Şüpheli ölümler hariç her gün en az beş kadın en yakınındaki erkeklerin “sevgi”si yüzünden öldürülüyor!

Son iki gündür 13 Eylül 2014'te, bir çocuk annesi, 33 yaşındaki TRT sanatçısı Hatice Kaçmaz’ın bir süre görüştüğü Orhan Munis tarafından Ankara'da bir parkta öldürülmesine ilişkin davada YCGK’nin tasarlama yoktur diyerek verilen indirimli kararı oy çokluğu ile onaylamasını konuşuyoruz.

Kararı okuyunca içimden geçen cümle şu oldu: Açık açık desenize erkeklerin kadınları öldürme hakkı vardır, hukuk da bu katilleri aklamak için bin dereden su getirir diye.

Bir yandan şiddete karşı sıfır tolerans derken, öte yandan toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı toplum mühendisliği yapıyorsunuz.

Erkek şiddetine ‘ ayıp yahu’ kıvamında bakıyorsunuz ama hayatlarından oluyor kadınlar. Tavizsiz siyasi irade geliştirmediğiniz sürece bu cins kırımı bitmeyecek.

Soruşturma aşamasından başlayalım: Erkek şiddetiyle ilgili suç duyurularını önemsiz sayan, görevini yapmayan, kadınları ‘korunmasız bırakan’, savcıların sorumluluğu yok mu? Ayşe Paşalı’nın öldürülmeden önce erkek şiddetine karşı can güvenliği için çok sayıda başvuru yaptığını ne çabuk unuttunuz? 2011’de Arzu Yıldırım İstanbul Ümraniye’de en yakınındaki erkek tarafından öldürüldüğünde Arzu’nun çantasından savcılığa verdiği ‘öldürüleceğim’ dilekçesi çıktığını hatırlıyor musunuz? Arzu bu dilekçeyi verdikten iki gün sonra öldürülmüştü.

Bu topraklarda ataerkil şiddet sistemli hale geleli çok oldu. Nasıl mı? İktidar partisinin cezasızlık ve teşvik politikaları sayesinde.

Erkekler kendilerini ret eden kadınları öldürüyor.

‘Çok sevdim.’ - Oysa sevgi zarar vermez.

‘Kıskançlık krizine girdim’ - Oysa kıskançlık bir mazeret, özür değildir, kontrol edilebilir.  

Katilin genç olduğu durumda: Gelecek indirimi

‘Anlık öfke ile oldu’ : Cinnet indirimi

Erkekliğime laf etti’, ‘Sen erkek misin dedi’, ‘Çocuğum benden değil dedi’, ‘Başka biriyle görüşüyordu’ : Erkeklik indirimi

Buradan indirim alamazlarsa ‘Bir dönem ilaç kullandım’ : Akli dengem yerinde değil savunması.

İndirimi baştan garantiye almak için de takım elbise giyip, kravat takıp gelmek: Saygın tutum indirimi.

Hatice Kaçmaz evlenmek istemiyorum diyor, ilişkiyi sonlandırmak istediğini söylüyor, Orhan Munis’in daha önce kendi kardeşini öldürdüğünü öğrenince de korkuya kapılıyor,

katil erkek ısrarla görüşmek istediğini söylüyor, Hatice istemiyor ama sonra beş dakika görüşmeyi kabul ediyor. Ah o beş dakika!! Katil buluşma yerine Hatice’yi öldürmeyi kafaya koymuş olarak 19,9 cm’lik bıçakla geliyor, Hatice ilişkiyi sonlandırmak istediğini söyleyince katil, onu on beş kez bıçaklıyor ve yaralıyken bırakıp gidiyor.

Yerel Mahkeme ‘tutku derecesindeki aşırı sevgiden kaynaklı duygusallığın etkisi ve ruh hali üzerinde yarattığı hiddetle yanına bıçak alarak, o hiddetin sonucu olarak maktuleye bıçak darbelerini vurmuştur" diyerek dosyadan el çekiyor. Karar Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından onanıyor. Yargıtay Başsavcılığı ise tebliğname hazırlayarak karara itiraz ediyor.  Tebliğnamede Munis’in 19.9 cm'lik bir bıçak alarak bıçağı çorabına bağladığı, yeniden reddedilince Kaçmaz'ı yoğun kasıt altında, vücudunun hayati organlarının bulunduğu bölgeleri dahil on beş kez bıçakladığı vurgulanıyor, cinayetin öfke patlaması altında işlenmediği, düşünme, karar, planlama ve icra safhalarının bulunduğu kaydedilerek kararın bozulması isteniyor. Ancak YCGK cinayetin "tasarlayarak" değil, evlenmeyi isteyen Orhan Munis’in Hatice’nin teklifi kabul etmemesi, ayrılmak istediğini söylemesi sonucu Orhan Munis’in içindeki tutku derecesindeki aşırı sevgiden kaynaklı duygusallığın etkisi ve ruh hali üzerinde yarattığı hiddetle yanına bıçak alarak, o hiddetin sonucu olarak Hatice’ye bıçak darbelerini vurduğuna karar veriyor. Gerekçeyi okurken bile okuduğuna inanamıyor insan.

Bu kararı veren hakimler acaba kadınları öldüren erkeklerin toplum içine kısa sürede karışmasını mı istiyorlar? Neden hep erkeklerle empati yapıyorlar?

Yerel mahkeme neden Hatice Kaçmaz’ın katiline ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermedi? Hatice’nin katili Orhan Munis 19,9 cm bıçak ile buluşma yerine gitmesine rağmen neden fiili tasarlayarak öldürme olarak nitelendirilip ağırlaştırılmış müebbet cezasından hüküm giymedi?

Ya biz bu kararı okuyunca içi yananlar, adaletsizliğe isyan edenler; sosyal medya vasıtasıyla mı adalet arayışında bulunacağız?

Oysa sosyal medyada hastaglerle adalet aramak, sağlıklı bir yargı sisteminin işlediği, hukukun ufalanmadığı bir hukuk devletinde olağan bir durum değildir. İçinde bulunduğumuz sosyal alarm durumu yargının, yargıya yakışır bir halde olmadığını gösteriyor. Üç maymunu oynamayı bırakın artık.

Genelgeler yayınlıyorsunuz, yargı paketlerine boğdunuz ülkeyi ancak düzenlemelerde bir gram toplumsal cinsiyet eşitliğini konu etmiyorsunuz. Her erkek şiddeti haberiyle cezalar ağırlaşacak diyorsunuz, oysa cezalar zaten ağır ve sorun yasalarda değil, sorun uygulanmasında, adliyelerde yapılan erkek dayanışması indirimlerinde. Kadın-erkek eşitsizliğini derinleştiren uygulamalarınız var, İstanbul Sözleşmesi’nden imzayı çekmek gibi ve fakat erkek şiddetinin önüne geçmek için atılan tek bir somut adımınız yok!

Tolstoy’un dediği gibi ‘ Kötüler kendilerine tahammül edildikçe daha çok azarlar.’

Muktedirin tahammül ettiği, bazen de sırtını sıvazladığı erkek şiddetine biz kadınlar tahammül etmiyoruz.