Tazminat, haksız ve hukuka aykırı bir eylem veya işlem sonucu uğranılan zararın ödetilmesidir. Zarar ise, geniş anlamda, bir kimsenin isteği ve istenci dışında, malvarlığında eksilme ve kişi varlığında incinme, üzülme, acı çekme, yıpranmadır. Malvarlığının eksilmesine “maddi zarar” ve kişi varlığının etkilenmesine “manevi zarar” denilmektedir.

Maddi zarar, görülebilen ve hesaplanabilen somut bir olgudur. Eğer doğru ve kesin bir hesaplama yapılabilirse, maddi tazminat olarak ortaya çıkar ve hüküm altına alınması kolay olur. Manevi zarar ise, maddi zarar gibi hesaplanamaz. Çünkü kesin hesap unsurları yoktur. Kişi varlığının haksız ve hukuka aykırı eylemden etkilenme derecesini saptamak olanaksızdır. Ayrıca etkilenme derecesi kişiden kişiye değişir, özneldir.

Manevi tazminat davası birbirinden farklı birçok hukuki gerekçeye dayalı olarak açılmaktadır;

- Trafik kazaları sonucu,

- Çalışırken uzuv kaybı,

- Hastanede yanlış tedavi,

- Aile bireylerine gelen saldırı sonrası ölüm durumunda geride kalanların (destekten yoksun kalanların) manevi tazminat hakları,

- Haksız yere suçlanma, iftiraya uğrama,

- Evlilik birliğinin aldatma sonrası bozulması ve eşlerden birinin manevi dava açması,

- Kişinin; etnik köken, dini inanç, fiziksel görünümü ile ilgili saldırıya maruz kalması,

- Hakaret,

- Sözleşme ihlali.

- Telif hakları,

- Yazılı veya görsel basın veya sosyal medya üzerinden kişilik haklarına saldırı vb. konularda manevi tazminat isteminde bulunulabilir.

Manevi zarar miktarının belirlenmesi, bir yandan zarar görenin zararının telafisini, diğer yandan onun duyduğu ruhsal ve psikolojik acıyı tatmin ederek denkleştirmek amacı güttüğünden, parayla ölçülemez; sadece hâkim tarafından takdir edilir. Hâkimin takdir yetkisinin olması demek, onun keyfine göre karar vereceği anlamına gelmez, hâkim belirlediği tazminatın gerekçesini de kararında ortaya koymalıdır.

Türk Borçlar Kanunu m47’ye göre manevi tazminat miktarını belirleyen kriterler şunlardır:

- Somut durumun özellikleri,

- Tarafların mali durumları,

- Tarafların olaydaki kusurlarının oranları,

- Meydana gelen manevi zararın büyüklüğü

- Olay tarihi itibariyle paranın satın alma gücü

- Manevi tazminat olarak belirlenecek miktar, tazminat sorumlusunu fakirleştirmemeli, tazminat alacaklısını da zenginleştirmemelidir.

Ülkemiz hukukunda, tazminatın belirlenmesinin bütünüyle hâkimin takdirine bırakılması, benzer kişilik hakkı ihlalleri için hükmedilen manevi tazminat miktarları arasında önemli farklılıklara neden olmaktadır. Hukuki güvenlik ilkesinin uygulanmasını tehlikeye sokan bu durum karşısında, manevi zarar ile tazminatın kapsamının objektif ilkelerle çizilmesi zorunluluk arz eder. Bu alanda objektifliğin sağlanması, manevi tazminatın niteliği gereği güç olmakla birlikte imkânsız değildir.

