Bu yazımızda ilginç bulduğum bir makaleyi sizlerle paylaşmak istedim.
 
   Alıntıladığım makale’nin asıl başlığı “Dünden Bugüne Hong Kong”. “Afyon nere Hong Kong nere?” dediğinizi duyar gibiyim.
  
   Sabırla yazıyı sonuna kadar okuduğunuzda, dünya tarihi, medeniyet tarihi ve sömürgecilik tarihinin Uzakdoğu’daki bir başka yüzünü görecek ve çok şaşıracaksınız.
 
   Lafı uzatmadan sizleri, Asya/Pasifik Dergisi’nde Hakan Usanmaz tarafından kaleme alınmış bu ilginç makale ile baş başa bırakıyorum.
 
 “Dünden Bugüne Hong Kong”

  “Tarih, esası itibarıyla herkesin ilgisini çekmez. Ama bahse konu olan mevzu, üzerinde ihtilaf olan mevzular ise ilgilenen insanların sayısı artar. İhtilaflı konuları ilginç kılan ise gerek tarihi yazanların gerekse yazdıranların bakış açılarıdır. Bu bağlamda bir tarafın maddi çıkarlarının zarar görmesi sonucunda çıkarılan savaş diğer tarafın özgürlük savaşı olabilmektedir.
 
   Hong Kong tarihine baktığımızda da yine yukarıda bahsettiğimiz tezatla karşılaşırız. İngiltere tarafından baktığınız da tüccarlarının ticaretinin engellenmesi üzerine onları destekleyip savunması, Çin tarafından baktığınız zaman ise halkının neredeyse 1/3 ü uyuşturucu müptelası yapılan ve buna daha fazla göz yummayan cesur hanedanın başkaldırısı. Ben hadiseye Çin bakış açısıyla bakmanın daha tarafsız ve insaflı olduğunu düşünüyorum. Bu durumda tarihi olayları “nereden bakarsan farklı görünüyor” çerçevesinden incelediğimizde, “tarihi tarihçilere bırakalım” savı çok da masum kalmıyor. Çünkü tarihi bu şekilde yazanlar da tarihçiler. Zannımca “tarihi tarihçilere bırakmalı” demek yerine “tarihi insaflı tarafsızlara bırakmalıyız” denilebilir.
 
   Bu girizgahtan sonra sizinle bahse girerim binlerce yıllık insanlık tarihinde bilinen geçmişi 200 yılı bile bulmayan Hong Kong’un tarihi taraf olmasanız bile ilginizi çekecektir. 1840’larda Tankalı balıkçılar ve Hakkalı odun kömürü üreticilerinin yaşadığı 6 bin nufüslu bir küçük köy iken dünya ticaretinin merkezlerinden birisi olmasının gerisinde aslında bir çok dramatik hadise yatmaktadır.
 
   Toplam iki kısımda yayınlanacak yazımızın bu ilk bölümünde Çin ile İngiltere arasında geçen afyon savaşlarının sonundaki antlaşmalara kadar olan kısmı inceleyeceğiz.
 
   Bir sonraki yazımızda ise Afyon Savaşlarının bitiminden 1897-1997 İngiliz hakimiyetindeki 100 yıllık kiralama dönemine geçecek; oradan da 1997’deki Hong Kong’un Çin’e devrini, devir sonrası yeni dönemin ekonomi ve özellikle de halk üzerinde bıraktığı etkilerine de kısaca değineceğiz. Ayrıca ‘Hong Kong halkına sorulsa idi Çin ile birleşmek isterler miydi?’ sorusunun cevabını da bulabileceksiniz.
 
   Hong Kong’un tarihine medar olan ülkeler İngiltere ve Çin olduğu için Hong Kong tarihi yazılmadan önce bu ülkelere bir göz atalım.
 
