Bizim hukuk sistemimizde kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmünü geçersiz kılacak şekilde ortadan kaldırmak veya yargılamayı başa almak çok zor bir durumdur. Hatta bu durum bazen imkânsıza yakındır. Yani bu konuda başarı şansı oldukça düşüktür. Yargılamanın yenilenmesi kurumu olağanüstü bir yasa yolu olarak öngörülmüştür. Uygulaması son derece sınırlıdır.

Kesinleşmiş mahkûmiyet hükümlerinin nasıl bertaraf edilebileceği veya yargılamanın tekrar edilmesinin ne şekilde mümkün olabileceği hususu son derece karmaşıktır. Bu nedenle yargılamanın yenilenmesi konusunu öncelikle iade nedenleri açısından ele almak gerekecektir.

"Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri" başlıklı 5271 sayılı CMK m. 311 hükmünde yargılanmanın yenilenmesi nedenleri gösterilmiştir.[1]

Buna göre; kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülebilecektir:[2]

a) Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.

b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.

c) Hükme katılmış olan hâkimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkûmiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise.

d) Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile ortadan kaldırılmış ise.

e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.

f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.

CMK m. 311/2 hükmünde, m. 311/1-f hükümleri, 4.2.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararları ile, 4.2.2003 tarihinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında da uygulanacağı ifade edilmektedir.

5271 sayılı CMK m. 311 hükmünde, hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenlerine yer verilmiştir. Burada nedenlerin sınırlı sayıda gösterildiği söylenebilir. Bunun dışındaki nedenlerle hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesinin talep edilebilmesinin imkansız olduğunu ifade etmeliyiz.

Kesin hükmün vazgeçilemez etkisi

Bir yargılamanın kesin hükme bağlanması beklenen bir sonuçtur. Öncelikle kamu düzeninin sağlanması adına davaların belirli bir zaman dilimi içerisinde kesin hükme bağlanmasını zorunlu kılmaktadır.

Kesin hüküm, yargılamaya konu uyuşmazlığın çözüldüğünü, maddi gerçeğe ulaşıldığını göstermektedir. Bu konuda kesin hükümle sonuçlanmış bir uyuşmazlık kural olarak yeniden yargılama konusu yapılamaz.

Kesin hükmün ortaya çıkardığı bu sonuç, yargılamanın yenilenmesi yönündeki taleplerin de başarı şansını azaltıcı yönde etki yapmaktadır. Başka bir söylemle, yargılanmanın yenilenmesi yönündeki taleplerin sıkı bir şekilde denetlenmesini ve bu konuda hassaslık düzeyinin yükseltilmesini sağlamaktadır.

Adli hata

Bununla birlikte, yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilmesi ve lehe hüküm çıkartılması bazen mümkün olabilir.

Bu son derece doğal bir durum olabilir. Öncelikle adli hataların yüksek seviyelerde olması yargılamanın yenilenmesi taleplerinin ortaya çıkmasına neden olabilir.

Kesin hükümde adli hata yapılmasının mümkün olması, yargılamanın yenilenmesi taleplerini de gündeme getirmektedir.

Adli hata halinde, kesin hükmün maddi gerçeği ifade ettiği ve kesin hükmün ispatlandığı ileri sürülemez. Bu durumda da kesin hükmün bünyesindeki adli hatanın düzeltilmesi mecburiyeti ortaya çıkacaktır. İşte bu düzeltme hareketi yargılanmanın yenilenmesi yoluyla olacaktır.

Adli hata halinde kesin hükmün dokunulmazlığından söz edilemez. Başka bir söylemle, yargılamanın yenilenmesi kurumu kesin hükmün dokunulmazlığının istisnasını oluşturmaktadır.

Kesinleşen hükmün adli hata nedeniyle ortaya çıkardığı olumsuz sonuçların ortadan kaldırılması için bu konudaki taleplerin değerlendirilmesi gerekecektir. Yani şartların varlığı halinde kesinleşen hükmün düzeltilmesi söz konusu olabilecektir.

