Ticari hayat içinde kıymetli evraklar tacirler için ödeme aracı olarak önemli bir yer tutmaktadır. Zira birçok ticari işlem kambiyo senetleri vasıtasıyla gerçekleştirilmekte olup 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda düzenlenen kambiyo senetleri arasında bono ödeme aracı olarak uygulamada önemli bir yere sahiptir. Türk Ticaret Kanunu'nun poliçe üzerinden bonoyu tanımlaması nedeniyle uygulamada bononun kambiyo senedi vasfına sahip olmadığına dair birçok hukuki ihtilaf mahkemelere intikal etmektedir.

Yargıtay içtihat incelemesine geçmeden önce bononun kıymetli evrak vasfına sahip olabilmesi için taşıması gereken asgari şartları 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu şu şekilde düzenlemiştir. Öncelikle 6102 sayılı TTK'nın 776/1-a maddesi gereğince, takip konusu belgenin kambiyo vasfını taşıması için senet metninde “bono” veya “emre yazılı senet” kelimesini ve senet Türkçe ’den başka bir dille yazılmışsa, o dilde bono veya emre yazılı senet karşılığı olarak kullanılan kelimeyi içermesi zorunludur. Ayrıca bono metninde aşağıda belirtilen unsurların da eksiksiz bulunması gerekir.

- Belirli Bir Bedeli Kayıtsız/Şartsız Ödeme Vaadi

- Lehtar (Alacaklı Adı Soyadı Ya Da Ticaret Unvanı)

- Bononun Düzenleme Tarihi

- Düzenleyenin İmzası

- Düzenleme Yeri

- Vade

- Ödeme Yeri

Türk Ticaret Kanunun 776 maddesinde sayılan zorunlu unsurlardan birinin bile eksik olması halinde Türk Ticaret Kanunun 777 maddesi gereğince bononun kıymetli evrak vasfına sahip olduğunu söylemek mümkün olmayacaktır.

Türk Ticaret Kanunun poliçe üzerinde kıymetli evrakı tanımlaması nedeniyle TTK 778. Maddesi gereğince bononun niteliğine aykırı düşmedikçe

a) Poliçelerin cirosuna ilişkin 681 ilâ 690,

b) Vadeye dair 703 ilâ 707,

c) Ödeme hakkındaki 708 ilâ 712,

d) Ödememe hâlinde başvurma haklarına dair 713 ilâ 727 ve 729 ilâ 732,

e) Araya girme suretiyle ödemeye ilişkin 734, 738 ilâ 742,

f) Suretler hakkındaki 746 ve 747,

g) Değiştirmeye dair 748,

h) Zamanaşımına dair 749 ilâ 751,

ı) İptale dair 757 ilâ 765,

11147

i) Tatil günleri, sürelerin hesabı, atıfet sürelerine ilişkin yasak, poliçeye dair işlemlerin yapılması gereken yer ve imza

hakkındaki 752 ilâ 756,

j) Kanunlar ihtilâfına dair 766 ilâ 775 inci,

maddeler hükümleri bonolar hakkında da geçerlidir.

(2) Ayrıca;

a) Üçüncü bir kişinin yerleşim yerinden veya muhatabın yerleşim yerinden başka bir yerde ödenmesi şart olan

poliçeye ilişkin 674 ve 697 nci,

b) Faiz şartına dair 675 inci,

c) Ödenecek bedele dair çeşitli beyanlar hakkındaki 676 ncı,

d) Geçerli olmayan imzanın sonuçlarına ilişkin 677 nci,

e) Yetkisiz veya yetkiyi aşan kimsenin imzasına ilişkin 678 ve 679 uncu,

f) Açık poliçeye dair 680 inci,

madde hükümleri de bonolara uygulanır.

(3) Avale ilişkin 700 ilâ 702 nci maddeler de bonolar hakkında uygulanır.

(4) 701 inci maddenin dördüncü fıkrasında öngörülen hâlde aval, avalin kimin hesabına verildiğini göstermezse,

bonoyu düzenleyen kimse hesabına verilmiş sayılır hükümleri uygulama alanı bulacaktır.