   İngiltere ve Yayılmacı Politikaları

   İngilizler 1757 yılında Bengaller’le yaptığı savaşı kazanınca Bengal’i işgal ettiler. Burası bugünkü Doğu Hindistan ve Bangladeş’tir. 1600 yılında işgal ettikleri ülkeleri sömürmek için kurulmuş olan İngiliz Doğu Hindistan Şirketi hemen oraya da el atmış ve faaliyetlerine başlamıştır. İngiltere, savaşı da kazanmış olmanın verdiği güç ile bölgedeki tüm üretim ve ticareti kontrolü altına aldı. Şirket, İngiliz işgali altında olan dünyanın her bir bölgesinde ayrı bir politika izlemektedir. Bu bölgede de yerel halkı kendi şirketi açısından satışı kolay ve kar oranı çok yüksek olan afyon yetiştiriciliğine yönlendiriyor. Afyona rağbet o kadar fazla ki o zamanlar müzayede ile satılıyor. Bu ise İngiliz Doğu Hindistan Şirketinin en önemli gelir kaynağı durumunda. Kraliçenin de hissedarı olduğu bu şirketin başarısı için İngiltere her türlü desteği veriyor.
 
   İngilizler Çin'den porselen, ipek ve çay almaktadır. Çin’in muhteşem porselenleri, kaliteli ipeği ve keyif veren çayı İngiltere’de muhteşem bir ilgi ile karşılanmış ve bu ilginin sonunda muazzam bir talep ortaya çıkmıştır.

  Tüccarlar ise belki de beklemedikleri orandaki bu talebi karşılayacak finansmanı bulmakta zorlanırlar. Ama bu meseleye kısa zamanda çözüm bulunur: Hindistan’da afyon ürettirip Çin’e satmak. İngiliz Doğu Hindistan Şirketi ilk zamanlarda Çin’den borçlanarak çay ithal eder, buna karşılık Kalküta’da açık artırmayla Çinli kaçakçılara afyon satar. İşin hacmi öyle büyür ki, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi'nin 1730’da yıllık 15 ton olan Çin’e afyon satışı, 40 yıl sonra 75 tona ulaşır.
 
   Çin ve Dışa Kapalılık Politikası

   Günümüzdeki başarısı geçmişine sıkı sıkı bağlı olmasına ve gelenekleriyle moderniteyi harmanlamasına bağlanan Çin’den bahsetmeye başlamadan önce Zhang He (Cang Hı) ile söze başlamak istiyorum.
 
   Zhang He, 1371'de doğmuş 62 yıl yaşamış ve 1433’te ölmüştür. Müslüman bir ailedendi. 11 yaşındayken Ming hanedanlığının işgali sonrasında devşirilmek üzere esir alınmış, tüm esir erkek çocuklara yapıldığı gibi hadım edilmiş ve imparatorluğun emrinde çalışmaya başlamıştır.
 
   Askeri alandaki başarılarından sonra amiralliğe kadar yükselmiştir. 300’den fazla gemiye ve sayıları 30 bine kadar ulaşan askere komutanlık yapmıştır. Seyahat ettiği yerler arasında Sumatra, Malakka, Cava Adası, Seylan, Hindistan, Amerika kıtaları, İran, Arap Körfezi, Arabistan, Mısır’a kadar Kızıldenizin kuzeyi, Afrika’da Mozambik Kanalı ve Tayvan'ı sayabiliriz.
 
   İlginç bir anekdot olarak Venedikli rahip ve haritacı Fra Mauro, 1457 yılındaki haritasında 1420 yılında Hindistan'dan gelen bir filonun (ki araştırmacılar bu filonun Zhang He’nın filosu olduğu konusunda hemfikirdirler) Atlas Okyanusu'nun içine doğru 2 bin mil ilerlediğini belirtmiştir. Fra Mauro’nun tuttuğu kayıtlarda Amerika kıtaları, Antarktika ve Afrika Ümit Burnu resmi keşiflerinden önce bu kayıtlarda gözükmektedir.
 
