MADDE 364- (1) Yönetim kurulu üyeleri, esas sözleşmeyle atanmış olsalar dahi, gündemde ilgili bir maddenin bulunması veya gündemde madde bulunmasa bile haklı bir sebebin varlığı hâlinde, genel kurul kararıyla her zaman görevden alınabilirler. Yönetim kurulu üyesi olan tüzel kişi, kendi adına tescil edilmiş bulunan kişiyi her an değiştirebilir.

(2) 334 üncü madde hükmü ve görevden alınan üyenin tazminat hakkı saklıdır.

GENEL OLARAK

Şirketi temsil ve yönetmeye yetkili olan şirketin zorunlu organlarından olan Yönetim Kurulu üyeliğinin T.T.K. hükümlerince düzenlenen ve düzenlenmeyen birçok sona erme sebebi olabilmektedir. Yazımız başlıklarında ilgili hususlar şu şekildedir;

1) Azil

T.T.K. 364’e göre Yönetim Kurulunu azletmeye yetkili ve görevli olan tek organ Genel Kuruldur. Yönetim Kurulu üyelerinin atanması ve azli kanunda Genel Kurulun devredilemez görev ve yetkileri arasında yer almaktadır (TTK m. 408). Bu yetkinin ana sözleşmeyle dahi sınırlandırılması mümkün değildir. Yani Genel Kurulun bu yetkisi, Yönetim Kuruluna devredilemeyeceği gibi Yönetim Kurulunun kendi üyesini azletmesi de mümkün değildir.  

Yönetim Kurulunun azledilebilmesi için Genel Kurulda karar alınması gerekmektedir. Bunun için “olağan” veya “olağanüstü” Genel Kurul toplantısı yapılmaktadır. Olağan Genel Kurul toplantısı her faaliyet dönemi sonundan itibaren üç ay içinde yapılmaktadır.  Olağanüstü Genel Kurul toplantısı ise Yönetim Kurulunun çağrısı üzerine, sermayenin en az onda birini oluşturan pay sahiplerinin çağrısı üzerine veya tüm hissedarların tam katılımı ve tüm toplantı boyunca mevcut bulunmaları şartıyla çağrısız olarak gerçekleştirilebilmektedir.

T.T.K. 364’e göre Genel Kurulun azil yetkisini kullanabilmesi için gündemde azille ilgili bir maddenin olması yeterlidir. Ancak açıkça gündem maddesinin bulunmaması ya da haklı sebep bulunmadan yönetim kurulunun azledilmesi durumunda; toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri, yönetim kurulu, kararların yerine getirilmesi, kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa yönetim kurulu üyelerinden her biri tarafından 3 ay içerisinde Asliye Ticaret Mahkemesi’nde iptal davası açılabilecektir.

T.T.K.’da haklı sebebe ilişkin bir sınırlama yahut açıklamaya yer verilmemiştir. Ancak “yolsuzluk, yetersizlik, bağlılık yükümünün ihlâli, birçok şirkette üyelik sebebiyle görevin ifasında güçlük, geçimsizlik, nüfuzun kötüye kullanılması” gibi haller yazımız sonunda derç edilen Yargıtay kararlarında da görüleceği üzere haklı sebep olarak değerlendirilebilmektedir. Dolayısıyla, Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları ile Bu Toplantılarda Bulunacak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Temsilcileri Hakkında Yönetmeliğin 25. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde düzenlenen “Gündemde madde bulunmasa bile, yolsuzluk, yetersizlik, bağlılık yükümünün ihlali, birçok şirkette üyelik sebebiyle görevin ifasında güçlük, geçimsizlik, nüfuzun kötüye kullanılması gibi haklı sebeplerin varlığı halinde, yönetim kurulu üyelerinin görevden alınması ve yerine yenilerinin seçilmesi hususları genel kurulda hazır bulunanların oy çokluğuyla gündeme alınır.” maddesi ile üye haklı sebepten dolayı azledilebilecektir. Genel kurulun görevden alması sonucu yönetim kurulu üyeliği sıfatı son bulacak ve azledilen kişi şirket içerisinde veya şirket adına hiçbir işlem yapamayacaktır.

T.T.K. 364/2 maddesi uyarınca azledilen yönetim kurulu üyesi, zamansız olarak azil sebebiyle T.T.K. 512 hükmüne dayanarak menfi zararının tazminini isteyebilecektir. Azledilen yönetim kurulu üyesinin uğradığı zararı, uğradığı zarar ile kendisini azleden hissedarların kusuru arasındaki nedensellik bağını ispatlaması gerekecektir. Söz konusu tazminat yönetim kurulu üyeliği sıfatına haksız olarak ve zamansız son verilmesi sebebiyle uğranılan zararları kapsamaktadır.

a) Gerçek veya Tüzel Kişi Üyenin Azli

TTK MADDE 359/2: Bir tüzel kişi yönetim kuruluna üye seçildiği takdirde, tüzel kişiyle birlikte, tüzel kişi adına, tüzel kişi tarafından belirlenen, sadece bir gerçek kişi de tescil ve ilan olunur; ayrıca, tescil ve ilanın yapılmış olduğu, şirketin internet sitesinde hemen açıklanır. Tüzel kişi adına sadece, bu tescil edilmiş kişi toplantılara katılıp oy kullanabilir.