GEÇERSİZ İMZA NEDENİYLE BONO VASFININ ORTADAN KALKTIĞI İTİRAZI:

Kıymetli evraklar kamu güvenine haiz belgeler olmaları nedeniyle kanun koyucu belirli şekil şartlarını sağlamaları halinde bononun hukuk düzeninde geçerli kabul edilmesi gerektiğini amaçlamıştır. Zira ticari hayat içerisinde bonodaki imzalara güvenerek ticari işlemler yapan tacirin kendinden önceki imzaların sıhhatini bilmesi hayatın olağan akışı içinde pek mümkün olmamaktadır. Kanun koyucu burada tacire sadece şekli anlamda inceleme yapma görevi yüklemektedir. Yine 6102 sayılı TTK’nın 710/3. (e.622/3) maddesi uyarınca; “Hile veya ağır kusuru bulunmadıkça poliçeyi vadesinde ödeyen kişi borcundan kurtulur. Ödeyen kişi, cirolar arasında düzenli bir teselsülün bulunup bulunmadığını incelemekle yükümlü ise de, cirantaların imzalarının geçerliliğini araştırmak zorunda değildir” hükmü gereğince bonoyu iktisap eden kişi sadece kanunda belirtilen şekli incelemeleri yapmakla sorumlu tutulmuştur.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2014/806 esas sayılı ve 2016/298 karar sayılı kararında da açıkça belirtildiği üzere “ 6102 sayılı TTK'nın 818. (eTTK.nın 730) maddesi yollaması ile çeklerde de uygulanması gereken aynı yasanın 677. (eTTK.nın589) maddesi uyarınca ''bir poliçe, poliçe ile borçlanmaya ehil olmayan kişilerin imzasını sahte imzaları, hayali kişilerin imzalarını veya imzalayan ya da adlarına imzalanmış olan kişileri herhangi bir sebeple bağlamayan imzaları içerirse, diğer imzaların geçerliliği bundan etkilenmez''. İmzaların bağımsızlığı (istiklali) şeklinde tanımlanan bu ilke, poliçeye atılan her geçerli imzanın (keşidecinin, cirantanın, avalistin, kabul eden muhatabın imzası gibi) sahibini bağladığını, geçersiz imzanın sahiplerini sorumlu kılmamalarına rağmen poliçenin geçerliliğini ortadan kaldırmadığını ifade eder. Geçerli imzaların sahipleri, başkasının imzasının geçersiz olduğunu ileri sürerek kambiyo sorumluluğundan kurtulamazlar. Geçersiz bir imza sahibini bağlamaz, ancak ciro zincirini de koparmaz. İmzaların bağımsızlığı ilkesi, ciro zincirinde bulunan imzalardan birinin veya bazılarının sahteliğine dayanılarak menfi tespit davası açılmasına olanak sağlamaz. Diğer bir deyişle, “imzaların istiklali (bağımsızlığı)” ilkesine göre senet lehtarının veya diğer cirantaların ciro imzasının sahte olması hali, diğer imza sahiplerinin ve özellikle senedin asıl borçlusu olan keşidecinin senetten kaynaklanan sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.”  diyerek imzaların istiklali ilkesi gereğince şekli anlamada ciro zincirinin geçerli olması durumunda sahte veya geçersiz imza itirazı nedeniyle bononun geçersiz olduğu yönünde ki iddiaların kabulünün mümkün olmadığına hükmetmiştir.

BONO METNİNDE İKİ FARKLI VADENİN BULUNMASI DURUMU:

Uygulamada ve doktrinde kambiyo senedinde iki farklı vade olması durumunda yazı ile yazılmış olan vade tarihine itibar edileceği ve senet vade tarihinin yazı ile yazılmış olan tarih olacağı hususu genel kabul görmektedir.  Ancak Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2020/2516 esas sayılı, 2020/10070 karar sayılı kararında “ 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 703/2. Maddesi uyarınca; çift vadeli olarak düzenlenen senetlerin bono vasfında sayılamaz” diyerek bono üzerinde iki farklı tarihin bulunması halinde senedin kıymetli evrak vasfına sahip olamayacağına hükmetmiştir. Yine Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2020/3717 esas sayılı ve 2020/11290 karar sayılı kararında “ Takip dayanağı bonoda ödeme günün kısmında 01.02.2018 tarihinin yazılı olduğu, senet metninde ise vadenin “Bir Ocak 2018” olarak gösterildiği, bu haliyle bonoda çift vade olduğu anlaşılmakla takibin” iptal edilmesi gerektiğine hükmetmiştir.  Mezkur içtihatlar incelendiğinde senet metninde en ufak bir ihtilaf durumu bulunması halinde senedin kambiyo vasfına sahip olamayacağı sonucu ortaya çıkmaktadır. Yargıtay’ın anılan kararlarının Türk Ticaret Kanununun konuluş amaç ilkelerine aykırı olduğu sonucunu söyleyebiliriz. Zira Türk Ticaret Kanunu bononun asgari şekil şartlarını sağlaması halinde hukuk düzenince ayakta tutulmasını amaçlamaktadır. Bu sebeple mezkur içtihatların hakkaniyete uygun olduğunu söylemek pek mümkün olmayacaktır. Zira bononun vadesine ilişkin itilaf olması durumunda yazılı vade tarihinin dikkate alınması veya borçlu lehine olan daha ileri tarihin geçerli vade tarihi olarak kabul edilmesi kıymetli evrakın hukukunun amacına daha uygun olacaktır.

