşünce özgürlüğü ile korumak mümkün değildir[15].

Düşünce özgürlüğü aynı zamanda düşüncenin oluşum sürecini de içerir. ancak sanat eserinin oluşumu ile düşüncenin oluşumu farklı şeylerdir. Bu nedenle, düşünce özgürlüğü dışında tüm sanat alanını kapsayan bağımsız bir temel hak ihtiyacı inkar edilemez. Çünkü, düşünce özgürlüğünden, bir sanat eserinin yaratılmış veya yayımlanmış olmasına bakılmaksızın, tek başına sanatsal yaratıcılık hakkı çıkarılamaz. Yani sanat özgürlüğü, hem sanatın oluşumunu hem de etki alanını teminat altına alan ve aynı zamanda bu alanda kişiliğin özgür gelişimini koruyan özel bir temel hak olarak ayrı ayrı kabul edilmelidir. Bir yönüne göre sanatsal aktivite düşünceli bir aktivitedir[16].

Düşünce özgürlüğü ile yakın bir ilişki olabileceğinden, hatta birlikte bile, Sanat özgürlüğünün düşünce özgürlüğünün tabi olduğu hudutlardan arındırılması için, 25 inci maddenin ikinci fıkrası ile sanat özgürlüğünü düzenleyen 27 nci maddede yer alan teminatın ve 64. maddede düzenlenen sanatın ve sanatçının korunması ön plana çıkarılmalıdır. Anayasamızda sanat özgürlüğü ayrı bir maddeyle düzenlendiği için öncelikle şunu belirtmek gerekir ki hukukumuz açısından düşünce özgürlüğü düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirmeye gerek yoktur. Bu iki temel hak, kesişme noktasına sahip olan ve birlikte kullanılabilen birbirinden bağımsızdır[17].

Anayasa'nın 26. maddesine göre düşünce özgürlüğü, düşüncenin sözcükler, yazılar, resimler ve diğer yollarla ifade edilmesini de güvence altına almaktadır. Sanatsal etkinlik olarak yazı, resim, sinema, tiyatro gibi yollarla belli bir düşünceyi duyurmak ve yaymak mümkün olduğundan, sanatın alanı dediğimiz sanatın bu yönü, bu gibi durumlarda bir düşünce açıklamasını da içerebilir. Sanat ve düşünce özgürlüğü birlikte ve yan yana kullanılabilir. Bu durumda iki temel hak arasındaki ilişki genel hukuk-özel hukuk ilişkisidir ve sanat özgürlüğünü düzenleyen m. 27'ye ve düşünce özgürlüğünü düzenleyen m. 26'ya göre görülmektedir[18].

Düşünce özgürlüğünün ve sanat özgürlüğünün temel haklarının aynı zamanda bir uygulama alanı bulacağı varsayılabilirse de bize göre bu kabul edilemez. Çünkü ilerleme düşüncesi tek bir durumda sanatsal faaliyet biçiminde kabul edilirse, hem düşünce özgürlüğünü düzenleyen m. 26 hem de sanat özgürlüğünü düzenleyen m. 27 ortak bir uygulama alanı bulacaktır. , bu olaya yönelik kısıtlayıcı bir müdahaleye izin verilebilir mi tartışılırken, müdahalenin nedeni (gerekçe) Sınırlandırma konusunun, bilgi toplama yöntemine göre çözülmesi gerekecektir. Bu yöntem çerçevesinde bir çözüm bulunabilmesi için, sanatsal etkinlik olgusunun düşüncesini açıklamaya yarayan unsurlar ile bu etkinliğin sanat olarak nitelendirilmesini gerektiren unsurların birbirinden ayrılabilir olması gerekir. Sanatsal bir faaliyette bu mümkün değildir. Bu nedenle sanatsal bir faaliyette gelişme olması durumunda iki temel hakkın birlikte uygulanması mümkün değildir[19].