Türk Borçlar Kanunu gereğince hâkimin özel durumları göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Takdir edilecek bu tutar, zarar uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da ama edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum/tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 gün ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurul kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşulları açıkça belirlemiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceği için hâkim bu konuda takdir yetkisini kullanırken ona etkili olan karar yerinde objektif ölçülere uygun isabetli bir biçimde göstermelidir.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2014/751 K. 2015/7741 T. 26.5.2015 ilamında “Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkında hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumlarıyla birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, TMK 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hâkimin hak ve nesafete göre hükmedeceği öngörülmüştür.” Şeklinde manevi tazminat hesabının nasıl olması gerektiği ile ilgili yol göstermiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2001/21-993 K. 2001/1019 T. 14.11.2001 sayılı ilamında ise “Manevi tazminat, zarar görenin kişilik değerlerinde, bedensel bütünlüğünün iradesi dışında ihlali hallerinde meydana gelen eksilmenin (manevi zararın) giderilmesi, tazmin ve telafi edilmesidir. Anayasamız 5, 12, 17, 20 ve 26. maddelerinde kişilik değerlerinin önemini esas alarak bunları ihlal edenlere karşı kişinin korunmasını garanti altına almıştır. Kanun koyucu, manevi tazminat davası açılacak halleri TMK. 24a/II, 25, 85, 143/11, 126/11, 305, BK. 47 ve 49 ncu maddelerinde ayrı ayrı düzenlenmiştir. TBK. 47.nci maddesi ise özel nitelikte bir hüküm olup, maddi kişilik değerlerinin, yani yaşama hakkı ile vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan hallerde manevi zararların tazminini düzenlemiştir. Zarar görene tanınmış olan manevi tazminat hakkı kişinin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldırıya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türüdür. Amacı ise kişinin, hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, kişinin duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar vereni bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkoyması gibi olguları karşıladığı bir gerçektir. Manevi tazminat, kişinin çekmiş olduğu fiziksel ve manevi acıları dindirmeyi, hafifletmeyi amaçlar. Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. Bu tazminat türü, kişinin haksız eylem sonucu duyduğu acı ve elemin giderilmesini amaçladığı için, zarar gören kişi, öngördüğü miktarı belirleyerek istemde bulunabilir. Maddi zararda olduğu gibi manevi tazminata kesin bir hesabın yapılması olanaksızdır. Bunun için miktarı, somut olayın özelliği, tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak TMK 4. maddesi uyarınca hâkim tarafından takdir ve tayin edilir. Hâkim, manevi tazminatın miktarını belirlemede geniş bir yetkiye sahiptir.” manevi tazminat konusunda detaylı bir değerlendirme yapmıştır.

Uygulamada hala 22.06.1966 gün ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurul kararının kriterlerine göre manevi tazminat hesaplaması yapılıyor olması eleştirilen bir noktadır.

BEDENSEL ZARARLARDA MANEVİ TAZMİNAT KRİTERLERİ

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu m56’da bedensel zarar veya ölüm halinde manevi tazminatı “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir” şeklinde düzenlemiştir.

TBK m53 “Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır: 1. Cenaze giderleri. 2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar. 3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar. “Ve TBK m54 “Bedensel zararlar özellikle şunlardır: 1. Tedavi giderleri. 2. Kazanç kaybı. 3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar. 4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar” Şeklinde ölüm halinde uğranılan zararı ve bedel zarar kapsamını açıkça belirlemiştir.

TBK m. 56 hükmü, ağır bedensel zarar görenin yakınları lehine manevi tazminata hükmedilebileceği düzenlemesini öngörmüş, fakat metinde geçen “ağır bedensel zarar” ve “yakın” terimlerine bir izahat getirmemiştir.

Bedensel zararlarla, geçici ve sürekli iş göremezlik durumunda karşılaşılabileceği gibi, bedensel zararları, tedavi süresince yapılan masraflar, iyileşme dönemindeki giderler ve ekonomik durumun sarsılmasından kaynaklanan kayıplar olarak farklı kategorilere ayırmak da mümkündür. Yargıtay, kararlarında kimi zaman işten ayrı kalma ya da çalışılamayan süre olarak da nitelenen geçici iş göremezlik hali ile beden gücü kaybı ya da meslekte kazanma gücü kaybı şeklinde ifade edilen sürekli iş göremezlik halini kavramsal bir zemine oturtmuştur.

Bedensel zararlara ilişkin tanımdan anlaşılacağı üzere bedensel zarar sebebiyle malvarlığında meydana gelen maddi zararlar, masraflar, çalışma gücünün azalması veya yitirilmesinden doğan zararlar ve ekonomik durumun sarsılmasından doğan zararlar dikkat çekmektedir. Ayrıca tedavi giderleri olarak da ifade edilen, maddi zararın giderilmesi ile kişinin bedensel sağlığının, vücut bütünlüğünün eski hale getirilmesi maksadıyla yapılan iyileştirme masrafları da bu kategoride yer almaktadır. Bütün bunlara ilave olarak bedensel zarar gören kişinin geçici veya kalıcı olarak iş göremez hale gelmesi durumu da tazmin edilmesi gereken zararlar içindedir.