BONONUN DEVİR ŞARTLARI :

Bono emre yazılı düzenlenmesi halinde ciro yöntemi ile devir edilebilmesi mümkündür. Senedi elinde bulunduran yetkili hamil bonoyu tahsil edebilmesi için şekli olarak ciro zincirini sağlaması yeterli olup başkaca bir kanuni şartı sağlaması gerekmemektedir. Zira kıymet evrak hukuku şekli şartlara sahip olup “emruhavelesine” kaydı bononun başkaca bir işleme gerek kalmaksızın ciro yoluyla devir edilebilmesini mümkün kılmaktadır. Bono üzerinde yer alan “emruhavelesine” kaydının üzerinin çizilerek “menfi emre” kaydı konulması ya da “nama yazılıdır” kaydının bononun üzerine şerh düşülmesi halinde artık bononun ciro yoluyla devri mümkün olmayacaktadır. Bono üzerine menfi emre kaydı düşülmesi halinde bononun artık ciro yoluyla devri mümkün olmayıp Türk Borçlar Kanununda düzenlenen alacağın temliki hükümleri doğrultusunda devri mümkün olacaktır. Bononun temlik yoluyla devrinin gerçekleşmesi durumunda ise borçlu alacaklıya karşı ileri sürebileceği şahsi defilerinin alacağı temlik alan yeni alacaklıya karşı da ileri sürme imkanı elde edecektir. Hal böyle olunca kambiyo senetlerinin soyut borç ikrarı içermesi durumu temlik işlemi ile kısmi de olsa ortadan kalkmış olacaktır.

Bononun devir usulleri ile ilgili Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2016/10648 Esas sayılı ve 2017/1997 Karar sayılı kararında “Somut olayda, takibe konu bonoda "emre muharrer senet "ibaresinin yer aldığı, emrühavale ibaresinin ise üzerinin çizildiği görülmüştür. Bono içerisindeki emrühavale ibaresinin çizilmesi, senedin kambiyo senedi olma vasfını etkilemeyeceği gibi, ciro yoluyla tedavüle çıkartılmasına ve dolayısıyla kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapılmasına engel teşkil etmeyeceği gibi bonoyu nama yazılı hale de getiremez.” diyerek bono üzerinde yer alan emrühavelesine kaydının üzerinin çizilmesini senedin ciro ile devir yapılmasına engel teşkil etmeyeceğine hükmetmiştir. Bu sebeple borçlu tarafından senedin ciro ile devrinin engellemesi sağlanmak isteniyorsa senet metni üzerine “menfi emre” ya da “nama yazılıdır” açıklamasının şerh edilmesi gerekmektedir. Cirantanın da ciro işleminin altına “ ciro edilemez” kaydı düşülmesi halinde de bononun artık ciro ile devri mümkün olmayacaktır. Ciro edilemez kaydı düşülmesi senedin bono vasfına sahip olmasını etkilemeyecek olup sadece devir usulüne ilişkin değişiklik sağlamaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (HGK), 11.04.2007 tarih, 2007/2- 206 esas sayılı ve 2007/202 karar sayılı içtihadında düzenleyen tarafından bonoya (emre muharrer senet) düşülen “ciro edilemez” kaydının bononun kambiyo senedi olma vasfını kaybetmesi sonucuna yol açmayacağına hükmetmiştir.