II. BİLİM ÖZGÜRLÜĞÜ VE BİLİM ÖZGÜRLÜĞÜNÜN KAPSAMI

1. Bilimsel Araştırma Özgürlüğü Koruma Kapsamındaki Faaliyetler

Bilimsel araştırma kavramı, araştırma konusunun seçimi, konunun konusu, uygulanacak yöntemin belirlenmesi, araştırma sürecinin ve sonuçlarının değerlendirilmesi ve bunların yayınlanmasını içerir. Yukarıda belirtilen bilimsel yeterliliğe uygun her türlü faaliyet araştırma özgürlüğü kapsamında korunmaktadır. Yine bir faaliyetin bu kapsamda yer alıp almadığına karar verirken göz önünde bulundurulması gereken kriterler planlı ve metodik bir çalışma ve elde edilen bilgilerin doğrulanabilir veya yanlışlanabilir bir şekilde sunulup sunulmadığıdır. Bu bağlamdaki sunumlar, dersleri dinleme, okuma, kütüphaneyi kullanma, röportajlar (röportajlar), müzeleri ve koleksiyonları ziyaret etme, kazılar, deneyler, vaka çalışmaları, ölçümler ve tartılar yoluyla metodolojik bir değerlendirmedir[20].

Araştırma açısından, araştırmanın mevcut durumu hakkında bilgi edinmek, bilimsel araştırma faaliyetinin başlangıç ​​aşamasını oluşturur. Ayrıca, kamuya açık kaynaklardan, resmi arşivlerden ve veri bankalarından materyal toplama, belge ve verilerin elde edilmesi ve kullanılması da bilimsel araştırma kavramına dahildir. Bilimsel araştırma yapma özgürlüğünün gerçekleştirilmesi için gerekli araç ve koşullara sahip olma hakkını da kabul etmek zorunludur. Bunların yanı sıra literatür özetlerinin hazırlanması, sözleşmeye dayalı bilimsel çalışmalar, doktora ve doktora çalışmaları gibi diğer araştırmacıların çalışmalarının sonuçlarının değerlendirilmesi de bilimsel araştırma niteliğindedir[21].

Faaliyetin kişinin kendi inisiyatifi olması veya üçüncü şahıslar tarafından sağlanan kaynakla veya vekaletname veya talimatı ile yapılması önemli değildir. Diğer bir deyişle, belirli bir amaca yönelik ve talep üzerine yapılan araştırmalar, kural olarak, bilimsel araştırma kapsamında anayasal korumadan yararlanmaktadır. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, araştırma konusunun talep eden tarafından belirlendiği durumlarda, bilimsel yöntemler uygulanarak yapılan çalışmalar da bilimsel araştırma niteliği taşımaktadır. Anayasa'nın 27. maddesinin koruma alanından yararlanılması açısından bilimsel araştırma talebinde bulunan kişinin kim olduğu ve araştırmanın nerede yapıldığı önemli değildir. Bilgi oluşturma süreci ve uygulanacak yöntemin serbest seçimi bağımsız olarak garanti altına alınmışsa, devlete ait, bağımsız olmayan araştırma kurumlarınca idari yapı içinde dahi yapılan araştırmalar da bilimsel araştırma olarak kabul edilir ve yararlanılır. anayasal koruma. Bilimsel araştırma kavramının içeriğinin belirlenmesinde meslek yüksek okulları ile ilgili ortaya çıkan bir soruna değinmek gerekir. Uygulamaya yönelik araştırma ve geliştirme, bilimsel araştırma olarak kabul edilebilir. Araştırmanın bir üniversitede veya başka bir bilimsel kurumda değil de bir meslek yüksekokulunda yapılması, araştırmanın niteliğini etkilemez[22].