Yargılamanın yenilenmesi ancak kesinleşmiş hükümlerde başvurulacak bir yol olup hukuki niteliği itibarıyla CMK sistematiği, düzenleniş şekli ve düzenlendiği yer dikkate alındığında tereddütsüz olağanüstü bir kanun yoludur.

Yargılamanın yenilenmesindeki amaç, kanunda istisnai ve sınırlı olarak sayılan hallerin gerçekleşmesi halinde gerçeğin araştırılması, böylece toplum ve sanığın menfaatinin korunması olduğundan, kesin hükme yönelik olarak ileri sürülen ve gerekli şartları taşımayan her türlü yenilenme talebinin dikkate alınması da söz konusu olmayacaktır.

Yargılamanın yenilenmesi kurumunun temel özellikleri şunlardır:[3]

1) Nedenleri kanunda sınırlı şekilde sayılmıştır.

2) Yargılamanın yenilenmesi nedenlerinin en az birisine dayalı olarak kesinleşmiş bir hükümde adli hata bulunduğu iddiasıyla başvurulabilen bir yoldur.

3) Kural olarak hükmü veren mahkemeye başvurulmasıyla başlar.

4) Hükmü veren hâkimin katılımı olmaksızın, mahkemece başvurunun şekil ve esas açısından kabulüne karar verilmesi halinde devam edilerek karar verilir.

5) Hükme konu sanık ve fiil hakkında yeniden kovuşturma yapılmasına imkân sağlar.

6) Olağanüstü bir kanun yoludur.

Yargılamanın yenilenmesi, mutlaka istek üzerine yapılabilecek, davasız yargılama olmaz ilkesinin doğal sonucu olarak mahkemece re'sen yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmesi mümkün olmayacaktır.

Hükmün infaz edilmiş olması veya hükümlünün ölümü de yargılamanın yenilenmesine engel teşkil etmeyecektir.

Yargılamanın yenilenmesi başvurusu kural olarak herhangi bir süre sınırlamasına tâbi tutulmamış olup, talep hükmü veren mahkemeye yapılmalıdır.

Yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması kesinleşen hükmün infazını kendiliğinden etkilemeyecek, ancak mahkemenin infazın geri bırakılmasına ya da durdurulmasına karar vermesi mümkün olabilecektir.

Yargılamanın yenilenebilmesi için hükümde önemli bir adli hatanın yapılmış olması gereklidir.

Yargılamanın yenilenmesini gerektiren bu hata, hükümlünün lehine ya da aleyhine olarak yapılmış olabileceğinden hukukumuzda yargılamanın yenilenmesi hem hükümlünün lehine hem de aleyhine olarak başvurulabilecek bir kanun yolu olarak düzenlenmiştir.

CMK m. 311 hükmünde belirtildiği üzere, kesinleşen bir hükümle sonuçlanan davanın, yargılamanın yenilenmesi yolu ile hükümlü lehine yeniden görülebilmesi için şu nedenlerden birinin varlığı gerekmektedir:

a) Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliğinin anlaşılması,

b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunması veya görüş bildirmesi,

c) Kararı veren hâkimlerden birinin görevini yaparken kusurlu davranması,

d) Kararın dayandığı hukuk mahkemesi kararının kesinleşmiş bir kararla bozulması,

e) Hükümlünün beraetini veya daha hafif bir suçtan cezalandırılmasını gerektirecek yeni delil ve olayların ortaya çıkması,

f) Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması gerekir.

Uygulamada, "yeni olaylar veya yeni delillerin ortaya konulması" hususu sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Yani kesin hüküm sonrasında yeni delillerin ortaya çıkması nedeniyle yargılanmanın yenilenmesi yoluna gidilmesi diğer nedenlere göre daha çok görülebilmektedir.

Gerçi uygulamada bu durum daha çok yeni tanık beyanlarının sunulması şeklinde olmaktadır. Yeni tanıkların bulunduğu yönündeki taleplerin başarıya ulaşma şansı çok düşüktür. Uygulamada durum böyle olmakla birlikte yeni olaylar ve yeni deliller konusunu izah etmek yararlı olacaktır.

"Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulması" bir yenileme nedenidir.

CMK m. 311/1-e hükmünde düzenlenmiştir. Uygulama şartları şunlardır:

1. Şart: Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulmalıdır.

2. Şart: Bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olması gerekir.

Yasal düzenlemede “yeni olaylar” ve “yeni deliller” kavramları geçmektedir. Bu nedenle olay ve delil kavramı üzerinde durulmalıdır.

Delil

CMK açısından delil bir kanıtlama aracıdır. Delil, ceza yargılamasında maddi gerçeğe ulaşmak için yararlanılan kanıtlama aracı olarak tanımlanabilir. Ceza yargılamasında "delil serbestisi" ilkesi bulunmaktadır.

Delilin 3 temel özelliği bulunmaktadır:

1) Akılcı olmalı.

2) Gerçekçi olmalı

3) Hukuka aykırı bulunmamalı.

Yukarıda yer verilen şartlara uygun beyan, belge veya belirti, delil olarak kabul edilebilir.

Olay

Olay kavramı, “kendine özgü ayrıtsal özellikleri olan yalınç bir durum, oluşum ya da süreç” şeklinde tanımlanabilir.[4]

Olayın, doğrudan doğruya veya dolayısıyla bir yargılama konusu olması ve yargılama içinde kanıtlama aracı olarak kabul edilebilmesi mümkündür. Yani doğrudan veya dolaylı olarak ispat aracı olarak kullanılabilir ve yargılama sonucunu etkileyecek olgular içerebilir.

Yeni kavramı

Yargılamanın yenilenmesi için delil ve olayların “yeni” olması gerekir. Burada kesin hüküm öncesi mahkemeye bildirilmemiş olması veya ileri sürülmemiş olması halinde de “yeni” olma hali devam edecektir.

Başka bir söylemle, hükmü veren mahkemeye bildirilmemesi veya hükümde dikkate alınmamış olan her olay ve delilin hükümlü tarafından bilinip bilinmemesi herhangi bir öneme sahip değildir. Burada bu durumlar "yeni" kavramı içinde nitelendirilecektir.

Sonuç olarak kesin hüküm sırasında değerlendirilmeyen olay veya delil yeni kavramı çerçevesinde mütalaa edilecektir.[5]

Kesin hükümden önce meydana gelen ancak mahkemenin bilgisine sunulmayan ya da mahkeme tarafından değerlendirilmeyen deliller ve olaylar da "yeni" sayılmalıdır.

Bu doğrultuda hükmü veren mahkemeye bildirilmediğinden yargılama yapılırken değerlendirilemeyen her türlü olgu ve delil de "yeni" sayılmaktadır.

Daha önceden mahkemeye bildirilen ancak mahkeme tarafından değerlendirilerek inandırıcı bulunmadığı için dikkate alınmayan delil ve olgular "yeni" değildir. Buradaki yenilikten anlaşılması gereken taraf bakımından değil, mahkeme bakımından olay ya da delilin yeni olmasıdır.

Mahkemece bilinmeyen, incelenmeyen, yargılama konusu yapılmayan ve bu nedenle değerlendirilmeyen deliller "yeni delil veya olay" kapsamındadır. Yenilik açısından önemli olan delil vasfına sahip olacak biçimde içerikteki yeniliktir.

Bu nedenle hükümlünün bildiği veya bilmesi gereken bir olay veya delil, mahkemece bilinmiyorsa veya öğrenilmekle birlikte değerlendirilmemişse yargılamanın yenilenmesi nedeni olabilecektir.[6]

Önemli ve etkili olma zorunluluğu

Yeni olay veya delilin yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilebilmesi için önemli olması ve etkili olması gerekir. Yani hem önemli olacak hem de sonucu etkileyecek güçte olacak.

Deliller ve olayların iki hususu temin edecek güçte ve yetenekte olması gerekir:

1) Sanığın beraatını sağlayabilmelidir.