Ayrıca Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2004/ 13519 esas sayılı, 2004 / 17138 karar sayılı ve  29.06.2004 tarihli kararında " Ayrıca, icra takibi, bonoları lehtarın beyaz cirosu ile eline geçiren yetkili hamil İ. Sigorta A.Ş. tarafından yapılmaktadır. Bu nedenle cironun vadeden önce olduğu kabul edileceğinden olayda alacağın temlikine ilişkin B.K. nun 162 ve sonraki maddelerinin uygulanması söz konusu değildir.” demek suretiyle tarih belirtilmeden tanzim edilen her cironun vadeden önce yapıldığını kabul edilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Mezkur içtihat doğrultusunda tarih belirtilmeden atılan her ciro vadeden önde yapıldığı sonucu ortaya çıkacaktır.

KISMİ CİRO NEDENİYLE HAMİLİN CEBRİ İCRAYA BAŞVURAMAYACAĞI İTİRAZI:

Cironun kayıtsız ve şartsız yapılması gerekir. Ciro şarta tabi kılınırsa, bu kayıtlar yazılmamış sayılır (TTK m.682/1). Türk Ticaret Kanunu’nun 682. Maddesinde açıkça düzenlendiği üzere kısmi ciro batıldır. Kısmi ciro ile bonoyu devir alan hamil ciro zincirinin kopması nedeniyle yetkili hamil olarak keşideciden ve kendinden önceki cirantalardan kendisine ödeme yapmasını isteyeme hakkını kaybedecektir.

TÜKETİCİ BONOSUNUN GEÇERLİLİK ŞARTLARI:

Tüketici bonosunu açıklamadan önce tüketicinin kim olduğunu kısaca tanımlamak gerekirse 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3. Maddesinde  “Tüketici: Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi” ifade eder diyerek tüketicinin en yalın haliyle tanımı yapmıştır. Tüketici bonosu ticari bonolara şekli anlamda benzerlik gösterse de düzenleme şartları bakımında birbirinden ayrılmaktadır. Zira 6502 sayılı TKHK gereğince tüketici bonoları sadece nama yazılı olarak düzenlenebilmektedir. Anılan kanunun 4. Maddesi gereğince “Tüketicinin yapmış olduğu işlemler nedeniyle kıymetli evrak niteliğinde sadece nama yazılı ve her bir taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde senet düzenlenebilir. Bu fıkra hükümlerine aykırı olarak düzenlenen senetler tüketici yönünden geçersizdir.” diyerek tüketici işlemlerinde tüketici borçlandıran kıymetli evrakın nama yazılı olarak düzenlenmesi gerektiği aksi halde soyut borç ikrarı içeren bononun tüketici işlemi nedeniyle alacaklıya verilmesi nedeniyle tüketiciyi bağlamayacağını yoruma kapalı bir şekilde düzenlemiştir.

Bu konuyla ilgili Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 2018/4096 Esas sayılı ve 2019/2338 Karar sayılı kararında “bonoların tüketici bonosu ve nama yazılı düzenlenmesinin zorunlu olduğu, aksine düzenlenen senetlerin geçersizliğinin herkese karşı ileri sürülebileceği, bu durumun mutlak def’i olduğu ve aynı zamanda davalının…. bu durumda davalının söz konusu bonoların Tüketici Kanunu kapsamında düzenlendiğini bildiği, iyi niyet iddiasında bulunamayacağı anlaşılmakla yerel mahkeme kabul kararının düzeltilerek onanmasına “  diyerek tüketici bonolarının nama yazılı olmaması halinde tüketicinin bononun geçerlilik şartlarını taşımadığını yönündeki itirazlarını kıymetli evrakı elinde bulunduran herkese karşı ileri sürebileceğine hükmetmiştir. Bu sebeple tüketici işlemi konu olan ve tüketici borçlandıran kıymetli evrakların her ne suretle olursa olsun nama yazılı olarak düzenlenmesi gerektiği aksi halde bonoyu elinde bulunduran tüm hamillere karşı tüketicinin geçersizlik itirazında bulunabileceği gerek 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümleri gerekse Yargıtay içtihatları ile açıkça hükme bağlanmıştır.  

BONONUN TEMİNAT KAYDI İÇERMESİ NEDENİYLE KAMBİO SENETLERİNE ÖZGÜ TAKİBE KONU OLAMAYACAĞI İTİRAZI:

Bono bir alacağa karşılık olarak teminat senedi olarak da tanzim edilebilmektedir. Bu durumda teminat şartının gerçekleşip gerçekleşmediği veya bononun teminat senedi olması nedeniyle kambiyo senetlerine özgü cebri icraya konu olamayacağına dair birçok hukuki itilaf alacaklı ve borçlu arasında meydana gelmektedir.