   Zheng He, onlarca yıl süren bütün bu seferlerinin sonunda şu kanaate varmıştır ; “Yıllar süren seyahatlerim sonunda tüm dünyayı gezdim, dolaştım. Yeni yerler keşfettim. Bu yerler içinde en gelişmiş, en medeni ve en mükemmel yer olarak ülkem Çin’i gördüm. Bizim dünyanın başka herhangi bir medeniyetinden alabileceğimiz herhangi bir şey yoktur ve bize birşey katamaz.” diyerek Çin’e dönmüş ve döndükten sonra da gemilerini yakmıştır.   
   
   Çin, Marco Polo’nun seyahatleri zamanında ilk defa batı insanı ile temas etmiştir. Çin gelecekteki tehlikenin farkına varmış gibi kendini koruma refleksi ile ta o zamanlardan itibaren içine kapanmaya başlamış ve Zhang He’nın bu hareketi ile de kapalılık neredeyse resmi bir politika haline gelmiştir.
 
   Afyonun Hikayesi
 
   Afyonla ne işimiz var diyebiliriz belki ama Hong Kong’un doğmasına o zamanlar ticareti neredeyse resmi olarak yapılan ve İngiliz devletinin desteklediği ‘Afyon ticareti’ sebep olmuştur.     
                                                                                   
   İlginç bir anekdot olarak afyon satışı İngiltere ve çevresinde yasak iken sömürge ülkelerine satışın serbest olduğunu da belirtmeden geçmeyelim.
  Afyon 7. asırdan beri Çin tıbbında tedavi amaçlı olarak kullanılıyordu. İngilizlerin gelmesiyle tütün kullanımı da arttı. Tütün ile afyonun karıştırılarak keyif verici olarak kullanılması üzerine afyona olan talep de zamanla artmaya başladı. Tarih boyunca geleneksel tedavi yöntemlerinde kullanılan afyonunu üreten Çin, afyonun toplum üzerindeki zararlı tesirlerini görünce 1729 yılında afyon ithalatını yasaklar. Çin, ihtiyaç duyduğu malların ithalatı için kontrollü olarak Kanton bölgesini açmıştır. Limana gelen gemilerdeki tüccarların sadece limandaki tüccarlarla irtibatına izin verilmiştir. Limandan öteye geçirilmezler ve halkla temasına asla müsaade edilmez. Aslında 17 yüzyılda artan misyonerlik faaliyetleri de Çin yönetiminin bu kararı almasında etkili olmuştur. 5 bin yıllık Çin kültürünün günümüze ulaşmasındaki en güçlü esaslarından biri bu muhafazakar politikadır. Bundan dolayıdır ki günümüz Çin toplumu 5 bin yıl öncesindeki tarihi kaynaklarını halen okuyabilmekte, anlayabilmekte ve yorumlayabilmektedir.
 
   O dönemlerde afyonun iki büyük savaşa yol açacak kadar kıymetli bir madde olduğunu anlamak günümüz şartlarına göre algılanması zor bir mesele olarak görülebilir. Yalnız bir gerçeği göz ardı etmemek gerekir. Günümüzde afyon ve diğer uyuşturucu maddelerin kullanılmasını engellemeye yönelik faaliyet gösteren kuruluşlar o dönemde yoktu. Ayrıca madde bağımlılığının zararları yeterince bilinmiyor, afyonun masum bir madde olduğu zannediliyordu. Çin halkı afyon gereksinimi karşılığında gümüş ve altın ödüyor; bu durum Çin ekonomisini olumsuz etkilemekle birlikte afyon savaşlarının da temelinde yatan sebeplerden biri olarak ortaya çıkıyordu.
 
   Günümüzde de birçok organize suç örgütünün iştahını kabartan hatta terör örgütlerinin de ideolojilerini yayabilmeleri için zaruri olan finansmanı sağladıkları uyuşturucu ticaretinin, afyon ticaretinin serbest olduğu bir dönemde böyle şirketlerin kurularak hem de devlet destekli olarak yapılmış olması çok da garipsenecek bir durum değildir aslında.
 
