Soruyu şöyle de sorabiliriz:
Kamuda başörtüsüne özgürlük istisnaları nasıl düzenlenecek ?


Bir önceki yazımda ifade ettiğim gibi demokratikleşme paketi, hukukun üstünlüğü ve demokratik hukuk devletinin  tesisi için on yıl önce hayal bile edilemeyen öneriler paketidir. Öncesi olduğu gibi devamının geleceği de vaat edildiği için, eksik taraflarına yoğunlaşmak yerine getirdiği iyileşmeleri konuşmamız gerekir.

Ancak demokratikleşme paketinin hayata geçirilmesinde bir tehlikeye dikkat çekmek istiyorum.

Hükümetin idari bir tasarrufu ile kamuda başörtüsü yasağı kaldırılacak. Paket yıllardır ifade ettiğimiz, Türkiye’de başörtüsü yasağının kanuni dayanağı olmadığı gerçeğini teyit etti. Kamuda yasak 12 Eylül darbe ürünü 1982 tarihli yönetmeliğe dayandırılıyordu. Üniversite öğrencileri için ise yönetmelik de yoktu. Tam aksine kılık kıyafetin serbest olduğunu öngören kanun vardı. Buna rağmen, Anayasa mahkemesi kararlarının gerekçelerinde yer alan yorumlara dayanarak hukuk dışı yasak uygulandı.

Başörtülü olarak milletvekilliği yapılamayacağına dair, ne Anayasa, ne kanun, ne de içtüzük hükmü bulunmamasına rağmen keyfi bir  yasak uygulandı.  1999 yılında İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı’nın başına gelenleri biliyorsunuz. Başbakan Bülent Ecevit eline tutuşturulan nottan “bu kadına haddini bildirin” komutunu verirken  CHP’li vekiller “dışarı dışarı “ diye tempo tutuyorlardı. Bu yasakçı zihniyet, Merve Kavakçı’yı TBMM’den dışarı çıkarmakla yetinmemiş vatandaşlıktan da çıkarmıştı. Başörtüsü söz konusu olunca hukuk işlemiyordu. En temel haklar, evrensel hukuk normları çiğnenmekte beis görülmüyordu.

Başörtüsü iki siyasal partinin kapatılmasına, Ak Parti’nin de irticai eylemlerin odağı olmakla mahkum edilmesine sebep olan bir giyim tarzı. Bu konuda sadece üniversitelerde özgürlük sağlayacak Anayasa değişikliğine 28 Şubat’ın medya ayağından Ertuğrul Özkök’ün “411 EL KAOSA KALKTI” manşetini sanırım unutmamışsınızdır.

Geçirdiği kaza nedeniyle ayağının biri olmayan Şafak Pavey CHP’den milletvekili seçilince etek giymesi sorun teşkil edeceğinden, Meclis içinde pantolon giyerek görevini yapabilmesi için İç Tüzük değişikliği gündeme gelmişti. Hazırlanan taslakta ‘dileyen bayan milletvekillerinin pantolon giyebileceği’ öngörülüyordu. İktidar ve muhalefetin birlikte yapmayı düşündüğü bu değişiklikten bazı uyarılar sonucunda vazgeçilmişti.

 Bütün bunları neden hatırlatıyorum ? İyi niyetlerle gündeme getirilen hukuki düzenlemeler kimi zaman yeni bir yasağın uygulanmasında gerekçe olabiliyor. Örnekleri onun için verdim. Eğer Meclis İç Tüzüğünde bayan milletvekillerinin pantolon giymelerini yasaklayan bir hüküm yok iken serbest olduğuna dair bir düzenleme yapılsaydı, bunun mefhumu muhalifinden başörtüsü yasağı çıkarılabilecekti. “Pantolon için bile tüzük değişikliği yapıldı, başörtüsü için de serbest olduğuna dair değişiklik olmadan Meclise girilemez”  diyeceklere koz verilmiş olacaktı. Şimdilerde yasal bir engel yok denilerek önümüzdeki dönem için bu özgürlüğün kullanılabileceği dillendiriliyor malum.

2547 sayılı YÖK kanunu Ek.17. Maddesi de merhum Özal döneminde özgürlük sağlamak amacıyla çıkarılmıştı. “Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydıyla üniversitelerde kılık kıyafetin serbest” olduğunu düzenliyordu. Başörtüsü yasakçıları, bu kanun metnindeki “yürürlükteki kanunlar” kavramlarını kendilerine siper edip, ‘Anayasada yer alan laiklik ilkesi de bir kanun hem de üst normdur, başörtüsünü laiklik ilkesi yasaklamaktadır’ deyip yasak uyguladılar.

Ak Parti ve MHP’nin 411 oyuyla yapılan  Anayasanın 10 ve 42. Madde değişikliklerini Anayasa Mahkemesi iptal etmeseydi, temel bir sorunu kökünden çözmek için yapılan bu değişiklik şimdi kamuda başörtüsü serbestliğinin önüne anayasal engel diye çıkarılacaktı. Yasakçı zihniyet yorumcuları pek ala, ‘Anayasa yapıcının iradesi başörtüsünü sadece üniversite öğrencilerine, yani eğitim alana, hizmet alana serbest bırakma yönündedir, memurlara serbestlik istenseydi anayasada yer alırdı’ diyebilecekti.

Hukuki düzenlemeler yapılırken ne kadar dikkat ve özen gösterilmesi gerektiğini anlatabildiğimi sanıyorum.
Kamuda başörtüsü serbestliğinden yargı, emniyet ve ordunun istisna tutulmasını evrensel hukuk ilkelerine, temel hak ve özgürlüklerin özünün sınırlanamayacağı ilkesine ve eşitlik ilkesine aykırı olduğu düşüncesi ile paketin eleştirilecek en önemli kısmı olarak görüyorum. Ancak, sosyal ve siyasi şartlar, kamuoyunun bildiği veya bilmediği nedenlerle  tedrici iyileştirme böyle gerektiriyorsa, siyasi tercih bu yönde kullanılmış ise, uygulamada son derece dikkatli olunması gerekiyor.

İlgili kurumların özel yasalarında ve yönetmeliklerinde başörtüsüyle ilgili bir yasak yok iken yasak mı konulacak ?  Allah korusun !
Hukuki düzenleme yapılmadan ilgili kurumların üst yönetimlerinin takdirine mi bırakılacak?
Konu düşünülmüştür elbette ama ben endişelerimi iletmek istedim.


(Bu köşe yazısı, sayın Reşat PETEK tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)