Uluslararası koruma konusu 11.04.2013 tarih ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununda düzenlenmiştir. Bu kanunda yer alan düzenlemelere göre ülkemizde bulunan yabancılar üzerindeki uluslararası koruma çeşitleri dört türlüdür. Bunlar; mülteci, şartlı mülteci, ikincil koruma ve geçici korumadır. 

1. ULUSLARARASI KORUMA TÜRLERİ

A. Mülteci

Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 61. maddesine göre; Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında mülteci statüsü verilir. Bu kanun maddesinden anlaşılacağı üzere bir yabancıya mülteci statüsünü tanınabilmesi için;

- Avrupa ülkelerinde yaşanan olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağına yönelik haklı sebeplerin bulunması,

- Vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunması veya vatansız olması,

- Vatandaşı olduğu ülkenin korumasından yararlanamıyor yahut haklı gerekçelerle yararlanmak istemiyor olması veya vatansız bireyin önceki ikamet ülkesinin korumasından yararlanamıyor yahut haklı gerekçelerle yararlanmak istemiyor olması şartlarının oluşması gerekmektedir.

Örneğin; İkinci Dünya Savaşı zamanlarında, nazilerden kaçarak ülkemize gelen yahudiler, dinlerinden ve ırklarından dolayı zulüm görme tehdidi altında oldukları ve Avrupa’dan geldikleri için mülteci statüsünde kabul edilmişlerdi.

Her ne kadar ülkemizde bulunan Suriyeliler için kamuoyunda sıklıkla “mülteci” kavramı kullanılıyor olsa da yukarıda yer alan kanun maddesine dayanarak yaptığımız açıklamalar uyarınca bu sınıflandırmanın yanlış olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü; mülteci statüsü için Avrupa’da yaşanan olaylardan dolayı gelmiş olmak gerekmektedir. YUKK md.61’de yer alan bu şart, temelde Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair 1951 Cenevre Konvansiyonuna dayanmaktadır. Bu konvansiyonu 1961 yılında onaylayarak taraf olan ülkemiz, konvansiyonun uygulama alanını “Sadece Avrupa’da yaşanan olaylar” ibaresiyle coğrafi olarak sınırlamıştır. İşte bu konvansiyona dayanarak kanunumuzda yer alan kısıtlamaya göre, ülkemizde bulunan Suriyeliler “mülteci” statüsünde değildir. Kaldı ki, bu kanun maddesi olmasaydı da Suriyeliler için mülteci statüsünden bahsedemeyecektik. Çünkü; mülteci statüsü ferdi niteliktedir. Bundan dolayı kitlesel akınlar halinde uygulama alanı bulunmaz. Suriyelilerin ülkemize gelişi kitlesel akın şeklinde olduğu için Suriyelilere hiçbir halde mülteci diyemeyiz.

Mülteci statüsünün sadece Avrupa’da yaşanılan olaylardan dolayı gelenlere verilmesinin insan haklarına aykırı olduğundan bahisle AİHM’ne yapılan başvuruda AİHM  “Bu ayrımın Türkiye’nin iltica politikasının bir sonucu olduğunu, amacının AİHS md.14 ile yasaklanan ırka ve soya dayanarak ayrım yapmak olmadığını” belirterek başvuruda bir insan haklarına aykırılık görmemiş ve yapılan başvuruyu reddetmiştir. 1

B. Şartlı Mülteci (Sığınmacı)

Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 62. maddesine göre; Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında şartlı mülteci statüsü verilir. Bu kanun maddesinden anlaşılacağı üzere bir yabancıya şartlı mülteci statüsünün tanınabilmesi için;

- Avrupa dışındaki ülkelerde yaşanan olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağına yönelik haklı sebeplerin bulunması,

- Vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunması veya vatansız olması,

- Vatandaşı olduğu ülkenin korumasından yararlanamıyor yahut haklı gerekçelerle yararlanmak istemiyor olması veya vatansız bireyin önceki ikamet ülkesinin korumasından yararlanamıyor yahut haklı gerekçelerle yararlanmak istemiyor olması şartlarının oluşması gerekmektedir.