Kanun maddesine göre tüzel kişiler de yönetim kuruluna seçilebilmektedir. Gerçek kişi yönetim kurulu üyesi ile tüzel kişi yönetim kurulu üyesinin görevden alınması bakımından herhangi bir farklılık öngörülmemiştir. Genel kurul her ikisini de aynı usul ve esaslara göre azletme yetkisine sahiptir. Ancak, genel kurulun tüzel kişi yönetim kurulu üyesinin temsilcisini azletme yetkisi yoktur. Tüzel kişi yönetim kurulu üyesinin temsilcisini azletme yetkisine sahip olan tüzel kişi yönetim kurulu üyesinin kendisidir.

2) İstifa

Anonim Şirket Yönetim Kurulu üyeliğini sona erdiren bir diğer sebep de istifadır. İstifa, istifa edenin bu yöndeki irade beyanının şirkete ulaşması ile sonuç doğuran ve görev süresinin dolmasından önce üyeliği sona erdiren tek taraflı bir hukuki işlemdir. Yönetim Kurulu üyesi olmak istemeyen kişi fikir ayrılığı, anlaşamama gibi sebepler olsun olmasın her zaman bu hakkını kullanabilecektir. Ancak bu hakkının kullananın, uygun bir zaman içerisinde kullanmaması halinde genel hükümlere göre tazminat yükümlülüğü doğacaktır. T.T.K.’da Yönetim Kurulu üyesinin istifasını düzenleyen bir hüküm olmadığından TBK’nın vekalet sözleşmesine ilişkin hükümlerine gidilecektir.

a) İç ve Dış İlişkideki Etkisi

İstifanın muhatabı, Yönetim Kurulu başkanı veya başkan vekilidir. İstifa beyanı yetkili kişiye verildiği andan itibaren iç ilişkide hüküm ifade etmektedir. Bu nedenle istifa, Yönetim Kurulu veya Genel Kurulun onayına bağlı değildir. İstifanın belli bir organın onayına tabi olacağına dair esas sözleşmeye hüküm konulamayacağı gibi Genel Kurul da bu yönde bir karar alınamayacaktır.  İstifanın dış ilişkide üçüncü kişiler bakımından etkili olabilmesi için ticaret siciline tescil ve ilan ettirilmesi gerekmektedir.

İstifa, tescil ve ilan edilmiş olmadıkça üçüncü kişiler açısından bir hüküm ifade etmeyecektir. Nitekim T.T.K.’nın 373. maddesinde Yönetim Kurulunun, temsile yetkili kişileri ve bunların temsil şekillerini gösterir kararının noterce onaylanmış suretini, tescil ve ilan edilmek üzere ticaret siciline vereceği öngörülmüştür. Dolayısıyla istifası tescil ve ilan ettirilmemiş olan yönetim kurulu üyeleri, üyeliğinin ve buna bağlı olarak şirketi temsil, ilzam ve imza yetkilerinin istifa tarihi itibarıyla sona erdiğinin tespiti için şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde dava açabilecektir. Sicilin olumlu etkisi sadece hukuki işlemlerden doğan borçlar için geçerlidir. Doğumunda sicilin rol oynamadığı haksız fiil, sebepsiz zenginleşme veya kanundan doğan (Vergi Usul Kanunu md. 10 ya da 6183 sayılı Kanun mükerrer md. 35’teki gibi) borçlarda ise istifa hükümleri, şirkete ulaştığı andan itibaren sonuç doğurur.

b) Şekil Şartı

İspat hukuku açısından şirkete ulaşıp ulaşmadığı konusunda hukuki ihtilaf yaşanmaması için istifayı içeren yazılı beyanın, noter kanalıyla veya iadeli taahhütlü olarak tebliğ edilmesi önerilmektedir. Bunun yanında istifanın, toplantıda tutanağa geçirilmek suretiyle gerçekleşmesi halinde bu tutanağın istifa eden üye tarafından da imzalanması gerekmektedir.

c) İstifadan Sorumluluk

İstifa, şirketin zararına olacak bir zamanda yapılmamalıdır. Zira üye, buna dikkat etmeden uygun olmayan bir zamanda (zamansız) istifa edecek olursa şirketin bu yüzden uğradığı zararları tazminle yükümlü olacaktır. Türk Borçlar Kanunu’nun 512. maddesinde “Vekalet veren ve vekil, her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebilir.” denildikten sonra “Ancak, uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren taraf, diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.” hükmüne yer verilmiştir. Bu durum karşısında şirket tüzel kişiliği, pay sahipleri ve belli hallerde şirket alacaklıları, uğranılan zararın tazmini için ilgili Yönetim Kurulu üyesi/üyeleri aleyhine şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesi’nde tazminat davası açabilecektir.

