TÜSİAD Yeni Anayasa yuvarlak masa toplantıları dizisini tamamlayarak ‘Yeni Anayasanın Beş Temel Boyutu’ başlığı  altında bir rapor yayınladı. Yeni anayasanın yapım yöntemi, yeni anayasanın temel ilke kural ve kurumları, din ve vicdan özgürlüğü, kimlikler ve kuvvetler ayrılığı başlıklarıyla beş temel boyutunun ortaya konulduğu rapor genel anlamda yeni anayasa çalışmalarına olumlu katkı yapacak değerlendirmeler içeriyor.
Katılımcılar raporun tamamında hemfikir değiller. Bu nedenle ortak görüşlerin yanında farklı yaklaşımlar da raporda özetlenmiş. Yeni anayasanın yapım usulü hakkında üç görüş var: TBMM tarafından Anayasa’da mevcut yöntemle yapılması, ‘anayasa meclisi’ oluşturulması, ‘ geniş temsile dayalı kurucu meclis’ oluşturulması.  ‘Anayasa meclisi’ TBMM tarafından yasa ile oluşturulacak temel görevi anayasa taslağı hazırlamak olacak, taslak normal yasama prosedüründen geçerek referanduma sunulacak ve kabulü halinde yeni anayasa yürülüğe girecek. ‘ Geniş temsile dayalı kurucu meclis’  sisteminde ise, olağan yasama meclisinden (TBMM’den) bağımsız bir kurucu meclis oluşturulmasını öngörüyor. Kurucu meclisin oluşturulup oluşturulmamasına da referandumla halk karar verecek. Kurucu meclis sadece anayasa hazırlamakla görevli olacak. Görüldüğü müzakerelere katılanlar yöntem konusunda üç ayrı görüş dile getirmişlerdir.  Her bir görüşün artıları eksileri elbette tartışılabilir. Bu noktada önemli olan çoğulcu bir bakışla her görüşün ortaya konulması ve tartışılabilmesidir.

Başlangıç Bölümü Olmalı mı ?
TÜSİAD’ ın yuvarlak masası etrafında toplanan anayasa hukuku profesörleri ve diğer katılımcılar anayasada başlangıç bölümü olmasının bir zorunluluk olmadığını, olması halinde ise kısa, öz, yalın ifadelerle ideolojik yaklaşımdan uzak, hukukun üstünlüğü ve demokrasi gibi evrensel kabul gören ilkelere atıfta bulunan bir metin olması gerektiği  hususunda ortak düşüncede olduklarını dile getirmişlerdir. Atatürk’e saygı ve şükran içeren bir cümleye yer verilse de Atatürkçülüğe ideolojik ve hukuki anlamlar yüklemekten kaçınılması gerektiğine işaret etmişlerdir.
Anayasada başlangıç bölümü  bulunmayan ülkelere örnek olarak  İtalya, Hollanda, Finlandiya, Danimarka, İsveç, Romanya, Yunanistan, Azerbaycan, Avustaurya, Belçika, Lüksemburg, Malezya gösterilebilir. 1876 Kanun-I Esasi ile 1921 ve 1924 T.C.Anayasalarında da başlangıç bölümü yoktu. İlk defa 27 Mayıs kanlı darbesinden sonra vesayet altında hazırlattırılan 1961 Anayasasında başlangıç bölümü yer aldı.
Anayasasında kısa başlangıç bölümü olanlara ABD, Macaristan, Letonya, Kazakistan, Fransa, Brezilya, Slovenya, Gürcistan, Almanya, İsviçre, Arnavutluk ve Rusya’yı örnek verebiliriz. Ukrayna , Çek Cumhuriyeti, İspanya, Portekiz, Güney Afrika, Endenozya, Venezuella, İran gibi ülkelerde ise uzun başlangıç bölümü bulunmaktadır.