2) Veya sanık hakkında daha hafif bir ceza uygulanmasını gerektirecek nitelikte olması gerekir.[7]

Yargılanmanın yenilenmesi talebinin kabul edilmesinin gerekip gerekmediği hususunda şekil şartının yerine getirilmesi yeterli değildir. Burada ayrıca şu koşulların varlığı aranmalıdır:

1) Burada söz konusu olan olay ve delillerin önceden ileri sürülmemiş olması gerekir.

2) Olay veya delillerin tamamen yeni nitelik taşıyan yapıda olması gerekir.

3) Olay veya delillerin tek başına veya diğer deliller birlikte incelendiğinde hükümlü lehine değerlendirmeye ve önceki hükmü değiştirmeye elverişli olası gerekir. [8]

Bu özelliği taşımayan iddialarla yargılanmanın yenilenmesi mümkün değildir. Sadece şekli unsurların yeterliliğinden bahisle yargılamanın yenilenmesinde delil toplamak veya bu safha aşılarak duruşmalı incelemeye geçilmesi başarı sağlamayacaktır. Talep eninde sonunda reddedilecek veya eski hüküm tekrar kurulacaktır.[9]

Burada yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilebilmesi için kesin hükümden vazgeçilmesini mümkün kılacak ve duruşma açılmasını haklı ve zorunlu hale getirecek ciddiyette yeni delil ve olayların ileri sürülmesi gerekmektedir.

Yargılama aşamasında yerel mahkemece değerlendirilen, bilgi sahibi olunan, incelenen ve hüküm verilirken dikkate alınan, temyiz aşamasında da Özel Dairece incelenip değerlendirilen bir delile dayanılarak yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilemez.

Bu yüzden gerek ilk derece yargılamasında gerekse temyiz aşamasında ileri sürülen, yargılama makamlarının bilgi sahibi olduğu, suçun sübutu ve nitelendirmesi bakımından dikkate alınan, bu şekilde aşamalarda değerlendirilen olay ve delillere dayalı olarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması durumunda, CMK m. 318/3 hükmü gereğince yargılanmanın yenilenmesi talebinin kabul edilmemesi gerekir.

Yargılanmanın yenilenmesi bakımından yeni delil ve vakıanın söz edebilmek için şu koşullar gerekir:

1) Delil ve olayın daha önce mahkemeye sunulmamış olmalı.

2) Kesin hüküm açısından mahkemenin bilgisi dışında kalmış olmalı.

3) yalnız başına veya diğer delillerle birlikte sonuca etkili olması gerekmektedir.

Bu özelliklere sahip olmayan delil veya olaylara 'yeni delil ve olay' denemez.

Yargı kararının verildiği tarihte, mahkemece bilinmeyen ve mahkûmiyet hükmü kurulurken değerlendirme dışı tutulan yeni delil veya yeni olay diye tanımlanabilecek yeni bir durum söz konusu olmadığı sürece yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilmesi mümkün olmayacaktır.[10]

Örneğin; yargılamanın yenilenmesi davası sırasında, sanığın savunması sırasında gösterdiği tanıklar dinlenmiş, bu tanıkların tümü de sanığın ileri sürdüğü hususları doğrular nitelikte anlatımda bulunmuşlardır.

Burada sanığın dilekçesinde ileri sürdüğü hususların doğruluğunun kanıtlandığı ileri sürülmektedir.

İşte bu hususların yargılamanın yenilenmesi davasına konu, yargı kararının verildiği tarihte, yargılama makamının delil veya olay diye tanımlayabileceğimiz yeni delil veya yeni olay olup olmadığı değerlendirilmelidir.

Şayet bu tanıkların beyanları yeni ve daha önce hiç değerlendirme konusu yapılmamış ise bu durumda da şu husus değerlendirilmelidir.

