Uyarlama yargılaması genel olarak ceza kanunlarının zaman bakımından uygulanması ile ilgili bir yargısal faaliyeti tanımlayan bir kavramdır.

Ceza kanunlarının zaman bakımından uygulanmasına dair mevzuatımızda bazı yasal düzenlemeler bulunmaktadır. Bu yasal düzenlemeler yeterli olmasa da, bu hükümler çerçevesinde uyarlama yargılaması yerine getirilmektedir.

765 sayılı TCK'nin 2. maddesi ile 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan 5237 sayılı TCK'nin 7. Maddesi birbirlerine paralel düzenlemeler içermektedir.

765 sayılı TCK’nin 2. Maddesinin birinci fıkrasına göre, işlendiği zamanın kanununa göre cürüm veya kabahat sayılmayan fiilden dolayı kimseye ceza verilemeyecektir.

Aynı yasal düzenlemede, İşlendikten sonra yapılan kanuna göre cürüm veya kabahat sayılmayan bir fiilden dolayı da kimsenin cezalandırılamaması öngörülmüştür.

765 sayılı TCK’nin 2. Maddesinin birinci fıkrasının son cümlesine göre, Eğer böyle bir ceza hükmolunmuşsa icrası ve kanuni neticeleri kendiliğinden ortadan kalkar.

765 sayılı TCK’nin 2. Maddesinin ikinci fıkrasına göre, Bir cürüm veya kabahatin işlendiği zamanın kanunu ile sonradan neşir olunan kanunun hükümleri birbirinden farklı ise failin lehinde olan kanun tatbik ve infaz olunur.

İşlendiği zaman suç sayılmayan eylem

5237 sayılı TCK’nin “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. Maddesinin birinci fıkrasına göre, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilmesi ve güvenlik tedbiri uygulanması söz konusu edilemez.

İşlendikten sonra yürürlüğe giren yasa ile suç sayılmayan eylem

Aynı şekilde, işlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamayacak ve bu kişi hakkında güvenlik tedbiri uygulanamayacaktır.

Şayet böyle bir ceza veya güvenlik tedbirine karar verilmiş ise, bu cezanın infazı ve yasal sonuçları kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

Suçun işlendiği zaman ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümlerinin farklı olması

5237 sayılı TCK’nin 7. Maddesinin ikinci fıkrasına göre, Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve lehe kanun ile oluşturulan karar infaz olunur.

İnfaz rejimine ilişkin hükümlerin derhal uygulanması kuralı

5237 sayılı TCK’nin 7. Maddesinin üçüncü fıkrasına[1] göre, Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.

Geçici veya süreli kanunların uygulanması

5237 sayılı TCK’nin 7. Maddesinin dördüncü fıkrasına göre, Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilmesi gerekmektedir.

765 sayılı TCK'nin 2. maddesi ile 5237 sayılı TCK'nin 7. Maddesi iki önemli ilkeyi gündeme getirmektedir.

Birinci ilke, ileriye etkili uygulama ilkesi: Bu ilkeye göre, ceza hukuku kuralları yürürlüğe girdikleri andan itibaren ileriye etkili olarak uygulanırlar.

İkinci ilke, geçmişe etkili uygulama (geçmişe yürürlük) ilkesi: Bu ilkeye göre, failin lehine olan kanun geçmişe de etkili olduğu kabul edilir. Bu nedenle suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine olan kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalı ve uygulanmalıdır.

Bazı hallerde de sonradan yürürlüğe giren yasal düzenlemenin kendisi sonucu tayin eder. Bu halde, yeni bir yargılama faaliyetine ihtiyaç duyulmaz.

Bazen de, sonradan yürürlüğe giren kanunun suçun unsurlarını değiştirmesi, suça etkili halleri yeniden düzenlemesi, ceza miktarlarını öncekinden farklı alt ve üst sınırlar arasında belirlemesi gibi nedenlerle, önceki suç bakımından doğurduğu sonucun bir mahkeme kararı ile belirlenmesi ihtiyacı ortaya çıkabilir.

İşte bu gibi hallerde başvurulan yargısal faaliyet, uyarlama yargılaması olarak tanımlanmaktadır.[2]

5237 ve 5271 sayılı yasaların yürürlüğe girmesinden önce, bu tür bir yargılamayı özellikle tanzim eden bir yasal düzenleme bulunmadığından, yerleşmiş yargısal uygulamalar doğrultusunda bu yargılama 1412 sayılı CMUK’nin mahkûmiyet hükmünün yorumundan doğan tereddütün giderilmesi bakımından hâkimden karar istenmesi yöntemini düzenleyen 402. maddesine göre icra edilmekteydi.

