1- Son dönemde özellikle Şarkıcı Gülşen’in tutuklama nedenleri bulunmadığı halde; tutuklamanın bir hesaplaşma aracı olarak kullanılması ve akabinde avukatının yapmış olduğu itiraz neticesinde tahliye olduğu halde yine orantısız şekilde ve şartları oluşmadığı halde “ev hapsi” adli kontrolünün verilmesiyle kanunlara, Anayasa’ya, AİHS’in uygulanmadığı görülmüş ve hukuka olan güven bir kez daha zedelenmiştir. Bu nedenle tutuklamanın hangi durumlarda uygulanabileceği ve şartlarının neler olduğu konularının bir kez daha altının çizilmesi gerekmektedir.

2- Tutuklama nedenleri nelerdir? Tutuklama için ulusal ve uluslararası düzenlemelerde neler yer almaktadır? Tutuklamanın amacı nedir? Tutuklama kararının hukuki niteliği nedir?

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. Maddesinde düzenlenen ve tutuklama kararı verilebilmesi için aranan tutuklama sebepleri şu şekildedir:

- Kuvvetli Suç Şüphesi: Tutuklama kararı verilebilmesi için ilk şart, şüpheli veya sanık hakkında “Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin” bulunması gerekmektedir. Kuvvetli suç şüphesi, şüpheli veya sanığın suçu işlediğine dair yüksek bir ihtimal bulunmasıdır.

- Tutuklama Nedeni: Tutuklama kararı verilebilmesi için kuvvetli suç şüphesi mevcut olsa bile, ayrıca bir “tutuklama nedeni” de bulunmalıdır (CMK m.100/1).

Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni olduğu kabul edilir:

- Şüpheli veya sanığın “kaçması veya kaçması şüphesini uyandıracak somut olguların varlığı” halinde bir tutuklama nedeni olduğu kabul edilir.

- Şüpheli veya sanığın “delillerin karartılacağı” konusunda kuvvetli şüphe halinin varlığı bir tutuklama nedeni olduğu kabul edilir.

- Katalog suçlar, yani kanunda açıkça tutuklama sebebi olarak gösterilen suçların işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde bir tutuklama nedeninin de mevcut olduğu kabul edilir.

Tutuklama, bir tedbir olup iki amaca hizmet eder:

- Delillerin korunmasını ve yok edilmemesini sağlamak,

- Şüpheli veya sanığın kaçmasını önlemek

Burada şüpheli veya sanığın delilleri karartma tehlikesi olduğuna ve/veya kaçacağına dair KUVVETLİ ŞÜPHE bulunmalı ve bunlara ilişkin SOMUT OLGULAR bulunmalıdır.

TUTUKLAMANIN HUKUKİ NİTELİKLERİ AŞAĞIDAKİ GİBİDİR:

1- Tutuklama geçici bir koruma tedbirdir. Tutuklama nedenleri sona erince tutuklamanın derhal sona erdirilmesi gerekmektedir.

2- Tutuklama kişiseldir. Bu nitelik suçta ve cezada şahsilik ilkesinin bir görünümüdür.

3- Tutuklama bir araçtır. Tutuklama, yargılamanın gereği gibi yapılabilmesi ve delillerin korunması için bir araç özelliği taşımaktadır. TUTUKLAMA CEZANIN İNFAZI AMACINI TAŞIYAMAZ.

4- Tutuklamanın görünüşte haklı olması gerekmektedir.

5- Tutuklama ölçülü ve orantılı olmalıdır.

Çoğunlukla yargılama sistemimizde ölçülülük ve orantılılığa aykırı kararlar verildiği görülmektedir. Soruşturmanın/kovuşturmanın selameti tutuklama olmadan da sağlanabiliyorsa veya tutuklama ile elde edilmek istenen amaç başka bir şekilde sağlanabiliyorsa TUTUKLAMA KARARI VERİLEMEZ.

3- TUTUKLAMA KARARI HANGİ HALLERDE VERİLEMEZ?

Bazı hallerde hakimin tutuklama kararı verme yetkisi yoktur. Kanun, bazı durumlar için şüpheli veya sanığın tutuklanmasını yasaklamıştır. Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre tutuklama kararı verilemeyecek haller şunlardır:

- İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde tutuklama kararı verilemez (CMK md.100/1).

- Sadece adli para cezası gerektiren suçlarda tutuklama kararı verilemez (CMK md.100/4).