Tanıkların lehe olan beyanları ile birlikte diğer deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde hükümlünün beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren yasal düzenlemenin uygulanmasını gerektirip gerektirmediği takdir edilmelidir.[11]

Bu nedenle 'yeni vakıa ve delil' kavramı, önceden yargıya sunulmamış olan ve onun bilgisi dışında kalmış olan delil ve vakıayı bünyesinde barındırmaktadır.[12]

Öğretideki görüşler

Yeni vakıa veya yeni delil, yargılama makamı tarafından bilinmeyen, başka bir söylemle mahkemenin karar verdiği sırada bilmediği vakıa veya delil olarak tanımlanabilir.[13] Yeni olma hali, vakıa veya delilin ortaya çıkma sırasına, yani kronolojik olarak değil, mahkemece daha önceden bilinip bilinmediğine göre belirlenmelidir.[14]

Öğretide, yargılanmanın yenilenmesi talebinde neden olarak belirtilen vakıa veya delillerin 'yeni' olması mutlak bir zorunluluktur. Hükümlünün bilip bilmemesi önemli değildir. Bu durum hükümlü tarafından bilinmesi gerekli olabilir. Bu durumdaki bir vakıa veya delil, yargılama makamının bilgisi dışında ise, yenilenme sebebi olarak kullanılabilir.[15]

Öğretide, yargılamanın yenilenmesi talebinde ileri sürülen vakıa veya delillerin yeni olması gerektiği yönünde görüşler ileri sürülmektedir.[16]

Burada ‘yeni’ kavramı, hüküm kurulduğu sırada yargılama makamı tarafından bilinmeyen ve failin kusurluluğunun tespitinde etkili olabilecek ve ilk hüküm kurulduğu sırada dikkate alınmamış olan hususları kapsamaktadır.

Burada önemli olan yargılamanın yenilenmesi talebinde ileri sürülen vakıa veya delilin yargılama makamının bilgisine daha önce hiç sunulmamış olmasıdır. Yoksa bu durumun fail tarafından bilinip bilinmemesi önemli değildir. Burada “yenilik” hali fail açısından değil yargılama makamı açısından aranmaktadır.[17]

Kesin hükmün verildiği sırada yargıç tarafından bilinmeyen delil veya olayın yargılamanın yenilenmesi talebinde kullanılabilmesi açısından bir başka şartın da gerekli olduğu öğretide ileri sürülmektedir.

Burada yeni olan vakıa veya delilin hükümlünün beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren yasa hükmünün uygulanmasını gerektirmesi şarttır.[18]

Sonuç olarak mahkemece yargılama sırasında bilinmeyen, bilindiği halde ulaşılamayan ve bu yüzden de kısmen veya tamamen hükmün kurulmasında dikkate alınmamış olan delil yeni delil olarak tanımlanmaktadır.[19]

Örneğin; hükümlü müdafiinin yargılamanın yenilenmesine temel olarak ileri sürdüğü bilirkişi raporunun mahkemenin yargılama sırasında temas ettiği, bilgi sahibi olduğu, incelediği ve değerlendirmeye tabi tuttuğu bir konuya ilişkindir. Bu durumun sonuca etkili olacak yeni delil niteliğinde olmadığı kabul edilmelidir.

Örnek olayımızda hükümlü müdafiinin yargılamanın yenilenmesi talebi üzerine yerel mahkemece, CMK m. 311 ve devamı hükümleri gereğince ileri sürülen olay veya delilin “yeni” olmaması sebebiyle CMK m. 319/1 hükmü uyarınca yargılamanın yenilenmesi talebinin reddedilmesine karar verilmesi gerekecektir.[20]

Örneğin; olayın gerçek failinin kimliğini kesin olarak tespit için parmak izi mukayesesi de dâhil gerekli araştırmalar yapılması gerekebilir. Bu ve benzeri araştırma işlemleri tamamlandıktan sonra bazen yargılanmanın yenilenmesi taleplerinin değerlendirilmesi ve sonrasında sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekebilir.[21]

Burada önemli olan husus yeni olay veya delilin ileri sürülmesidir.

