6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Madde 513’te Vekalet Sözleşmesinin sona erme sebepleri düzenlenmiştir. Bu sebepler ölüm, ehliyetin kaybedilmesi ve iflas olarak belirtilmiştir. Bu çalışmada vekalet sözleşmesini  sona erdiren bir sebep olan ölüm hâlinin istisnai olarak sözleşmeyi sona erdirmediği durumlar incelenecektir.

 TBK madde 513/1 uyarınca “Sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça sözleşme, vekilin veya vekalet verenin ölümü ile kendiliğinden sona ermiş olur”.  Bu maddede geçen “sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça” ifadesinden  hareketle diyebiliriz ki vekaletin sona ereceğine ilişkin düzenleme emredici nitelikte değildir. İstisnaen de olsa tarafların sözleşmede bunun aksini kararlaştırmaları veya işin niteliği dolayısıyla vekalet sözleşmesi, taraflardan birinin ölümü hâlinde de devam edecektir. Bu durum Yargıtay  1.Hukuk Dairesi 06.05.2008 tarihli  2008/1538 E. , 2008/5664 K. Sayılı Kararında şu şekilde açıklanmıştır: “ …Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre vekalet sözleşmesi tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Bunun doğal sonucu olarak vekalet sözleşmesinden doğan hak ve borçlar tarafların kişiliğine sıkı surette bağlı bulunmaktadır. Vekil eden, güvenini taşıyan bir kişi seçip işin görülme biçimi hakkında talimat vermektedir. Vekil edenin ölümü, iş görmenin yapılma biçimine egemen olan iradeyi ve yaran ortadan kaldıracağından, hatta görevin devamını imkansız hale getireceğinden vekalet sözleşmesini sona erdirir. Ancak, vekalet sözleşmesinin ölümden sonrada devam edeceği sözleşmede kararlaştırılmış veya işin niteliğinden anlaşılıyorsa, vekalet sözleşmesinin devam edeceği 07.12.1940 tarih 1938/20 Esas-1940/87 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır. Bilimsel görüşler de bu doğrultuda gelişmiştir. Nitekim, bu ilke BK'nm 35. maddesi ile eş anlamda hüküm getiren aynı yasanın 397/1 maddelerinde "hilafı mukaveleden veya işin mahiyetinden anlaşılmadıkça vekalet gerek vekilin gerek müvekkilinin ölümü ile.... nihayet bulur." şeklinde açıklanmıştır…”

Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin yukarıda incelenen kararında bahsi geçen 07.12.1940 tarih 1938/20 Esas-1940/87 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise şöyle demektedir: ““… Borçlar Kanununun 397 nci maddesinde gerek vekilin gerek müvekkilin ölümüyle ve ehliyetinin zevali veya iflasıyla vekaletin nihayet bulması hakkındaki hüküm, hilafının mukaveleden veya işin mahiyetinden anlaşılmaması kaydıyla takyit edilmiş olmasına göre tevhidi içtihadı mucip olan hadiselerde olduğu gibi müvekkilin ölümünden sonra dahi mutasarrıf olduğu gayrimenkul malını tapu dairesinde şahsı ahara bey ve ferağa dair vuku bulan vekaletin devam edeceği iki taraf arasında muteber surette mukavele edilmiş ise müvekkil öldükten sonra da vekilin salahiyetleri devam edeceğine…”

Kanunda düzenlenmiş ve ölüm haline rağmen sözleşmeyi devam ettiren bu iki hususu incelemek gerekirse;

-Sözleşme Dolayısıyla Vekalet İlişkisinin Devam Etmesi:

Taraflar sözleşme ile vekalet sözleşmesinin ölümden sonra da devam edebileceğini ya da vekaletin ölümle birlikte başlayacağını (mandatum post mortem)  kabul edebilirler. Burada kabul etmek gerekir ki, ölen tarafın mirasçıları ile sağ kalan taraf aralarında anlaşarak vekalet ilişkisinin devamını sağlayabilirler.

Tarafların, vekalet ilişkisi kurarken sözleşmenin ölümle sona ermemesini kararlaştırabilmesi için işin niteliğinin buna uygun olması gerekir. Örneğin, vekilin borcu şahsen ifası gereken ya da uzmanlığını gerektiren durumlarda işin niteliği sözleşmenin ölümden sonra da devamına uygun olmadığından, sözleşme ile bunu karar kılmaları da mümkün olmayacaktır.

Taraflar vekaletin ölümle başlayacağını kabul ettiklerinde ise vekalet, ölümden sonra icra edilecektir. Mandatum Post Mortem adı verilen bu ölümden sonra etkili vekaletin hukukî niteliği doktrinde tartışmalıdır. Bu kurumu, vekaletin vekalet verenin ölümünden sonra sözleşme gereği devam ettiği bir hâl olarak değerlendiren yazarlar bulunduğu gibi vekaletin ölümle sona ermediği bir hâl olarak değerlendiren yazarlar da vardır.Doktrindeki bu iki görüş şu şekilde bağdaştırılabilir:  “Müvekkilin ölümünden sonra görülecek iş için yapılan vekalet sözleşmesinde, açıkça ölümün vekaletle sona ermeyeceği belirtilmişse, vekalet ilişkisi sözleşme gereği devam eder; böyle bir açıklama yoksa işin mahiyeti vekaletin son bulmamasını gerektirir.”

-İşin Niteliği Dolayısıyla Vekalet İlişkisinin Devam Etmesi:

İşin niteliği, açıkça vekalet ilişkisinin devamını gerektiriyorsa vekalet ilişkisi sona ermez. Burada somut olaya göre değerlendirme yapmak gerekir.

Eğer vekalet sözleşmesi hukuki işlemin yapılmasına yönelik ise, vekalet verenin ölümünden sonra işin niteliği gereği vekalet sözleşmesinin devam etmesi mümkündür. Ancak önemle belirtmek gerekir ki, inançlı vekalet söz konusu ise güven ilişkisi nedeniyle işin niteliği gereği sözleşme kural olarak sona ermelidir.

Eğer vekalet sözleşmesi maddi fiillere ilişkin ise, şahsen ifa ile sorumlu tutularak verilen ya da uzmanlık gerektiren bir alanda verilen vekalet söz konusu ise yükümlü olan vekilin ölmesi hâlinde vekalet sözleşmesi işin niteliği gereği sona erecektir. Öte yandan vekalet sözleşmesi, üçüncü kişi yararına yapılmış ise söz konusu üçüncü kişi, edimin ifa edilmesini talep hakkına sahip olduğundan vekalet sözleşmesi sona ermez.

Nihayet diyebiliriz ki, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu uyarınca Vekalet Sözleşmesini sona erdiren sebeplerden bir tanesi ölümdür. Ancak bu sebep kanunda emredici olarak düzenlenmemiştir. Sözleşme gereği veya işin niteliği gereği aksi mümkün olup bu hâllerde vekalet ilişkisinin ölümle sona ermeyeceğinin kabulü gerekir.