- Hapis cezasının üst sınırı 2 yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez (CMK md.100/4).

- Vücut dokunulmazlığına karşı suçlar açısından (kasten yaralama, taksirle yaralama, taksirle öldürme vs. tutuklama yasağı yoktur. Yani bu suçlarda ceza alt veya üst sınırı ne olursa olsun, mahkeme, ceza sınırına bağlı olmadan tutuklama kararı verebilir (CMK md.100/4).

Tutuklama tedbiri kişinin en temel haklarından olan kişi özgürlüğüne müdahaledir. Hürriyet ise bireyin en temel haklarından olup İnsan Hakları Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesinin "Özgürlük ve Güvenlik Hakkı" başlıklı 5. Maddesi ve Anayasanın 19. Maddesi gereğince korunmaktadır. Kişi özgürlüğünün kısıtlanması, özgürlüğün fiili olarak kullanılmadığı her an için hakka doğrudan müdahale teşkil eder.

Tutuklama kararı verilebilmesi için kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller ve bir tutuklama nedeni bulunmalıdır. Hak ve özgürlüklere ciddi bir müdahale teşkil ettiği ve istisnai bir tedbir olduğundan tutuklama zorunluluğu yoktur. Şartları oluştuğunda dahi tutuklama kararı verme zorunluluğu bulunmamaktadır.

ANCAK UYGULAMADA YAPILAN TÜM KANUNİ DÜZENLEMELERE RAĞMEN BİR KORUMA TEDBİRİ OLARAK DEĞİL DE BİR HESAPLAŞMA ARACI OLARAK KULLANILMAKTADIR. (GÖKCEN, BALCI, ALŞAHİN, ÇAKIR; CEZA MUHAKEME HUKUKU, ANKARA 2020, 4. BASKI)

AİHM’in ilk tutuklama kararında da iç hukuktaki tutuklama nedenleri ile birlikte “ilgili ve yeterli gerekçe” şartını araması, yerel mahkemelerin karar gerekçelerinde tutukluluk açıklaması yapmasını zorunlu kılmaktadır. Artık, suç vasfı veya suçun katolog suçlar arasında yer alması tutuklama kararı verebilmek için yeterli olmayacaktır.

Moldova vs. Buzadji AİHM kararı, hakimlerin tutuklama kararı verirken kullandığı takdir hakkını daraltarak ceza muhakemesi hukukunda yeni bir tutuklama rejimi dönemi başlatmıştır. Yerel mahkemeler, kararlarında makul şüphenin yanı sıra somut olayda tutuklama tedbirinin neden gerekli olduğuna; yani, kaçma şüphesi veya delil karartma riskini ispatlayan somut olgulara ve bu risklerin neden adli kontrol tedbiri yoluyla giderilemeyeceğine dair açık gerekçelere yer vermek zorundadır. Aksi takdirde, ilk tutuklama kararı veya tutukluluğun devamına ilişkin karar “ilgili ve yeterli gerekçe” içermediğinden hukuka aykırı hale gelecektir.

GÖRÜLDÜĞÜ ÜZERE; ÖZGÜRLÜĞÜ AÇIKÇA KISITLAYICI VE SADECE SON ÇARE OLARAK VE BAZI ŞARTLARIN BİR ARADA BULUNMASI HALİNDE KULLANILABİLEN BİR TEDBİR OLAN TUTUKLAMA, ÜLKEMİZDE SON DÖNEMDE OLDUĞU GİBİ BİR HESAPLAŞMA ARACI OLARAK KULLANILMAKTA VE HAKİMİN TAKDİR YETKİSİNE BAĞLI OLARAK VERİLMEKTEDİR. OYSA Kİ TUTUKLAMA; HAKİMİN BU KONUDA BİR TAKDİR YETKİSİ OLMAYIP ULUSAL VE ULUSLARARASI DÜZENLEMELERE VE AİHM KARARLARINA GÖRE, NEDENLERİ BULUNDUĞU MÜDDETÇE, ORANTILI OLMAK KOŞULUYLA SON ÇARE OLARAK VERİLEBİLECEK BİR TEDBİRDİR.

TUTUKLAMANIN YASAK OLDUĞU HALLERDE VE TUTUKLAMA NEDENİ BULUNMADIĞI HALDE VERİLEN TUTUKLAMA KARARI AÇIKÇA HUKUKA AYKIRIDIR.