Örneğin; günümüzde Çin’de yaşayan Uygur Türklerine dinlerinden dolayı zulüm uygulanmaktadır. Bu zulümden kaçarak ülkemize gelmeleri halinde Uygur Türklerine şartlı mülteci statüsü verilebilecektir.

Şartlı mülteci statüsü de mülteci statüsünde olduğu gibi ferdi niteliktedir. Yani kitlesel akın halinde uygulanamayacaktır. Bu nedenle ülkemize gelen Suriyelilerin bu kapsamda değerlendirilmesi mümkün değildir.

Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 62. Maddesinin devamında “Üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mültecinin Türkiye’de kalmasına izin verilir” denilmektedir. Bu maddeden anlaşıldığı üzere; şartlı mülteciler güvenli bir üçüncü ülkeye yerleştirilecek ve bu süreçte de Türkiye’de kalabilecektir. Güvenli üçüncü ülkelere yerleştirme işlemleri Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir.

Şartlı mülteciler için 2013 tarihli YUKK’na kadar sığınmacı ibaresi kullanılmakta idi. Kanun koyucu 2013’de yürürlüğe giren YUKK ile sığınmacı tabiri yerine şartlı mülteci  kavramını kullanarak değişiklik getirmiştir.

C. İkincil Koruma

Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 63. maddesine göre; Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak, uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verilir. Bu kanun maddesinden anlaşılacağı üzere bir yabancıya ikincil koruma statüsünün tanınabilmesi için;

- Başvurucunun mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilememesi,

- Vatandaşı olduğu ülkeye veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak, uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak olması nedeniyle vatandaşı olduğu ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemiyor olması şartlarının oluşması gerekmektedir.

Örneğin; bazı İslam ülkelerinde zina nedeniyle ölüm cezaları verilebilmektedir. Bu cezaya çarptırılan veya çarptırılması muhtemel olan başvuruculara ikincil koruma statülerinin verilebilmesi mümkündür.

D. Geçici Koruma

Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 91. maddesine göre; Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir. 

Bu kanun maddesinden anlaşılacağı üzere yabancılara geçici koruma statüsünün tanınabilmesi için;

- Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacında olma,

- Kitlesel olarak sınırlarımıza gelme veya sınırlarımızı geçme ya da kitlesel akın döneminde bireysel olarak gelme,

- Cumhurbaşkanı tarafından geçici koruma kararı alınması şartlarının oluşması gerekmektedir.

Örneğin; ülkelerinde yaşanan iç savaştan dolayı kitlesel şekilde ülkemize gelen Suriyeliler, geçici koruma kapsamındadırlar.

Kitlesel akın kavramı Geçici Koruma Yönetmeliğinin 3/1-j bendinde yer alan tanım ile somutlaştırılmıştır. Bu tanıma göre kitlesel akın; aynı ülkeden veya coğrafi bölgeden kısa bir süre içerisinde ve yüksek sayılarda gerçekleşen ve söz konusu sayılar nedeniyle bireysel olarak uluslararası koruma statüsü belirleme işlemlerinin usulen uygulanabilir olmadığı durumları ifade etmektedir.

Geçici Koruma Yönetmeliğinin 8. Maddesine göre savaş suçu işleyenler, barışa veya insanlığa karşı suç işleyenler, BM’nin genel ilkeleriyle bağdaşmayan suçları işleyenler ya da bu suçları işleyenlere iştirak edenler, ülkesinde silahlı çatışmaya katılmış olup da bu faaliyetlerini kalıcı olarak sonlandırmayanlar, terör eylemlerinde bulunan veya bu eylemlere iştirak edenler, ciddi bir suçtan mahkum olan ve durumları toplum açısından tehdit oluşturanlar, milli güvenlik ve kamu düzeni açısından tehlike oluşturanlar, hapis cezasını gerektiren bir suçu ülkesinde işleyip de bu suçun cezasını çekmemek için bulunduğu ülkeyi terk edenler, devlet güvenliği aleyhine suç işleyenler geçici koruma kapsamına alınamazlar. Bu maddede yer alan eylemleri gerçekleştirmeyen kişi geldiği ülke veya coğrafi alana bakılmaksızın geçici koruma kapsamına alınacaktır.