Başlangıç bölümü genelde anayasanın felsefesini, ideolojik bakışını yansıtmaktadır.  Devlet öncelikli, tektipleştirici bir anlayışa dayanır. Hukukun üstünlüğünün  yerini başlangıç ilkeleri alır. Kanunların anayasaya uygunluğunu, siyasi partilerin anayasaya sadakatini sorgulayan ve yargılayan özel yetkili mahkemeler gerektiğinde hukuka uygun olsa da başlangıç ilkelerine aykırı gördükleri kanunları iptal eder, partileri  kapatır. Demokrasinin önüne hukuki denetim yerine ideolojik barajların inşası anayasaların başlangıç kısımlarıyla konulmaktadır. Türkiye’de  1961’den beri vesayet rejimi böylece sürdüregelmiştir.  TÜSİAD raporunda başlangıç bölümü önerilmemektedir.

Temel Hak Ve Özgürlükler İnsan Temelli Olmalı
Yeni anayasanın en önemli özelliğinin ‘insan haklarına dayanan devlet’ ilkesinin hayata geçirilmesine vurgu yapılması, devlet temelli değil insanı bireyi önceleyen bir anlayışın anayasaya egemen olmasının istenilmesini umut verici olarak değerlendirmeliyiz. Hak ve özgürlükler elbette sınırsız değildir. Hukuk devletinde, evrensel hukuk anlayışında hak ve özgürlüklerin devletin dayattığı ideoloji ile sınırlandırılması söz konusu olamaz. Temel hak ve özgürlükler ancak kamu yararı, genel ahlak, kamu sağlığı ve başkalarının özgürlük alanına müdahale halinde kanunla sınırlandırılabilir. 1982 Anayasasında temel hak ve özgürlükler alanındaki düzenlemeler, ‘ancak…’ diye başlayan istisnalarla ideolojik yaklaşımla sınırlandırılmıştır. Başörtüsü yasağına gerekçe yapılan laiklik ilkesi anayasanın bir parçası kabul edilen başlangıç  ilkelerine göre yorumlanıp hukuk dışı bir yasak yıllardır dayatılabilmiş ise, sebep özgülüklerin sınırlanmasında evrensel hukuk anlayışına uyulmamasıdır.

Başörtüsü Kullanmayı Engelleyen Hukuki Gerekçe Yok 
TÜSİAD raporunda başörtüsü yasağının hukuki dayanaklardan yoksun olduğuna da değinilerek yeni anayasanın bu yasağın kaldırılmasında fırsat olarak değerlendirlmesi gerektiğine işaret edilmektedir. Bu bağlamda üniversite öğrencilerinin, öğretim üyelerinin, milletvekillerinin ve belli kurallar dahilinde kamu görevlilerinin başörtülü olarak görev yapabilecekleri bir düzenleme savunulmaktadır. İstisnalarla özgürlüklerin hukuksuz olarak sınırlanmasın eleştirlirken başörtüsü konusunda aynı hataya TÜSİAD raporunda da düşüldüğü, asker, polis, hakim, savcı gibi mesleklerde bu serbestliğin olamayacağı ileri sürülmektedir. Gerekçesi ise önerilen düzenlemeden daha geri bir anlayıştır. ‘Egemenlik yetkisini doğrudan kullanan ve tarafsızlığın öne çıktığı meslekleri icra eden kamu görevlileri’ istisna tutulurken başörtülü olanın taraflı davranacağı önyargısının bir hak ihlali olduğu görmezden gelinmektedir. Yine İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve AİHS ile ebeveynin çocuğuna istediği dini inanç ve felsefi kanaati öğretmekte özgür olduğu anlayışı bir tarafa bırakılıp reşit olmayan üniversite öncesi öğrencilerin velisinin izni ve telkiniyle dini simge de olsa giyim özgürlüğüne sahip olduğu evrensel kuralını her nedense dikkate almadıkları anlaşılmaktadır.