Yukarıda ifade ettiğimiz yasal düzenlemelerin dışında, 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddesi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 98 vd. maddelerinde uyarlama yargılamasını düzenleyen hükümler getirilmiştir.[3]

Derhal uygulama ilkesi ve duruşma yapılmaksızın karar verilmesi hali

5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun[4] 9. Maddesinin[5] birinci fıkrasına göre, 11 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak, Türk Ceza Kanununun lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, duruşma yapılmaksızın da karar verilebilecektir.

Birinci fıkra düzenlemesinde, lehe kanunun derhal uygulanması gereken hallerde duruşma yapılmaksızın evrak üzerinden karar verilmesi hali hükme bağlanmıştır.

Başka bir söylemle, 5252 sayılı Kanun'un 9/1. maddesi, 01.06.2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak 5237 sayılı TCK'nın lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde duruşma yapılmaksızın da karar verilebileceği ifade edilmiş ise de bu ifadeden, hangi hallerde duruşma açılması gerektiği, hangi hallerde evrak üzerinden karar verilmesi gerektiği net bir şekilde anlaşılamamaktadır.[6]

Ancak Yargıtay, lehe olan yasanın belirlenmesi herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmasını, takdir hakkının kullanılmasını gerektiriyorsa veya cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin hükümlerin uygulanması olanağı sonraki yasa ile doğmuşsa hükümde değişiklik yargılamasının duruşmalı yapılması gerektiğini ifade etmektedir.[7]

Yargıtay tarafından lehe kanun uygulaması gerekçesiyle bozulan kararlar

5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. Maddesinin ikinci fıkrasına göre, 5252 sayılı Kanunun 9. Maddesinin birinci fıkrası hükmü, 1 Haziran 2005 tarihinden önce verilip de Yargıtay tarafından lehe olan hükümlerin uygulanması hususunda değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle bozularak mahkemesine gönderilen hükümler hakkında da uygulanır.

Kanun hükümlerinin bütün halinde uygulanması ve sonuçlarının karşılaştırılması

5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. Maddesinin üçüncü fıkrasına göre, lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.

Bu yasal düzenlemeye göre, lehe hükmün tespiti sırasında karma uygulama yapılamaz. Her kanunun ilgili maddeleri bir bütün halinde uygulanır ve sonuçları karşılaştırılarak lehe olan yasal düzenleme tespit edilir.

Kesin hükümle sonuçlanmış olan davalar ve dava zamanaşımı

5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. Maddesinin dördüncü fıkrasına[8] göre, kesin hükümle sonuçlanmış olan davalarda, sonradan yürürlüğe giren bir kanunla ilgili olarak lehe hükmün belirlenmesi ve uygulanması amacıyla yapılan yargılama bakımından dava zamanaşımına ilişkin hükümler uygulanmayacaktır.[9]

İNFAZLA İLGİLİ KARARLAR VE AÇIKLAMA YARGILAMASI

Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama

5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama” başlıklı 98. Maddesinin birinci fıkrasına göre,

Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür veya sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenebilecektir.

5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 98. Maddesinin ikinci fıkrasına göre, 5275 sayılı Kanunun 16 ncı maddesi uyarınca cezasının ertelenmesi isteminin reddi hâlinde de birinci fıkrada yer alan hüküm geçerli olacaktır.

Açıklama yargılaması

Yasal düzenleme ile infazı söz konusu olabilen yani kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararının yorumunda, içeriğinin belirlenmesinde veya çektirilecek cezanın hesabında tereddüt bulunması veya hükümlünün adının yanlış yazılması gibi bir nedenle cezanın infaz olunmayacağı ileri sürülürse veya sonradan yürürlüğe giren kanun lehe ise yerine getirilecek cezanın belirlenmesi veya tereddütün giderilmesi için, bir karar alınmak üzere yargılama makamına başvurulması imkânı getirilmiştir.

Yasal düzenlemenin gerekçesinde, bu yargılama türü açıklama yargılaması olarak tanımlanmaktadır. Gerekçede, bu kurumun Medenî yargılamada yer alan hükümlerin tavzihi (açıklanması) kurumuna benzediği ifade edilmektedir.