Diğer yandan T.T.K. 369/1 hükmü gereğince Yönetim Kurulu üyelerinin yönetimle görevli üçüncü kişilerin, görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü altında olduğu ifade edilmiştir. Bu kapsamda uygun olmayan zamanda istifa eden Yönetim Kurulu üyeleri belirtilen madde hükmünün amacına aykırılı davranışlarından dolayı sorumlu tutulabilecektir. 

3) Kanuni Şartlardaki Eksiklik

TTK 363-(2) Yönetim kurulu üyelerinden birinin iflasına karar verilir veya ehliyeti kısıtlanır ya da bir üye üyelik için gerekli kanuni şartları yahut esas sözleşmede öngörülen nitelikleri kaybederse, bu kişinin üyeliği, herhangi bir işleme gerek olmaksızın kendiliğinden sona erer.

Anılan hüküm ile birlikte üyenin iflası, ehliyetinin kısıtlanması, üyelik için gerekli yasal şartları veya ana sözleşmede öngörülebilecek nitelikleri kaybetmesi, üyeliği kendiliğinden sona erdirecektir. Ölüm de bir sona erme sebebidir. Öğretide Tekinalp’e göre yönetim kurulu üyeliğini sona erdiren daha birçok suç varken bunlardan bir kısmını saymak doğru değildir.  Ceza kanunlar uyarıca mahkumiyetin sonuçları zaten üyeliğin devamına engeldir. Ceza kanunları mahkumiyetin sonuçlarını da düzenlemektedir. Söz konusu suçlarrdan mahkum olan kişilerin üye seçilmesi halinde iptal bazen de butlanın tespiti davası açılabilmektedir.

TTK MADDE 359- (2) Bir tüzel kişi yönetim kuruluna üye seçildiği takdirde, tüzel kişiyle birlikte, tüzel kişi adına, tüzel kişi tarafından belirlenen, sadece bir gerçek kişi de tescil ve ilan olunur; ayrıca, tescil ve ilanın yapılmış olduğu, şirketin internet sitesinde hemen açıklanır. Tüzel kişi adına sadece, bu tescil edilmiş kişi toplantılara katılıp oy kullanabilir.

TTK 359/2 uyarınca yönetim kurulu üyelerinin tam ehliyetli olma zorunluluğu belirtilmiş olduğundan yönetim kurulu üyelerinin ehliyetinin herhangi bir sebeple kısıtlanması durumunda üyelik yine sona ermektedir.  Dolayısıyla şirket esas sözleşmesinde yönetim kurulu üyelerinde aranacak şartların gösterilmesi halinde, bu şartların sonradan kaybedilmesi de yönetim kurulu üyeliğinin kendiliğinden sona ermesine sebep olacaktır.

SONUÇ

Yönetim Kurulu üyesinin görevi şirket ile arasındaki vekalet sözleşmesini oluşturmaktadır. Taraflar belli bir nedene dayanarak veya dayanmayarak her zaman sözleşmeyi sona erdirebilmektedir.  Yönetim Kurulu üyeleri kanunda öngörülen hususlarca genel kurul tarafından azledilebileceği gibi hiçbir sebep göstermeksizin istifa da edebilmektedir. Bu doğrultuda, herhangi bir sebep gösterilmeksizin genel kurul tarafından taraflar arasındaki vekâlet sözleşmesi sona erdirilebilirse de sözleşmeyi sona erdirenin (şirketin) haksız görevden alma nedeniyle sorumluluğu doğabilecektir. Bu sebeple yönetim kurulu üyesinin anonim şirketten olumsuz zararını karşılamasını talep edebileceği gibi TBK m. 58 gereğince manevi tazminat talep edebilmesi de mümkündür. Aynı şekilde zamansız istifa eden yönetim kurulu üyesinin de istifasından dolayı TBK 512 ve TTK 369/1 hükümlerince de sorumluluğu doğabilecektir. Yine bunlarla birlikte yönetim kurulu üyesinin üyelik için gerekli yasal şartları veya ana sözleşmede öngörülebilecek nitelikleri kaybetmesi halinde üyelikleri kendiliğinden sona erecektir.