   1799 yılında Çin İmparatoru, halkının afyon müptelası durumuna düşürülmesi sonucunda İngilizleri uyarır ve daha önce de yasakladığı afyon ithalinin kaçak yollardan da ülkeye sokulmasını engellemek için çalışmaları artırır. İmparator, 1810 senesine gelindiğinde afyonu yeniden yasaklayan bir ferman yayınlar. Fermanın az da olsa bir tesiri olur. Ama hanedan Pekin’de yaşıyordu ve günümüz iletişim teknolojilerinin olmadığı da düşünülürse binlerce kilometre uzakta bulunan okyanus sahillerindeki gümrükleri gereği gibi kontrol edemiyordu. Hanedanın kontrolü sağlayamaması, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi ve Çinli kaçakçıların açgözlülüğü faktörlerleriyle birleşince durum içinden çıkılmaz bir hal alıyordu.
 
   Savaşın Ayak Sesleri

   İngiliz Doğu Hindistan Şirketi ticaretini zorlaştıran Çin’in tedbirlerini boşa çıkarmak ve tekel durumunu sürdürebilmek için Lord Napier’i 1834 yılında Makau’ya gönderir. Lord Napier, Çinli yetkililerle görüşmez ve afyon ticaretini Makau üzerinden gerçekleştirmenin yollarını arar. Bu gaye ile afyon ticaretini yapacak ayrı bir şirket kurar. Bu şirket Çinli kaçakçılarla işbirliği yapacak ve kaçak yollardan soktuğu afyonun parasını Doğu Hindistan Ticaret Şirketi'ne verecektir.
 
   Bu arada İngiltere hükümeti de boş durmaz ve Çin’de afyon ticaretinin serbest bırakılması için çeşitli girişimlerde bulunur. Çin ise bu girişimleri her seferinde reddeder.
 
   1839 yılında İmparator sorunu kökten çözmek için en güvendiği memurlarından birisi olan Lin Tse Hsu’ya Kanton bölgesinde gün geçtikçe kötüye giden durumu düzeltmesi, ticareti bir düzen çerçevesinde kontrol altına alması için görevlendirir. Lin Tse Hsu bölgeye gelir ve yaptığı kısa bir araştırmadan sonra nerdeyse tüm yerel memur ve idarecilerin İngilizlerden rüşvet almakla kalmayıp afyon ticaretinden de pay aldıklarını görür. Felaketin boyutlarına vakıf olunca rüşvet çarkına giren memurları görevlerinden alır. İngilizlere de ültimatom vererek afyon ticaretini derhal durdurmalarını ve limandaki afyonları teslim etmelerini ister. İngilizler tabii olarak bunu kabul etmez. Çin ise bir hamle daha yaparak İngiltere’yi ticari ambargo ile tehdit eder fakat sonuç alamaz. Bunun izerine Çin ticareti durdurur. Bunu beklemeyen İngilizler çare olarak Lin Tse Hsu’ya limandaki bin 500 ton afyonu teslim eder ve ticaret tekrar başlar. Bununla beraber Lin Tse Hsu İngiliz tacirlerin afyon ticareti yapmaları durumunda idam cezasını kabul edeceklerine dair bir senet imzalamalarını ister. Afyon ticareti yapmayan tüccarlar bu konuda sorun çıkarmazken, İngiliz temsilci senedin imzalanmasına şiddetle karşı çıkar ve Lin Tse Hsu’dan el koyduğu afyonları geri ister. Lin Tse Hsu beklenmeyen bir hareketle tüm afyonu tuz, kireç ve su ile karıştırıp denize döker.
 
   Lin Tse Hsu günümüzde çok meşhur olan ve Kraliçe Victoria’ya hitaben 1839’da yazdığı mektubuna beyaz barbarların kraliçesine! diye başlamıştır. Bu mektupta Kraliçeye “İngiltere, İrlanda ve İskoçya’da afyon ticaretini şiddetle yasaklarken, bu ticaretin Uzak Doğu’da yapılması için gayret etmesinin” ne kadar gayri ahlaki olduğunu hatırlatır.
 