2. Öğretme Özgürlüğü Koruma Kapsamında Faaliyetleri

Bilim ve araştırmadan daha yüksek bir kavram olarak ortaya çıkıyor. Anayasa'nın 27. maddesiyle korunan bilim özgürlüğü kapsamındaki "öğretme" faaliyetinin temel özelliği bilimselliktir. Başka bir görüşe göre, bilim özgürlüğü üniversite dışı araştırmalarla ilgili olmasına rağmen, araştırma ve öğretim kavramları üniversitelerle sınırlıdır. Ancak bize göre bu tür ayrımlar yapılmasını haklı çıkaracaktır. Bu durumun hukuki veya kavramsal bir dayanağı yoktur. Çünkü araştırma üniversite içinde ve dışında yapılabildiği gibi bazı akademilerde de üniversitelerden bağımsız olarak yapılabilir[23].

Bir araştırmacı olarak araştırma özgürlüğü ile birlikte kullanılırlar. Bu bağlamda, "öğretme" hakkı, öğretim üyelerinin derslerinin içeriğini belirleme ve araştırmalarının sonuçlarını herhangi bir onaya tabi olmaksızın yayınlama hakkını içerir. Öğretim üyeleri, akademik kariyerlerinin bir sonucu olarak belirli bir akademik alanda “öğretme” hakkını elde ettiklerinden, akademik özgürlüğün en azından tüm alanı kapsadığı düşünülmektedir. Akademik özgürlük, üniversitenin misyonunun yerine getirilebilmesi için, öğretim üyelerinin rahatsız edici görevliler veya belirli siyasi gruplar pahasına fikir ve gerçekleri öğretme ve aktarma hakkının baskıya, kayba uğramaması gerektiği fikrine dayanmaktadır[24].

3. Temel Hakkın Koruma Alanına Kişi Bakımından Kapsamı

Bilim özgürlüğü, Anayasa'nın 27. maddesine göre herkes için tanınan bir haktır. Bilim alanında çalışan veya çalışmak isteyen herkes bu özgürlükten yararlanabilir. Bu fırsat öğrenciler için de mevcuttur. Bununla birlikte, öğrenciler araştırma özgürlüğünden münhasıran yararlanırken, öğretim özgürlüklerinden doğal olarak yararlanamazlar. Sadece düzenleyen veya maddi destek sağlayanlar, şahsen bilimsel araştırmalara katılmadıkları ve Anayasa m.27'nin korumasından yararlanamadıkları sürece bilim hürriyetlerini kullanmış sayılamazlar. Bir başka görüşe göre, temel bilim özgürlüğü hakkı kapsamındaki bilimsel faaliyetler, sadece gerçek kişiler tarafından yapılabilecek "araştırma" değildir. Bilimsel araştırmaları organize eden veya bu araştırmalara maddi destek sağlayanların bu faaliyetleri, bilim özgürlüğü temel hakkına da dahildir[25].

İster özel ister kamusal tüzel kişiler olsun, nitelikleri nedeniyle bilimsel araştırma yapamaz veya öğretim faaliyetlerinde bulunamazlar. Başka bir deyişle, Anayasa md. 27 kapsamındaki araştırma ve öğretim faaliyetleri ancak gerçek kişiler için söz konusu olabilir. Bununla birlikte, söz konusu madde, araştırma ve öğretim dahil her türlü bilimsel faaliyeti ve her şeyden önce bilimin kendisini garanti eder. Bilimsel faaliyetlerde yöntem, şekil, kaynak kullanımı ve organizasyonu, yani bilimsel araştırma yapacak kişilerin çalışma şekli (araştırma gruplarının oluşturulması gibi) açısından tam bir garanti kabul edilmedikçe, bilim özgürlüğünün etkin bir şekilde korunduğu söylenemez. Bu konularda özgürlük, temel bilim özgürlüğü hakkının ayrılmaz bir parçası olan bilimsel özerklik olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü bu hakkın olumsuz statü hakkına dayanılarak bilimsel özerkliğin varlığı tartışmasız kabul edilmektedir[26].