İlgili Yargıtay Kararları

6. Hukuk Dairesi 2021/3963 Esas 2021/1511 Karar

Davacı vekili, müvekkilinin 25/09/2010 tarihli yönetim kurulu kararı ile üyelikten ihraç edildiğini, talep edilmesine rağmen aidat ödemelerinin iade edilmediğini belirterek çıkma payı alacağını talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, aidat ödemelerinin geç ve eksik ödendiğini belirterek, davanın reddini istemiştir. Mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine 23. Hukuk Dairesi'nin 12.02.2014 tarih 2013/8127 Esas 2014/931 Karar sayılı ilamıyla ödenmesi gereken aidatın zamanında ödenmemesi halinde uygulanacak ceza miktarına ilişkin genel kurul kararları ve TBK’nın 120/2. maddesinde belirlenen yasal faiz oranının yüzde yüz fazlasının aşılamayacağı hususlarını nazara alan ek bilirkişi raporu alınarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkemece, verilen direnme kararının davalı vekilince temyizi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 16.03.2021 tarih ve 2017/(23)15-855 E., 2021/281 K. sayılı ilamıyla, kooperatiften çıkmanın kooperatifin mevcudiyetini tehlikeye düşürmediği, kooperatifin haklarının korunma ilkesinin zedelenmediği bilirkişi raporundan anlaşılmaktadır. Genel kurullarda çıkan ya da çıkarılan ortaklara yapılacak ödemelerle ilgili olarak Kanun’un 17. maddesine göre alınmış bir erteleme kararı bulunmamaktadır. Davacının tazminat alamayacağı ve meskene de hak kazanamayacağı açıktır. Taraflar arasındaki sözleşmenin sona ermesi ve tasfiye aşamasına girmesi nedeniyle çıkarılan ortağa (davacı) çıktığı yılın bilançosuna göre sadece ödediği aidatların faizsiz toplamından bilançoya göre o yılın masraflarından ortağa düşen miktar düşüldükten sonra kalan miktarın ödenmesi gerekmektedir. Ortaklıktan çıkarılan ortaklardan, ortaklık süresince geç ödeme nedeniyle doğmuş faizlerin istenilmesi mümkün bulunmamaktadır. Aksi durumun kabulü yani, kooperatif ile ortaklık bağı kesilen ve kooperatiften alacaklı hâle gelen davalının istifa öncesi aidat ve faizinden sorumlu tutularak, faizin çıkma payı alacağından mahsup edilmesi kooperatiflerde hâkim olan ''açık kapı'', ''kâr amacı gütmeme'' ilkeleriyle hukukun temel prensiplerinden olan "hakkaniyet" ilkelerine aykırı olacağından, yerel mahkemece verilen direnme kararı yerinde olduğu gerekçesiyle işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 15. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

15. Hukuk Dairesi 2021/704 Esas 2021/1600 Karar

Davacı vekili, 29/06/2007 tarihli genel kurulda davacının yönetim kurulu üyeliği sona erdiği ve yeni yönetim kurulu seçildiği halde genel kurul tutanağının ticaret siciline işlenmediğini, sonrasında davalı kooperatifin re’sen ticaret sicil kaydının silindiğini, kooperatifin SGK prim borçlarının da yönetim kurulu üyesi sıfatıyla müvekkilinden talep edildiğini ileri sürerek genel kurul toplantı tutanağının ilan ve tescil edilmesi için davalı kooperatifin ihyasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı ..., yasal hasım olduklarını savunarak davanın reddini istemiştir. İlk Derece Mahkemesince, yönetim kurulu üyeliğine seçilme ve azil hususlarının tescil ve ilana tabii olmadığı, bu durumun tescil ve ilanının kurucu değil sadece bildirici nitelikte olduğu, 29/06/2007 tarihli genel kurulda alınan kararın ticaret sicilinde tescil edilmemesine rağmen hukuken geçerli olduğu, davacının yönetim kurulu üyeliğinden azledilmiş olmasına rağmen kooperatif borçları için kendisinden talepte bulunulması halinde menfi tespit davasını açabilecekken ihya davası açmakta hukuki yararı olmadığı gerekçesiyle davalılar ... ile tasfiye memurları ... ve ... aleyhine açtığı davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle dava şartı noksanlığından usulden reddine, davalı ...Konut Yapı Kooperatifi Birliği aleyhine açtığı davanın kooperatifin taraf ehliyetine sahip olmaması nedeniyle usulden reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekilinin yaptığı istinaf başvurusunu inceleyen bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir. Dava, 6102 sayılı TTK’nın geçici 7. maddesi uyarınca sicilden re’sen terkin edilen kooperatifin ihyası istemine ilişkindir. Davacı taraf, kooperatifin sorumlu olduğu SGK prim borcunu ödemekte olduğunu, asıl sorumluluğun kooperatifte olduğunu, açılacak davada kooperatife husumet düşeceğini, bu nedenle sicilden silinen kooperatifin ihyasını talep etmektedir. Davacının ödediği bedeli kooperatiften talep edebilmesi mümkün bulunduğuna göre ihya davası açmakta da hukuki yararı vardır. Bu nedenle, işin esasına girilerek sonuca göre karar verilmesi gerekirken istinaf başvurusunun esastan reddi kararı doğru olmamış, istinaf mahkemesi kararı kaldırılarak ilk derece mahkemesi kararının bozulması uygun görülmüştür.

