GİRİŞ

3194 sayılı İmar Kanununa eklenen Geçici 16. Maddesiyle 31/12/2017 tarihinden önce yapılmış yapılar için Yapı Kayıt Belgesi verilebilmesine imkan tanınmıştır.

Söz konusu düzenlemenin  uygulanmasına ilişkin usul ve esasları  belirlemek üzere, İmar Kanunu Geçici 16. maddenin son fıkrasında yer alan, Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık ve Maliye Bakanlığı tarafından müştereken belirlenir.”   hükmü uyarınca verilen yetkiye istinaden  “Yapı Kayıt Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslar” başlıklı ”Tebliğ” adı altında bir düzenleyici işlem tesis edilmiştir. 

Anılan Tebliğin 8.maddesinin (2). fıkrasında bu belgenin nasıl ve hangi hallerde iptal edileceği ve  sağlamış olduğu hakların geri alınacağı, yatırılmış olan bedelin iade edilmeyeceği ve belge düzenlenmesi safhasında yalan ve yanlış beyanda bulunulan müracaat sahibi hakkında suç duyurusunda bulunulacağı ifade edilmektedir.

Yapı kayıt belgesinin iptaline dair her türlü tasarruf temel hak ve özgürlüğü sınırlayıcı  mahiyette olacağından bu hususun ancak kanun ile düzenlenmesi halinde hukuka uygun olacağı; ”yasama organı olan meclis” tarafından çıkarılan ”kanun” ile verilen bir  hakkın, ”yürütme organı olan bakanlık” tarafından çıkarılan bir ”tebliğ” ile geri alınamayacağı   kanaatindeyiz. Zira bu durum Anayasanın 7. maddesinde yer alan ”yasama yetkisinin devredilmezliği” ilkesine aykırı olacaktır.

Bilindiği üzere, özü itibarıyla imar barışı ve  yapı kayıt belgesi ekonomik değer ifade eden ve her türlü mal varlığı hakkını ifade eden mülkiyet  hakkını ilgilendirmektedir. Fakat aynı zamanda tüm bireyler sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu gibi, o bireylerin   çevreyi  koruma ve geliştirme yükümlüğü yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu niteliği ile çevre hakkı ile mülkiyet hakkı arasında var olan bu   hassas  dengeye işaret etmekte yarar vardır.

Çalışmamızda öncelikle kanunla verilmiş bir “Yapı Kayıt Belgesinin” sahibine sağladığı hak ve yetkinin mahiyeti ana hatlarıyla irdelenecek, ardından  bunun mülkiyet hakkı niteliğinde olduğu  gözetilerek, yasada iptale ilişkin herhangi    bir düzenleme bulunmaksızın, idari bir işlemle (Tebliğ ile) bu belgenin iptalinin ve ödenen bedellerin iade edilmemesinin  hukuksal değerlendirilmesi yapılacaktır.

YAPI KAYIT BELGESİ   MÜLKİYET HAKKI NİTELİĞİNDE  HAK VE YETKİ SAĞLAMAKTADIR

3194 sayılı İmar Kanunu’na eklenen Geçici 16. maddeyle İmar Barışı olarak bilinen bu imkândan faydalanan yapıların tıpkı ruhsatlı ve iskanlı yapılar gibi yasal hale geldikleri tartışmasız bir hukuki olgudur.

Yapı kayıt belgisinin sahibine sağladığı yukarıda belirtilen  hak ve yetkilerin hukuki nitelendirilmesi bunu sağlayan belgenin iptalinin anlamını değerlendirmede belirleyici olacaktır.

Mülkiyet hakkı, AYM’ye göre, en kısa ifadesiyle “ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını” içerir. Mahkeme, hakkın kapsamında yer aldığı açık olan hususları şöyle belirtir: “menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacağın” mülkiyet hakkı kapsamında olduğu açıktır. (Çağdaş …, 2015/12306, 28.11.2018, § 38).

Dolayısıyla mülkiyet hakkı kapsamına giren bir ekonomik değer ve böyle bir değeri elde etme yönünde, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki  meşru beklenti dahi Anayasa’nın 35. maddesinde Mülkiyet Hakkı kapsamında güvence altına alınmaktadır.

BELİRLİLİK İLKESİ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME

Anayasa’nın 35. maddesinde, herkesin mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu. bu hakların, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir.

Anılan maddenin ikinci fıkrası gözetildiğinde, mülkiyet hakkının sınırlamasına dair bir düzenlemenin  ancak kanunla yapılması gerektiği öngörülmektedir.