4. Bilim Özgürlüğü Temel Hakkının Sınırları

4.1. Genel Olarak

Bilim özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin olarak, Türk doktrinindeki bazı yazarlar, bu özgürlüğün herhangi bir sınırlamaya tabi olmayan ve olmaması gereken mutlak bir hak olduğunu ileri sürmüşlerdir. Başka bir görüşe göre, bilim özgürlüğü kısıtlayıcı bir düzenlemeden muaf tutulamaz, ancak bu noktada dikkatli olunması gerekir; Bu özgürlük, ancak insan yaşamına yönelik olası tehditlerden kaçınmak için sınırlandırılabilir. Görüşümüze göre, temel hakkın kısıtlanması açısından bilim hürriyeti bu hak kapsamında faaliyet alanlarına göre farklılık gösterebilmektedir[27].

Kural olarak öğrenme ve araştırma faaliyetleri üçüncü kişilerin haklarını ihlal etme potansiyeline sahip olmadığından, bilim özgürlüğü bu faaliyetler üzerinde herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulamaz. Nitekim bu faaliyetler, tabiat hukukundan kaynaklandığı kabul edilen "başkalarının haklarını ihlal etme" kriterlerine göre sınırlandırılamaz. Ancak araştırma faaliyetlerini yürütürken bilim insanının sadece kendi yaşam alanı içinde olmadığı araştırma faaliyetlerinde çalışmanın doğası ve özellikle diğer kişilerin menfaatleri veya mal ve hakları nedeniyle bazı sınırlamalar gündeme gelecektir. Başka bir deyişle, araştırma özgürlüğü ile çelişebilecek diğer bazı değerler ve çıkarlar, bilimsel araştırmanın amaçlarını ve yöntemlerini sınırlayabilir[28].

Bu alanda yaşam hakkı, sağlık hakkı, kişinin dokunulmazlığı, mahremiyet hakkı, mal ve barış içinde bir arada yaşama hakkı ve insan onuru çatışan değerler olarak öne çıkmakta ve anayasal koruma altındaki çıkarlardır. Dolayısıyla araştırma özgürlüğünü kullanırken anayasal düzen ile korunan değerler sistemindeki menfaatlerin ihlal edilmesi bu temel hakkın doğal sınırını oluşturmaktadır. Sınırın anayasal değerler sisteminde korunan menfaatler biçiminde kabul edilmesi, bir görüşe göre, "ahlaki kanunların" ve "üçüncü kişilerin haklarının" kısıtlama kriterlerini gereksiz kılmaktadır. Anayasal değerler sistemi, bir sınırlama kriteri olarak kendi başına yeterlidir. Başka bir görüşe göre, "ahlaki kanunlara uygunluk" ve "başkalarının haklarının ihlal edilmemesi" kriterleri, herhangi bir kısıtlama nedeninin söz konusu olmadığı, temel haklar açısından doğal kısıtlama kriteri olarak düşünülmelidir. Bilim özgürlüğünün sınırlarından biri olan kişiliğin korunması, sadece insan onurunun korunması anlamına gelmez. Aynı zamanda beden bütünlüğü de dahil olmak üzere insan maddi ve manevi varlığının her düzeyde korunmasını içerir. Bireyin “soruşturulmama, soruşturulmama hakkı” da bilim özgürlüğünün doğal sınırlarından birini oluşturmaktadır[29].

4.2. 1961 ve 1982 Anayasasına Göre Bilim Özgürlüğünün Sınırlandırılması

1961 Anayasasında "Herkes bilim ve sanatı özgürce öğrenme ve öğretme, açıklama ve yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma yapma hakkına sahiptir." şeklinde ifade edilmektedir. 1961 Anayasası'nda o tarihle ilgili maddede genel olarak her türlü temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanabileceği gerekçeler; Ancak 11. maddede f. 2'de kamu yararı, genel ahlak, kamu düzeni, sosyal adalet ve milli güvenlik gibi nedenlerle hukukun bir hakkın ve bir hukukun özüne dokunamayacağı hükme bağlanmıştır[30].