11. Hukuk Dairesi 2020/2119 Esas 2021/3078 Karar

Taraflar arasında görülen davada Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesince bozmaya uyularak verilen 10.01.2020 tarih ve 2019/108-2020/18 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili; müvekkilinin Antalya Ulaşım Hizmetleri Petrol Sanayi ve Tic. A.Ş.'nin 09.07.2013 tarihinde yapılan genel kurulunda iki yıl süreyle yönetim kurulu üyesi olarak yetkilendirilip görevlendirildiğini, 18.04.2014 tarihinde yapılan şirket genel kurulunda görev süresi dolmadan herhangi bir gerekçe belirtilmeksizin yönetim kurulu üyeliğinin düşürüldüğünü, bu nedenle T.T.K'.nın 364. maddesine dayanılarak davalı şirkete başvurulduğunu, müvekkilinin üyeliğinin bitiş tarihinin 09.07.2015 olduğunu, müvekkilinin bu tarihe kadar görevini tamamlamış olması halinde 47.100,00 TL geliri olacağını, davalı tarafın 28.04.2014 tarihli ihtarname ile yasal, tazminat haklarını kabul etmediklerini, icra takibine geçildiğini davalının 04/06/2014 tarihinde takibe itiraz ettiğini fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, haksız suretle yapılan itirazın iptaline, takibin devamına, haksız ve kötüniyetle yapılan itiraz nedeniyle davalının %20'den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili; müvekkili şirkette 09.07.2013 tarihli Olağanüstü Genel Kurul Kararı ile 10 kişilik bir Yönetim Kurulu Heyetinin belirlendiği, 2013 Temmuz ayından itibaren 2 yıl süreyle her bir üye için aylık net 3000,00 TL huzur hakkı ödemesine karar verildiğini, yönetim kuruluna seçilen üyelerin şirkete yönetsel ve işletmesel anlamda bir katkı yahut katma değerlerinin olmadığı belirlendiğini ve ayrıca 10 kişilik yönetim kurulu üye sayısının fazla olduğu sonucuna ulaşıldığını, bu nedenlerle haksız, dayanaksız ve tüm hakları kullanımında gözetilmesi gereken iyiniyet kurallarından ari talepler içeren davacı yanın davasının reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya iddia, savunma, bilirkişi raporuna, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davacının azlinin haklı sebebe dayanmadığı, TTK'nın 364/2. maddesi uyarınca tazminat isteme hakkının bulunduğu, davacının tazminat olarak talep ettiği ücretinden indirilmesi gereken bir miktarın bulunmadığı, davacıya 01.04.2013 tarihinde yaşlılık aylığı bağlandığı ve ödemenin yapıldığı görülmüş ise de davacının yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptığı dönemde de bu ödemelerin yapıldığı ve ayrıca bu kazancın başka bir iş yaparak kazandığı yarar olmadığı dolayısıyla davacının azil tarihi olan genel kurul tarihi 08.07.2013'ten yönetim kurulu üyeliğinin bitim süresi olan 29.03.2014 tarihleri arasındaki döneme ait aylık 3.000,00 TL gelirden mahrum bırakıldığı gözetilerek 18.04.2014 tarihi ile 09.07.2015 tarihi arası 1 yıl 3 ay 21 günlük süreye ilişkin toplam 47.100,00 TL tazminat isteyebileceği hesaplanmış ve bu tutar üzerinden davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

(1) Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bent dışındaki sair temyiz itirazlarının redddine karar vermek gerekmiştir.

(2) Dava, süresi dolmadan görevden alınan yönetim kurulu üyesi davacının 6102 sayılı TTK'nın 364/2. maddesi kapsamında haksız azli nedeniyle tazminat istemine ilişkin olup mahkemece davanın kabulüyle asıl alacağın %20'si oranındaki icra inkar tazminatına hükmedilmiştir. Ancak, alacak likid olmadığından İİK. 67. madde gereğince icra inkar tazminatına hükmedilmemesi gerekirken davalı aleyhine bu yönde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

11. Hukuk Dairesi 2020/7577 Esas 2021/1230 Karar

Taraflar arasında görülen davada Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 01.06.2018 tarih ve 2016/474 E- 2018/481 K. sayılı kararın davalı ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi'nce verilen 17.07.2019 tarih ve 2018/1833 E- 2019/1566 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili; davalı ... ile davalı şirkette %50 pay sahibi olduğunu, davalının müdürler kurulu başkanı olarak üstün oy hakkını kötüye kullandığını, müvekkilini şirket işlerinden uzaklaştırmayı amaçladığını, 27.06.2016 tarihinde yapılan müdürler kurulunda alınan kararların, müvekkilinin haklarını ihlal ettiğini, müvekkilinin çalışma izninin haksız olarak iptalinin talep edildiğini, şirket ve müvekkili zararına işlem yapıldığını, genel kurul toplantısı yapmadığını, müvekkiline gelen hastaları engellediğini, dava konusu kararların alınması öncesinde taraflar arasında hisse devri hususunda görüşmelerin davalı ...’in fiilleri neticesinde sonuçsuz kaldığını, gönderilen ihtarnamelere rağmen anılan fiillerin devam ettiğini ileri sürerek, 27.06.2016 tarihli müdürler kurulu toplantısında alınan 2, 5, 6, 7, 8 ve 10 sayılı kararların iptalini, davalı ...'in şirketteki yönetim ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını talep ve dava etmiştir.