2. ÜLKEMİZDE BULUNAN SURİYELİLERİN DURUMU

Yukarıda izah etmeye çalıştığımız açıklamalardan anlaşılacağı üzere; ülkelerinde yaşanan iç savaştan kaçarak ülkemize gelen Suriyeliler, uluslararası koruma türlerinden geçici koruma kapsamı altındadırlar. Suriye’de yaşanan olaylar nedeniyle cumhurbaşkanınca karar alınan geçici korumanın kapsamına girebilmek için;

- 28.04.2011 tarihinden sonra ülkemize gelmiş olmak,

- Suriye’de yaşanan olaylar nedeniyle gelmiş olmak,

- Kitlesel veya bireysel olarak gelmiş olmak,

- Suriye vatandaşı, vatansız veya mülteci statüsünde olmak şartlarını taşımak gerekmektedir.

Geçici koruma amacıyla gelip kayıt işlemleri tamamlananlara valilikçe geçici koruma belgesi ve yabancı kimlik numarası verilir. Bu belgeyi alan Suriyeliler yönetmeliğin 25. Maddesine göre Türkiye’de kalma hakkına sahip olurlar ancak bu belge ikamet izni yerine geçmez, uzun dönem ikamet iznine geçiş hakkı vermez. Bu belge kapsamında Türkiye’de geçirilen süreler, sahibine Türk vatandaşlığına başvuru hakkı tanımaz.

Geçici koruma kapsamına alınan Suriyeliler; sağlık, eğitim ve sosyal yardım hizmetlerinden yararlandırılırlar. Geçici koruma kayıt tarihinden altı ay sonra Türkiye’de çalışabilmek için Çalışma Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı’na başvurabilirler. Eğer geçici koruma kapsamındaki Suriyeli, özel ihtiyaç sahibi (refakatsiz çocuk, engelli, yaşlı, hamile, beraberinde çocuğu olan anne ya da baba, işkence, cinsel saldırı ya da diğer ciddi psikolojik, bedensel ya da cinsel şiddete maruz kalan kişiler) statüsünde ise başta tüm sağlık hizmetleri olmak üzere psiko-sosyal destek, rehabilitasyon ve her türlü yardım ve destek imkanlar dahilinde öncelikli ve bedelsiz olarak kendisine sağlanır.

Ülkelerindeki savaş nedeniyle ülkemizde bulunan geçici koruma statüsü sahibi Suriyelilerin bu statülerinin ne zaman sona ereceği konusundaki düzenleme Geçici Koruma Yönetmeliğinin 11. maddesinde yer almaktadır. Bu düzenlemeye göre gerekli görmesi halinde İçişleri Bakanlığı, Cumhurbaşkanına geçici korumanın sona ermesi için teklifte bulunabilir. Eğer bu teklif cumhurbaşkanınca kabul edilirse geçici koruma uygulaması sona erecektir. Bu sonlandırma kararıyla Cumhurbaşkanı;

a) Geçici korumayı tamamen durdurarak geçici korunanların ülkelerine dönmesine,

b) Geçici korunanlara, koşullarını taşıdıkları statünün toplu olarak verilmesine ya da uluslararası koruma başvurusunda bulunanların başvurularının bireysel olarak değerlendirilmesine,

c) Geçici korunanların, Kanun kapsamında belirlenecek koşullarda Türkiye’de kalmalarına izin verilmesine karar verebilecektir.

Yaşadıkları elim hadiseler dolayısıyla ülkemize gelen Suriyeliler ne yazık ki birçok grubun politika odağı haline gelmiştir. Uluslararası hukuka, kendi hukukumuza ve Türk misafirperverliği ile Türk yardımseverliğine uygun olmak amacıyla yapılan girişimler yanlış aksettirilerek kamuoyunun hassasiyetlerinden çıkarlar elde edilmektedir. Bu yazıyla başladığım bazı doğru bilinen yanlışların açığa çıkarılması girişimime devam yazılarımla devam edeceğimi bildirerek yazımı sonlandırıyorum.

---------------

1Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, A.G. ve Diğerleri X Türkiye 15 Haziran 1999