Örneğin; somut olayda, hükümlünün işlediği suç ile ilgili beyanının alınması için hakkında çıkarılan yakalama emri üzerine mahkemece beyanının alındığı, savunmasında duruşmadan bağışık tutulma talebinin olmadığı, 11.07.2013 olan karar tarihinde Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda başka suçtan hükümlü olduğu halde beyanı alınmadan ve son sözü sorulmadan hükümlünün yokluğunda hüküm verildiğini belirterek yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.[22]

Burada hükümlü tarafından yargılamanın yenilenmesi talebine dayanak yapılan iddialar yargılama aşamasına ilişkindir. Bu yüzden hükmün kesinleşmesinden sonra ortaya çıkan yeni bir olay yahut delil bulunmadığı dikkate alınmalıdır. Bu örnek olayda yargılamanın yenilenmesi koşulları oluşmamıştır.[23]

Sonuç olarak yargılanmanın yenilenmesi, kesinleşmiş hükümlere karşı kabul edilmiş olağanüstü bir kanun yolu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yasa yolu ile maddî soruna ilişkin fiilî hataların giderilebilmesine imkân tanınmıştır. Bununla birlikte uygulamada şartların oluşması ve yargılamanın yenilenmesi taleplerinin kabul edilmesi açısından gerekli ortamın sağlanması pek kolay bir durum değildir.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-----------------

[1] 1412 sayılı CMUK'nun "Mahkumun lehine muhakemenin iadesi sebepleri" başlıklı 327. maddesi; "Kat'ileşen bir hükümle neticelenmiş olan bir dava aşağıda yazılı hallerde mahkümun lehine olarak muhakemenin iadesi yol ile tekrar görülür: 1- Duruşmada ihticaç olunan ve hükme tesir eden bir vesikanın sahteliği tebeyyün ederse. 2 - Yemin verilerek dinlenmiş olan bir şahid veya ehlihibrenin hükme müessir olacak surette mahküm aleyhine kasd veya ihmal ile hakikat hilafında şahitlikte bulunduğu veya rey verdiği anlaşılırsa. 3 - Bizzat mahküm tarafından sebebiyet verilmiş olan kusur müstesna olmak üzere hükme iştirak etmiş olan hakimlerden biri aleyhine ceza tatbikatını ve kanuni bir ceza ile mahkümiyeti istilzam edecek mahiyette olarak vazifelerini ifada kusur etmişse. 4 - Ceza hükmü, hukuk mahkemesinin bir hükmüne müstenid olup da bu hüküm kat'ileşmiş olan diğer bir hüküm ile bozulmuş ise. 5 - Yeni vakıalar veya yeni deliller dermeyan edilip de bunlar yalnız başına veya evvelce irad edilen delillerle birlikte nazara alındıkları takdirde maznunun beraetini veya daha hafif bir cezayı havi kanun hükmünün tatbiki ile mahküm olmasını istilzam edebilecek mahiyette olursa. Şu kadar ki kabahat hükümleri hakkında ancak evvelce mahküm tarafından öğrenilmemiş olan veya kendi kusurile olmıyarak evvelce irad edilmemiş bulunan vakıalar veya deliller dermeyan olunabilir. 6- Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu halde, muhakemenin iadesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir" şeklinde düzenlenmiştir.

[2] Yargılamanın yenilenmesi, 1412 sayılı CMUK'nda "muhakemenin iadesi" 5271 sayılı CMK'nda ise "yargılamanın yenilenmesi" başlığı altında benzer şekilde düzenlenmiştir.

[3] YCGK, E: 2012/909, K: 2014/121, T: 11.03.2014.

[4] https://kelimeler.gen.tr/olay-nedir-ne-demek-234712, ET: 22.01.2022.

[5] Olayın kesin hükümden sonra meydana gelmiş olmasıyla değil, kesinleşmiş olan hükmün verilmesi sırasında değerlendirilip değerlendirilmediği önemlidir. Değerlendirilmeyen olay veya deliller yeni sayılacaktır.