Öncelikle bir bononun teminat senedi olarak kabul edilebilmesi için bazı şartları taşıması gerekmektedir. İlk olarak bononun ön yüzünde “Teminat Senedidir” ibaresi bulunması gerekmektedir. Aksi halde bononun soyut borç ikrarı içermesi nedeniyle teminat için verildiği itirazı mahkemeler tarafından dikkate alınmayacaktır. Tek başına “Teminat Senedidir” ifadesinin yer alması bononun teminat senedi olarak kabul edilmesi için yeterli değildir. Teminat senedi olarak düzenlenen bononun yazılı bir teminat sözleşmesine atıf yapılması gerekmektedir. Zira bononun soyut borç ikrarı içermesi nedeniyle aksi durumun varlığı sadece yazılı delille ispatlanabilecektir. Bononun arka yüzüne hangi sözleşmeye ya da protokole istinaden düzenlendiği hususunda şerh düşülmesinde borçlunun olası bir hukuki ihtilaf durumda haklılığını ispatlamak açısından büyük kolaylık sağlayacaktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.3.2001 tarih ve 2001/12-233 sayılı ve yine H.G.K. nun 20.6.2001 tarih ve 2001/12-496 sayılı kararlarında da dayanak belgenin (hangi ilişkinin) teminatı olduğu yazılı bir belge ile kanıtlanmadığı sürece “teminat senedi” sözcüklerinin tek başına bononun kayıtsız ve şartsız belli bir bedelin ödenmesi vaadini içeren niteliğini etkilemeyeceği kabul edilmiştir. Hal böyle olunca  teminat senedi için protokol düzenlenmişse protokolde teminat senedine ilişkin düzenlenme tarihi, düzenlenme yeri, vade tarihi gibi teminat senedinin asli unsurları eksiksiz bir şekilde protokolde belirtilmesi gerekmektedir.

Alacaklı açısından ise bononun teminat senedi olarak düzenlense dahi mevcut bonoya istinaden kambiyo senetlerine özgü icra takibi yapmasında bir engel bulunmamaktadır. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2004/ 13519 esas sayılı, 2004 / 17138 karar sayılı ve 29.06.2004 tarihli kararında “İcra takibinin dayanağı olan bonoların ön yüzünde ve sadece "teminat senedidir" ibaresinin bulunması onun kambiyo senedi vasfını ve bu senetlere ilişkin özel yol ile takibe dayanak yapılmasını engellemez. " diyerek bononun üzerinde teminat kaydı olsa dahi kambiyo senetlerine özgü takip yapılmasında bir engel olmadığı yönünde karar vermiştir.

ŞİRKET ADINA BORÇLANMAYA YETKİLİ OLMAYAN KİŞİLER TARAFINDAN BONO DÜZENLENDİĞİ İTİRAZI :

Şirket adına bono düzenlemeyi şirket kuruluş sözleşmesinde açıkça belirtilen kişiler ya da daha sonra genel kurul tarafından karar alınarak kabul edilen kişiler gerçekleştirebilir. Ticaret Sicil Gazetesinde yer alan ilanda şirket temsilcilerinin tek başına “münferiden” işlem yapmaya yetkili oldukları ilan edilmemişse Türk Ticaret Kanunu’nun 370. Maddesi gereğince  “Esas sözleşmede aksi öngörülmemiş veya yönetim kurulu tek kişiden oluşmuyorsa temsil yetkisi çift imza ile kullanılmak üzere yönetim kuruluna aittir.” düzenlemesi doğrultusunda şirket temsilcilerinin çift imza kuralı gereğince müştereken borçlanmaya ve bono düzenlemeye yetkili olduklarının kabulü gerekir. Mezkur kanun maddesinin yoruma kapalı bir şekilde hükme bağladığı düzenleme gereğince şirket adına bono düzenlemeye yetkili olmayan temsilci ya da şirket ortakları tarafından şirket adına yetkisiz bir şekilde bono düzenlenmesi nedeniyle alacaklı ile bono üzerinde borçlu gözüken şirket arasında birçok hukuki ihtilaf meydana gelmektedir.