1971 yılında bu yazıda yapılan değişikliğin ardından yukarıda bahsedilen tartışmalar devam etti. 1982 Anayasası'nın 13. maddesinde yer alan düzenleme ile bu tartışmaların sona ermesinin istendiği anlaşılmaktadır. Bu maddeye göre, "temel hak ve özgürlükler, devletin ülkesi ve milleti, milli egemenliği, Cumhuriyet, milli güvenlik, kamu düzeni, genel düzen, kamu yararı, genel ahlak ve genel sağlık ile bölünemez ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen özel nedenler, Anayasanın lafzına ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlandırılabilir. Bu maddede yer alan genel kısıtlama nedenleri tüm temel hak ve özgürlükler için geçerlidir. Bu hüküm, bilim özgürlüğü, özel niteliği ve özelliklerine bakılmaksızın, artık makalede listelenen genel sınırlama nedenlerinden herhangi biri veya tümü ile sınırlandırılabilir[31].

1982 Anayasasında 2001 yılında yapılan değişiklikle temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasındaki genel kısıtlama nedenleri ortadan kaldırılmış ve 1961 Anayasasının ilk biçimine benzer bir sistem dönüştürülmüştür. Kuşkusuz, bu düzenleme biçimi tüm temel hak ve özgürlükler için ve bu bakımdan bilim özgürlüğü için çok daha güvenlidir. Ancak bilindiği üzere bu madde, özgürlüklerin "kanunla" sınırlandırılması ile ilgilidir. Temel bir hak ve özgürlükle ilgili olarak, Anayasa tarafından doğrudan belirlenen sınırlar ayrı bir konudur. Anayasa Mahkemesi de 1961 Anayasası'nda aldığı bir kararda, anayasal bir sınır varsa hakkın özü kavramının da geçerli olmayacağına hükmetmiştir[32].

Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin 1961 ve 1982 Anayasaları arasındaki en önemli fark, 1982 Anayasası'nda doğrudan Anayasa'dan kaynaklanan bu tür kısıtlamaların, kanunla kısıtlama nedenlerinden çok 1961 Anayasası'na göre çok daha fazla olmasıdır. . Nitekim bilim ve sanat özgürlüğünü düzenleyen, m. 27, f. 2. madde, bilim ve sanatta yayılma hakkı açısından çok önemli olan ve tartışmaya açık bir anayasa yasağı öngörmektedir. Bu hükme göre, "Anayasa'nın 1, 2 ve 3'üncü maddeleri hükümlerini değiştirmek için yayma hakkı kullanılamaz." Anayasanın ilk üç maddesinde devletin şekli, Cumhuriyetin özellikleri ve devletin birliği, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti düzenlenmiştir[33].

SONUÇ

Bilim özgürlüğü, insan onuru ve değerine uygun düşünme, arama ve hareket etme eğiliminin bir sonucu olarak ortaya çıkan insana özgü ve güzel kokulu en eski özgürlük alanıdır. Bilim özgürlüğü konusu belirlenirken, yani anayasal koruma kapsamında yaşam alanının ne olduğunu ortaya çıkarmak için bilim nedir sorusu cevaplanmalıdır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, anayasa bilimi ya da genel bilim ve bilimsellik kavramlarından farklı anayasal bilimsel kavramlardan söz edilemez. Aslında bilim kavramı tıpkı sanat kavramı gibi belirli bir tanıma uymayan ve yeni tanımlara açık bir kavramdır. Bilimin vazgeçilmez özelliği, rasyonel açıklama ve organizasyonda planlı bir çabadan ortaya çıkabilir. Bu bağlamda iletişimsel ve örtük bir süreç olmayan bilim, öncelikle geçici de olsa gerçeği bulmayı, en azından dolaylı olarak da teknik, ekonomik veya sosyal fayda sağlayabilen bilgiyi hedeflemektedir. başkalarına aktarılabilir. Alman Anayasa Mahkemesi, Anayasa'da yer alan bilim özgürlüğünün kapsamını belirlerken, gerçeği bulmak için biçim ve içeriğine göre ciddi ve planlı bir çaba göstermiştir. Bu bağlamda, Ortodoks olmayan (genel kabulün ötesinde) veya sezgisel süreçler de bilim özgürlüğünün korumasından yararlanır.