[6] "Hükmü veren mahkemeye bildirilmediği için hüküm kurulurken dikkate alınmamış her türlü olgu ve deliller yeni sayılır. Daha önceden mahkemeye bildirilen, ancak mahkemece inandırıcı bulunmadığı için dikkate alınmayan delil veya olgular yeni sayılmaz"Bkz.; Nur Centel- Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Bası, İstanbul, 2013, s.793.

[7] Ortaya konulduklarında tek başlarına veya önceden sunulan delillerle birlikte değerlendirildiğinde yukarıda belirtilen sonuçları temin etmelidir.

[8] Bu olay ve delillerin Mahkemeyi yönlendirecek ciddiyette bulunması gerekmektedir.

[9] Bu durum yasa koyucunun amacıyla ve olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesinin yapısıyla uyuşmamaktadır.

[10] Nitekim Ceza Genel Kurulunun 05.06.1995 gün ve 164-190 sayılı kararında; "15.10.1990 gün ve 214-236 sayılı kararında bu husus vurgulanmaktadır.

[11] YCGK, 01.10.1990 gün ve 190-212 sayılı kararı.

[12] YCGK, 27.05.1985 gün ve 72-306 sayılı kararında ise; "

[13] "Yeni delil, mahkemeye sunulmamış, sunulsa bile mahkemece irdelenmemiş, dikkate alınmamış delildir. Bununla birlikte delil irdelenmiş ancak hükme esas alınmamış ise yeni değildir. Yeni delil aslında önceki hükmün yanlış olduğunu gösteren delildir. Buna göre fiil hakkında mahkemenin verdiği karar hukuksal dayanağını kaybediyor veya eski ispat olgusunda şüphe doğuruyorsa, bunu ortaya koyan vakıa ve/veya delil, yeni vakıa ve delildir" Bkz.; Veli Özer Özbek/ Mehmet Nihat Kanbur/ Koray Doğan/ Pınar Bacaksız/ İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 4. Baskı, Ankara, 2012, s. 806),

[14] Baha Kantar, Ceza Muhakemeleri Usulü Üçüncü Kitap Kanun Yolları, Ankara, 1953, s.411.

[15] Faruk Erem, Muhakemenin Yenilenmesi Hakkında Genel Bilgiler, AÜHFD, S.1-4, C.19, Ankara, 1962, s.25.

[16] Ayhan Önder, Ceza Muhakemesi Usulü Hukukunda Yeni Vakalar ve Yeni Deliller Sebebiyle Muhakemenin İadesi, İÜHFM, C.31, No:1-4, İstanbul 1966, s.63. "Şüphesiz muhakemenin iadesi için ileri sürülen delil veya vakıanın yeni olması gerekir. Buradaki 'yenilik'ten kasıt, daha önce bilinmeyen, bildirilmemiş veya sonradan ortaya çıkan delil veya olay olabileceği gibi, bir tarafça bilinmekle birlikte mahkemece bilinmeyen veya mahkemeye ismen bildirilmekle birlikte incelenmemiş, üzerinde delil veya olay muhakemesi yapılmamış, kısaca hiç dikkate alınıp değerlendirilmemiş hususlar da olabilir. Çünkü buradaki 'yenilik', taraf bakımından değil, mahkeme bakımındandır. Dermeyan edilmeyip, sadece kendisinden bahsedilerek hiçbir şekilde dikkate alınmayan ve inceleme dışı tutulan delil ve olay arasında fark bulunmamaktadır. Bunlar da kendileri dikkate alınmadan yapılan yargılama açısından 'yenilik' vasıflarını yitirmeyip sürdürürler" Bkz.; Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, C. 2, 8. Baskı, Ankara, 2013, s. 494.