Şirket adına yetkili olmayan kişiler tarafında bono düzenlenmesi durumunda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yetkisiz temsil hükümlerine paralel olarak Türk Ticaret Kanununda poliçeye de yetkisiz temsilci tarafından düzenlenen poliçeye ait hükümler de bono için uygun düştüğü ölçüde uygulama alanı bulmaktadır. TTK'nın 778. maddesinin göndermesiyle bonolar hakkında da uygulanması gereken TTK'nın 678. maddesinde; "Temsile selahiyeti olmadığı halde bir sahsın temsilcisi sıfatıyla bir poliçeye imzasını koyan kişi, o poliçeden dolayı bizzat sorumludur." hükmü yer almaktadır. Dolayısıyla temsil yetkisi olmayan şirket yöneticisi ya da ortağı şirket adına tanzim ettiği bonolarda şahsi olarak sorumlu olacaktır.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2019/12684 Esas sayılı ve 2019/17224 Karar sayılı kararında “Bu durumda, muteriz borçlu ...’nun şirket temsilcisi olmadığı halde şirket adına imza attığından dolayı aval veren sıfatıyla sorumluluğu bulunmamakla birlikte, temsil yetkisi olmadığı halde keşideci şirket adına senet imzalayan ve imza inkarında da bulunmayan muteriz borçlu ...’nun attığı imzadan dolayı şahsen sorumlu olacağı tabiidir. Yetkisiz temsilci sıfatıyla hareket eden borçlu, bonodan dolayı keşideci sıfatıyla sorumlu olacağından hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip yapılmasında yasaya aykırılık bulunmamaktadır.” diye ifade ederek şirket adına borçlanmaya yetkili olmayan kişi tarafından düzenlenen bonoda şirketin borçlu sıfatına sahip olmayacağı ve yetkisiz temsilcinin şahsi sorumluluğun bulunmasından bahisle yetkisiz temsilci aleyhine, alacaklı tarafından kambiyo senetlerine özgü icra takibinde bulunulmasında hukuki bir engel olmadığına hükmetmiştir.

ŞİRKET ADINA AVAL VERİLDİĞİ ŞARTLARININ OLUŞMADIĞI İTİRAZI:

Şirket adına borçlanmaya ve bono düzenlemeye yetkili temsilciler şirket lehine şahsi kefalet ve aval vermesinde hukuki bir engel bulunmamaktadır. Uygulamada bononun üzerine şirket temsilcisi tarafından atılan her imza şahsi kefalet yerine geçmekte olup şirket temsilcisinin icra takibi yoluyla takip edilebilmesi imkanı sağlamaktadır. Ancak bononun ön yüzüne atılan ikinci imzanın şirket sirküleri içinde kalması durumunda şirket temsilcisinin veya diğer üçüncü şahsıların şahsi sorumluluğunu meydana getirmeyecektir.

Bu hususla ilgili Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2016/14686 esas sayılı ve 2018/1045 karar sayılı kararında “Uyuşmazlık, takip konusu senette şirket kaşesi üzerine atılan ikinci imzanın davacının aval veren sıfatıyla şahsen sorumluluğunu gerektirip gerektirmeyeceği hususundadır. Aval, 6102 sayılı TTK'nın 700 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, anılan Yasanın 701/3. maddesi uyarınca muhatabın veya düzenleyenin imzaları hariç olmak üzere poliçenin yüzüne atılan her imza aval şerhi sayılır. Ancak somut olayda keşideci tüzel kişi olup bonoda şirket kaşesi üzerine atılmış iki imza bulunmaktadır. Davacı şirket yetkilisinin aval veren olarak şahsen sorumluluğunun bulunması için senede atılan ikinci imzanın şirket kaşesi üzerinde atılmaması gerekmektedir. Aynı kişi tarafından kaşe üzerine atılan ikinci imza aval hükmünde değildir. Davacının bu durumda aval veren olarak sorumluluğundan söz edilemeyecektir. Bono da kefil bölümünde davacının isminin yazılmış olması ise bu durumu değiştirmez. Çünkü aval için sadece imza yeterli olup ayrıca ad ve soyad yazılması da gerekli değildir.” diyerek borç altına giren şirket lehine geçerli bir aval verilebilmesi için bononun ön yüzüne aval veren kişinin adının yazılması gerektiğine ve şirket imza sirkülerinin dışına ikinci bir imza atılması durumunda avalin geçerli olduğuna hükmetmiştir. Mezkur içtihat gereğince bono düzenlemeye yetkili şirket yetkilileri tarafından şirket imza sirküleri içine atılan her imza şirket adına borçlanma sağlayacak olup şirket yetkilileri uhdesinde şahsi bir sorumluluk meydana getirmeyecektir.