Bu durumda çalışma konumuz bağlamında ekonomik bir hak ve yetkiyi ifade eden mülkiyet niteliğinde bir hakkı gösteren YKB’ nin   iptaline  ilişkin bir düzenlemenin, sonuç itibarıyla  idari bir işlem olan Tebliğ ile  yapılmasının  hukuksal değerlendirilmesi yapılırken, anılan düzenlemenin mülkiyet hakkının sınırlanması dair bir sonuç ortaya çıkardığının  gözetilmesi gerekir.

Buna göre Anayasa’nın 35.  maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin bir sınırlama içeren herhangi bir tasarruf söz konusu olduğunda, bu hukuksal olgunun dikkate alınması gerektiği açıktır.

Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel unsurlarından biri de belirlilik ilkesidir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey, kanundan belirli bir kesinlik içinde hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını bilmelidir.(A.Y.M. Esas No.: 2017/33 ,Karar No.: 2019/20)

Bilindiği üzere, 3194 sayılı  Geçici 16. Maddenin (10) fıkrasında  “Yapı Kayıt Belgesi, yapının yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerlidir”şeklinde bir düzenlemeye yer verildiği halde, anılan kanun maddesinde yapı kayıt belgesinin iptaline dair herhangi bir düzenleme öngörülmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda, yukarıda belirtilen belirlilik ilkesi çerçevesinde bireyler bakımından hukuksal güvenliği temin eden  idare yönünden   ise, keyfî uygulamalara karşı yapı kayıt belgesi sahiplerini koruyan açık, net, anlaşılır, uygulama esas ve usullerini gösteren  yasal bir düzenlemenin bulunması gerekirdi.

Söz konusu madde de  yapı kayıt belgesinin iptali ile esas ve usullerini gösteren  yasal bir düzenleme bulunmadığı halde maddenin son fıkrasında yer alan “Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık ve Maliye Bakanlığı tarafından müştereken belirlenir.” Şeklindeki düzenlemeye dayanılarak Tebliği adı altında idari bir tasarruf yoluyla aşağıdaki düzenleme yapılmıştır.

Şöyle ki; yapı kayıt belgelerinin iptaline dair  Yapı Kayıt Belgesi Verilmesine İlişkin Usul Ve Esaslar başlıklı Tebliğin 8 .maddesinin (2). Fıkrasında,

“Yapı Kayıt Belgesi düzenlenemeyecek yapılar için bu belgenin düzenlendiğinin tespit edilmesi durumunda, Yapı Kayıt Belgesi iptal edilir, bu belgenin sağlamış olduğu haklar geri alınır, Yapı Kayıt Belgesi bedeli olarak yatırılmış olan bedel iade edilmez ve belge düzenlenmesi safhasında yalan ve yanlış beyanda bulunulan müracaat sahibi hakkında 10 uncu maddenin ikinci fıkrası uyarınca suç duyurusunda bulunulur. şeklinde ibareler içeren bir düzenleme yapılmıştır.

Bu durumda  3194 sayılı Kanun’un Geçici 16. Maddesinde bu yönde bir yaptırım veya sınırlama öngörülmediği halde, Yapı Kayıt Belgelerinin tamamen iptal edilmesi ve alınan bedellerin iade edilmemesi  hakkaniyete ve  anılan ilkeler bağlamında Anayasaya  aykırılık teşkil edeceği değerlendirilmiştir.

Kanun koyucunun yapı kayıt belgesinin iptaline  dair bir mülkiyet hakkının sınırlanması mahiyetinde bir  hüküm  öngörmediği gözönüne alındığında, yapı kayıt belgesinin iptalini   gerektiren hallerin belirlenmesinin idari bir işleme bırakılması  hususu belirli ve öngörülebilir olma ilkelerine uygun değildir.

Anayasanın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk devletinin unsurlarından biri de, vatandaşlarına hukuk güvenliği sağlamasıdır. Hukuk güvenliği, kurallarda belirlilik ve öngörülebilirlik gerektirir. Hukuk devletinde yargı denetiminin sağlanabilmesi için yönetimin görev ve yetkilerinin sınırının yasalarda açıkça gösterilmesi bir zorunluluktur.

Bu belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup, bu ilke gereği birey hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların hangi müdahale yetkisini doğurduğunu bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar

YASAMA YETKİSİNİN DEVREDİLMEZLİĞİ İLKESİ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME

Yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesi en genel tanımıyla,yasama organını genel, soyut kurallar anlamında kanun koymak üzere milletten almış olduğu yetkinin, yürütme organına devredilmesinin yasaklanması şeklinde,ifade edilebilir

3194 sayılı Kanunun Geçici 16. maddesi   yerleşme yerlerinde bulunan  plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun olmadığı için ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınmasını amaçlamıştır.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ise ilgili iki Bakanlık tarafından müştereken belirlenecek idari bir tasarrufa bırakılmıştır.