Etnik ve İdeolojik Çağrışım Yapan İfadeler Omamalı
Etnik çağrışım yapan milliyetçilik tanımları, demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlama amaçlı kullanılmaya elverişli olan ‘Atatürk İlke ve İnkılapları’ yeni anayasada yer  almamalı denilen raporda zorunlu din derslerinin kaldırılarak isteğe bağlı hale getirlmesi de önerilmektedir ki en çok istismar edilen bir konuda ileri bir adım atma olarak olumu değerlendirilmelidir.

Kültürel haklar, anadili öğrenim ve anadilde eğitim, ayrımcılığın önlenmesi, yerel yönetim reformu, Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması veya farklı inançlara da yer verecek şekilde yeniden yapılandırılması görüşlerinin de tartışıldığı çalışmada,  anayasa hazırlama çalışmalarının meşruiyeti için temsilde adalet yolunun açılması amacıyla seçim barajının düşürülmesi de önerilmektedir.

Genelkurmay Milli Savunma Bakanlığına Bağlanmalı
Türkiyenin  2010 Eylülünde gerçekleştirdiği kısmi anayasa değişikliği öncesinde en çok tartıştığı konuların başında Genelkurmay’ın Milli Savunma Bakanlığına bağlanması konusu geliyordu. Askeri vesayetten kurtulmanın gerekliliği konuşulurken, bu konuyla birlikte YAŞ kararlarının yargı denetimine açılması, Milli Güvenlik Kurulu’nun anayasal bir kurum olmaktan çıkarılması, dünyanın hiç bir ülkesinde benzeri bulunmayan Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin   kaldırılması, askeri mahkemelerin sadece askerlerin disiplin işlemlerine bakan mahkemeler olarak kalması önerileri  yeni anayasa çalışmalarında mutlaka dikkate alınması gereken konular. TÜSİAD’ın bu olumlu önerilerine askeri mahkemeler tamamen kaldırlmadığı takdirde sivil hakimlerden oluşması ilkesinin de dikkate alınmasını ilave etmeliyiz.

Anayasa Mahkemesi, HSYK’nın Oluşumunda Parlamento Daha Etkin Olmalı
Demokratik hukuk devletlerinde, demokratik meşruiyetin çoğunluk yönetimine dünüşmemesi, çoğulculuk anlayışının sürdürülmesi hukuki denetimin varlığı ile mümkün. Yargı hukuka uygunluk denetimi yapmak için bu noktada devrede olmalı. Anayasa Mahkemsi de yasaların üst norm olan anayasaya uygunluğunu denetleyecek bir merci olarak görev ifa etmeli. Bu noktada egemenlik yetkisini millet adına kullanacak olan Anayasa Mahkemesi ve diğer yargı mercilerinin oluşumunda demokratik meşruiyetin sağlanması için seçimle oluşan yasama organı etkin olarak devrede olmalı. 12 Eylül 2010 değişikliği ile Anayasa Mahkemesi ve HSYK’da öncesine nazaran önemli iyileştirmeler sağlanmış ise de, parlamento yeterince devreye sokulmamıştı. Yeni anayasada Cumhurbaşkanı yerine seçim makamının TBM olmasını sağlayacak düzmlemeler de bulunmalı. Raporda bu konuda da atılacak adımlara cesaret verecek önerilerin bulunması da olumlu.

Halkın Önüne Konulan Değil Halkın Katkılarıyla Hazırlanacak Bir Anayasa Olmalı
TÜSİAD’ın yaptırdığı çalışma gerçekten takdir edilmesi gereken kıymetli bir çalışma. Ama bu çalışmada halk olmadığı için eksik. Bu vesile ile yeni anayasa çalışmasının 1982 Anayasasından bağımsız, yepyeni bir düzenleme olarak yapılması gerektiğine işaret etmeliyiz. Eski anayasa masaya yatırlıp eğri veya doğru tarafları tartışılmamalı, toplumun ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak ve proplemlerin kaynağı olarak değerlendirilen 1982 Anayasası yok farzedilerek, halktan derlenecek talepler doğrultusunda beyaz sayfaya yeniden yazılmalıdır.

Reşat PETEK