Yasal düzenlemeye göre, açıklama yargılaması ancak mahkûmiyet kararları hakkında geçerlidir.

Başvuruda bulunabilecek özneler

Başvuruyu, infaza memur olan Cumhuriyet savcısı yapabileceği gibi hükümlü avukatı ve hakkında yanlışlıkla infaza geçilen kişi de yapabilmektedir.

Yetkili mahkeme

Başvuru, yorumunda veya cezanın hesabında tereddüt edilen mahkûmiyet kararını vermiş olan mahkemeye yapılması gerekmektedir.

Yargıtay tarafından verilen kararlar

Açıklama yargılaması Yargıtay’ın ıslah ederek veya esas mahkeme olarak verdiği mahkûmiyet kararlarında da geçerlidir.

Başvurunun infazın ertelenmesine engel olamaması

5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 98. Maddesinin üçüncü fıkrasına göre, 5275 sayılı Kanunun 98. Maddesinin birinci ve ikinci fıkraları uyarınca yapılacak başvurular, cezanın infazının ertelenmesine engel olamayacaktır.

Ancak, bu gibi hallerde mahkeme olayın özelliğine göre infazın ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilecektir.

Birden fazla hükümdeki cezaların toplanması

5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 99. maddesine göre, Bir kişi hakkında hükmolunan herbir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar.

Ancak, bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümler bulunur ise, 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 107 nci maddenin uygulanabilmesi ve koşullu salıverilme tarihinin tespiti açısından mahkemeden bir toplama kararı istenebilecektir.

Belirtmek gerekir ki, hükümlü hakkında koşullu salıverilme süresini tespit açısından bu uygulamaya sıklıkla başvurulmaktadır.

Yasal düzenlemede, birden fazla kesinleşmiş hükümlere ait cezaların ne suretle toplanacağı ifade edilmektedir.

Bir kimse hakkında birden fazla hüküm verilmiş ve mahkemece cezaların toplanmasına ilişkin hükümler uygulanmamış olursa, infaz için cezaların toplanması gerekeceğinden, mahkemeye bu amaçla başvuru zorunlu hale gelmektedir.

Bu başvuruyu, Cumhuriyet savcısının veya hükümlünün yapabilmesi imkân dâhilindedir.

Hastanede geçen sürenin cezadan indirilmesi

5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 100. maddesinin birinci fıkrasına göre,

Cezanın infazına başlandıktan sonra hastalık nedeniyle hükümlünün ceza infaz kurumundan hastaneye kaldırılması hâlinde burada geçirdiği sürenin, cezadan indirilmesi imkânı bulunmaktadır.

Bu yasal düzenlemede, ceza muhakemesinde yapılan “mahsup muhakemesinin” bir türü olarak, hastanede geçen sürenin cezadan indirilmesi ile ilgili kurallar hükme bağlanmıştır.

Bu yasal düzenlemenin uygulanabilmesi için, infaz sırasında hükümlünün akıl hastalığı veya yaşamı için ağır bir tehlike oluşturan bir hastalıkla karşılaşması şarttır.

Hasta hükümlüler için önce cezaevi revirinde veya cezaevi hastanelerinde tedavi edilmeli, bu mümkün değil ise, hasta hükümlü tedavisi için bu kapasiteye sahip başka bir hastaneye götürülmelidir.

Hükümlünün hastalığına kasten neden olması

Belirmek gerekir ki, cezanın infazını durdurmak için hükümlü, hastalığına kasten neden olmuşsa hastalığı nedeniyle hastanede geçirdiği sürelerin cezasından indirilmesi ile ilgili hükümden yararlanamayacaktır.

Bu gibi hâllerde Cumhuriyet savcısı mahkemeden bir karar verilmesini talep edebilecektir. (5275 S.K. md.100/2)

Cezaevi revirinde tedavisi sağlanamayan hükümlü hastanın dışarıdaki bir hastanede geçen tedavi süresinin, hükümlünün hastalığa kendisinin neden olmasından dolayı cezadan mahsup yapılamayacağı iddia edilmesi hâlinde Cumhuriyet savcısı 5275 sayılı Kanunun 100. Maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca, mahkemeden bir karar almak mecburiyeti altındadır.