Davalı ... vekili; dava konusu kararların mevzuata uygun olarak alındığını, usulsüzlüğün bulunmadığını, 6102 sayılı TTK’nın 391. maddesinde sayılan şartların ispat edilemediğini, soyut iddiaların ileri sürüldüğünü, alınan kararların şirket menfaatlerine uygun olduğunu, davacının muhalefet oylarının hukuka uygun gerekçesinin bulunmadığını, davacının şirketteki işleriyle yeterli oranda ilgilenmediğini, başka polikliniklerde de çalışarak şirketi zarara uğrattığını, öğretim üyeliği yaptığını, bu suretle şirketteki işlerini ihmal ettiğini, özen ve bağlılık yükümlülüğüne, rekabet yasağına aykırı hareket ettiğini, davacının, müvekkilinin mesul müdürlük görevi nedeniyle hukuki ve cezai sorumluluğuna neden olacak şekilde hareket ettiğini, işyerindeki çalışma barışını ihlal ettiğini, şirketin ve müvekkilin itibarını sarsıcı eylemlerde bulunduğunu, şirket ortaklığından çıkarılmayıp iş akdine son verildiğini, davacı davranışları nedeniyle polikliniğin kapatılma tehdidi altına girdiğini, müvekkilinin mesul müdürlüğünün sona erdirilmesine dair talebin haklı nedeninin bulunmadığını, genel kurul toplantısının davacının fiileri neticesinde yapılamadığını savunarak davanın reddini istemiştir. Davalı şirket cevap dilekçesi sunmamıştır. İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davalı şirketin tarafların ortak iradesi ile fesih ve tasfiyesine karar verilerek, verilen kararın kesinleşmiş olduğu, tarafların ortak beyanlarına göre şirketin tasfiye sürecine girdiği, davayı takipte tarafların hukuki yararının ve davanın konusunun kalmadığı, dava açılış tarihinde davacının hukuki yararının mevcut olduğu, dosya arasına alınan bilirkişi raporu uyarınca alınan kararlardan 6, 7 ve 8. numaralı bentlerinin eşit işlem şartına aykırı olduğu ve 2, 5 ve 10 numaralı bentlerin ise kanuna aykırılığının olmadığı, her iki tarafın da talep ve savunmalarında kısmen haklı olduğu, davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davalıdan tahsili, davalı tarafından yapılan yargılama giderinin de davacıdan tahsilinin gerektiği gerekçesiyle davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Karara karşı davalı ... vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

Antalya Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre; davalı ... vekilinin istinaf başvurusunun, dava tarihi itibariyle davacının hukuki yararının bulunduğu, davacı tarafça her iki davalı hakkında iki ayrı dava açılmış olup ilk derece mahkemesi tarafından, davanın müdürler kurulu kararının iptali olarak tanımlandıktan sonra, konusuz kaldığından bahisle karar verilmesine yer olmadığına karar verilip davalı ... hakkında açılan davada olumlu yada olumsuz bir karar verilmediği, davacı tarafça davalı ... hakkında açılan davanın konusuz kaldığı, davalının müdürlük görevinden azlini gerektirecek delillerin bulunmadığı, davalı gerçek kişinin yargılama harç ve giderlerine mahkum edilemeyeceği gerekçesiyle kabulüne, ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılarak davalılar hakkında açılan davaların konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına ve mümeyyiz davacı vekilince ileri sürülen temyiz sebepleriyle sınırlı olarak yapılan incelemeye göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunması nedeniyle usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