   Lin Tse Hsu’nun bu hatırlatması İngiliz hükümeti ve tüccarları tarafından cevaplanır. İngilizler, Lin Tse Hsu’yu kendilerine ait olan üç milyon paund’luk varlığı yok etmekle ve “uygarlık” prensiplerinin en yücelerinden biri olan “serbest ticarete” mani olmakla suçlar. Ama bunu da yeterli görmeyip 1840 yılı Haziranında Çin sahillerine donanmasını gönderir. Tesiri senelerce, ayıbı ise kıyamete kadar sürecek olan Afyon Savaşları başlamak üzeredir.

   I.Afyon Savaşı (1839 – 1842)
 
   Ayak sesleri uzunca bir zamandan beri duyulan savaşın ilk kıvılcımını 1839 yılında İngiliz denizcilerinin Çinli bir köylüyü öldürmesi çıkartır. Denizcileri yargılamak isteyen Çin ile İngiliz hükümetinin sanıkları teslim etmeyi reddetmesi üzerine gerginlik artar, savaş başlar ve İngiliz kuvvetleri kısa sürede zafer kazanır.
 
   İngilizler o zaman için buharlı savaş gemileri, modern tüfek ve ağır toplara sahiptir ve askeri üstünlüğü tartışılamaz pozisyondadır. Tarihte demirden yapılan ilk savaş gemisi (Nemesis) bu savaşta İngiliz donanması tarafından kullanılmıştır. Gemiler sahil şehirlerini bombalamakla işe başlamıştır.
   Bombardımanlar sonrasında zayıflayan ve ilk defa gördükleri müthiş silahlar karşısında cesaretleri de kırılan Çinlileri mağlup etmek İngilizler için hiç de zor olmamıştır.
 
   İngilizler ticaret için son derece önemli olan ve güvenliği zayıflamış olan Kanton şehrini ele geçirip, Sarı Irmaktan girerek pirinç trafiğini keser. Bir yıl sonra Şangay'ı da işgal eder. İngilizler Tianjin limanına da asker çıkardıktan sonra (ki bu liman Pekin’e çok yakındır) Çin mağlubiyeti kabul etmek zorunda kalır.
 
   28 Ağustos 1842 tarihinde Nanking ve 1843'te Bogue’daki ek antlaşmalarıyla Çin hem savaşı kaybettiğini kabul etmiş hem de hayli yüklü miktarda tazminat ödemeye mecbur bırakılmıştır.
 
   İngilizler bu anlaşmalarla sahilde bekleyen gemileri tarafından şehirleri topa tutma ve savaşın şiddetini arttırma tehdidi altında Çin’e zorla kabul ettirdikleri yaptırımlardan bazıları şöyledir:
 
   -Hong Kong, dışarıdan gelecek olan İngilizlerin yerleşimine ve ticaretine imkân sağlamak için İngiltere’ye teslim edilecek.
   -Guangzhou, Amoy, Fuzhou, Ningbo ve Şangay limanları Avrupa ile ticarete açılacak.
   -Bu limanlarda ticaret yapacak Avrupalı tüccarlara, ailelerine ve çalışanlarına serbest oturum hakkı verilecek.
   -Limanlardan alınacak vergi “hakkaniyete uygun ve normal” bir vergi olacak.
   -Çin’de suçlanan İngilizler, İngiltere’deki mahkemelerde yargılanacak.
   -Avrupalı tüccarların getirdiği tüm mallara limanlar açılacak.
 
   Tüm bu ağır şartları kabul etmek zorunda kalan Çin, zayıf düştüğünü gören Amerika ile 1844 Temmuz’unda ve Fransa ile de 1844 Ekim’inde bol yaptırımları olan anlaşmalar imzalar ve bu devletlere de benzeri imtiyazlar vermek zorunda kalır. Yine bu antlaşmalara göre Çin vatandaşları, diğer ülkelere göçmen olarak gidebileceklerdir. Amerika kıtasının Çinli göçmenlerle ilk tanışması bu antlaşmadan sonradır.
 