Ancak her şeyin bilim olarak nitelendirilebileceği anlaşılmamalıdır. Bilginin kazanılmasında bilim için önemli olan nokta, edinilen bilgiyi rasyonel olarak doğrulamanın ve her yeni bilgiyle geçerliliğinin sınanabileceği bir bütüne yerleştirmenin mümkün olup olmadığıdır. Bilimsel yeteneği karakterize eden planlı bir bilgi, mevcut yasal metinler, yazılı bir belge veya bir dogma temelinde ve sınırları dahilinde de yapılabilir. İlahiyat (ilahiyat) ve hukuk bilimi de bu alanların tarihsel ve kuramsal temellerinin talep edilmesine gerek kalmadan bilim kavramına dahil edilir. Devlet her bilim dalı için geçerli olduğu için bilimi koruma ve çevreyi gelişmesine hazırlama görevini yerine getirirken, kendi anlayışına göre bilim olma şartını dayatamaz.

Bilim camiasının bir faaliyetin, sürecin veya bulgunun bilimsel olup olmadığına dair kararı önemli bir gösterge olarak kabul edilir. Ancak bu konuda objektif kriterler geliştirmek de gereklidir ve bu kriterler bilim camiası tarafından da geliştirilmelidir. Çünkü aksi takdirde bilim kavramına dış müdahalelere, özellikle devlet müdahalesine izin verilecektir. Her şeyden önce bilim özgürlüğü, bilimsel faaliyet alanına ve insan onuruna karışmaktan kaçınma hakkı yoluyla devlete koruma sağlayan temel bir haktır. Hareket etme hakkını içerir. Ayrıca kültür, "sanatsal veya bilimsel üretim süreci" olarak tanımlandığı için bilim özgürlüğü kültürel bir hak olarak da tanımlanabilir.

Bilim özgürlüğü ile birlikte bilimin kültürel değeri nedeniyle bir kurum olarak korunması kabul edilmektedir. Her türlü alanda herkesin özgürce bilim öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve araştırma hakkına sahip olduğunu belirten 1982 Anayasası (m. 27), insanın diğer varlıklardan ayrılması, öğrenme ve yeni bilgi edinme. Bilim özgürlüğü kapsamına gelince, bilimsel araştırma özgürlüğünün korunması kapsamındaki faaliyetler, öğretim özgürlüğünün korunması alanındaki faaliyetler, temel hakkın kişi açısından korunması kapsamı ve vakıf üniversiteleri ve bilimsel araştırma kuruluşları kurma hakkı incelenmelidir.

KAYNAKÇA

Ağaoğulları, Mehmet Ali- Çulfa Zabcı, Filiz- Ergün, Reyda: “Kral - Devletten Ulus- Devlete”, İmge Kitabevi, Ankara, 2005.

Arslan, Zühtü: “AİHM Kararlarında “Demokratik Toplum” Kavramı” Türkiye’de İnsan Hakları. Ankara: TODAİE İnsan Hakları Araştırma Derlemeleri, TODAİE, 2000.

Arslan, Zühtü: “Anayasa Teorisi”, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2005.

Akıllıoğlu, T.: “İnsan Hakları I, Kavram, Kaynaklar ve Koruma Sistemleri”, Ankara 1995.

Atalay, E. :“Vicdan Ozgurluğu”, İnsan Hakları Yıllığı, C. 21-22, 1999-2000’den ayrı bası.

Berry, Norman P.: “Hukuki ve Siyasi açıdan İfade Hürriyeti”. Teorik ve Pratik Boyutlarıyla İfade Hürriyeti. Özipek B.Berat (Ed). Ankara: Cantekin Matbaası, 2003.

