Milletlerarası ticarette taşınır mal alım-satımına ilişkin hukuk kurallarının yeknesaklaştırılmasını ve Kara Avrupası (civil law) hukuk sistemi ile Anglo-Sakson hukuk sistemi (common law) kapsamındaki düzenlemelerin ortak bir uygulama bulunmasını sağlamak amacıyla “Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması” (United Nations Convention on Contracts for the International Sale of Goods -CISG), bilinen adıyla Viyana Satım Sözleşmesi, 11.4.1980 tarihinde Viyana’da kabul edilmiş ve 1 Ocak 1988 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.

Türkiye, 14 Nisan 2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5870 sayılı uygun bulma kanunu ile Viyana Satım Sözleşmesi’ne katılımı uygun bulmuş ve Viyana Satım Sözleşmesi 1 Ağustos 2011 tarihinde Türkiye’de yürürlüğe girmiştir. Söz konusu yürürlük tarihinden itibaren Viyana Satım Sözleşmesi, taraflar açıkça aksini düzenlemedikçe, Türk şirketlerinin taraf olduğu uluslararası satım sözleşmelerine aynı Türk kanunları gibi doğrudan uygulanmaya başlanmıştır. Peki birçok şirketin varlığından dahi haberdar olmadığı Viyana Satım Sözleşmesi’nde mücbir sebep nasıl düzenlenmiştir?

VİYANA SATIM SÖZLEŞMESİ KAPSAMINDA SÖZLEŞMENİN İHLALİ VE TAZMİNAT YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Türk Borçlar Hukuku’nun aksine; Viyana Satım Sözleşmesi’nde gecikmiş veya eksik ifa, ayıplı ifa, temerrüt, geçici veya kısmi imkânsızlık halleri gibi farklı ihlal türlerine özgü yaptırımlar öngörülmemiş, sadece “sözleşmenin ihlali” kurumuna yer verilerek, sözleşmenin ihlali yaptırıma bağlanmıştır. Sözleşme taraflarından herhangi birinin sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerini herhangi bir nedenle ifa etmemesi halinde “sözleşmenin ihlali” söz konusu olmaktadır.

Viyana Satım Sözleşmesi kapsamında; sözleşmenin satıcı tarafından ihlâli halinde alıcının sahip olduğu hukukî imkânlar madde 45 ve devamı maddelerde, sözleşmenin alıcı tarafından ihlali halinde satıcının sahip olduğu hukukî imkânlar ise madde 61 ve devamı maddelerde düzenlenmektedir.

Ancak; taraflara tanınan bu hak ve yetkilere ilaveten; madde 74 uyarınca sözleşmeyi ihlal eden tarafın diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlü olacağı düzenlenmiştir. Bahse konu 74. Madde uyarınca; “Taraflardan birinin sözleşmeyi ihlâli halinde ödenecek tazminat, mahrum kalınan kâr dahil olmak üzere, ihlâlden dolayı diğer tarafın uğradığı zararın toplamına eşittir. Söz konusu tazminat, ihlâl eden tarafın sözleşmenin kurulması sırasında sözleşme ihlâlinin muhtemel sonucu olarak öngördüğü veya o tarihte bildiği veya bilmesi gerektiği veriler ışığında öngörmesi gerektiği zararı aşamaz.”

Görüleceği üzere; sözleşmenin ihlali halinde alıcı veya satıcı hem Viyana Satım Sözleşmesi kapsamında kendisine tanınan seçimlik hakları kullanabilecek, hem de ihlale neden olan taraftan ihlal nedeniyle uğradığı zararların tazminini talep edebilecektir. Söz konusu zararlar sadece ihlal nedeniyle uğranılan doğrudan zararları değil, ayrıca kâr kaybı gibi dolaylı zararları da kapsamaktadır.