Bu hâlde mahkemenin iddianın doğru olup olmadığını incelemesi ve hastalık süresinin cezaya mahsup edilip edilmeyeceği hususunda bir karar vermesi zorunluluk arz etmektedir.

İnfaz sırasında verilecek kararların mercii ve usulü

5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 101. maddesinin birinci fıkrasına göre,

Cezanın infazı sırasında, 5275 sayılı Kanunun 98 ilâ 100 üncü maddeleri uyarınca, mahkemeden alınması gereken kararlar duruşma yapılmaksızın verilecektir.

Yasal düzenleme, bu gibi hallerde mahkemece duruşma yapılmaksızın evrak üzerinden karar verilebilme imkânını getirmiştir. Mahkeme burada, duruşma açmaz ise, daha sağlıklı bir karar verebilmek için cumhuriyet savcısının ve hükümlünün iddialarının nedenlerini yazılı olarak bildirmelerini isteyebilecektir.

Yasal düzenlemeye göre infaz aşamasında şu hallerin ortaya çıkması halinde mahkemeden açıklama kararı istenebilecektir:

1. Cezanın infazı sırasında hükmün açıklanması ihtiyacının doğması,

2. Cezanın infazında tereddüt edilmesi,

3. Birden fazla hükümlerdeki cezaların toplanması,

4. Hastanede geçen sürelerin cezadan indirilmesi.

Bu hallerin varlığı halinde, 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 101. Maddesi uyarınca mahkemeden bir karar vermesi talep edilebilecektir.

Başka bir söylemle, 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 101. Maddesi bu amaçla yapılabilecek başvurularda kararı verecek adli makamı belirlemekte ve sürece ilişkin usulü göstermektedir.

Cezaların toplanmasına karar vermeye yetkili olan mahkeme

5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 101. maddesinin ikinci fıkrasına[10] göre,

5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 99 uncu madde gereğince cezaların toplanması gerektiğinde bu hususta hüküm verme yetkisi, en fazla cezaya hükmetmiş bulunan mahkemeye aittir.

Ancak bu durumda birden çok mahkeme yetkili ise son hükmü vermiş olan mahkemeye aittir.

En fazla cezanın;

a) Yargıtay tarafından ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilmesi hâlinde Ankara ağır ceza mahkemesince,

b) Bölge adliye mahkemesi tarafından ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilmesi hâlinde bölge adliye mahkemesinin bulunduğu il ağır ceza mahkemesince,

c) Bölge adliye mahkemesi tarafından duruşma açmak suretiyle verilmesi hâlinde ise hükmü kaldırılan ilk derece mahkemesince,

bu hususta bir karar verilmesi gerekir.

İnfaz aşamasında açıklama yargılaması ile verilen kararlara karşı başvurulabilecek yasa yolu

5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 101. maddesinin üçüncü fıkrasına[11] göre,

5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 101. maddesi uyarınca verilen kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir.

Yukarıda ifade edildiği üzere, 5275 sayılı Kanunun 98 ilâ 101. maddeleri, herhangi bir ceza hükmünün, hükmün kesinleşmesinden sonra değişmesi halinde yapılacak uyarlama yargılamasına ilişkin genel kuralları hüküm altına almıştır.

Yasal düzenlemelerin gerekçesinde, uyarlama yargılaması “açıklama yargılaması” kavramı ile ifade edilmiştir.

Uyarlama yargılamasında yargılama giderleri ve vekâlet ücreti

Uyarlama yargılaması sırasında yapılan yargılama giderlerinden hükümlü sorumlu tutulamaz. Ayrıca infazda doğabilecek şüpheli durumları ve duraksamaları gidermek için kesinleşen hükümdeki yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin uyarlama hükmünde de aynen gösterilmesi gerekmektedir.[12]

YARGITAY UYGULAMASI

Yargıtay, sonradan yürürlüğe giren kanun nedeniyle mahkûmiyet hükmünde değişiklik yargılamasını düzenleyen bu iki farklı kanundan yani 5252 sayılı kanun ile 5275 sayılı Kanun’dan biri genel nitelikte, diğeri ise sınırlı uygulama alanına sahip özel nitelikte bir düzenlemeyi içerdiğini, bu durumda, uyarlama yargılaması konusunda iki farklı kanunda iki ayrı düzenleme öngörülmesinin bilinçli bir tercihe dayandığını, bu nedenle, sonradan yürürlüğe giren ve lehe hüküm içeren kanunun 5237 sayılı TCK olması ve mahkûmiyet hükmünün de 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş olması halinde, uyarlama yargılaması özel düzenlemeyi içeren 5252 sayılı Kanunun 9. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen usule göre gerçekleştirileceğini ve uyarlama yargılaması sonucunda verilen hükmün de temyiz kanun yoluna tâbi olacağını ifade etmektedir.[13]