Bıçak, Vahit: “AİHM Kararları Işığında İfade Özgürlüğü”, Teorik ve Pratik Boyutlarıyla İfade Hürriyeti. Özipek B.Berat (Ed), Cantekin Matbaası, Ankara, 2003.

Ersoy, A.: “Sanat Kavramlarına Giriş”, 2. Baskı, İstanbul, 1995.

Goren, Z.: “Temel Hak Genel Teorisi”, 4.Bası, İzmir, 2000.

Heywood, Andrew: “Siyaset. Ed”., Adres Yayınları, Ankara, 2007.

Kaboğlu, İbrahim Ö.: “Özgürlükler Hukuku”, İmge Kitabevi, 6. Baskı, Ankara, 2002.

Kaboğlu, D.O.: “Bilim ve Sanat Özgürlüğü”, İnsan Hakları, İstanbul, 2000.

Reisoğlu, Safa: “Uluslararası Boyutlarıyla İnsan Hakları, Beta Yayınları, İstanbul, 2001.

-------------------

[1] Arslan, Zühtü: “Anayasa Teorisi”, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2005.

[2] Arslan, 2005.

[3] Berry, Norman P.: “Hukuki ve Siyasi açıdan İfade Hürriyeti”. Teorik ve Pratik Boyutlarıyla İfade Hürriyeti. Özipek B.Berat (Ed). Ankara: Cantekin Matbaası, 2003.

[4] Goren, Z.: “Temel Hak Genel Teorisi”, 4. Bası, İzmir, 2000.

[5] Goren, 2000.

[6] Reisoğlu, Safa: “Uluslararası Boyutlarıyla İnsan Hakları, Beta Yayınları, İstanbul, 2001.

[7] Reisoğlu, 2001.

[8] Reisoğlu, 2001.

[9] Atalay, E.: “Vicdan Ozgurluğu”, İnsan Hakları Yıllığı, C. 21-22, 1999-2000’den ayrı bası.

[10] Arslan, Zühtü: “AİHM Kararlarında “Demokratik Toplum” Kavramı” Türkiye’de İnsan Hakları. Ankara: TODAİE İnsan Hakları Araştırma Derlemeleri, TODAİE, 2000.

[11] Arslan, 2000.

[12] Ağaoğulları, Mehmet Ali- Çulfa Zabcı, Filiz- Ergün, Reyda: “Kral - Devletten Ulus- Devlete”, İmge Kitabevi, Ankara, 2005.

[13] Ağaoğulları, 2005.

[14] Kaboğlu, D.O.: “Bilim ve Sanat Özgürlüğü”, İnsan Hakları, İstanbul, 2000.

[15] Kaboğlu, 2000.

[16] Arslan, 2005.

[17] Arslan, 2005.

[18] Bıçak, Vahit: “AİHM Kararları Işığında İfade Özgürlüğü”, Teorik ve Pratik Boyutlarıyla İfade Hürriyeti. Özipek B.Berat (Ed), Cantekin Matbaası, Ankara, 2003.

[19] Bıçak, 2003.

[20] Akıllıoğlu, T.: “İnsan Hakları I, Kavram, Kaynaklar ve Koruma Sistemleri”, Ankara 1995.

[21] Akıllıoğlu, 1995.

[22] Ersoy, A.: “Sanat Kavramlarına Giriş”, 2. Baskı, İstanbul, 1995.

[23] Ersoy, 1995.

[24] Kaboğlu, İbrahim Ö.: “Özgürlükler Hukuku”, İmge Kitabevi, 6. Baskı, Ankara, 2002.

[25] Kaboğlu, 2002.

[26] Arslan, 2005.

[27] Arslan, 2005.

[28] Ağaoğulları, 2005.

[29] Kaboğlu, 2000.

[30] Bıçak, 2003.

[31] Heywood, Andrew: “Siyaset. Ed”., Adres Yayınları, Ankara, 2007.

[32] Reisoğlu, 2001.

[33] Reisoğlu, 2001.