BONONUN ANLAŞMAYA AYKIRI DOLDURULDUĞU İTİRAZI:

Bononun soyut borç ikrarı içermesi ve bir ticari ilişkiye istinaden verildiği karinesi sonucu aksi durumun varlığı ancak ve ancak yazılı belge ile mümkün olmaktadır. Borçlu tarafından bononun anlaşmaya aykırı doldurulduğundan bahisle açılan menfi tespit davasında Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2019/391 Esas Sayılı ve 2020/1368 Karar sayılı kararında “ bonodaki keşideci imzasının davacıya ait olduğu konusunda taraflar arasında uyuşmazlık olmadığı, TTK'nın 778/1-f maddesinin yollaması ile 680/1.maddesi uyarınca tedavüle çıkarılırken tamamen doldurulmamış bono düzenlenmesinin mümkün olduğu, senedin tedavüle çıkarılırken anlaşmaya aykırı doldurulduğunu iddia eden davacının iddiasını yazılı delille ispat etmesi gerektiği, davacının senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğunu kanıtlamaya elverişli yazılı delil bildirmediği, mahkemece toplanan deliller ve tüm dosya içeriğine göre, ispat yükü doğru belirlenerek aynı gerekçe ile davanın reddine karar vermesi usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle” borçlunun temyiz talebinin reddine karar vermiştir.

BONONUN ZAMANAŞIMINA UĞRADIĞI İTİRAZI:

Eski Türk Ticaret Kanunu 661. Maddesi düzenlemesi gereğince “Poliçeyi kabul edene karşı açılacak davalar vadenin geldiği tarihten itibaren üç yıl geçmekle müruruzamana uğrar.” poliçede vadeden itibaren üç yıllık sürenin geçmesi itibariyle alacağın zamanaşımına uğrayacağı düzenlenmiştir. Bononun tanzim edildiği tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 661. Maddesi hükmünü ihtiva etmekte olup, benzer düzenlemeler, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun sırasıyla 749. ve 778. Maddelerinde de yer almaktadır. Bonoda bulunması gereken zorunlu unsurlar mülga TTK 'nın 688. maddesinde sayılmış, 689. maddede ise zorunlu unsurları taşımayan bir senedin bono vasfına sahip olmayacağı sonucu meydana gelecektir. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2019/130 Esas sayılı ve 2019/7922 Karar sayılı kararında “Davacı, ödünç ilişkisine nedeniyle davalı tarafından verilen 11.12.1998 düzenleme, 30.08.2005 vade tarihli bonoda yazılı bedelin ödenmediğini ileri sürerek genel haciz yoluyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemiyle eldeki davayı açmıştır. Mahkemece, dava konusu bononun vade tarihinden itibaren 3 yıllık zaman aşımına tabi olduğu ve 3 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra bono vasfını kaybederek adi senet niteliğinde olduğu…” diyerek bononun vade tarihinden itibaren üç yıllık süre içinde icra takibi yapılmaması veya zamanaşımının başka bir sebeple kesintiye uğramaması nedeniyle mezkur senedin kambiyo senedi vasfını kaybettiğine hükmetmiştir.

KAYNAKÇA:

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2014/806 esas sayılı ve 2016/298 karar sayılı kararı

Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2020/2516 esas sayılı, 2020/10070 karar sayılı kararı

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2019/391 Esas Sayılı ve 2020/1368 Karar sayılı kararı

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2020/3717 esas sayılı ve 2020/11290 karar sayılı kararı

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2016/10648 Esas sayılı ve 2017/1997 Karar sayılı kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (HGK), 11.04.2007 tarih, 2007/2- 206 esas sayılı ve 2007/202 karar sayılı

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2004/ 13519 esas sayılı, 2004 / 17138 karar sayılı

Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 2018/4096 Esas sayılı ve 2019/2338 Karar sayılı kararında

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2020/3717 esas sayılı ve 2020/11290 karar sayılı kararı

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2019/130 Esas sayılı ve 2019/7922 Karar sayılı kararı

Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2019/12684 Esas sayılı ve 2019/17224 Karar sayılı kararı

Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2016/14686 esas sayılı ve 2018/1045 karar sayılı kararı

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2019/391 Esas Sayılı ve 2020/1368 Karar sayılı kararı