Yargıtay’a göre;

5252 sayılı Kanunun “Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul” başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrası;

a) Sadece 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş mahkûmiyet hükümlerinde ve

b) Münhasıran, 5237 sayılı TCK’nin yürürlüğe girmesi nedeniyle hükümde bir değişiklik yargılaması yapılması gerektiğinde uygulanabilecektir.

Bu iki şartın gerçekleşmesi halinde uyarlama yargılaması 5252 sayılı Kanunun 9. Maddesi hükmüne tabi olacaktır. Bu durumda da uyarlama yargılaması sonucunda verilen karara karşı, olağan kanun yolu olan temyiz yasa yoluna gidilebilecektir.

Bu iki şartın birlikte gerçekleşmediği hallerde ise uyarlama yargılaması 5275 sayılı Kanunun 98 ilâ 101. maddelerine göre yapılacak ve yargılama sonucunda verilen hüküm ise itiraz kanun yoluna tâbi olacaktır.[14]

01.06.2005 tarihinden sonra gerçekleştirilen yasa değişiklikleri sebebiyle uyarlama yargılaması

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 17.05.2011 gün, 66-96 Sayılı kararında uyarlama yargılaması ile ilgili olarak şu ilkeyi benimsemiştir:

01.06.2005 tarihinden sonra gerçekleştirilen yasa değişiklikleri sebebiyle uyarlama yargılamasının tabi olacağı ilkeler, 5252 Sayılı Kanun'un 9. Maddesi hükümlerine tabi değildir.

01.06.2005 tarihinden sonra gerçekleştirilen yasa değişiklikleri sebebiyle uyarlama yargılaması, 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 98 ilâ 101. maddelerinde ifade edilen ilkelere tabidir.

Bu hükümlere göre yapılacak uyarlama yargılaması sonucunda verilen kararlara karşı başvurulabilecek yasa yolunun ise, 5275 Sayılı Kanun'un 101/3. maddesi uyarınca itiraz yasa yolu olduğu gözetilmelidir.

01.06.2005 tarihinden sonra gerçekleştirilen yasa değişiklikleri sebebiyle uyarlama yargılaması ile verilen kararlara karşı itiraz dışındaki olağan yasa yollarına başvurmak mümkün gözükmemektedir.[15]

Kararın infazı aşamasında, tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranılmaması ve uyarlama yargılaması

Yargıtay, hakkında daha önce uyuşturucu kullanma suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen hükümlünün yeniden suç işlemesi üzerine dosyanın tekrar ele alındığı, 10.04.2015 tarihinde de öncelikle, 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 Sayılı Kanun'un 68. maddesiyle değiştirilen TCK'nın 191. maddesi ve aynı Kanun'un 85. maddesiyle 5320 Sayılı Kanun'a eklenen geçici 7. maddenin 2. fıkrası gereğince uyarlama yapılarak, hükümlünün hukuki durumunun yeniden belirlenmesi gerekirken, açıklanması geri bırakılan hüküm açıklanmak suretiyle sanığın mahkûmiyetine karar verildiği olayda,

5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 98 ve 101. maddeleri uyarınca infaza yönelik olarak verilen kararın 5275 Sayılı Kanun'un 101/3. maddesi uyarınca temyiz yasa yoluna değil, itiraz yasa yoluna tabi olduğunu ifade etmiştir.[16]

Özellikle 5237 sayılı TCK’nin 191. Maddesi kapsamındaki eylemle ilgili olarak, tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanması sırasında 5560 Sayılı Kanun ile TCK'nın 191. maddesinde yapılan değişiklikler açısından gerçekleştirilen uyarlama yargılaması sonucunda verilen kararların, itiraz yasa yoluna tabi olduğu hususunda bir şüphe bulunmamaktadır.[17]

Kararın kesinleşmesinden sonra yürürlüğe giren bir yasal düzenleme yoksa

Kararın kesinleşmesinden sonra yürürlüğe giren bir yasal düzenleme yoksa 5275 sayılı Yasanın 98. Maddesi gözetilerek lehe yasanın belirlenmesi için uyarlama yargılaması yapılma olanağı bulunmamaktadır.[18]

SONUÇ:

Uyarlama yargılaması sonucu verilen kararın hangi yasa yoluna tabi olacağı sorusunun cevaplanabilmesi için öncelikle uyarlama yargılamasının hangi kanuna tabi olarak yapılması gerekeceği tespit edilmelidir.