Ekonomik geleceğin sarsılması sebebiyle oluşan zararların tazmin edilmesi gerekmektedir. Bu zarar kategorisinde ise özellikle zarar gören kişinin çalışma gücündeki azalma veya herhangi bir azalma meydana gelmemişse bile yeni bir iş sahibi olma çabası, eski işini muhafaza etmekte zorlanması veya aynı işte devam etse bile müdahale öncesine nazaran daha çok gayret ve emek harcaması nedeniyle ortaya çıkan zararlar olarak ifade etmek mümkündür. Kural olarak ortaya çıkan bedensel zararın kanıtlanması davacının üzerine bırakılmış olsa da TBK 50/Maddesi gereğince, zararın gerçek miktarının kanıtlamanın mümkün olmadığı durumlarda, hâkimin somut olayı değerlendirerek, bütün olguları gözeterek uygun göreceği bir düzeyde tazminata hükmedebileceği düzenlenmiştir.

Tazminatın belirlenmesi ise TBK m51 “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” Uyarınca olur.

Türk hukuk sistemindeki genel olarak yerleşmiş manevi tazminat algısı; kişiler arasında zenginleşmeye yol açmaması ve teşvik edici nitelikte olmaması gerekliliği çerçevesinde kısıtlanmıştır. Bu çerçevede değerlendirilen bir manevi tazminat hesabı her ne kadar kişinin manevi yıkımını, elem ve kederini bir nebze olsun giderme amacı gütse de yeterli düzeyde kalmamaktadır. Kişinin yaşadığı mağduriyet, yaşadıklarının hayatından götürdükleri ve giden itibarı bir daha asla eskisi gibi olmayacakken yaşanılan mağduriyeti bir nebze olsun ortadan kaldırmak için yapılacak olan hesaplama bir “sus payı” hesabı yapar gibi değil de gerçekten kişide manevi tatmini sağlamak amacında olmalıdır.

ULUSLARASI HUKUKTA UYGULANAN MANEVİ TAZMİNAT

Tazminatın telafi edici olması; denkleştirme, eksileni yerine koyma amacı taşıması ve zenginleşmeye mahal vermemesi gibi ilkeler üzerine oturtulduğu Kıta Avrupası hukuk sistemlerinin aksine, Anglo- Amerikan hukuk sitemlerinde tazminat hukukunun cezalandırma amacı da bulunmaktadır. Anglo-Amerikan hukuk sitemlerinde tazminat hukuku telafi edici ve cezalandırıcı olmak üzere düalist bir yapı sergilerken, Kıta Avrupası hukuk sistemlerinde tazminat hukuku bu yönde bir düalist yapıya ve kural olarak “zarardan fazla tazminat” fikrine kapalı olarak monist bir yapı sergilemektedirler.

Esas olarak köklerini İngiliz hukukunda bulan cezalandırıcı tazminatın en önemli özelliği zararın tazmini için gereken miktarın üstünde ve ötesinde bir tazminata hükmedilmesidir. Bir başka ifade ile buradaki tazminat meydana gelen zararın tazmini amacı ötesine geçerek, caydırıcılık, ibretlik ve dava açmaya teşvik etme gibi amaçları gütmektedir. Cezalandırıcı tazminatın amaçları bu bağlamda genel olarak; davalının ölçüsüz ve kusurlu davranışının cezalandırılması, davalının ve genelin gelecekteki benzeri davranışlarının engellenmesi olarak tanımlanmaktır.

Sonuç olarak; manevi tazminat kavramı çok geniş kapsamlı bir konu olsa dahi manevi tazminat hesabı yapılırken hukukumuzda aranılan kriterler yetersiz kalmaktadır. Hukukumuzda daha detaylı ve yenilikçi bir düzenleme ile uygulamadaki farklılıkların ve yetersiz manevi tazminat miktarlarının önüne geçilebilir.