VİYANA SATIM SÖZLEŞMESİ KAPSAMINDA MÜCBİR SEBEP

Viyana Satım Sözleşmesi’nin 79. Maddesinin 1. fıkrası uyarınca; “Taraflardan biri yükümlülüklerinden birini ifa etmemesinin, denetimi dışında kalan bir engelden kaynaklandığını ve bu engeli, sözleşmenin kurulması anında hesaba katmasının veya engelden ve sonuçlarından kaçınmasının veya bunları aşmasının kendisinden makul olarak beklenemeyeceğini ispatlaması halinde ifa etmemeden dolayı sorumlu tutulmaz.”

Aynı maddenin devamı fıkraları ise aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.

“(2) Taraflardan birinin yükümlülüklerini ifa etmemesi, sözleşmeyi kısmen veya tamamen ifa etmek ile görevlendirdiği bir üçüncü kişinin ifa etmemesinden kaynaklanıyorsa, bu tarafın sorumluluktan kurtulması ancak;

(a) Fıkra 1 uyarınca sorumluluktan kurtulmuş olduğu takdirde ve,

(b) Görevlendirmiş olduğu kişiye 1. fıkra hükmünün uygulanması durumunda görevlendirilen kişi de sorumluluktan kurtulacak olduğu takdirde mümkündür.

(3) Bu maddede öngörülen sorumluluktan kurtulma, engelin var olduğu dönem için geçerlidir.

(4) İfa etmeyen taraf, engeli ve kendisinin ifa kabiliyeti üzerindeki etkilerini diğer tarafa bildirmek zorundadır. Bu bildirim, ifa etmeyen tarafın engeli bildiği veya bilmesi gerektiği andan itibaren makul bir süre içinde karşı tarafa ulaşmazsa, ulaşmama olgusundan kaynaklanan zararı ifa etmeyen taşır.

(5) Bu madde, tarafların bu Antlaşma uyarınca tazminat talebi dışındaki herhangi bir hakkını kullanmasını engellemez.

Türk hukuk sistemindeki genel kaidelere benzer şekilde; Viyana Satım Sözleşmesi kapsamında da mücbir sebebin varlığını kabul edebilmek için, borçlunun denetimi dışında gerçekleşen bir engel söz konusu olmalı ve mücbir sebebe dayanan tarafın sözleşmenin yapıldığı tarihte bu engeli makul olarak öngörmesi veya bundan kaçınması mümkün olmamalıdır.

Ancak; maddenin ikinci fıkrasından da anlaşılacağı üzere, mücbir sebep iddiasında bulunan tarafın yükümlülüklerini ifa etmemesi, sözleşmeyi kısmen veya tamamen ifa etmek ile görevlendirdiği bir üçüncü kişinin ifa etmemesinden kaynaklanıyorsa, bu durum doğrudan sorumluluklardan kurtulmayı sağlamayacaktır. Bu halde, maddenin ikinci fıkrasında yazılı koşulların gerçekleşmesi, yani ilgili tarafın ve ifa ile görevlendirilen kişinin 1. Fıkra uyarınca sorumluluktan kurtulmuş olması gerekmektedir.

Örneğin; sözleşme kapsamında satıcının teslimini üstlendiği ürünlerin bir kısmının yerel bir üretici tarafından üretildiği durumda, bu üreticinin ürünleri tamamlayıp satıcıya zamanında teslim etmemiş olması, doğrudan satıcı açısından mücbir sebep teşkil etmeyecektir. Ancak üreticinin, üretim tesisinin bir yangın veya deprem nedeniyle kullanılamaz hale gelmesi nedeniyle ürünleri teslim edememiş olması halinde, maddenin 1. Fıkrasındaki koşullar gerçekleşmiş olacağından, bu durum satıcı açısından bir mücbir sebep teşkil edebilecektir.

Maddenin son fıkrası uyarınca; sözleşme taraflarından birinin mücbir sebepten kaynaklı olarak yükümlülüklerini ifa edememesi, sadece tazminat yükümlülüğünü ortadan kaldıracak olup, diğer tarafın Viyana Satım Sözleşmesi kapsamında sahip olduğu diğer hakları kullanmasını engellemeyecektir.