1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş mahkûmiyet hükümleri

Şayet; 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş mahkûmiyet hükümlerinde ve Münhasıran, 5237 sayılı TCK’nin yürürlüğe girmesi nedeniyle hükümde bir değişiklik yargılaması yapılması gerekiyorsa, uyarlama yargılaması 5252 sayılı Kanunun 9. Maddesi hükmüne tabi olacaktır. Bu durumda da uyarlama yargılaması sonucunda verilen karara karşı, itiraz dışındaki olağan kanun yoluna başvurulabilecektir.

01.06.2005 tarihinden sonra gerçekleştirilen yasa değişiklikleri sebebiyle uyarlama yargılaması

01.06.2005 tarihinden sonra gerçekleştirilen yasa değişiklikleri sebebiyle uyarlama yargılaması, 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 98 ilâ 101. maddelerinde ifade edilen ilkelere tabi olacaktır.

Bu hükümlere göre yapılacak uyarlama yargılaması sonucunda verilen kararlara karşı başvurulabilecek yasa yolunun ise, 5275 Sayılı Kanun'un 101/3. maddesi uyarınca itiraz yasa yolu olduğu gözetilmelidir.

-------------------------

[1] Yasal düzenlemenin bu fıkrası 8.7.2005 Tarihli ve 5377 sayılı kanun ile değişikliğe uğramıştır.

[2] Bu gibi hallerde “mahkûmiyet hükmünde değişiklik yargılaması” veya kısaca “uyarlama yargılaması” denilen bir yargılama faaliyetine ihtiyaç vardır. Her yargılama faaliyeti gibi bu da bir davanın varlığını gerektirir.

[3] 5252 sayılı Kanunun amacı 1. maddesinde, kapsamı ise 2. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre Kanunun amacı; 5237 sayılı TCK'nun yürürlüğe konulmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek, kapsamı ise diğer kanunlarda 765 sayılı TCK'na yapılan yollamalar, 5237 sayılı TCK'nun yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kaldırılan hükümler ve 5237 sayılı TCK'nun uygulanması için diğer kanunlarda yapılan değişiklikler, bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş suçlar hakkında ne surette hüküm kurulacağı ve kesinleşmiş cezaların nasıl infaz edileceğine ilişkin hükümlerdir.

[4] Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, Kanun Numarası : 5275, Kabul Tarihi : 13/12/2004, Yayımlandığı Resmî Gazete : T: 29/12/2004, S: 25685, Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5, Cilt : 44.

[5] MADDE 9 - (YÜR. TAR.: 01.04.2005).

[6] Uyarlama yargılamasında hangi hallerde duruşma açılması gerektiğine ilişkin olarak bkz.; Çalışkan, Suat: “Uyarlama Yargılaması”, http://www.hukukihaber.net/uyarlama-yargilamasi-makale,6328.html, ET: 23.12.2018.

[7] Uygulama ilkeleri için bkz.; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.12.2005 gün ve 162/173 sayılı kararı. Ayrıca emsal karar için bkz.; Y.2.CD, E: 2018/ 3929, K: 2018/10541, KT: 01.10.2018: “…2- İnfaz aşamasında verilen uyarlama kararlarının kazanılmış hak oluşturmayacağı nazara alınarak yapılan incelemede; sanığın olay günü gündüz vakti müştekinin evine, giriş kapısının sağlam ve muhkem kilidini kırarak açıp içeri girmek suretiyle, fahiş değerde televizyon ve radyo gibi eşyayı çalması şeklinde gerçekleştirdiği eylemin, 5237 sayılı Kanun’un 142/1-b. maddesi kapsamındaki hırsızlık suçunun yanı sıra, suç tarihi itibariyle soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan aynı Kanun’un 116/1. maddesi kapsamındaki konut dokunulmazlığının ihlali ve TCK’nın 151/1. maddesi kapsamındaki mala zarar verme suçlarını da oluşturduğu gözetilerek, şikâyetin mevcut olması nedeniyle anılan suçlar yönünden 5271 sayılı CMK’nın 253 ve 254. maddelerinde öngörülen uzlaşma hükümlerinin uygulanma olanağı değerlendirilip, 5237 sayılı TCK'nın 7. ve 5252 sayılı Kanun’un 9. maddeleri dikkate alınmak suretiyle, her iki yasaya göre verilecek cezaların, denetime olanak sağlayacak şekilde ayrı ayrı saptanıp, sonuç cezaların karşılaştırılması suretiyle lehe yasanın belirlenmesi gerektiği gözetilmeden denetime olanak vermeyecek şekilde hüküm kurulması nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, …. BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra (b) bendi uyarınca sonraki işlemlerin yerel mahkemece yerine getirilmesine, 01/10/2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi…”

