Her işin olduğu gibi yargılamaların da yolu yordamı, bir yöntemi, bilimsel bir metodu vardır; bundan tasarruf edilemez. Sonucunda ortaya çıkan ürünün kaliteli olması için süreçte işlenecek olan malzemenin kaliteli olması yetmez, işleme yönteminin de kaliteli olması, her şeyin yerinde, zamanında ve kararında kullanılması şarttır. Kaliteyi üretenlerin keyfi tercihleri değil, üretilen mal veya hizmetlerin müşterilerinin ihtiyacına cevap verilmesi, memnuniyet ve takdiri belirler.

Hakim ve savcıları memnun etmek için yapılan, hizmetin muhatabı olan toplumun ihtiyacını, tercihlerini ve memnuniyetini neredeyse tamamen göz ardı eden kestirme, kolaya kaçmalar ve hizmeti veren bu kimselerin keyfi davranmasına zemin hazırlayan düzenlemeler Türkiye’de yargılamalarda geleneksel yol, yordam ve yönetin kaybedilmesine, yargılamalarda uyulması zorunlu asgari bilimsel standartların ihmal edilmesine ve yargılamaların adeta bir çorbaya dönmesine neden olmuştur.

Vicdanlı ve sorumlu Anadolu Çocukları olan hakimlerimiz çoktan pes etmeleri gerekirken bu şartlarda adaleti sağlamaya çalışmakta; tükenmişlik pahasına topluma iyi hizmet vermek için uğraşıp didinmektedir.

Bir davaya artık bakılıp bakılmayacağı (zamanaşımı), hangi mahkemenin bakacağı (yargı yolu, görev ve yetki), uyuşmazlık taraflarının hangi vakıalarda mutabık oldukları, hangilerinde ayrıştıkları belirlenmeden (vakıaların dürüstçe ifşası); uyuşmazlığın çözümü için gerekli malzemeyi getirmeleri (delillerin ibrazı ve çıkarttırılması) sağlanmadan (sözde) yargılamaya başlanmakta; gerçek bir yargılama yapılmaksızın geçen yıllar sonra hakimler ve taraflar süründürüldükten sonra en başında verilmesi gereken bir zamanaşımı, görevsizlik, yetkisizlik ve benzeri kararlarla en başa dönülmekte…

Dünya, yargılama usullerinde Mars’a gitmeye yeter geliştirmeler yaparken Türkiye, vakti zamanında başkalarından ithal ettiği yargılama tekniğinde şovenist ama saftirik duygularla cömertçe kısıntılar yapmakta. Sonuçta davaların yargılama aşamasından vazgeçilmiş veya bilirkişilere terkedilmiş bulunmakta. Avukatlar ıvır zıvır sebeplerle 5’er 10’ar dakikadan fazla sürmeyen ara duruşmalara, gitmezlerse davanın takip edilmeyeceği tehdidi altında, neredeyse zorla getirtilmekte, gittiklerinde de sözleri kesilmekte, beyanlarının sadece bir kısmı zapta geçirilmekte…

Davanın mahkemede tek duruşmada tam tartışılarak karara bağlanmasından çoktan vazgeçilmiş bulunmakta…

Yargılama usullerini kırpmakta olanlara sormak isterim: aşağıdaki karşılaştırmaya da bakarak samimi bir cevap verin: Türkiye, yıllardan beri yargılamalarda tasarruf mu yapmakta; yoksa, hizmeti verenlerin rahatı için vatandaşın kaynaklarını mı savurmakta…

"Yazarın özel izni ile Facebook/Mehmet Gün sayfasından aynen alınmıştır."