11. Hukuk Dairesi 2019/4674 Esas 2021/5311 Karar

Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 14.02.2019 tarih ve 2015/592- 2019/159 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 22.06.2021 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davacı vekili Av. ...ile davalılardan Hermann Pfanner Getraenke Ges ...H Şti. vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: Davacı vekili, müvekkilinin davalı Herman Pfanner Getraenke Ges ...H. Şti. firmasının ürettiği meyve sularının Türkiye ve KKTC sınırları dahilinde tek satıcı olarak dağıtımını yapmak üzere kurulduğunu ve sözleşme gereklerini yerine getirdiğini, davalı Herman Pfanner Getraenke Ges ...H. Şti.'nin dava dışı İstanbul Danışmanlık Ltd. Şirketi ile 17.01.2007 tarihinde Pfanner markalı ürünlerin Türkiye ve KKTC sınırları dahilinde tek ve genel yetkili ithalatçısı ve dağıtıcısı olarak distribütörlük sözleşmesi akdettiğini, müvekkili şirketin yönetim kurulu başkanının aynı zamanda dava dışı İstanbul Danışmanlık Ltd'.nin yetkili müdürü ve %90 hissedarı olup, söz konusu sözleşme doğrultusunda Pfanner ürünlerinin tanıtımı, dağıtımı vs. işlemleri için davalı Herman Pfanner şirketinin bilgisi ve yönlendirmesi doğrultusunda müvekkili şirketi kurduğunu, davalı gerçek kişilerin de müvekkili şirketin hissedarı ve yönetim kurulu üyesi olduklarını, müvekkilinin ürün dağıtımını en etkili şekilde yapabilmek için yatırımlarda bulunduğunu, araç, depo ve bina kiraladığını, gerek bina ve depolama alanları gerekse de araçların en pahalı reklam malzemeleri ile giydirildiğini, dağıtımda çalışanlara el terminalleri dağıtıldığını, bilgisayar ve yazılım sistemi alındığını, alt yapısını hazırlayan müvekkilinin Makro, Migros, Tansaş vb. parekende şirketleri ile tedarikçilik-satıcılık sözleşmeleri imzaladığını, bu süreçte müvekkilinin 5.000.000 Euro yatırım yaptığını, 2.000.000 litre civarında ürün ithalatında bulunduğunu ve dağıtımını yaptığını, müvekkilinin ürünleri pazar payı açısından önemli bir yere getirmişken davalı Herman Pfanner Getraenke Ges ...H. Şti'nin söz konusu distribütörlük sözleşmesini feshettiğini davalılardan ...'e mail yoluyla bildirdiğini, yönetim kurulu üyesi olan davalının ise fesih iradesini müvekkiline bildirmeyerek sadakat borcuna aykırı davrandığını, davalı Herman Pfanner Getraenke Ges ...H. Şti.'nin ürünlerini Türkiye pazarına sokabilmek için müvekkilini kullandığını ve müvekkilinin belli bir pazar payına getirmesinin akabinde artık bu işi ve pazarı çok iyi öğrenen kişilere daha yüksek kar marjıyla yaptırabileceği inancıyla müvekkili şirketten çok daha güçsüz olan davalı İnsiderinvest şirketini distribütör olarak yetkilendirdiğini, sözleşmeyi feshederek İnsiderinvest Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti.'ye güvenmek ve ürünün bu şirketle pazarda daha iyi yer edineceğine inanmanın gerçeklikle, iyi niyetle ve ticari hayatın olağan akışıyla bağdaşmadığını, davalılardan gerçek kişilerin müvekkili şirketin yönetim kurulu üyesi iken müvekkilinin haberi ve rızası olmaksızın rekabet yasağına aykırı olarak 25.03.2008 tarihinde konusu gıda, ithalat ve ihracat olan davalı İnsiderinvest Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti'nin hisselerini devralarak ortak olup, davalı ...'ın aynı zamanda şirket müdürü olduğunu ve akabinde müvekkili şirketin bazı çalışanlarını bünyelerine kattıklarını ayrıca, davalı Herman Pfanner Getraenke Ges ...H. Şti. ile konusu aynı olan distribütörlük sözleşmesi imzalayarak haksız rekabette bulunduklarını, davalıların haksız rekabet teşkil eden eylemleri nedeniyle müvekkilinin maddi ve manevi zarara uğradığını ileri sürerek, haksız rekabetin men'ine, davalıların haksız rekabet ve haksız fiilleri nedeniyle müvekkilinin uğradığı maddi zararının fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000.- TL'lik kısmının tazminine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Bir kısım davalılar vekili, davacının iddialarının asılsız olduğunu, davacı tarafından belirtilen miktarda ürün ithali yapılmadığı gibi, ithal edilen ürünlerin bedelinin de ödenmediğini, yapıldığı iddia edilen yatırımların da abartılı olduğunu ve yapılmadığını, davacının tek satıcılık sözleşmesinin gereklerini yerine getirmediğini, davacının herhangi bir zararının bulunmadığını, zararı oluşmuşsa da bunun nedeninin müvekkilleri olmadığını, müvekkili ... ile davalı yabancı şirketin anlaşarak sözleşmeyi feshettiği ve bundan haberlerinin olmadığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, müvekkillerinin yönetim kurulu üyeliğinden 06.08.2008 tarihinde noter ihtarnamesi ile ve özünde 2008 yılının Şubat ayında şirkete haciz gelmesiyle birlikte fiilen iş yapma imkanının ortadan kalkması nedeniyle yönetim kurulu üyeliği görevinden ayrıldıklarını, bu nedenle rekabet yasağına aykırı davrandıklarından söz edilemeyeceğini, kaldı ki davanın süresinde de açılmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Davalı Herman Pfanner Getraenke Ges ...H. Şti. vekili, husumet itirazında bulunmuş, müvekkiline işbu davanın yöneltilmesinin sebebinin tek satıcılık sözleşmesi olduğunu oysa, sözleşmenin davacı şirketle değil dava dışı şirketle imzalandığını, davacının işbu sözleşmeye dayanarak müvekkili aleyhine dava açmasının mümkün olamadığını, davacı şirketin müvekkilinin bilgisi ve yönlendirmesi dahilinde kurulmadığını, sözleşmeye dayanılarak açılan işbu davada Türk Mahkemelerinin yetkili olmadığını, müvekkilinin sözleşmeyi usulüne uygun ve haklı olarak feshettiğini, dava dışı İstanbul Ltd. Şti.'nin almış olduğu ürünlerin bedelini ödemediğini, davacının yapmış olduğunu iddia ettiği masrafların gerçek dışı, abartılı ve müvekkili ile ilgili olmayan olgular olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, uyulan bozma ilamı sonrasında yapılan yargılamada iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı uyarınca davalı ... 'ın dava dışı firmanın hisselerini satın aldığı 25.03.2008 tarihinden ve sözleşmenin feshedildiği 20.02.2008 tarihinden önceki süreçte davacı şirket ile haksız rekabet yasağına aykırı bir harekette bulunduğuna yönelik işlemler ile ilgili verilere rastlanmadığı, davacı şirket yönetim kurulu üyeliğinden istifa tarihi olan 06.08.2008 tarihinden geriye yönelik olarak davalılardan İnsiderinvest Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti.'nin hisselerini satın aldığı 25.03.2008 tarihine kadarki dönemde dava konusu sözleşme kapsamında rekabet yasağına aykırı eylemleri bulunduğundan söz etmenin güç olduğu, diğer davalılar hakkında verilen kararın Yargıtay Bozma ilamı kapsamı dışında bırakıldığından ve kesinleştiğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığı gerekçesi ile ... hakkında açılan davanın reddine, diğer davalılar hakkında verilen karar Yargıtay Bozma kararı kapsamı dışında bırakıldığından ve kesinleştiğinden bu konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