Bakanlık söz konusu idari düzenlemelerle sorunu çözmeye çalışırken Yapı Kayıt Belgesi düzenlenemeyecek yapılar için bu belgenin düzenlendiğinin tespit edilmesi durumunda, Yapı Kayıt Belgesi iptal edilir, bu belgenin sağlamış olduğu haklar geri alınacağı öngörmek suretiyle yeni sorun odakları yaratmıştır.

Yukarıda açıklandığı gibi bu tür bir düzenlemenin hukuki güvenliği temelinde yatan belirlilik ve öngörülebilirlik unsurlarını taşımadığı açık olmakla birlikte yanısıra  Anayasanın 7. maddesinde yer alan yasama yetkisinin devredilmezligi ilkesine aykırıdır.

Anayasa'nın 7. maddesinde, "Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez." denilmektedir. Yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olması ve bu yetkinin devredilememesi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir gereğidir. Anayasa'nın açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü konularda, yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisi verilmesi mümkün değildir. Yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir kanun hükmünün Anayasa'nın 7. maddesine uygun olabilmesi için temel ilkeleri koyması, çerçeveyi çizmesi, sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı yönetimin düzenlemesine bırakmaması gerekir.

Anayasa'nın 35. maddesinde herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır.

Mülkiyet hakkı, temel bir hak olduğu için sınırlandırılması sırasında  temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması rejimini belirleyen Anayasa'nın 13. Maddesine  uyulması gerekmektedir. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı, Anayasa'nın 35. maddesinde belirtilen nedenlere bağlı olarak, kanunla ve demokratik bir toplumda gerekli olduğu ölçüde sınırlanabilir. Ayrıca, mülkiyet hakkına getirilen sınırlamalar hakkın özüne dokunamayacağı gibi Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine de aykırı olamaz.

Çağdaş demokrasilerde, temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamalarda tasarrufun nedeni, yöntemi, kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları gibi güvenceler demokratik toplum düzeni kavramı içinde değerlendirilmelidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnai olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin gerekleri için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak kanunla sınırlandırılabilir. (AYM, Esas 2017/110, Karar  2017/133,)

Anayasanın 35 nci maddesinde  yer alan kanunla düzenlemeden ne anlaşılması gerektiği Anayasa Mahkemesi'nin pek çok kararında  açıklanmıştır. Buna göre 'yasa ile düzenlenmesi öngörülen konularda, yürütme organına genel, sınırsız, esasları ve çerçevesi belirsiz bir düzenleme yetkisi verilmesi yasama yetkisinin devri anlamına geleceğinden  Anayasanın 7.  maddesi ile 87. maddesine aykırı düşer.

Anayasanın 35 maddesinde  herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu  ve bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceğine dair   hükmü karşısında mülkiyet hakkının sınırlanması mahiyetinde olan yapı kayıt belgesinin iptalini içeren bir konunun yürütme organının tasarrufuna bırakılması  Anayasanın 35. nci maddesinin açık hükmü karşısında Anayasanın 7 nci ve 87 nci maddeleri karşısında koruma göremeyeceği tartışmasızdır.

SONUÇ

İmar Barışından faydalanan yapılar için verilen “Yapı Kayıt Belgesi” yapıyı imar mevzuatı açısından ruhsatlı bir yapı gibi yasal hale getirdiği gibi, yapı kullanma izin belgesi bulunan bir yapının sağladığı tüm hakları da sağlayan mülkiyet hakkı niteliğindedir.

Bu durumda yapı kayıt belgesinin iptaline dair her türlü tasarruf temel hak ve özgürlüğü sınırlayıcı  mahiyette olacağından bu hususun ancak yasada düzenlenmesi halinde mümkün olacağı gözden uzak tutulmamalıdır. 

Bu bağlamda anılan  Tebliğ’e dayalı olarak aleyhine  iptale dair bir işlem tesis edilen tarafın söz konusu düzenleyici işlemin hukuka  aykırı olduğundan bahisle  usulüne uygun talepte bulunması ve yanısıra bu tür davalarda anılan Tebliğin dayanağını teşkil eden hükmün Anayasa aykırı olduğu taraflarca da ileri sürülebilecektir. Ayrıca iptal edilen yapı kayıt belgesi için yatırılmış olan bedelin iade edilmemesi halinde  Devlet, yerine getirilmemiş bir kamu giderinin karşılanmasını bireye yüklemiş olacaktır. Anayasanın 73 maddesi uyarınca  Devlet vermediği bir  kamu hizmetinin giderini bireye yüklemesi  hakkaniyete aykırı olacaktır. Bu bağlamda  iptal edilen yapı kayıt belgesine ilişkin bedelin iade edilmeyeceğine dair “Tebliğ”de yapılan düzenlemenin Anayasanın 2, 20 ve 73. maddelerine aykırı olacağı hatırdan çıkartılmamalıdır.