[17] Ayhan Önder, Ceza Muhakemesi Usulü Hukukunda Yeni Vakalar ve Yeni Deliller Sebebiyle Muhakemenin İadesi, İÜHFM, C.31, No:1-4, İstanbul 1966, s.63. "Hükmü veren mahkemede bildirilmemiş veya bildirilememiş ve bu sebeple hükümde nazara alınmamış olan her türlü vakıa ve deliller, mahkûm tarafından bilinip bilinmemelerinin bir ehemmiyeti olmaksızın yeni sayılırlar. Yani yenilik taraf bakımından değil, mahkeme bakımındandır. Delil ve vakıaların evvelki duruşmada dermeyan edilmemiş ve neticede mahkemenin malûmatı dışında kalmış olmaları yeni kabul edilmeleri için yeterlidir. Evvelki duruşmada dermeyan edilmiş fakat mahkemece inandırıcı görülmeyerek nazara alınmamış delil ve vakıalar 'yeni' sayılmazlar" Bkz.; Eralp Özgen, Ceza Muhakemesinin Yenilenmesi, Ankara, 1968, s. 95.

[18] Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi, 18. Bası, İstanbul, 2010, s.1493. "Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunların yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkum edilmesini gerektirecek nitelikte olması yargılamanın lehe yenilenme nedenidir" Bkz.; Sevi Bakım, Ceza Muhakemesi Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Özel Sayı, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, İstanbul, 2013, s. 933. "Muhakemenin yenilenmesi nedeninin oluşması için olay ve delilin yeni olması gerekmektedir. Kanun koyucu burada yeni kelimesini, oluş tarihinden itibaren çok zaman geçmemiş anlamında değil, daha önce söylenmemiş, görülmemiş, gösterilmemiş, düşünülmemiş anlamında kullanmıştır. Bu nedenle delilin yeni sayılması için ceza muhakemesi sırasında mahkemece varlığının bilinmemesi veya bilindiği halde olay yada delile ulaşılmaması gerekir" Bkz.; Ahu Karakurt, Ceza Muhakemesi Hukukunda Muhakemenin Yenilenmesi, Ankara, 2009, s.111.

[19] İlhan Akbulut, Ceza Muhakemesi Usulü Hukukunda Muhakemenin İadesi, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 78, 2004/4, s. 1559.

[20] YCGK, E: 2012/909, K: 2014/121, T: 11.03.2014.

[21] Yargıtay 2. Ceza Dairesi E. 2021/14843 K. 2021/18163 T. 01.11.2021: “…Olay tarihinde sanığın müştekinin triplex evinin salon camındaki pimapen pencereyi zorlamak suretiyle gece vakti içeriye girdiği ve evden bazı eşyaları alarak sürgülü kapıdan çıkmaları şeklinde iddia ve kabul edilen somut olayda, sanık ...'un aşamalarda alınan beyanlarında ısrarla atılı suçları işlemediğini, kardeşi olan ...'un kendisine ait kimlik bilgilerini kullanarak bu suçları işlediğini, soruşturma aşamasında tutuklanan kişinin kendisi olmadığına ilişkin savunmada bulunduğu, sanığın üzerine atılı suçları işleyen gerçek fail olup olmadığının, kardeşinin kendisine ait kimlik bilgilerini kullanarak atılı suçları işleyip işlemediğinin kovuşturma aşamasında ayrıntılı bir şekilde irdelenerek hiçbir tereddüte mahal vermeyecek şekilde ortaya çıkarılmadığı anlaşılmakla, SEGBİS yoluyla talimat mahkemesince alınan sanığa ait imza ve yazı örnekleriyle fiili olarak suçları işleyen ve yakalanan gerçek faile ait imza ve yazı örneklerinin mukayeseye tabi tutulması, suçları işleyenin gerçek kimliğinin ortaya çıkarılması için denetime elverişli teşhis yaptırılması, tanık dinlenmesi, kimlik bilgilerine göre hakkında hüküm kurulan ancak suçlamaları kabul etmeyen sanığa ait kamera kaydı araştırması ve parmak izi incelemesi yapılarak gerçek failin tespit edilmesini müteakip, sanığın hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi gerektiği cihetle, yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur…”

[22] Yargıtay 8. Ceza Dairesi E. 2020/5128 K. 2021/21966 T. 01.12.2021.

[23] Yargıtay 8. Ceza Dairesi E. 2020/5128 K. 2021/21966 T. 01.12.2021.