Dava, davacı şirkette yönetim kurulu üyesi bulunan davalı ... ’ın ortaklığın uğraştığı ticaret dalında başkası hesabına iş görmesi nedeniyle rekabet yasağına aykırı davrandığı iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir. Anonim ortaklıklarda yönetim kurulu üyeleri hakkında konulan rekabet yasağı sonucu, yönetim kurulu üyesi, anonim ortaklığın ana sözleşmesinde yer alan istigal konusuna giren ticari işler türünde bir işi kendi veya üçüncü bir kişi ad ve hesabına yapamayacağı gibi, aynı türden ticari işlerle uğraşan bir ortaklığa sınırsız ortak olarak giremez (eTK. M 335/1). bu hüküm anlaşılacağı üzere anonim ortaklıklarda rekabet yasağı, iki halde söz konusudur. İlki ortaklığın yaptığı ticari işler türünden bir iş yapma hakkı, diğeri ise aynı türden ticari işlerle uğraşan bir ortaklığa ortak olma halidir. Kısaca yönetim kurulu üyesinin, aynı türden işlerle uğraşan bir ortaklıkta yönetici olarak görev alması rekabet yasağına aykırıdır. Diğer ortaklıkta yönetici olmak tanımının içinde, diğer bir anonim ortaklık yönetim kurulu üyesi veya müdürü, limited ortaklıkta müdür olmak bulunmaktadır. Bu açıklamadan sonra somut olaya gelindiğinde, davalı ... ’ın, davacı şirkette yöntem kurulu üyesi iken, 06.08.2008 tarihinde istifa ettiği, 25.03.2008 tarihli hisse devir sözleşmesiyle davalı İnsiderinvest Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti.'nin bir kısım ortaklık hissesini devraldığı ve 31.03.2008 tarihli ortaklar kurulu kararıyla da 10 yıl süre ile adı geçen şirkete müdür olarak atandığı taraflar arasında tartışmasızdır. 6762 sayılı TTK m. 335 göz önüne alındığında davalı ... ’ın davacı ortaklığın rekabete izin verdiğine dair bir genel kurul kararının bulunmadığı, davalı İnsiderinvest Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti.'nin davacı ortaklığın yaptığı ticari iş türünde ve aynı ticaret alanında faaliyet gösterdiği, davalı ... ’a davalı bu şirkette kurucu ortak ve müdür olarak görev aldığı hususları değerlendirilerek, dosya arasında mevcut 27.03.2017 tarihli bilirkişi ek raporunda belirlenen ve davacı ile davalılardan .... arasında evvelce yapılan tek satıcılık sözleşmesine konu marka meyve sularının 04.04.2008 tarihinden sonra davalılardan İnsiderinvest Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından ithalatının gerçekleştirildiği, bu tarihin davalı ... ’ın davalı şirkette ortaklığının ve müdür sıfatının başladığı ve fakat henüz davacı şirketten istifanın gerçekleşmediği tarihten önce olduğunun belirlemesi karşında, 6762 sayılı TTK 335. madde uyarınca ortaklıkta rekabet yasağının ihlali durumunda ortaklık, bu hükme aykırı harekette bulunan yönetim kurulu üyesinden tazminat istemeye veya tazminat yerine yapılan işlemi şirket namına yapılmış saymayı ve üçüncü şahıslar hesabına yapılan sözleşmelerden doğan menfaatlerin ortaklığa verilmesini talep etme hakkına haizdir. O halde, mahkemece davacı şirketin istemi netleştirilerek, yukarıda yapılan belirlemeler ışığında bilirkişi kurulundan rapor alınıp zararın varlığının belirlenmesi halinde tazminatın hesaplanması, şayet zararın olduğunun sabit olması ve fakat miktarının saptanamaması halinde TBK 50. maddesi uyarınca tazminata karar verilmesi gerekirken yanılgılı ve eksik değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.