   II. Afyon Savaşı - 1857

   I. Afyon savaşı ve savaş sonrası dönemde bir hayli yara alan Çin’de İngilizlere karşı tepkiler gün geçtikçe artmaktadır. 1856 Ekim’inde Kanton polisi İngiliz bayrağı taşıyan ve Çinli bir tüccara ait olan Arrow (Ok) adlı gemiyi kaçakçılık ve korsanlık gerekçesiyle durdurur, bayrağını indirir ve gemiye el koyar. Bu hadise üzerine ‘Ok Savaşı’ olarak da bilinen İkinci Afyon Savaşı başlar.
 
   II. Afyon Savaşı aslında uzun zamandan beri ticari ayrıcalıklarını daha da arttırmak isteyen İngilizlerin Arrow gemisindeki olayları bahane etmesi ile başlar. Savaşa müdahil olmak isteyen Fransa da bir misyonerinin öldürülmesini bahane ederek İngiltere ile birlikte savaşa girer. Savaş sonucunda İngiltere ve Fransa 1858 yılında Çin hükümetini Tianjin Anlaşması’nı imzalamaya zorlar ancak Çin anlaşmayı onaylamayı reddeder ve savaş yeniden başlar. 1860 Pekin Sözleşmesi'yle Çin, Tianjin Antlaşması'na uymayı kabul eder.
 
   Bu antlaşmaya göre yabancı elçiler Pekin'de yerleşebilecek, birçok yeni liman ticaret ve yerleşim için batılılara açılacak, yabancılar Çin'in iç bölgelerine seyahat edebilecek ve Hristiyan misyonerlere hareket serbestisi tanınacaktır.      
    Ayrıca 1858'de Shangay’da yapılan görüşmelerle Çin'e yapılan afyon ihracatı yasallaşmıştır. Çin'in 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başında Batılı devletlerle yaptığı Tianjin benzeri egemenlik ve toprak bütünlüğünden büyük ödünler verdiği antlaşmalar "Eşitsiz Anlaşmalar" olarak da anılmaktadır.
                                             
   Sonuç
   19. yy. ortalarında yapılan ve Batılı devletlerin Çin'de bizim tarihimizdeki kapitülasyonlar benzeri ticari ve hukuki ayrıcalıklar kazanmaları ile sonuçlanan bu iki sava,ş İngiltere’nin sömürgecilik tarihindeki kara lekelerden biri olarak görülebilir. Dünya tarihine Afyon Savaşları, Çin tarihine ise ‘Utanç Savaşları’ olarak geçen bu savaşlar sonucunda dayatılan anlaşmalar Çin ekonomisini çökertir. Çin’de hızla artan yabancı düşmanlığı bu dönemde yerleşir. O zamanlardan kalan bu duygular günümüzde batı insanına karşı güvensizliğin temelini oluşturmuştur.” 
     Hakan Usanmaz - Asya/Pasifik Dergisi (Ekim Kasım Aralık 2012 sayısı)
 
   Yazıyı sabırla sonuna kadar okuduysanız; en azından “vay be!...” dediğinizi duyar gibiyim.
 
   Evet, bu gün insanoğluna dikte edilmeye çalışılan bir çok dünya meselesinin arka planını ve tarihi gelişim sürecini bilmemizin elzem olduğunu bu makale ile bir kez daha öğrenmiş oluyorum.
 
   Asya Pasifik Dergisi’ne ve Hakan Usanmaz Bey’e, Hong Kong, Çin ve İngiltere ile ilgili bu çarpıcı bilgileri istifademize sundukları için teşekkür ederim.
 
   Yazının devamı yayınlandığında ikinci kısmı da sizlerle paylaşacağım.
 
   Sömürülmeyen bir dünya dileğiyle.
 
   Av. Vedat ORUÇ