[8] (EKLENMİŞ FIKRA RGT: 18.05.2005 RG NO: 25819 KANUN NO: 5349/4)

[9] Emsal karar için bkz.; Y.3.CD, E. 2018/3265, K. 2018/6102, KT. 4.4.2018.

[10] (Değişiklik: 20.7.2017-7035/24 md.)

[11] (Değişiklik: 20.7.2017-7035/24 md.)

[12] Bu konuda ayrıntılar için bkz.; YCGK’nun 07.04.2006 gün ve 2006/10-128-177 Sayılı kararı. YCGK, E. 2014/361, K. 2016/211, KT. 26.4.2016.

[13] YCGK, E. 2013/3-58, K. 2013/413, KT. 8.10.2013.

[14] YCGK, E. 2013/3-58, K. 2013/413, KT. 8.10.2013: “… 08.10.2002 tarihinde kesinleşen 6831 sayılı Kanuna muhalefet suçundan verilen erteli hükmün yeniden ele alınması sırasında 6831 sayılı Kanunda, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunla değişiklik yapılması nedeniyle uyarlama yapılmış ise de, hükümde 5237 sayılı TCK hükümlerinin de değerlendirilerek uygulanmış olması nedeniyle, 5237 sayılı TCK ile ilgili de uyarlama yargılaması yapılması ve erteli hükmün 08.10.2002 tarihinde kesinleşmiş olması hususları göz önüne alındığında, uyarlama yargılaması sonucunda verilen hükmün 5252 sayılı Kanunun 9. maddesi gereğince temyiz kanun yoluna tâbi olduğunun kabulü gerekmektedir. Kaldı ki 08.10.2002 tarihinde kesinleşen ilk hüküm ile ilgili 5728 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce 5237 sayılı TCK'nun 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi nedeniyle uyarlama yargılaması yapılması halinde bu yargılamanın da 5252 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılarak temyiz kanun yoluna tabi olacağı konusunda da tereddüt bulunmamaktadır…”

[15] Emsal karar için bkz.; Y.2.CD, E. 2018/5007, K. 2018/11082, KT. 10.10.2018.

[16] Y.10.CD, E. 2018/3741, K. 2018/5797, KT. 3.9.2018: “…Kararın infazı aşamasında, tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranılmaması sebebiyle 5237 Sayılı TCK'nın 191. maddesinin 7. fıkrası uyarınca daha önce hükmedilmiş olan cezanın aynen infazına karar verilmesi yerine, 24/11/2010 tarihli kararla infaza yönelik olarak yeniden hüküm kurulup, bu hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı, hükümlünün yeniden suç işlemesi üzerine dosyanın tekrar ele alındığı 10/04/2015 tarihinde de öncelikle, 28/06/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 Sayılı Kanun'un 68. maddesiyle değiştirilen TCK'nın 191. maddesi ve aynı Kanun'un 85. maddesiyle 5320 Sayılı Kanun'a eklenen geçici 7. maddenin 2. fıkrası gereğince uyarlama yapılarak, hükümlünün hukuki durumunun yeniden belirlenmesi gerekirken, açıklanması geri bırakılan hüküm açıklanmak suretiyle incelemeye konu 10/04/2015 tarihli kararla hükümlünün TCK'nın 191/1 ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,….5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 98 ve 101. maddeleri uyarınca infaza yönelik olarak verilen B….5. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 10/04/2015 gün; 2005

Yorumlar